Browsing by Author "EKİM, Mesiha (Tez Danışmanı)"
Now showing 1 - 3 of 3
Results Per Page
Sort Options
Item Ailesel Akdeniz ateşinde akut faz yanıtı olarak prokalsitonin ve faktör VIII düzeylerinin değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı) YÜKSEL, Selçuk (Yazar); EKİM, Mesiha (Tez Danışmanı)Ailesel Akdeniz ateşi (AAA) ataklar ve remisyonlarla karakteristik otozomal çekinik bir hastalıktır. Ataklar esnasında artan akut faz yanıtı sıklıkla ataksız dönemde normale döner. Prokalsitonin bakteriyel enfeksiyonları diğer inflamasyon nedenlerinden ayırmada C-reaktif protein'den (CRP) daha hassas bir testtir. Faktör VIII'de (FVIII) bilinen diğer bir akut faz reaktanıdır. Ailesel Akdeniz ateşi hastalarında daha önceden FVIII düzeyleri ile ilgili çok az bildiri varken, prokalsitonin ile ilgili çalışma yoktur. Bu çalışmada AAA hastalarının atak ve atak dışı dönemlerinde geleneksel akut faz reaktanları ile birlikte serum prokalsitonin ve FVIII düzeylerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma grubu 21 (10 erkek, 11 kız) AAA hastasından ve 19 sağlıklı çocuktan oluşturuldu. Ailesel Akdeniz ateşi hastalığı tanısında tüm hastalarda Tell-Hashomer kriterleri esas alındı. Çalışma döneminde enfeksiyon bulguları olanlar çalışma dışı bırakıldı. Kan örnekleri hastaların tümünden atak başlangıcının ilk 72 saati içinde, atak geçtikten 7 gün ve 2-3 ay sonra olacak şekilde 3 ayrı dönemde alındı. Örneklerde kan lökosit, serum CRP, eritrosit çökme hızı (EÇH), fibrinojen, prokalsitonin ve FVIII düzeyleri çalışıldı. Aynı değişkenler sağlıklı kontrol grubunda da incelendi. Değişkenlerin karşılaştırılmasında Mann-Whitney U testi kullanıldı. Atak dönemindeki CRP ve fibrinojen düzeyleri ataksız dönemlerdeki ve kontrol grubundaki düzeylerine göre anlamlı olarak yüksek saptandı. Prokalsitonin ve FVIII düzeyleri atak döneminde hafif bir artış göstermekle birlikte bu değerler bu testlerin cut-off değerleri üzerine çıkmadı. Bu sonuçlara göre Prokalsitonin ve FVIII'in AAA hastalığının atak döneminde tanı amaçlı kullanılamayacağı sonucuna varıldı.AbstractFamilial Mediterranean fever (FMF) is an autosomal recessive disorder characterised by exacerbations and remissions. The increased acute phase response seen during the attacks usually returns to normal in attack free period. Procalcitonin (PCT) is more sensitive than C reactive protein (CRP) in differentiating a bacterial infection from other causes of inflammation. Factor VIII (FVIII) is also a well known acute-phase reactant. Procalcitonin values have not been studied and FVIII levels were determined in few studies previously in patients with FMF. The aim of the study is to investigate the serum levels of procalcitonin and factor VIII together with traditional acute phase reactants in patients with FMF during the attack and attack free period. The study group comprised 21 FMF patients and 19 healthy children. The diagnosis of FMF was established according to the Tell-Hashomer criteria. The children with documented infections were excluded from the study. Blood samples were obtained from all the patients in three periods as within the first 72 hours of the attack period, 7 days and two-three months later FMF attack. White blood cell count (WBC), C reactive protein (CRP) erythrocyte sedimentation rate (ESR), fibrinogen, PCT and FVIII were measured. The same parameters were also evaluated in the control group. Mann-Whitney U test was used for the comparison of the variables. CRP and fibrinogen levels of the attack period were found to be significantly higher than the levels of the attack-free period and control group. Although during the attacks of FMF PCT and FVIII were found to be increased, the increase in the levels of PCT and FVIII did not reach to the cut-off values. These results showed that FVIII and PCT cannot be used instead of other acute phase proteins during acute attacks of FMF patients.Item Akut piyelonefrit- matriks metalloproteinaz-9, metalloproteinaz-1 doku inhibitörü ve hyaluronik asit arasındaki ilişkinin incelenmesi(Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı) KAVAZ, Aslı (Yazar); EKİM, Mesiha (Tez Danışmanı)İdrar yolu enfeksiyonları (İYE) çocukluk çağında üst solunum yolu enfeksiyonundan sonra en sık görülen enfeksiyondur ve morbiditesi çok yüksektir. Tüm yaş grupları dikkate alındığında kızlarda % 3-5, erkeklerde % 1 oranında görülmektedir. İdrar yolu enfeksiyonunun en önemli komplikasyonu olan renal parankimal skar hipertansiyon, böbrek fonksiyonlarında ilerleyici bozulma ve böbrek yetmezliği gibi uzun dönem komplikasyonlara yol açabilmektedir. Renal parankimal skar oluşumunda vezikoüreteral reflü, erken yaş, tedavide gecikme ve tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları risk faktörleri olarak bilinmekle birlikte halen skar oluşum mekanizmaları net olarak bilinmemekte, genellikle enfeksiyon sırasında salgılanan sitokinlere ve büyüme faktörlerine bağlı olduğu düşünülmektedir. Matriks Metalloproteinaz-9 (MMP-9) ve Metalloproteinaz Doku İnhibitörü-1(TIMP-1, MMP-9'un ana inhibitörü) ve Hyaluronik asitin (hyaluronan) enfeksiyon sırasında salgılandığı ve ekstraselüler matrikste yeniden yapılanma ve iyileşme sırasında görev aldığı bilinmektedir. Bu çalışmada ilk kez geçirilen akut piyelonefrit tanısı ile hastaneye yatırılan çocuklarda MMP-9, TIMP-1 ve Hyaluronik asit arasındaki ilişikinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya yaşları 4.5 ay- 96 ay arasında değişen 23 hasta dahil edilmiştir. Benzer yaşta 40 sağlıklı çocuk kontrol grubu olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada akut piyelonefrit tanısı alan hastaların beyaz küre sayısı, eritrosit çökme hızı ve C reaktif protein gibi akut faz reaktanları düzeyleri incelenmiştir. Bu değerlerin DMSA sintigrafisinde erken dönemde oluşan renal parankimal etkilenme ile ilişkisi ele alınmıştır. Akut faz reaktanları ile erken dönemde renal parankimal etkilenmenin derecesi arasında ilişki olmadığı bulunmuştur. Çalışmada ayrıca akut piyelonefrit tanısı alan hastaların ve sağlıklı kontrol grubunun serum MMP-9, TIMP-1 ve HA düzeyleri çalışılmış ve her iki grup arasında karşılaştırma yapılmıştır. Hasta grubunun serum MMP-9 ve TIMP-1 düzeylerinin kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek olduğu, serum HA düzeylerinin ise farklılık göstermediği görülmüştür. MMP-9 ve TIMP-1'in akut piyelonefrit gelişmesinde rol aldığı akut faz reaktanı olarak kullanılabileceği fakat maliyeti nedeniyle kullanımının tartışmaya açık olduğu düşünülmüştür. Akut piyelonefrit sonrasında erken dönemde oluşan renal parankimal hasarın gösterilmesinde serum MMP-9 ve TIMP-1 düzeylerinin etkilerinin anlaşılması için hasta grubu DMSA sintigrafide bulgusu olanlar ve olmayanlar olarak 2 gruba ayrılarak incelenmiştir. Bu iki grup arasında ise MMP-9 ve TIMP-1 düzeyleri bakımından fark olmadığı gösterilmiştir. Akut piyelonefrit sonrasında uzun dönemde ortaya çıkan renal parankimal skarı göstermede serum MMP-9, TIMP-1 ve HA düzeylerinin etkisi ise hastaların hiçbirinde skar gelişmemesi nedeniyle değerlendirilememiştir.Abstract The urinary tract is a common site of infection in the pediatric population. UTI occur in % 3-5 of girls and % 1 of boys. Urinary tract infections are important because they cause acute morbidity and may result in long-term medical problems, including hypertension and reduced renal function. The risk factors that make some children more vulnerable to renal tissue damage include vesicoureteral reflux, young age at the first infection, delayed onset of treatment and recurrent infections. But actual etiology and pathogenesis of renal scarring remain unknown. Matrix metalloproteinase-9 (MMP-9), Tissue inhibitor of metalloproteinase-1 (TIMP-1) and Hyaluronic acid seem to play an important role during inflammation. They effect extracellular matrix protein synthesis and degradation. The aim of this study was to elucidate the role of matrix metalloproteinase-9, tissue inhibitor of metalloproteinase-1 and Hyaluronic acid in the first acute pyelonephritis. The study consist of 23 patients of ages ranging between 4.5 and 96 months. Routine examinations with blood count, C-reactive protein and sedimentation rate were done. 99mTc-dimercaptosuccinic acis scintigraphy was performed a within one week after admission and six months after the acute infection. Abnormal findings in DMSA as indicators of renal damage do not correlate with elevated white blood cell, C-reactive protein and sedimentation rate. In this study, serum MMP-9, TIMP-1 and HA levels in patients with acute pyelonephritis and in healthy controls measured. Serum MMP-9 and TIMP-1 levels were significantly higher than those in healthy controls. But serum HA levels were the same with healty controls. In order to understand the role of serum MMP-9 and TIMP-1 levels in early renal paranchymal damage after acute pyelonephritis, patients were analyzed in two groups according to their syntigraphic findings. No difference was found between two groups. Unfortunately we couldn't evaluate the role of MMP-9, TIMP-1 and HA levels in late renal paranchymal scaring because none of our cases had renal scar.Item Henoch-scönlein purpurası tanısı alan hastalarda inflamasyon, koagülasyon ve SEPCR 'nin öneminin araştırılması(Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Nefrolojisi Bilim Dalı) ALTUGAN ÇAYCI, Fatma Şemsa (Yazar); EKİM, Mesiha (Tez Danışmanı)Henoch-Schönlein Purpurası, daha çok çocukları etkileyen; purpura, artrit, GIS kanaması ve böbrek tutulumu ile karakterize bir sistemik vaskülittir. Patogenezi tam olarak anlaşılamamış olmasına rağmen inflamatuar mediatörler, endotel hasarı, koagülasyon ve fibrinolitik sistemde bozukluk olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada, 23 HSP tanısı alan hasta grubu ile bir sağlık sorunu olmayan 17 çocuktan oluşan kontrol grubunda serum TGF-beta, IL-6, IL-2, TMD düzeyleri, vWF ve FVIII aktivitesi, sEPCR, trombin jenerasyon zamanı çalışıldı. Henoch-Schönlein Purpurası tanısı alan 23 hastanın yaş ortalaması 8,3 ± 2,5 yıldır ( 5?13 yıl). Değişik oranda artrit/artralji, karın ağrısı şikayetleri olan 23 hastanın ikisinde renal tutulum saptanmıştır. Sitokinlerden TGF-beta ortalama serum düzeyi 10114,4 ± 4230 pg/ml; IL?6 düzeyi 5,6 ± 15,4 pg/ml ve IL-2 düzeyi 1,6 ± 1,0 pg/ml bulunmuştur. TGF-beta ve IL-2 açısından değerlendirildiğinde gruplar arasında anlamlı bir fark görülmemişken (p>0,05), IL-6 değerleri hasta grubunda anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05). Hasta grubunda endotel hasarı göstergesi olan ortalama vWF aktivitesi %100,3 ± 44,3; FVIII aktivitesi % 82 ± 36,7 ve TMD düzeyi 40,3 ± 13,1 ng/ml bulunmuştur. Her iki grup arasında vWF, FVIII aktivitesi ve TMD düzeyi açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0,05). sEPCR düzeyinin hasta grubunda ortalama 103,4 ± 61,6 ng/ml (30,9?227,6 ng/ml), kontrol grubunda ise ortalama 108,7 ± 41,8 ng/ml (44,0?195,3 ng/ml) olduğu belirlenmiştir ve sEPCR açısından gruplar arasında anlamlı bir fark görülmemiştir (p=0,245). Çalışmamızda hasta ve kontrol grubundaki çocukların trombin jenerasyon zamanı 5 parametre (logtime, ETP, PEAK, ttPEAK, starttail) kullanılarak çalışılmıştır. İstatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte logtime değerleri hasta grubunda daha yüksek (p>0,05), ETP ve PEAK değerleri kontrol grubunda daha yüksek (p>0,05) bulunmuştur. Ayrıca kontrol ve hasta grubunda ETP ile PEAK arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardır. ETP arttıkça, PEAK artmaktadır (p<0,05). İstatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte ttPEAK ve starttail değerleri hasta grubunda daha yüksek görülmüştür. Bu beş parametrenin değerlendirilmesi bize HSP'de kanama eğiliminin daha ön planda olduğunu düşündürmüştür. Daha önceden HSP'de trombin jenerasyon zamanıyla ilgili bir çalışma bildirilmemiştir. Sonuç olarak serum IL-6 ve IL-2 değerleri daha önceden HSP ile ilgili yapılmış olan çalışmalarla uyumlu bulundu. Ortalama vWF, FVIII ve TMD, sEPCR değerlerinin normal bulunması hastalarda hastalığın şiddetinin hafif olması ve sistemik tutulumu olan hasta sayısının az olmasına bağlanmıştır. Hastalığın patogenezinde sEPCR'nin ve trombin jenerasyon zamanının değerlendirilmesi için daha fazla sayıda hastanın dahil olduğu; hafif bulguları olan ile sistemik ve renal tutulumu olan iki hasta grubunda yapılması gerektiği düşünülmektedir. AbstractHenoch-Schönlein purpura that primarily occurs in children is a systemic vasculitis, characterized by cutaneous purpura, arthritis, GIS bleeding and renal involement. The pathogenesis is not really understood but inflammatory mediators, endothelial damage, coagulation and fibrinolytic system disfunction are thought to be the possible mechanisms underlying HSP. In this study; serum TGF-beta, IL-6, IL-2, TMD, sEPCR levels, vWF and factor VIII activities, thrombin generation time were studied in 23 HSP patient and 17 control children. The mean age of twenty-three children with HSP was 8,3 ±2,5 years, range 5.0-13.0 years. Arthritis/arthralgia, abdominal pain were seen in different ratio in 23 HSP children with renal involement only in 2 patients. In HSP group, the mean serum concentration of TGF-beta was 10114,4 ± 4230 pg/ml; IL-6 was 5,6 ± 15,4 pg/ml and IL-2 was 1,6 ± 1,0 pg/ml. There were no significant differences in TGF-beta and IL-2 levels between HSP and control groups (p>0.05) and there was a significant difference in IL-6 levels between two groups (p<0.05). Endothelial damage markers vWF, FVIII mean activitiy and TMD mean levels were found to be %100,3 ± 44,3, % 82 ± 36,7 and 40,3 ± 13,1 ng/ml respectively. Serum concentrations of vWF, FVIII and TMD levels did not differ from those in the healthy controls (p>0.05). The mean serum levels of sEPCR for HSP group was 103,4 ± 61,6 ng/ml (30,9-227,6 ng/ml) and 108,7 ± 41,8 ng/ml (44,0-195,3 ng/ml) for control group. There was no significant difference in sEPCR levels between HSP and control groups. (p=0,245). There was no any study for thrombin generation time in HSP patients. Five parameters (logtime, ETP, PEAK, ttPEAK, starttail) which shows thrombin generation time were studied in HSP and control groups. In HSP group, the logtime was higher, the ETP and PEAK were lower compared to control group but they were not statistically significant (p>0.05). Additionally there was a significant correlation between ETP and PEAK in both groups (p<0,05). ttPEAK and starttil values were higher in HSP group but they were not statistically significant (p>0.05). These thrombin generation time values suggest that bleeding tendency was more important than coagulation. In conclusion in this study there was no any significant difference in vWF, FVIII activities, TMD and sEPCR levels between two groups and these thrombin generation time values suggest that bleeding tendency was more important than coagulation. This difference between our and other?s study could be due either to the smaller number of our children with renal involement. Finally, new studies are needed with large number of HSP patients with and without renal involement.