Cilt:47 Sayı:1-3 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:47 Sayı:1-3 (2020) by Author "Other"
Now showing 1 - 12 of 12
Results Per Page
Sort Options
Item Covıd-19- çocuk diş hekimliği açısından önemi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Alkış, Merve; Other; OtherKoronavirüs 2'nin (SARSCoV-2) neden olduğu 2019 koronavirüs hastalığı (COVID-19) pandemisi, bu günlerde insanlığı tehdit eden önemli bir sağlık krizidir. Hastalığın bulaşma yolları, enfekte olmuş damlacıkların doğrudan solunması ve enfekte olmuş solunum sekresyonları ile kirlenmiş yüzeyler ile doğrudan temastır. Klinik semptomlar diğer bir akut solunum yolu viral enfeksiyonlarına benzer ve ateş, öksürük, boğaz ağrısı, nefes darlığı, yorgunluk, halsizlik vb.’dir. Rapor edilen vakaların yaklaşık % 80'inde hastalık hafiftir. Çocuklarda epidemiyolojik yayılımın özellikleri ve COVID-19'un klinik belirtileri henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Çocuklar yetişkinlere benzer ancak daha hafif semptomlarla başvurma eğilimindedir. Virüsün uzun inkübasyon süresi (2 ila 14 gün, bazı vakalarda 24 güne kadar) olduğu için ve çocuklar belirtisiz veya hafif, spesifik olmayan semptomlar gösterebildikleri için, tüm çocuk hastalar ve ebeveynler aksi kanıtlanmadıkça COVID-19'un potansiyel taşıyıcıları olarak düşünülmelidir. El hijyeni, mikroorganizmanın hastalara bulaşma riskini azaltmak için en kritik önlem olarak kabul edilmiştir. SARS-CoV-2, yüzey tipine, ortamın sıcaklığına veya nemine bağlı olarak yüzeylerde birkaç saat veya birkaç güne kadar kalabildiği için iyi el hijyeni ve diş kliniğindeki tüm yüzeylerin iyice dezenfekte edilmesi çok önemlidir. Maskeler, eldivenler, önlükler ve gözlükler veya siperler olmak üzere kişisel koruyucu ekipmanların kullanımı cildi ve mukozayı enfekte olmuş kan veya sekresyondan korumak için önerilir. Hızla değişen bir pandemi ortamında pratisyenlerin, kendi bölgelerine ve koşullarına uygun, çocuk hastalarının tedavisi konusunda saygın ve güvenilir bilgi kaynaklarını aktif, düzenli olarak aramaları ve kullanmaları gerekmektedir.Item Endodontik tedavi sırasında giriş kavitesi açılırken ortaya çıkan komplikasyonlar ve tedavi yöntemleri(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Eren, İrem; Other; OtherEndodontik tedavi dar bir alanda hassas çalışılması ve tedavi prosedürüne bağlı kalınması gereken bir disiplindir. Başarılı endodonti, eksiksiz bir teşhis, kök kanalındaki debridmanların tam uzaklaştırılması ile tedavi edilen kök kanallarının anatomisi hakkında tam bir bilgi ve dikkatli şekillendirme gerektirir. Tedavi aşamaları atlanmadan ve dikkatli bir şekilde ya-pıldığı takdirde klinik uygulamaya bağlı başarısızlık oluşma ihtimali de azalacaktır. Bununla birlikte tedavinin herhangi bir aşamasında komplikasyon gelişme riski her zaman vardır. Bu yüzden komplikasyonları yönetmek için hekim her zaman hazır olmalıdır. Giriş kavitesi, endodontik tedavinin en hafife alınan yönlerinden biri olabilir, ancak bu aşama takip eden diğer aşamaları doğrudan etkileyeceğinden tedavinin başarısı açısından çok önemlidir. Bu makalede preoperatif aşamada giriş kavitesi açılırken meydana gelebilecek komplikasyonlar ve çözüm yolları derlenmiştir.Item Gülümseme estetiğinde parametreler: derleme(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Ünal, Merve; Other; OtherGünümüzde estetik beklentilerin artmasına bağlı olarak, bu amaca yönelik tedaviler hekimler tarafından çok sık uygulanmaya başlanmıştır. Gülümsemenin görünümünü iyileştirmek, hastaların dental tedaviye başvurmasının ana nedenlerinden biridir. Özellikle ön bölgede yapılan estetik düzenlemeler ile hastaya güzel bir gülüş iade edilebilir. Estetik açıdan çekici bir gülümsemenin bileşenlerini anlamak, hasta memnuniyetini ve başarılı tedavi sonuçlarını elde etmek için gereklidir. Bu sebeple gülümseme estetiği modern diş hekimliğinde önemli bir yer tutar. Estetik gülümseme tasarımı çok yönlü bir tedavi yaklaşımı gerektirir. Uyumlu bir gülümsemenin elde edilmesi için birden fazla tedavinin uygulaması gerekebilir ve bu tedaviler tek başına değil, birbirleriyle birlikte değerlendirilmelidir. Bireylerin estetik tedavisine olan ilginin artmasıyla diş estetiğini artırmaya yönelik çalışmalar hız kazanmıştır. Bu konuda prostodontistlerin, pratisyen diş hekimlerinin ve diş hekimi olmayan bireylerin estetik algısının araştırılmasına yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Bu araştırmaların sonucunda belirli dental ve fasiyal standartların gülümseme estetiğini etkilediği görülmüştür. Sadece dişlerin değil, etrafındaki yumuşak dokuların da uyum içinde olmasının estetik bir gülümseme için gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca dişlerin en-boy oranı, morfolojisi, angulasyonları, dişeti görünümü, gülümseme hattı ve arkı, bukkal koridor, dudak kalınlığı altın oran gibi bazı standartların gülümsemenin estetik açıdan gelişmesini sağladığı tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı gülümseme estetiğini etkileyen bu parametrelerin araştırılmasıdır. Böylelikle, gülüş estetiği elde edilirken daha başarılı sonuçlar alınacaktır.Item İmplant destekli sabit protezlerde oklüzyon prensipleri(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Yılmaz, Metehan; Other; OtherKaybedilen dişlerin protetik rehabilitasyonu için dental implantların kullanımı, günümüz diş hekimliğinde oldukça sık kullanılan bir tedavi seçeneğidir. Ancak bu tedavi protokolü uygulanırken oklüzyon prensiplerine dikkat edilmediğinde komplikasyonlar ve hatta implant kayıpları görülebilir. Bunun önüne geçmek için dental implantların çevre dokular ile bağlantı şekli, fizyolojik olarak uyumu, kuvvet altında verdiği yanıtlar gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Dental implantlar ve dişler arasındaki biyofizyolojik farklar, oklüzyon prensiplerinde de bir takım değişiklikler gerektirmektedir. Bu değişiklikleri bilmek, implantlara ve implant destekli restorasyonlara etki edebilecek olan oklüzal aşırı yükün engellenmesi için son derece önemlidir. Oklüzal aşırı yük, osseointegrasyon sonrası görülen implant kayıplarının en büyük etkenlerinden biri olarak gösterilmektedir. Bunun sebebi ise oklüzal aşırı yükün yüksek miktarda makaslama kuvvetine neden olmasıdır. İmplantlar sıkıştırma kuvvetlerine karşı son derece yüksek direnç gösterebilir. Ancak makaslama kuvvetleri implant ve çevre yapılara en fazla hasar veren kuvvet çeşididir. Oklüzyon tasarımında dikkat edilmesi gereken ise bu makaslama kuvvetlerini engelleyecek şekilde olmasıdır. Bu etkenlere örnek vermek gerekirse protez tasarımında oklüzal temas noktaları ve tüberkül eğimleri gibi faktörler kuvvetin iletimini etkilemektedir. Bu sebeple, protez tasarımına göre bir cerrahi plan yapılması tedavinin uzun dönem başarısı için büyük önem arz etmektedir. Bu derlemede, implant destekli sabit protetik restorasyonlarda oklüzal aşırı yüke neden olabilecek faktörlerden bu faktörlerin etki mekanizmasından ayrıca oklüzal aşırı yükün engellenmesi için gerekli olan oklüzyon prensiplerinden ve oluşabilecek komplikasyonlardan bahsedilmiştir.Item Isı ile preslenen farklı tam seramik kronların kırılma dirençlerinin in vitro olarak değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Yazgan, Yaşar; Other; OtherAmaç: Bu çalışmanın amacı ısı ile preslenen 3 farklı tam seramik kron sisteminin (Creap-ress, IPS Empress ve Finesse; boyama ve tabakalama teknikleri) ve metal destekli porselen (PFM) restorasyonların mekanik direncini kron örneklerle ve güç analiz sistemi yardımıyla karşılaştırmaktır. Gereç ve yöntem: Toplam 84 örnek, üst santral dişi yansıtan metal daylar üzerine 7 gu-rupta (n=12) hazırlandı. Mekanik direnç ölçümleri 4mm çelik bilya kuvvet tekniği ile üniver-sal mekanik direnç test cihazında gerçekleştirildi. Çalışmamızda direnç ölçümlerinden elde ettiğimiz sonuç veriler, Minitab 12.2 (Minitab Inc., USA) programı ile faktöriyel (tek yönlü) varyans analizi ve Duncan testi (Duncan Multiple Range Test) ile istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Bulgular: Grupların test edilen mekanik direnç ortalamalarının 527,67±35,53 ile1649,57±125,89 N arasında değiştiği bulundu. Analizlere göre gruplar arasında istatistik-sel olarak mekanik direnç açısından fark bulundu (P<0,01). Metal destekli porselen (PFM) restorasyonların mekanik direnç limitleri en yüksek değerler olarak tespit edildi, bu değerleri IPS Empress 1 kron örnekleri direnç limitleri takip etmektedir. Diğer preslenebilir tam se-ramik kron sistemlerinde kabul edilebilir mekanik direnç ölçümleri tespit edilmiştir. Bu bilgilere ilave olarak Creapress tabakalama tekniğinde en düşük mekanik direnç değerleri elde edilmiştir ki bu değerler, sistemin klinik performansı ve klinik kullanım süresi konusunda riskler bulunduğunu öngörmektedir. Sonuç: araştırmada kullanılan ısı ile preslenen tam seramik kron sistemlerinin mekanik direnç açısından güvenilir olduğu bulunmuştur.Item Klinik kullanım sonrası ni-ti döner aletlerdeki defektlerin araştırılması(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Kermeoğlu, Fatma; Other; OtherAmaç: Bu çalışmanın amacı, Ni-Ti döner aletlerdeki kırık ve deformasyonların tiplerini ve konumlarınıstereomikroskop kullanarak araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Altı aylık süreç içerisinde endodonti kliniğinde kırık veya deformasyon sebebiyle klinik kullanımdan çıkarılmış olan Protaper Universal (PTU), Protaper Universal Retreatment (PTUR) ve PathFile (PF) eğelerden oluşan toplam 354 adet Ni-Ti eğe çalışmaya dahil edilmiştir. Defekt tipleri; Tip 1: kırık, Tip 2: eğenin sarmallarının açılması/burulması, Tip 3: eğede eğilme veya bükülme bulunması ve Tip 4: eğede gözle görülür bir defekt olmaması şeklinde sınıflandırılıp kaydedilmiştir. Kırık bulunan Ni-Ti döner aletlerde kırık yüzeyinin özelliklerine göre torsiyonel kırık ve fleksural kırık olmak üzere iki alt grupta kategorize edilmiştir. Kırıkların alet üzerindeki konumları her bir alet tipi için ayrıca kaydedilmiştir. Aletlerin tümü x45 büyütmede led ışık altında stereomikroskopta (Olympus SZ61, Japan) analiz edilmiştir. Bulgular: Stereomikroskopta incelen tüm eğelerde en sık görülen defekt tipi kırık (% 36,1) olmuştur. İncelenen toplam 292 adet PTU eğe içerisinde en çok görülen defekt S1 numaralı PTU eğelerde gözlemlenmiştir (%17.1). Toplam 47 adet PF eğe içerisinde en çok defekt 013 numaralı PF eğelerde gözlemlenmiştir (%38.2). Toplam 15 adet PTUR eğe içerisinde en çok defekt D1 ve D2 numaralı eğelerde gözlemlenmiştir (%20, %20). En sık gözlemlenen kırık tipi fleksural kırık olup PTU, PF ve PTUR eğelerde sırasıyla %92.3, %68.4 ve %100 oranlarında gözlemlenmiştir. Kırıkların konumları değerlendirildiğinde; PTU, PF ve PTUR eğelerinin D0 noktasından sırasıyla ortalama 3.74 mm, 4.21 mm ve 1.85 mm uzaklıkta kırıkların gerçekleştiği bulunmuştur. Sonuç: Kök kanal genişletilmesi sırasında meydana gelen alet kırıkları endodontik tedavinin başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Aletleri üretici firmanın talimatlarına göre kullanmak ve her kullanımdan sonra oluşabilecek deformasyonları tespit etmek amacıyla aletleri incelemek prosedürel hataları en aza indirmeyi sağlayacaktır.Item Kondillerdeki dejeneratif değişikliklerin incelenmesinde panoramik radyografi etkinliğinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Seki, Umut; Other; OtherAmaç: Bu çalışmanın amacı temporomandibular disfonkisyona sahip hastaların kondiler dejeneratif değişikliklerinin tespitinde panoramik radyografi (OPG) etkinliğinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Temporomandibular eklem (TME) şikayetine yönelik konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) alınmış 40 hastaya ait OPG ve KIBT görüntüleri bu çalışmaya dahil edilmiş ve 5 olası kondiler dejeneratif değişiklik açısından değerlendirilmiştir. Bulgular: Sık gözlenen değişiklikler arasında yer alan erozyon, düzleşme ve osteofit tespitinde OPG ve KIBT skorları arasında belirgin farklılık olduğu, KIBT ile daha çok değişiklik tespit edildiği görülmüştür. Sonuç: Bu bilgiler ışığında, TME muayenesi sürecinde özellikle dejeneratif değişikliklerin tespitinde klinik muayene bulgularının dikkatlice irdelenmesi, OPG bulgularının tek başına yetersiz olabileceği ve gerekli durumlarda ileri görüntülemeden faydalanılması erken tanı açısından dikkate alınması gereken önemli noktalardır.Item Konka bülloza görülme sıklığının konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile analizi ve maksiller sinüzit ile ilişkisi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Göksel, Sevde; Other; OtherAmaç: Konka pnömatizasyonu konka bülloza olarak adlandırılmakla birlikte sıklıkla orta nazal konkada görülen bir varyasyondur. Konka bülloza, kronik sinüzite neden olan faktörler arasında yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı konka bülloza sıklığını ve maksiller sinüzit ile ilişkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışma, 2016-2018 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı’na başvuran ve farklı dental şikayetler nedeniyle konik ışınlı bilgisayarlı tomografi çektiren 621 hastanın görüntüleri değerlendirilerek yapılmıştır. Bulgular: Konka bülloza 621 hastanın 413’ünde (%66,5) görülmüş olup bunların %43,58’inde unilateral, %56,41’inde ise bilateral olarak izlenmiştir. Sol konka büllozanın cinsiyet ile ilişkisi değerlendirildiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0.08) (Kadın erkek oranı 1.14:1). Maksiller sinüzit görülen hastaların sağ tarafta %51,71’inde, sol tarafta %49,14’ünde konka bülloza tespit edilmiş olup maksiller sinüzit ile konka bülloza arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (p>0.05). Sonuç: Patolojik bulgularla ilişkili olabilen anatomik varyasyonların tespiti doğru tanı için önemlidir. Konka büllozanın kronik sinüzitle ilişkisinde rol oynayabilecek diğer faktörlerin de araştırılması gerekmektedir.Item Ksenojen greftlerin kullanıldığı sinüs taban elevasyonlarında mikrocerrahi yaklaşım(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Çapcı, Abdullah; Other; OtherSinüs taban elevasyonu, posterior maksillada yeterli kemik hacmi bulunmadığında uzun zamandır uygulanan ve literatür olarak oldukça iyi desteklenmiş bir cerrahi tekniktir. Al-veolar kret yüksekliğinin oldukça azaldığı durumlarda tercih edilen ksenojen partikül greft materyalleri kullanılarak yapılan lateral pencere yaklaşımı ile sinüs taban elevasyonunda intraoperatif olarak en sık karşılaşılan komplikasyonlar Schneiderian membranın perforas-yonu ve antral alveolar anastomozdan kaynaklanan kanamadır. Lateral pencerenin 4-5 mm olacak kadar küçültülmesi kanama riskini azaltırken, mikroskoplar ile çalışmanın sağladığı üstün aydınlatma, büyütme ve cerrahın el-parmak hassasiyetinin artması ile Schneiderian membran perforasyon riski ve buna bağlı komplikasyonlar önlenebilir.Item Ortodontide arayüz aşındırma yöntemleri(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Arslan, Hilal; Other; OtherArayüz aşındırması, dişin mesial veya distal yüzeyinden minenin aşındırılmasını içermektedir. Ortodontide yaygın kullanılan bir işlemdir. Arayüz aşındırmasının endikasyon-ları yer darlığı, Bolton diş-boyut uyumsuzluğu, diş formlarının düzeltilmesi, dental arkın stabilizasyonun sağlanması, morfolojik anomalilerin ve üçgen alanların düzeltilmesidir. 1944’te Ballard'ın anterior bölgede ilk kez arayüz aşındırması uygulamasından beri, bunun için birçok farklı teknik geliştirilmiştir. Günümüzde ortodonti alanında arayüz aşındırması, birçok yöntem kullanılarak tedavi planlamasına dahil edilmektedir. Bu yöntemler stripping zımparaları, stripping diskleri, air rotor stripping, segmental diskler, Profin stripping uçları ve sonik stripping uçlarıdır. Arayüz aşındırmasının klinik uygulamalar sonucu yan etkileri değerlendirildiğinde, arayüz aşındırmasının uzun dönem sonuçlarında herhangi bir iyatrojenik hasara, dental çürüğe, gingival problemlere yada alveolar kemik kaybında artışa rastlanmamıştır. Ancak birçok çalışma, minenin aşındırılması sonrası diş yüzeyinde olukların ve çizgilerin kaldığını göstermiştir. Arayüz aşındırması sonrası aşındırılmış mine yüzeyinin parlatılması ise yüzey pürüzlülüğünü azaltabilmektedir. Bu derlemede arayüz aşındırma tekniklerinin özellikleri, çalışma prensipleri, etkileri ve yan etkilerinin güncellenerek değerlendirilmesi hedeflenmiştir.Item Retrospektif olarak konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile rinolit olgularının değerlendirmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Taşyapan, Sedef Ayşe; Other; OtherAmaç: Rinolitler nazal kavitede endojen ve eksojen nidusların kalsifikasyonları ile oluşan mineralize olmuş, sert, yoğun ve düzensiz odaklardır. Genellikle asemptomatik olan rinolitler nadir olarak görülmektedir. Bu çalışmada, Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) görüntülerinde rinolitlerin görülme sıklığının, lokalizasyonlarının ve karakteristik özellikle-rinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Rady-olojisi Anabilim Dalı’nda 01.01.2017 ile 01.07.2019 tarihleri arasında alınan KIBT görüntüleri değerlendirilmiştir. Nazal kaviteyi içermeyen ve hareket artefaktı bulunan görüntüler çalışma dışında tutulmuştur. 8380 KIBT görüntüsü taranmış olup uygun kriter-lerde bulunan 3124 görüntü çalışmaya dahil edilmiştir. Görüntüler 2 uzman 2 araştırma görevlisi tarafından değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışma kriterlerine uygun 3124 KIBT görüntüsü değerlendirilmiş olup 7 adet rinolit olgusu tespit edilmiştir. 5 rinolit olgusu sağ nazal kavitede, 2 rinolit olgusu sol nazal kavitede izlenmiştir. 5 rinolit olgusu inferior nazal konkada görülürken 1 olgu orta nazal konkada, 1 olgu da hem orta hem de inferior nazal konkada izlenmiştir. Olguların birinde nazal kavite tabanında perforasyon, bir diğerinde nazal septum deviasyonu tespit edilmiştir. Sonuç: Dental teşhis ve tedaviler sırasında alınan KIBT görüntülerinde rinolitler tesadüfen gözlenebilir. Bu olgular geç teşhis edildiğinde veya tedavi edilmediğinde septal veya antral perforasyon, nazal septum deviasyonu gibi semptomlara neden olabileceği bilinmektedir. Rinolitlerin lokalizasyonunun belirlenmesinde, karakteristiğinin tespitinde ve tedavi plan-lamasında KIBT önemli bir yer tutmaktadır.Item Yapışık dişeti miktarının arttırılmasında uygulanan serbest dişeti grefti ve modifiye apikale repozisyone flep tekniklerinin karşılaştırılması: pilot çalışma(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Yılmaz, Melis; Other; OtherAmaç: Yapışık dişeti periodontal sağlığın idamesinde rol oynayan önemli bir dişeti komponentidir. Yapışık dişeti miktarını arttırmak için genellikle serbest dişeti grefti(SDG) ve modifiye apikale repozisyone flep(MARF) cerrahi yöntemleri uygulanmaktadır. Bu karşılaştırmalı vaka serisinin amacı SDG ve MARF yöntemlerinin yapışık dişeti miktarını arttırmadaki etkinliğini kısa dönem için değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Çalışmaya sistemik ve periodontal olarak sağlıklı, toplam 15 katılımcı ve 21 diş (SDG:10, MARF:11) dahil edilmiştir. Tedavi edilen bölgelerde yapışık dişeti miktarı en az 0.5 mm en fazla 1.5 mm’dir. SDG ve MARF yöntemleri, dahil edilen vakalara rastgele(yazıtura) seçilerek uygulanmıştır. Tüm katılımcıların işlem yapılan bölgelerinde periodontal indeksleri (Plak indeksi (PI), sondalanabilir cep derinliği(SCD), keratinize dişeti genişliği(KDG), sondalamada kanama indeksi (SKI), dişeti çekilmesi(DÇ) ve yapışık dişeti genişliği (YDG)) kaydedilmiştir. Tüm parametreler başlangıçta ve 3. ayda ölçülmüştür ve sonuçlar gruplar arasında karşılaştırılmıştır. Bulgular: Başlangıç ve operasyon sonrası 3. ay ölçüm sonuçlarına göre her iki teknikte de keratinize doku genişliği ve yapışık dişeti genişliği başlangıca göre anlamlı derecede artmıştır (p 0.05). SDG grubunda YDG’deki artış 3 ile 5.5 mm arasında iken MARF grubunda 0.75 ile 3 mm olarak tespit edilmiştir. MARF grubunun 3.ay YDG ve KDG düzeyleri, SDG grubundan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p<0.05). Dişeti çekilmesi miktarında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir (p0.05). Sonuç: Bu pilot çalışmanın sonuçları ışığında MARF tekniğinin keratinize dişeti genişliği ve yapışık dişeti miktarını arttırmada kullanılan SDG kadar geçerli ve etkin olduğu düşünülmektedir. Uygulamanın diğer mukogingival cerrahi işlemlere kıyasla daha basit ve hasta açısından konforlu olması bu tekniğin tercih edilmesini sağlayabilir.