Cilt:47 Sayı:1-3 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:47 Sayı:1-3 (2020) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 24
Results Per Page
Sort Options
Item Rejeneratif endodonti klinik uygulamalarında dikkat edilecek noktalar(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Bezgin, Tuğba; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiDevital genç sürekli dişlerin endodontik tedavisi, çocuk diş hekimliğinde klinisyenleri zorlayan prosedürlerden biridir. Genç sürekli dişler; çürük, dens invaginatus gibi dental anatomik varyasyonlar veya travma sebebiyle nekrotik hale gelebilmektedir. Nekrotik dişlerde kök gelişimi durmakta ve bu durum ince kök dentin duvarları ile diverjan, açık bir apeks ile sonuçlanmaktadır. Bu nedenle de endodontik tedaviler sırasında uygun mekanik preparasyon ve ardından hermetik bir dolum sağlanması güçleşmektedir. Kalsiyum hidroksit apeksifikasyonu ve tek seans apeksifikasyon teknikleri her ne kadar sıklıkla uygulansa da, bu teknikler kök gelişiminin devamını sağlayamamakta ve ince kalan kök kanal duvarları sebebiyle dişler kırılmaya yatkın olmaktadır. Bu nedenle tedavi sonrasında pulpa rejenerasyonu, dentin formasyonu ve kök gelişiminin devamını sağlayan rejeneratif endodontik tedaviler popüler hale gelmiştir. Bu makalede, rejeneratif endodontik tedaviler uygulanırken dikkat edilmesi gereken noktalar derlenmiştir.Item Antropolojik çalışmalarda mandibula materyalinin 3d optik tarama yöntemi ile iki boyutlu fotoğraflama tekniği ile karşılaştırılması(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Karaöz Arıhan, Seda; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiAmaç: İskelet kalıntıları antropolojik çalışmalar için önemli bir araştırma materyalidir. Gelişen teknolojik imkanlar iskelet materyalinin sadece makroskopik incelemesinin ötesinde 3 boyutlu taramalar ile materyalin 3D incelenmesini mümkün kılmaktadır. Tarama sonrasında çok çeşitli açılardan kaydedilen görüntü bilgisayar ortamında görüntü işleme programlarıyla yeniden oluşturulmaktadır. Bu çalışmanın amacı bir iskelet örneğinin taranması ve makroskopik incelemeyle karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Mevcut çalışmada Beybağ Bizans (Muğla) toplumuna ait bir erkek bireyin alt çene kemiği 3 boyutlu olarak Artec SPACE SPİDER cihazı ile spektrumdaki görünür ışık tayfında taranmıştır. 0,05 milimetre çözünürlükte tarama yapılmıştır. Bu görüntüler taranan malzemeyi döndürülebilir şekilde her açıdan inceleme imkanı veren 3D olarak kayda alınmış hem de istenilen alanlardan 2 boyutlu görseller sağlanmıştır. Bununla birlikte çene kemiğinin 2 boyutlu görüntüleme ile toplam 8 farklı açıdan fotoğraflanmıştır. Bulgular: Taranmış görüntüler bilgisayar ortamında Artec Studio 12 programı ile birleştirilerek dijital görüntüler oluşturulmuştur. Bunun sonrasında görüntü işleme ile kemiğin doğal rengi verilmiş ve karşılaştırma materyali olacak son görüntüler elde edilmiştir. Çalışmada son olarak taranan verilerin 3D baskısı da alınarak çene kemiğinin kopyası çıkarılmıştır Paleopatolojik incelemede gözlenen diş kayıpları, aşınmalar ve kültürel olduğu düşünülen bir aşınma ve diş taşı gibi patolojik durumlar 3D taramada başarılı şekilde gösterilebilmiştir. Sonuç: Mevcut çalışma 3D görüntüleme tekniklerinin paleopatolojik çalışmalarda kullanılmasına dair bir örnek teşkil etmektedir. 3D tarama teknikleri ile dijital hale getirilen araştırma materyalleri sanal müze ve sanal patoloji arşivleri oluşturulmasında kullanılabilir. İlgili materyallerin tarama görüntülerinden elde edilecek 3D baskı ile ana malzemenin yıpranmadan eğitim materyali olarak kopyalanması ve kullanılması antropolojinin yanı sıra tıp ve veterinerlik gibi alanlarda da kullanıma açılabilir.Item Ortodontik tedavide diş çekimi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Toygar Memikoğlu, Tülin Ufuk; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiOrtodontik tedavi amacıyla diş çekimi yapılması yüzyılı aşkın süredir tartışılan bir konu olmuştur. Birçok malokluzyonun tedavisinde ise farklı nedenlerden dolayı diş çekimi ihtiyacı vardır. Diş çekimi yapılmadan bu malokluzyonları tedavi edebilmek mümkün olmayıp ortodontide diş çekimi; yer ihtiyacını karşılamak, overjet ve overbite düzeltmek, kamuflaj tedavisi gibi durumlarda kullanılabilmektedir. Tedavi planlaması yaparken en kritik noktalardan biri de hangi dişin çekiminin yapılacağına karar vermek ve çekim boşluğunun nasıl kapatılması gerektiğidir. Bu derleme, klinisyenleri ortodontik tedavi amacıyla diş çekimi yapılması gereken durumlar ve hangi dişin çekiminin yapılacağı hakkında bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır.Item Isı ile preslenen farklı tam seramik kronların kırılma dirençlerinin in vitro olarak değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Yazgan, Yaşar; Other; OtherAmaç: Bu çalışmanın amacı ısı ile preslenen 3 farklı tam seramik kron sisteminin (Creap-ress, IPS Empress ve Finesse; boyama ve tabakalama teknikleri) ve metal destekli porselen (PFM) restorasyonların mekanik direncini kron örneklerle ve güç analiz sistemi yardımıyla karşılaştırmaktır. Gereç ve yöntem: Toplam 84 örnek, üst santral dişi yansıtan metal daylar üzerine 7 gu-rupta (n=12) hazırlandı. Mekanik direnç ölçümleri 4mm çelik bilya kuvvet tekniği ile üniver-sal mekanik direnç test cihazında gerçekleştirildi. Çalışmamızda direnç ölçümlerinden elde ettiğimiz sonuç veriler, Minitab 12.2 (Minitab Inc., USA) programı ile faktöriyel (tek yönlü) varyans analizi ve Duncan testi (Duncan Multiple Range Test) ile istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Bulgular: Grupların test edilen mekanik direnç ortalamalarının 527,67±35,53 ile1649,57±125,89 N arasında değiştiği bulundu. Analizlere göre gruplar arasında istatistik-sel olarak mekanik direnç açısından fark bulundu (P<0,01). Metal destekli porselen (PFM) restorasyonların mekanik direnç limitleri en yüksek değerler olarak tespit edildi, bu değerleri IPS Empress 1 kron örnekleri direnç limitleri takip etmektedir. Diğer preslenebilir tam se-ramik kron sistemlerinde kabul edilebilir mekanik direnç ölçümleri tespit edilmiştir. Bu bilgilere ilave olarak Creapress tabakalama tekniğinde en düşük mekanik direnç değerleri elde edilmiştir ki bu değerler, sistemin klinik performansı ve klinik kullanım süresi konusunda riskler bulunduğunu öngörmektedir. Sonuç: araştırmada kullanılan ısı ile preslenen tam seramik kron sistemlerinin mekanik direnç açısından güvenilir olduğu bulunmuştur.Item Çocuk hastalarda erken diş kaybının yaşa ve diş grubuna göre incelenmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Bozkurt, Poyzan; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiAmaç: Bu çalışmanın amacı diş çekimi için Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi AD kliniğine başvuran pediatrik yaş grubundaki hastalarda erken çekimi yapılan süt dişlerinin ve daimi dişlerin grubunu ve çekimin yapıldığı yaşı belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Kasım 2017-Mart 2018 tarihleri arasında diş çekimi için Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi kliniğine başvuran hastalar kesit-sel olarak incelenmiştir. Başvuran toplam 1536 adet hastadan pediatrik yaş grubuna (0-16 yaş) ait olanlar ayrılmıştır (n=461). Hastaların yaşları ve çekimin yapıldığı diş grupları kaydedilmiştir. Buna göre süt dişleri çekimleri maksiller/mandibuler keser-kanin ve maksil-ler/mandibuler molar olarak 4 grup halinde gruplandırılmıştır. Daimi dişler ise maksiller/mandibuler keser, kanin, premolar ve molar şeklinde ayrılmıştır. Ayrıca diş çekimlerinin normal veya komplike olarak gerçekleşme durumları da kaydedilmiştir. Verilerin istatistik-sel analizi tanımlayıcı istatistik şeklinde gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Erken diş çekiminin en çok 10 yaşında, daha sonra sırasıyla 9 ve 8 yaşlarında ger-çekleştiği belirlenmiştir. Süt dişleri daimi dişlere oranla daha çok kaybedilmiş; sırasıyla süt üst molarlar, süt alt molarlar, süt üst keser-kaninler ve süt alt keser-kaninler şeklinde olmuştur. Daimi dişlerde en sık çekim alt molarlarda gerçekleştirilmiştir. Erken diş kayıpları süt dişlenme için maksillada daha sık meydana gelirken, daimi dişlenme için mandibulada daha fazla görülmüştür. Sonuç: Toplumda oral hijyen eğitimleri ve farkındalık programlarıyla beraber diş çürüğü-nün önlenmesi ve dental tedavilerin erken dönemde yapılmasının önemi vurgulanarak çocuklarda ve ergenlerde gereksiz diş çekiminin önüne geçilmelidir.Item Avulsiyon sonrası diş kaybı olduğu olgularda güncel tedavi yaklaşımları(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Bezgin, Tuğba; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiAvulsiyon diş hekimliğinde nadir karşılaşılan acil durumlardan biridir. En iyi prognoz dişin hemen replante edildiği durumlarda gözlenir ancak bu sıklıkla mümkün olmaz. Replantasyonun başarısı travmanın üzerinden geçen süre, saklama ortamı gibi pek çok faktörden etkilenir. Uygun koşullar sağlanamadığında iyileşme ankiloz ya da inflamatuar rezorbsiyon şeklinde gerçekleşebilir. Erken dönemde ankiloz oluşumu alveolar kemiğin gelişimini de etkileyerek ilerleyici infraokluzyona sebep olabilir. Bu durumda, gelecekte implant uygulanması zorlaşabilir. Replante dişin inflamatuar rezorbsiyonu ise dişin kaybına neden olabilir. Genç hastalarda anterior bir dişin kaybı hem fizyolojik hem psikolojik sorunlar yaratır. Bu nedenle ankiloz durumunda kemik yüksekliğini korumak için dekoronasyon, diş kaybedildiğnde ise premolar bir dişin transplantasyonu ya da ortodontik mini implant destekli restorasyonların kullanımı gibi yeni tedavi seçenekleri önerilmiştir. Bu makalede bu yeni yöntemler derlenmiştir.Item Posterior superior alveolar arterin kıbt ile değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Orhan, Kaan; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiAmaç: Maksiller posterior dental alan, periapikal cerrahi, implant yerleştirme ve sinüs lift gibi cerrahi uygulamalar açısından önemli bir alandır. Posterior superior alveolar arter (PSAA), maksiller sinüsün lateral duvarında bulunur ve bu tür cerrahi prosedürler sırasında yaralanabilir. Bu nedenle, bu bölge ile ilgili bilgi, klinisyenler açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmanın amacı, PSAA’in maksiller sinüsün lateral duvarı ile olan ilişkisinin ve prevalansının belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 300 hastadan çeşitli nedenlerle alınan Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi dataları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Kesitsel görüntülerde PSAA’in vasküler kanalının görünürlülüğü, eğer bulunuyorsa arter çapları, yükseklikleri, alveoler kret tepesine dik uzaklıkları ve kret tepesine olan mesafeleri belirlenmiştir. Bulgular: Çalışmamızda arter çapının genel olarak 1-2 mm arasında olduğu gözlemlenmiş olup, 2 mm’in üzerinde olduğu vakalara az rastlanmıştır. Ayrıca erkeklerde sol tarafta bulunan alveoler krete dik uzaklık ve mesafe ölçümleri (p<0.05) kadınlardan daha yüksek bulunmuştur. Sonuç: Daha başarılı cerrahi girişimler için intraossöz anastomozlarının ve maksiller sinüs morfolojisinin, preoperatif olarak KIBT ile değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.Item Posteroanterior radyografi ölçümlerinde kullanılan noktaların tekrarlanabilirliği(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Demirel, Elif; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiAmaç: Bu çalışmanın amacı, posteroanterior radyografilerde kullanılan anatomik ve dişsel noktaların tekrarlanabilirliğini bilgisayar programı ile belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan röntgenler Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Anabilim dalından alınmıştır. Röntgenler Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Anabilimdalında Dolphin 3D sefalometrik analiz programı ile ölçülmüştür filmlerde belirlenen 22 nokta 3 araştırmacı tarafından tekrarlanabilirliği test edilmiştir. Bulgular: Çalışmanın sonucuna göre iskeletsel noktalar dişsel noktalara göre daha güvenilirdir. En az güvenilir iskeletsel nokta zigomatiko-frontal sutur iken mandibular kanin en güvenilir dental noktadır. Sonuç: Çalışmada ayrıca iki düzlem değerlendirilmiş ve beklenmedik şekilde okluzal düzlem midsagittal düzleme göre daha güvenilir bulunmuştur.Item Covıd-19- çocuk diş hekimliği açısından önemi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Alkış, Merve; Other; OtherKoronavirüs 2'nin (SARSCoV-2) neden olduğu 2019 koronavirüs hastalığı (COVID-19) pandemisi, bu günlerde insanlığı tehdit eden önemli bir sağlık krizidir. Hastalığın bulaşma yolları, enfekte olmuş damlacıkların doğrudan solunması ve enfekte olmuş solunum sekresyonları ile kirlenmiş yüzeyler ile doğrudan temastır. Klinik semptomlar diğer bir akut solunum yolu viral enfeksiyonlarına benzer ve ateş, öksürük, boğaz ağrısı, nefes darlığı, yorgunluk, halsizlik vb.’dir. Rapor edilen vakaların yaklaşık % 80'inde hastalık hafiftir. Çocuklarda epidemiyolojik yayılımın özellikleri ve COVID-19'un klinik belirtileri henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Çocuklar yetişkinlere benzer ancak daha hafif semptomlarla başvurma eğilimindedir. Virüsün uzun inkübasyon süresi (2 ila 14 gün, bazı vakalarda 24 güne kadar) olduğu için ve çocuklar belirtisiz veya hafif, spesifik olmayan semptomlar gösterebildikleri için, tüm çocuk hastalar ve ebeveynler aksi kanıtlanmadıkça COVID-19'un potansiyel taşıyıcıları olarak düşünülmelidir. El hijyeni, mikroorganizmanın hastalara bulaşma riskini azaltmak için en kritik önlem olarak kabul edilmiştir. SARS-CoV-2, yüzey tipine, ortamın sıcaklığına veya nemine bağlı olarak yüzeylerde birkaç saat veya birkaç güne kadar kalabildiği için iyi el hijyeni ve diş kliniğindeki tüm yüzeylerin iyice dezenfekte edilmesi çok önemlidir. Maskeler, eldivenler, önlükler ve gözlükler veya siperler olmak üzere kişisel koruyucu ekipmanların kullanımı cildi ve mukozayı enfekte olmuş kan veya sekresyondan korumak için önerilir. Hızla değişen bir pandemi ortamında pratisyenlerin, kendi bölgelerine ve koşullarına uygun, çocuk hastalarının tedavisi konusunda saygın ve güvenilir bilgi kaynaklarını aktif, düzenli olarak aramaları ve kullanmaları gerekmektedir.Item Ksenojen greftlerin kullanıldığı sinüs taban elevasyonlarında mikrocerrahi yaklaşım(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Çapcı, Abdullah; Other; OtherSinüs taban elevasyonu, posterior maksillada yeterli kemik hacmi bulunmadığında uzun zamandır uygulanan ve literatür olarak oldukça iyi desteklenmiş bir cerrahi tekniktir. Al-veolar kret yüksekliğinin oldukça azaldığı durumlarda tercih edilen ksenojen partikül greft materyalleri kullanılarak yapılan lateral pencere yaklaşımı ile sinüs taban elevasyonunda intraoperatif olarak en sık karşılaşılan komplikasyonlar Schneiderian membranın perforas-yonu ve antral alveolar anastomozdan kaynaklanan kanamadır. Lateral pencerenin 4-5 mm olacak kadar küçültülmesi kanama riskini azaltırken, mikroskoplar ile çalışmanın sağladığı üstün aydınlatma, büyütme ve cerrahın el-parmak hassasiyetinin artması ile Schneiderian membran perforasyon riski ve buna bağlı komplikasyonlar önlenebilir.Item Kondillerdeki dejeneratif değişikliklerin incelenmesinde panoramik radyografi etkinliğinin konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Seki, Umut; Other; OtherAmaç: Bu çalışmanın amacı temporomandibular disfonkisyona sahip hastaların kondiler dejeneratif değişikliklerinin tespitinde panoramik radyografi (OPG) etkinliğinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Temporomandibular eklem (TME) şikayetine yönelik konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) alınmış 40 hastaya ait OPG ve KIBT görüntüleri bu çalışmaya dahil edilmiş ve 5 olası kondiler dejeneratif değişiklik açısından değerlendirilmiştir. Bulgular: Sık gözlenen değişiklikler arasında yer alan erozyon, düzleşme ve osteofit tespitinde OPG ve KIBT skorları arasında belirgin farklılık olduğu, KIBT ile daha çok değişiklik tespit edildiği görülmüştür. Sonuç: Bu bilgiler ışığında, TME muayenesi sürecinde özellikle dejeneratif değişikliklerin tespitinde klinik muayene bulgularının dikkatlice irdelenmesi, OPG bulgularının tek başına yetersiz olabileceği ve gerekli durumlarda ileri görüntülemeden faydalanılması erken tanı açısından dikkate alınması gereken önemli noktalardır.Item Pekiştirme tedavilerinde güncel yaklaşımlar(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Altuğ Demiralp, Ayşe; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiOrtodontide retansiyon aşaması, ortodontik kuvvet uygulaması sona erdiğinde ve diş hareketleri tamamlandığında dişlerin mevcut konumunu korumayı amaçlayan ortodontik teda-vinin son aşamasıdır. Kullanılan geleneksel pekiştirme yöntemlerinin sınırlamaları; araştırmacıları hasta işbirliği gerektirmeyen, pekiştirme sürecini azaltan ve periodontal risk oluşturmayan daha etkili yöntemler aramaya yöneltmiştir. Bu derleme, yüz yıldan fazla bir süredir kullanılan geleneksel saklama yöntemlerinin sınırlamalarını vurgulamayı ve bu yöntemleri konuyla ilgili son yaklaşımlarla karşılaştırmayı amaçlamaktadır.Item Zirkonya destekli tam seramik restorasyonlar ile rehabilitasyon: olgu raporu(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Güçlü, Zekiye Begüm; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiÖn grup dişlerde görülen renk, şekil, yapı ve konum bozuklukları estetik açıdan büyük sorunlar yaratmaktadır. Bu sorunları giderebilmek amacıyla sıklıkla başvurulan yöntemler arasında tam kron restorasyonlar vardır. Metal destekli seramik kron restorasyonlar ile doğal ve estetik bir görünüm elde edebilmek oldukça zordur. Günümüzde metal alt yapı içermeyen, doğal dişe yakın görünümde geliştirilen tam seramik restorasyonlar, oldukça estetik olmalarının yanı sıra biyouyumlu olmaları sayesinde hasta ve hekim tarafından sıklıkla tercih edilmektedir. Bu amaçla kullanılan materyallerdeki gelişmeler sonucu, zirkonya tam seramik restorasyonlar için alternatif bir alt yapı materyali olarak kullanılmaktadır. Bu olgu raporunda ön grup dişlerinde renk, şekil, yapı ve konum bozuklukları nedeniyle estetik görünümlerinden rahatsız olarak kliniğimize başvurmuş olan üç olgunun zirkonya destekli tam seramik restorasyonlar ile rehabilite edilerek estetik bir görünümün elde edilmesi anlatılmıştır.Item Maksiller retrüzyonun büyüme döneminde alt-ramec ve mandibular mini vida işbirliği ile tedavisi: Bir olgu sunumu(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Dule, Jerina; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği Fakültesiİskeletsel Sınıf III malokluzyonlar %40 oranında maksiller gerilik ile birlikte olup erken büyüme döneminde ortopedik, geç büyüme döneminde ise ortognatik cerrahi ile tedavi edilir. Bu vaka raporunda amaç maksiller retrüzyonla birlikte iskeletsel ve dişsel Sınıf III maloklüzyonu olan 13,3 yaşında bir erkek bireyde Mc Namara tipi maksiller ekspansiyon apereyi/Alt-RAMEC protokolü ile mandibular kanin bölgeye bilateral olarak yerleştirilen mini vidalardan ortopedik şiddette Sınıf III intermaksiller elastiklerin birlikte uygulanmasının kraniyo-fasiyal yapıdaki etkilerini sunmaktır. Ortopedik tedavi, sabit ortodontik tedavi ve 1 yıllık retansiyon etkileri değerlendirilmiştir. Sonuç olarak adolesan dönemde bu yöntemin etkili bir maksiller anterior hareket oluşturduğu saptanmıştır.Item Gülümseme estetiğinde parametreler: derleme(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Ünal, Merve; Other; OtherGünümüzde estetik beklentilerin artmasına bağlı olarak, bu amaca yönelik tedaviler hekimler tarafından çok sık uygulanmaya başlanmıştır. Gülümsemenin görünümünü iyileştirmek, hastaların dental tedaviye başvurmasının ana nedenlerinden biridir. Özellikle ön bölgede yapılan estetik düzenlemeler ile hastaya güzel bir gülüş iade edilebilir. Estetik açıdan çekici bir gülümsemenin bileşenlerini anlamak, hasta memnuniyetini ve başarılı tedavi sonuçlarını elde etmek için gereklidir. Bu sebeple gülümseme estetiği modern diş hekimliğinde önemli bir yer tutar. Estetik gülümseme tasarımı çok yönlü bir tedavi yaklaşımı gerektirir. Uyumlu bir gülümsemenin elde edilmesi için birden fazla tedavinin uygulaması gerekebilir ve bu tedaviler tek başına değil, birbirleriyle birlikte değerlendirilmelidir. Bireylerin estetik tedavisine olan ilginin artmasıyla diş estetiğini artırmaya yönelik çalışmalar hız kazanmıştır. Bu konuda prostodontistlerin, pratisyen diş hekimlerinin ve diş hekimi olmayan bireylerin estetik algısının araştırılmasına yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Bu araştırmaların sonucunda belirli dental ve fasiyal standartların gülümseme estetiğini etkilediği görülmüştür. Sadece dişlerin değil, etrafındaki yumuşak dokuların da uyum içinde olmasının estetik bir gülümseme için gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca dişlerin en-boy oranı, morfolojisi, angulasyonları, dişeti görünümü, gülümseme hattı ve arkı, bukkal koridor, dudak kalınlığı altın oran gibi bazı standartların gülümsemenin estetik açıdan gelişmesini sağladığı tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı gülümseme estetiğini etkileyen bu parametrelerin araştırılmasıdır. Böylelikle, gülüş estetiği elde edilirken daha başarılı sonuçlar alınacaktır.Item Retrospektif olarak konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile rinolit olgularının değerlendirmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Taşyapan, Sedef Ayşe; Other; OtherAmaç: Rinolitler nazal kavitede endojen ve eksojen nidusların kalsifikasyonları ile oluşan mineralize olmuş, sert, yoğun ve düzensiz odaklardır. Genellikle asemptomatik olan rinolitler nadir olarak görülmektedir. Bu çalışmada, Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) görüntülerinde rinolitlerin görülme sıklığının, lokalizasyonlarının ve karakteristik özellikle-rinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Rady-olojisi Anabilim Dalı’nda 01.01.2017 ile 01.07.2019 tarihleri arasında alınan KIBT görüntüleri değerlendirilmiştir. Nazal kaviteyi içermeyen ve hareket artefaktı bulunan görüntüler çalışma dışında tutulmuştur. 8380 KIBT görüntüsü taranmış olup uygun kriter-lerde bulunan 3124 görüntü çalışmaya dahil edilmiştir. Görüntüler 2 uzman 2 araştırma görevlisi tarafından değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışma kriterlerine uygun 3124 KIBT görüntüsü değerlendirilmiş olup 7 adet rinolit olgusu tespit edilmiştir. 5 rinolit olgusu sağ nazal kavitede, 2 rinolit olgusu sol nazal kavitede izlenmiştir. 5 rinolit olgusu inferior nazal konkada görülürken 1 olgu orta nazal konkada, 1 olgu da hem orta hem de inferior nazal konkada izlenmiştir. Olguların birinde nazal kavite tabanında perforasyon, bir diğerinde nazal septum deviasyonu tespit edilmiştir. Sonuç: Dental teşhis ve tedaviler sırasında alınan KIBT görüntülerinde rinolitler tesadüfen gözlenebilir. Bu olgular geç teşhis edildiğinde veya tedavi edilmediğinde septal veya antral perforasyon, nazal septum deviasyonu gibi semptomlara neden olabileceği bilinmektedir. Rinolitlerin lokalizasyonunun belirlenmesinde, karakteristiğinin tespitinde ve tedavi plan-lamasında KIBT önemli bir yer tutmaktadır.Item Klinik kullanım sonrası ni-ti döner aletlerdeki defektlerin araştırılması(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Kermeoğlu, Fatma; Other; OtherAmaç: Bu çalışmanın amacı, Ni-Ti döner aletlerdeki kırık ve deformasyonların tiplerini ve konumlarınıstereomikroskop kullanarak araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Altı aylık süreç içerisinde endodonti kliniğinde kırık veya deformasyon sebebiyle klinik kullanımdan çıkarılmış olan Protaper Universal (PTU), Protaper Universal Retreatment (PTUR) ve PathFile (PF) eğelerden oluşan toplam 354 adet Ni-Ti eğe çalışmaya dahil edilmiştir. Defekt tipleri; Tip 1: kırık, Tip 2: eğenin sarmallarının açılması/burulması, Tip 3: eğede eğilme veya bükülme bulunması ve Tip 4: eğede gözle görülür bir defekt olmaması şeklinde sınıflandırılıp kaydedilmiştir. Kırık bulunan Ni-Ti döner aletlerde kırık yüzeyinin özelliklerine göre torsiyonel kırık ve fleksural kırık olmak üzere iki alt grupta kategorize edilmiştir. Kırıkların alet üzerindeki konumları her bir alet tipi için ayrıca kaydedilmiştir. Aletlerin tümü x45 büyütmede led ışık altında stereomikroskopta (Olympus SZ61, Japan) analiz edilmiştir. Bulgular: Stereomikroskopta incelen tüm eğelerde en sık görülen defekt tipi kırık (% 36,1) olmuştur. İncelenen toplam 292 adet PTU eğe içerisinde en çok görülen defekt S1 numaralı PTU eğelerde gözlemlenmiştir (%17.1). Toplam 47 adet PF eğe içerisinde en çok defekt 013 numaralı PF eğelerde gözlemlenmiştir (%38.2). Toplam 15 adet PTUR eğe içerisinde en çok defekt D1 ve D2 numaralı eğelerde gözlemlenmiştir (%20, %20). En sık gözlemlenen kırık tipi fleksural kırık olup PTU, PF ve PTUR eğelerde sırasıyla %92.3, %68.4 ve %100 oranlarında gözlemlenmiştir. Kırıkların konumları değerlendirildiğinde; PTU, PF ve PTUR eğelerinin D0 noktasından sırasıyla ortalama 3.74 mm, 4.21 mm ve 1.85 mm uzaklıkta kırıkların gerçekleştiği bulunmuştur. Sonuç: Kök kanal genişletilmesi sırasında meydana gelen alet kırıkları endodontik tedavinin başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Aletleri üretici firmanın talimatlarına göre kullanmak ve her kullanımdan sonra oluşabilecek deformasyonları tespit etmek amacıyla aletleri incelemek prosedürel hataları en aza indirmeyi sağlayacaktır.Item Farklı konsantrasyonlardaki sodyum hipoklorit solüsyonlarının endodontik tedavili dişlerin kırılma direncine etkisi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Kermeoğlu, Fatma; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiAmaç: Bu çalışmanın amacı, iki farklı konsantrasyondaki sodyum hipoklorit yıkama solüsyonlarının endodontik tedavili dişlerin kırılma direncine etkisinin karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: 40 adet çekilmiş insan alt kesici dişleri toplanarak distile su içerisinde çalışma yapılana kadar bekletildi. 10 adet prepare edilmemiş diş rastgele seçilerek kontrol grubu oluşturuldu (Grup 1). Kalan örnekler rastgele 3 deney grubuna ayrıldı. Örnekler farklı yıkama prosedürleri uygulanarak ProTaper eğe sistemi ile F3 numaralı eğeye kadar prepare edildi: Grup 2: serum fizyolojik, Grup 3: %1’lik NaOCl ve Grup 4: %5,25’lik NaOCl. Kanal dolumu yapıldıktan sonra dişlerin kırılma dirençleri Universal test cihazı kullanılarak test edildi. Bulgular: Kontrol grubu (Grup 1) ile deney grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (Grup 2, 3, 4) (P<0,05). Kontrol grubundaki örneklerin diğer deney gruplarındakine göre daha yüksek kırılma direncine sahip olduğu saptandı. Fakat diğer deney grupları (Grup 1, 2, 3) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farka rastlanılmadı (P>0,05). Sonuç: Kök kanal preparasyonu diş dokusunu zayıflatan bir işlemdir. Sodyum hipokloritin konsantrasyonu vertikal kök kırıklarının oluşumda etkili bir faktör değildir.Item Konka bülloza görülme sıklığının konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile analizi ve maksiller sinüzit ile ilişkisi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Göksel, Sevde; Other; OtherAmaç: Konka pnömatizasyonu konka bülloza olarak adlandırılmakla birlikte sıklıkla orta nazal konkada görülen bir varyasyondur. Konka bülloza, kronik sinüzite neden olan faktörler arasında yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı konka bülloza sıklığını ve maksiller sinüzit ile ilişkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışma, 2016-2018 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı’na başvuran ve farklı dental şikayetler nedeniyle konik ışınlı bilgisayarlı tomografi çektiren 621 hastanın görüntüleri değerlendirilerek yapılmıştır. Bulgular: Konka bülloza 621 hastanın 413’ünde (%66,5) görülmüş olup bunların %43,58’inde unilateral, %56,41’inde ise bilateral olarak izlenmiştir. Sol konka büllozanın cinsiyet ile ilişkisi değerlendirildiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0.08) (Kadın erkek oranı 1.14:1). Maksiller sinüzit görülen hastaların sağ tarafta %51,71’inde, sol tarafta %49,14’ünde konka bülloza tespit edilmiş olup maksiller sinüzit ile konka bülloza arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (p>0.05). Sonuç: Patolojik bulgularla ilişkili olabilen anatomik varyasyonların tespiti doğru tanı için önemlidir. Konka büllozanın kronik sinüzitle ilişkisinde rol oynayabilecek diğer faktörlerin de araştırılması gerekmektedir.Item İmplant destekli sabit protezlerde oklüzyon prensipleri(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2020) Yılmaz, Metehan; Other; OtherKaybedilen dişlerin protetik rehabilitasyonu için dental implantların kullanımı, günümüz diş hekimliğinde oldukça sık kullanılan bir tedavi seçeneğidir. Ancak bu tedavi protokolü uygulanırken oklüzyon prensiplerine dikkat edilmediğinde komplikasyonlar ve hatta implant kayıpları görülebilir. Bunun önüne geçmek için dental implantların çevre dokular ile bağlantı şekli, fizyolojik olarak uyumu, kuvvet altında verdiği yanıtlar gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Dental implantlar ve dişler arasındaki biyofizyolojik farklar, oklüzyon prensiplerinde de bir takım değişiklikler gerektirmektedir. Bu değişiklikleri bilmek, implantlara ve implant destekli restorasyonlara etki edebilecek olan oklüzal aşırı yükün engellenmesi için son derece önemlidir. Oklüzal aşırı yük, osseointegrasyon sonrası görülen implant kayıplarının en büyük etkenlerinden biri olarak gösterilmektedir. Bunun sebebi ise oklüzal aşırı yükün yüksek miktarda makaslama kuvvetine neden olmasıdır. İmplantlar sıkıştırma kuvvetlerine karşı son derece yüksek direnç gösterebilir. Ancak makaslama kuvvetleri implant ve çevre yapılara en fazla hasar veren kuvvet çeşididir. Oklüzyon tasarımında dikkat edilmesi gereken ise bu makaslama kuvvetlerini engelleyecek şekilde olmasıdır. Bu etkenlere örnek vermek gerekirse protez tasarımında oklüzal temas noktaları ve tüberkül eğimleri gibi faktörler kuvvetin iletimini etkilemektedir. Bu sebeple, protez tasarımına göre bir cerrahi plan yapılması tedavinin uzun dönem başarısı için büyük önem arz etmektedir. Bu derlemede, implant destekli sabit protetik restorasyonlarda oklüzal aşırı yüke neden olabilecek faktörlerden bu faktörlerin etki mekanizmasından ayrıca oklüzal aşırı yükün engellenmesi için gerekli olan oklüzyon prensiplerinden ve oluşabilecek komplikasyonlardan bahsedilmiştir.