Browsing by Author "Duran, Mehmet Ali"
Now showing 1 - 3 of 3
Results Per Page
Sort Options
Item 1930 İSTANBUL BELEDİYE SEÇİMLERİNDE SERBEST CUMHURİYET FIRKASI’NIN YAHUDİ ADAYLARI ve YAHUDİ SEÇMENLER(Ankara Üniversitesi, 2022) Duran, Mehmet Ali; Other; Other1930 yılında gerçekleşen belediye seçimleri Türkiye’deki modern anlamda belediyecilik ve yerel yönetim yapılanması için büyük bir gelişme teşkil etmiştir. Bu seçimler aynı zamanda Türk demokrasi tarihinde de seçim sistemi ve çok partili hayata geçiş için önemli bir deneme olmuştur. Bu seçimler günümüze kadar hem yerel yönetimler hem de demokrasi alanında süregelen birçok konuda olumlu veya olumsuz anlamda bir başlangıç olmuştur. Bu seçimler hem demokrasi hem yerel yönetimler hem de kadın hakları açısından bir kırılma olarak kabul edilebilir. Türk kadını ilk kez seçme seçilme hakkını kullanmıştır. SCF’nin kuruluşunun Türk siyasal tarihi için getirdiği diğer bir yenilik de gayrimüslimlere seçilme hakkı tanıyarak Yahudi, Rum, Ermeni adaylar göstermesi olmuştur. İstanbul’da gösterilmiş Yahudi adaylar hem seçimlerde oyların SCF’ye yönelişlerine hem de seçim propagandalarında Yahudilerin de yer almasına neden olmuştur. İstanbul’daki belediye seçimlerinde Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı ilçelerde bu cemaate mensup erkek ve kadınların SCF lehine oldukları, seçimlerde bu fırka için çalıştıkları görülmüştür. Çalışmada; Türk siyasetinde önemli bir dönüm noktası olan Serbest Cumhuriyet Fırkasının (SCF) kuruluşu, 1930 belediye seçimleri, fırkanın İstanbul teşkilatı ve Gayrimüslimler özelinde Yahudilerin ilişkisi incelenmiştir. Ayrıca İstanbul belediye seçimlerinde buradaki Yahudilerin siyasetteki rolünün önemine değinilmiştir.Item İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye üzerinden yapılan Yahudi göçleri (1939-1945)(Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2021) Duran, Mehmet Ali; Ertan, Temuçin Fatih; OtherYahudi tarihine etki etmiş olan "vaat edilmiş toprak" ve "üstün ırk" düşünceleri onların Filistin'le olan bağlarının temel dayanak noktasını teşkil etmiştir. 19. yüzyılda Avrupa'da güçlenmeye başlayan milliyetçilik akımının etkisi ve bunun sonucu olarak Yahudilere karşı artan antisemitik yaklaşım nihayetinde Yahudilik tarihine etki eden ikinci önemli faktör olan siyasal Siyonizmi ortaya çıkarmıştır. 19. yüzyılın sonlarında "Siyonizm"in bir Yahudi milliyetçiliğine dönüşmesiyle birlikte, bu hareketin etkisiyle başta Doğu Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinden "Siyon'a dönüş" adıyla Filistin'e dalgalar halinde göç (Aliyah) süreçleri başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Filistin'de başlamış olan İngiliz Manda İdaresi yönetiminin Yahudi göçlerine karşı olan ılımlı tutumu ve Almanya'da güçlenen Nazi yönetiminin nihayetinde 1933'te iktidara gelmesiyle güçlenmiş olan antisemitik politikalar Filistin'e olan Yahudi göçlerini artırmıştır. 1939'da başlayan İkinci Dünya Savaşı'yla birlikte başta Balkan ülkeleri olmak üzere Avrupa'daki pek çok ülke Nazi işgaline uğramış ve/veya etkisine maruz kalmıştır. Bu ülkelerdeki baskılar da Yahudilerin bulundukları yerlerden gruplar halinde kaçmalarına/göçüne neden olmuştur. Bu bağlamda savaş dışında kalmayı başarmış olan nadir ülkelerden olan Türkiye Yahudiler için en güvenli ülkelerden biri haline gelmiştir ve Yahudi göç güzergâhları arasındaki en önemli rotalardan birisi olmuştur. Ancak savaşın ilk yıllarında İngiltere'nin Filistin'e olan Yahudi göçlerini engelleme konusundaki tutumu ve Almanya'nın savaştaki artan etkisi Türkiye'yi Yahudi göçmenler konusunda zora sokmuştur. Bir yanda İngiliz baskısı diğer yanda da Alman baskısıyla yüzyüze gelen Türk Hükümeti ne göçmenlerin akın halinde Türkiye üzerinden geçişine izin vererek Filistin'de İngiltere'yi zor duruma sokmuştur ne de Avrupa'dan gelen Yahudi göçmenlere kapılarını tamamen açarak Almanya ile karşı karşıya gelmiştir. Türk Hükümeti, Avrupa'dan başlamış olan Yahudi akınına karşı tedbirler alarak Türkiye üzerindeki göç hareketlerinin hangi koşullarda ve hangi kurallar çerçevesinde gerçekleşeceği ile ilgili Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının bulunduğu kararnameler çıkarmıştır. Bu kararnamelerle Yahudi göçmenlerin gidecekleri ülke pasaportuna sahip olmaları ve Türkiye topraklarında kalmadan transit olarak geçiş yapmaları şartıyla karayolu ve demiryollarının kapasitesinin elverdiği ölçüde Türkiye topraklarından transit geçişlerine izin vermiştir. Yahudi göçmenler bu dönemde kiraladıkları büyüklü küçüklü gemilerle yasal veya yasadışı bir şekilde Filistin topraklarına ulaşmaya çalışmıştır. Bu göçmen gemilerinin bir kısmı Filistin topraklarına ulaşırken bir kısmı da bakımsız, eski, deniz taşımacılığına uygun olmaması ve kapasitesinden fazla yolcu almasından dolayı batmış veya farklı ülkelere ait denizaltılar tarafından batırılmıştır. Örneğin Salvador, Struma ve Mefkûre Gemileri bunlar arasındadır. Bu batan gemilerde sağ kalan kişiler Türkiye tarafından kurtarılmıştır. Ayrıca Türk Hükümeti izinsiz Yahudi göçmenleri taşıyan gemi kaptanlarını Milli Korunma Kanunu'na aykırı hareketten dolayı cezalandırmıştır. Örneğin Sakarya, Mefkûre, Morina ve Bülbül Gemileri'nin kaptanları bunlar arasındadır. Ancak Türkiye Türk Boğazları'nı ve karasularını göçmenlere açık tutmuştur. Diğer yandan Türkiye Yahudi göçmenlere karşı savaşın ilk yıllarında benimsemiş olduğu insani yaklaşımı savaşın ikinci evresinde de devam ettirmiştir. Savaşın ikinci evresinde Yahudi göçmenlere karşı değişen İngiliz politikaları ve ABD'nin Yahudi göçmenlere olan ilgisinden dolayı Türkiye üzerindeki baskılar artmıştır. Türk Hükümeti'nin vize almadan gelecek Yahudi göçmenleri Türkiye'ye kabul etmesini ve Türk sınırlarının ve limanlarının ardına kadar Yahudi göçmenlere açılmasını talep etmiş olsalar da Türk Hükümeti bu durumu tam anlamıyla kabul etmemiştir. Ancak Türk Hükümeti dönemin iç ve dış politik şartları dâhilinde konuyu insani açıdan ele alarak hareket etmiştir. Ayrıca Türk Hükümeti ihtiyaç duyulan alanlarda Türkiye'de çalışmak isteyen Yahudilere ve onların ailelerine Türkiye çalıştıkları süre boyunca ikametlerine Bakanlar Kurulu kararnameleriyle izin vermiştir. Nihai olarak savaş döneminde Türk Hükümeti Yahudi göçmenler konusuna insani boyutta yaklaşarak göçmenlere elinden gelen yardım ve desteği sağlamıştır. Bu çalışmada İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye üzerinden yapılan Yahudi göçleri konusu ele alınmıştır. Bu konu Türk arşiv belgeleri temelinde dönemin Türk basınına ait gazeteleri (Örn. Tan, Cumhuriyet Tasvir-i Efkâr, Anadolu), Yahudi basınına ait gazete/dergileri (Şalom, Şabat, La Boz de Türkiye Dergisi), Franklin D. Roosevelt Kütüphane ve Müzesi'nin arşiv kayıtları, dönemin tanıklarının eserleri ve telif eserler ışığında ele alınarak objektif bir metin ortaya konulmaya çalışılmıştır.Item Türkiye- İsrail İlişkileri ekseninde Türkiye’nin Orta Doğu Politikası Ve Filistin meselesine yaklaşımı (1948-1958).(Ankara Üniversitesi, 2024) Duran, Mehmet AliTürkiye açısından Orta Doğu, Arap toplumlarıyla beraber İsrail’i de içine alan, komşuluk ilişkileri içerisinde olduğu tarihsel ve kültürel olarak pek çok ortak unsurun paylaşıldığı bir coğrafyadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Cumhuriyet’in ilanı sonrası devleti yapılandırma ve rejim inşa sürecinde Türkiye’nin ulusal çıkarları sistemin ve bölgenin istikrarı üzerinde şekillenmiştir. Bu durum II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin genel olarak Orta Doğu ve özelde de Filistin politikası Batı ile paralel gelişmiş ve Soğuk Savaşın dinamikleriyle şekillenmeye devam etmiştir. 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail’in kuruluşuyla birlikte bölgesel ve uluslararası gelişmeler ışığında Türkiye, Müslüman ülkeler arasında İsrail’i tanıyan ilk devlet olmuştur. Bu durumun ortaya çıkmasına Türkiye’nin Batılı Devletler ile olan ilişkileri ve ABD’nin Türkiye-İsrail arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi yönündeki çabaları etki etmiştir. Bu sebeple Türk dış politikası, Ortadoğu’da ve Filistin’de yaşanan olaylara karşı Batı eksenli bir yaklaşımın sonucu şekillenmiştir. Bu bağlamda gerek Filistin ile gerek İsrail ve diğer bölge ülkesi Arap devletleriyle olan ilişkilerinde önemli inişler ve çıkışlar yaşanmıştır. Bazı dönemlerde İsrail yanlısı denebilecek politikalar izleyen Ankara, bazen de açık bir şekilde Arap ülkelerinden ve Filistin’den yana bir tavır sergilemiştir. Bu bağlamda konu Türk arşiv belgeleri temelinde, süreli yayınlar ve telif eserler ışığında ele alınarak objektif şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır. In the context of Türkiye, the Middle East is a region that encompasses Arab societies and Israel, sharing numerous historical and cultural commonalities within the framework of neighboring relations. The Republic of Türkiye, in the process of structuring the state and establishing the regime following the proclamation of the Republic, has been shaped by the national interests of Türkiye, which is based on the stability of the system and the region. This perspective persisted in Türkiye's post-World War II Middle East policy, especially regarding Palestine, evolving in parallel with Western developments and influenced by the dynamics of the Cold War. On May 14, 1948, with the establishment of Israel, Türkiye became the first Muslim country to recognize Israel amidst regional and international developments. This recognition was influenced by Türkiye's relations with Western countries and the efforts of the United States to develop relations between Türkiye and Israel. Consequently, Turkish foreign policy has been shaped as a result of a Western-oriented approach to events in the Middle East and Palestine. In this context, Türkiye has experienced significant fluctuations in its relations with Palestine, Israel, and other Arab states. Ankara, at times, pursued policies that could be described as pro-Israel, while at other times openly displayed a stance in favor of Arab countries and Palestine. In this regard, the subject was addressed objectively, based on Turkish archival documents, periodicals, and copyrighted works to shed light on the matter.