Browsing by Author "Cuma, Ahmet"
Now showing 1 - 3 of 3
Results Per Page
Sort Options
Item Gerhard Hauptmann ve Necati Cumalı’nın oyunlarında toplum eleştirisi(2006) Cuma, AhmetNatüralist dönemin en önemli Alman oyun yazarlarından biri olan Gerhard Hauptmann (1862-1946)’ın oyunları 19. yüzyıldan beri gelişmeye başlayan sanayileşme ve buna paralel olarak meydana gelen toplumsal değişmeyi sergiler. Eserlerinin ortak konusu bireyin toplumsal baskı karşısında yaşadığı sıkıntılardır. Necati Cumalı (1921-2001) oyunlarında kendi gözlemlerine dayanan gerçekçi bir yaşantıyı yansıtır. Tecrübe ve gözlemlerine dayanarak kurguladığı oyunları toplumsal aksaklıkları ön plana çıkarır. Gerhard Hauptmann ve Necati Cumalı’nın eserleri farklı dönemlerde yazılmış olmalarına rağmen paralellikler gösterirler. Bu benzerlikler özellikle Natüralizm felsefesi ve buna bağlı olarak da toplumsal sorunlara karşı hassasiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Her iki yazarın oyunlarında toplumun taviz vermeyen katı kuralları ve geleneklere bağlılığı birey üzerinde psikolojik veya somut tahribata yol açmaktadır. Ayrıca sanayileşme ile gelen gelir dağılımındaki eşitsizlik ve statü farklılığı, beraberinde bireye indirgenebilen toplumsal sorunlara sebep olmuştur. Sanayileşme ve şehirleşme atılımının daha geç başladığı ülkemizde, ellili yıllardan beri görülen ekonomik, toplumsal ve etik sorunların yıllar önce Almanya’da da benzer bir şekilde yaşandığını ve edebiyata konu edildiğini bu iki yazarın eserleri çerçevesinde göstermek istedim.Item Rainer Maria ve Necip Fazıl Kısakürek'in şiirlerinde imgesel anlatım biçimleri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002) Cuma, Ahmet; Baypınar, YükselBu çalışmanın konusu Rainer Maria Rilke (1875-1926) ve Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983)'in şiirlerindeki imgeler üzerinde yoğunlaşmıştır. Aynı yüzyılda yaşamış olan bu iki şair farklı kültürlerle yoğrulmuşlardır. Fakat her ikisi de doğu ve batı kültürlerini yakından tanıyorlardı. Rilke ve Kısakürek'in en belirgin özellikleri her iki şairin de mistik bir anlayışla şiir yazmalarından kaynaklanmaktadır. Bazı farklılıklar olmasına rağmen edebiyat sanalında ortak bir noktada buluşuyorlar: Her ikisi de yapıtlarındaki imgelerle ölüm olgusunu sonsuzluk bağlamında değerlendirerek Tanrıya, dolayısıyla sonsuz bir hayata ulaşmayı işlemişlerdir. Her iki şairin şiirlerindeki imgeler farklı kültür ve yaşantıyla beslenmelerine rağmen, şiirlerine yansıyan mistisizm, bu doğrultuda oluşan imge anlayışları ve güçlü anlatımları, kendi ülke edebiyatlarında en seçkin eserlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Rilke ve Kısakürek'in yapıtlarındaki bir diğer benzerlik nesnelere karşı duydukları farklı bir ilgiden kaynaklanmaktadır. Değişik zamanlarda olsa da her ikisinin Paris'te geçirdikleri dönemlerde nesne anlayışları olgunlaşmıştır. Rilke ve Kısakürek objelere farklı anlamlar yükleyerek onlarla kendilerini özdeşleştirmişler, böylece madde ve mistisizm arasında bağlantı kurmuşlardır. Çalışmada imgeyle ilgili teorik bilgilerdeki karmaşaya bir açıklık getirilmiş ve bu bakış açısıyla Rilke ve Kısakürek'in karşılaştırılabilir nitelikteki şiirleri analiz edilmiştir. Bu analiz sonucunda farklı ve benzer yönleri ortaya çıkarılmıştır. Her iki şairin şiirleri imge bağlamında ayrı başlıklar altında analiz edildikten sonra "Şairlerin Karşılaştırılması" kısmında Rilke ve Kısakürek'in şiirlerindeki benzerlik ve farklılıklar karşılaştırılarak, bu benzerlik ve farklılıkların arkasındaki muhtemel nedenlere değinilmiştir. Abstract Den thematischen Schwerpunkt dieser Arbeit bilden die "sprachlichen Bilder", bzw. die poetischen Metaphern in den Werken der bekannten Dichter Rainer Maria Rilke (1875-1926) und Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983). Zwar Zeitgenossen und Dichter-Koryphâen desselben Jahrhunderts, haben diese Dichter ihre künstlerische Identitât und Entwicklung sehr unterschiedlichen Kulturen zu verdanken; aus demselben Grund ist es naheliegend, dafî ein komparatistischer Ansatz diese Variablen als Ausgangspunkt einem Vergleich zugrunde legt. Die eigensten dichterischen Merkmale beider Dichter ist die tief mystische und metaphysische Weltauffassung, welche sich in ihren Werken niederschlâgt. Trotz einiger Unterschiedlichkeiten trifft sich somit auch ihr literarischer und poetischer Standpunkt: Die poetischen Bilder in ihren Werken weisen auf auffallend âhnliche Weise auf eine innere Auseinandersetzung mit dem Tode hin, die im Zusammenhang mit der Unendlichkeit erst an Sinn gewinnt; der "endliche" Hafen des Lebens ist seine unendliche Form. Obwohl die Metaphorik beider Dichter inhaltlich verschiedenen Kulturen und Lebenswelten entspringt, war es genau die besondere Auffassung von Bildlichkeit und die sehr eindrucksvolle Sprache, welche beide zu den hervorragendsten Poeten ihrer Nation machte. Eine weitere Paralellitât in den Werken zeigt sich im Interesse an Dinglichkeit und der dichterisch eigenen Beobachtung von Gegenstânden; wenn auch nicht in synchronischen Zeit-Abschnitten, so wurde doch in beiden Fallen ein jeweiliger Aufenthalt in Paris zur râumlichen Szene der Entwicklung und Reife einer eigenen Idee von Dinglichkeit und ihrer dichterischen Ausdrucksform (Dinggedicht). 351 Das "Sich-Hinein-Versetzen" und die starke Identifikation mit dem Objekt ist wie bei Rilke so auch bei Kısakürek ein bezeichnendes poetisches Merkmal; Dinge als Trâger bestimmter Sinne und tieferer Bedejıtungen transzendieren zu Brücken zwischen materieller, konkreter Erscheinung und agnostisch-mystischem Hintergnmd. Bei Beginn dieser Arbeit wurde zuallererst versucht, die Terminologie und die Vielfalt theoretischer Standpunkte zum "sprachlichen Bild" in klare Grenzen zu fassen; der somit gewonnene Ansatz wurde zur Ebene einzelner wie auch vergleichender Analysen ausgewahlter Gedichte Rilke und Kısaküreks. Der erste Teil analysiert die lyrischen Werke auf ihre bildlichen Merkmale. Die zweite, vergleichende Analyse setzt sich zum Ziel, Gemeinsamkeiten und Paralellitaten wie auch eigentümliche Unterschiede in diesem Kontext herauszuarbeiten und Schlüsse fiir deren mögliche Gründe zu ziehen.Item Sarah Kırsch’in şiirlerinde tabiat betimlemesi(2006) Cuma, AhmetÇağdaş Alman edebiyatının önemli kadın yazarlarından Sarah Kirsch (1935-) değişik yazınsal türden eser üretmiş olmasına rağmen daha çok şiirleriyle tanınmaktadır. Bir çok edebiyat ödülünün sahibi olan Kirsch, Doğu-Almanya’da başladığı yazarlık kariyerini 1977’den beri Batı-Almanya’da sürdürmektedir. Şair farklı yönetim biçimlerinde yaşadığı süreçlerin yazınsal üretiminde etkili olmadığını belirtse de şiirlerinin derin yapısında bu değişikliğin sürekli belirgin olduğunu görmek mümkün. Şiirlerinin konusu Germanistlerin ‘küçük nesne’ (kleine Gegenstand) dedikleri gündelik şeyler ve şairin etrafında duran objeler oluşturmaktadır. Şiirlerinin ana dokusunu ise tabiat oluşturmaktadır. Bu onun şiirine her türlü coşkuyu ret eden naif bir üslupla yansımaktadır. Şairin biyografisine dayanan tabiat olgusu onun edebiyatçı kişiliğini büyük ölçüde etkilemiştir. Tabiat imgeleriyle örülü şiirleri basit imgesellikten uzak, simgesel düzlemde derin yapılı oluşumlardır. Doğa-İnsan bütünleşmesi, sanatçı sorunsalı ve kadının toplum normları karşısındaki konumu didaktik bir şekilde işlenmiştir. Şairin doğa bilimlerine olan merakı, birçok şiirinde olduğu gibi bu makalede ele aldığım “Von meinem Haus” (Evimden), “Beyaz menekşenin yanında” (Bei dem weissen Stiefmütterchen), “Çimen” (Die Wiese) ve “Kedi Hayatı” (Katzenleben) şiirlerinde de tabiat betimlemeleri olarak işlenmiştir. Fakat bu betimlemeler yalın doğa manzaraları olma özelliğini aşmış Doğa-İnsan bütünleşmesini bir ideal olarak anlatan metaforik ve simgesel yapılardır. Zusammenfassung Naturbeschreibung in dem Gedichten von Sarah Kirsch Obwohl Sarah Kirsch (1935-) –eine der wichtigsten Autorin der zeitgenössischen deutschen Literatur- mit verschiedenen literarischen Gattungen produziert hat, ist sie vor allem mit ihren Gedichten bekannt geworden. Kirsch ist Trägerin zahlreicher Literaturauszeichnungen und führt ihre Kariere als Schriftstellerin, die sie in der DDR angefangen hat, seit 1977 in der Bundesrepublik Deutschland weiter. Die Dichterin behauptet zwar, daß die unterschiedlichen politischen Systeme ihre literarische Produktivität nicht beeinflusst habe, aber diese Veränderung ist in der Tiefenstruktur ihrer Gedichte immer zu bemerken. Die Thematik ihrer Gedichte bildet der ‘kleine Gegenstand’ –wie es die Germanisten nennen- und die Objekte die in der Nähe der Autorin sich befinden. Das Hauptthema ihrer Gedichte bildet aber die Natur. Die Natur wird in ihren Gedichten mit einem Stil, der naiv und alle pathetischen Mitteln ablehnt, dargestellt. Das Faktum der Natur, daß in ihrer Bibliographie zu verfolgen ist, hat ihren literarischen Charakter in großem Maße beeinflusst. Ihre Gedichte, die mit Naturbildern gewebt sind, sind von der einfachen Bildlichkeit weit entfernte tiefe Konstruktionen. Die Einheit der Natur und der Mensch, die Künstlerproblematik und die Stellung der Frau gegenüber der sozialen Normen sind didaktisch bearbeitet worden. Das Interesse der Autorin für die Naturwissenschaften ist wie in vielen anderen ihrer Werke auch in dem Gedichten “Von meinem Haus”, “Bei dem weißen Stiefmütterchen”, “Die Wiese” und “Katzenleben”, die ich in diesem Artikel bearbeiten werde, als Naturbeschreibungen bearbeitet worden. Aber diese Beschreibungen sind keine reine Naturlandschaften, sondern metaphorische bzw. Symbolhafte Strukturen, die die Einheit der Natur und des Menschen als ein Ideal erzählt.