Browsing by Author "KEMAHLI, Sabri (Tez Danışmanı)"
Now showing 1 - 7 of 7
Results Per Page
Sort Options
Item Donör kazanım çalışmalarının kan bağış oranına etkilerinin değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı) UYANIK, Haluk (Yazar); KEMAHLI, Sabri (Tez Danışmanı)Tıp alanındaki hızlı gelişmelere rağmen kanın yerini tutabilecek bir madde bulunamamıştır. Tek kaynağı insan olan kanın elde edilebilmesi için yoğun çalışmalara, projelere ve yeni atılımlara ihtiyaç vardır. Kan bağışı konusunda toplumu bilgilendirmek aynı zamanda eğitmek, kan bağışını artırmak için de teşvik edici promosyonlar vermek gerekmektedir. Bu konuda ülkemizde çok az çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmamızın amacı eğitim ve promosyonun kan bağışına etkilerini araştırmaktır. 2008-2009 yıllarında Türk Kızılayı Batı Akdeniz Bölge Kan Merkezi bünyesinde Antalya'da ve Isparta'da daha önce hazırladığımız anket formları verilerek doldurmaları istendi. 2136 kişiye anket uygulanmıştır. Gruplardan birincisi eğitim ve promosyon verilmeyen, ikincisi eğitim verilen, üçüncüsü promosyon verilen gruplardı. Her üç grupta da eğitim seviyesinin yüksek olması dikkat çekmektedir. Bu anket, daha önce kan bağışında bulunup bulunmadığı, kaç defa kan bağışında bulundukları, daha önce nereye kan bağışında bulundukları, kan bağışı ile ilgili sorular sorulmakta, kan bağışında eğitim alıp almadıkları, promosyon verilip verilmediği, kan bağışlamanın önemi ile ilgili sorular içermekteydi. Araştırmanın verileri; SPSS For Windows 16.0 paket programında yapılarak, değerlendirmelerde Ki-Kare testi kullanılmıştır. Elde edilen verilerin tanımlaması frekans ve yüzdelik cinsinden verilmiştir. Bu çalışmada, anket uygulanan bireylerin kan bağışı eğitimi alıp almamalarının ve promosyon verilip verilmemesinin kan bağışı üzerine etkisi araştırılmış ve aşağıdaki bulgulara ulaşılmıştır: Kan bağışı eğitimi verildikten sonra kan bağışıyla ilgili olumlu yönde gelişme eğitimli grupta en yüksek, promosyonlu grupta kan bağışından sonra promosyon verilmesinin memnuniyeti en yüksek, eğitim ve promosyonsuz grupta kan bağışı eğitimine bakış açısı ve promosyona bakış açısı ve kan bağışına teşvik etme düşüncesi diğer gruplara yakın sonuçlar vermiştir. Eğitim ve promosyon verilmeyen bu grubun bu düşüncelerinin yüksek eğitimli olmaları ve diğer gruplara göre ikinci ve daha fazla kan bağışı yapmış olmalarından kaynaklandığı düşünülmektedir. Çalışmamızın sonuçlarına göre toplumumuzda eğitimin önemli olduğu vurgulanmakla birlikte promosyonunda etkili olduğu gözlemlenmektedir.Bu durum daha etkin tanıtım çalışmaları ve daha yoğun eğitimler verilerek etik kurallar çerçevesinde promosyonlarla özendirici olunabileceğini göstermektedir.AbstractDespite rapid developments in the field of medicine, still there is no substitute for blood. The only source of human blood is human beings; no other sources are available yet. Hard work, new projects and breakthroughs in methods are needed to develope an acceptable substitute for whole blood. It is necessary to inform and educate the general public about blood donation, while promotions are needed to increase blood donations. There are very few studies on this subject in our country. The purpose of this study is to find out the effect of the training and promotion of blood donation. Within the Turkish Red Crescent West Mediterranean Regional Blood Centre area, which covers the two cities of Isparta and Antalya, blood donors in 2008 and 2009 were asked to fill out a questionnaire. 2136 people have participated in the survey. Respondents were divided into three groups; the first received neither training nor promotion, the second received only training and the third group was exposed only to promotions. It is noteworthy that all participants had high levels of training. In the questionnaire they were asked whether they had donated their blood in the past, and if so, how many times and where. Additionally they were asked whether they had ever received information or training about blood donation and/or received any promotion. Also there were questions about importance of blood donation. The results of this study have been examined on SPSS for Windows 16.0 software package by using a chi-square test. The data of this survey are given as frequency and percentage. In this study, we investigated if blood donation training and promotion affect the blood donation desire and we reached the following conclusions: The positive effect about blood donation was found to be high in training group after blood donation training; the satisfaction after blood donation training and promotion was found to be higher in promoted group; satisfaction of blood donation training and promotion and encouragement about blood donation is close to the results of other group results in untrained and unpromoted group. It is thought that the opinion of this untrained and unpromoted group depends on the high education level of this group and previously making two or more blood donation than the other groups. The study concluded that although training about blood donation is important, promotions are very effective too. Thus, it indicates that effective informational work and intensive training programmes, along with promotions - as long as they stay within ethical bounds - could produce encouraging results.Item Kan bağışçılarında HBV, HCV, HIV tarama testlerinin doğrulanması: tarama testlerinin pozitif prediktivitesi ve doğrulama testlerinin maliyeti(Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı) ACAR, Ali (Yazar); KEMAHLI, Sabri (Tez Danışmanı)Kan Bağışçılarında HBV, HCV, HIV Tarama Testlerinin Doğrulanması: Tarama Testlerinin Pozitif Prediktivitesi ve Doğrulama Testlerinin Maliyeti EIA testleri, kan bankalarında HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV taramasında en sık kullanılan testlerdir. Bu testler ile pozitif bir sonuç elde edildiğinde testin iki kez daha tekrarlanması, tekrarlanan testlerde en az bir pozitifliğin saptanması durumunda sonucun pozitif kabul edilerek doğrulama testlerine geçilmesi önerilir. Çalışmamızda, kan bağışçılarında EIA testlerinde birinci ve tekrar edilen testlerin indeks değerleri (s/co) arasındaki korelasyon ve tekrarlanabilirliğin mutlak olduğu indeks değerleri belirlenerek, tekrar testlerinin gerekliliği araştırılmıştır. Ayrıca anti-HCV pozitif EIA tarama test sonuçlarının doğrulanmasında, pozitif testin s/co oranının kullanılabilirliği incelenmiştir. Çalışmamızda, Çapa Kızılay Kan Merkezine 0cak-Aralık 2007 yılı arasında kan bağışı yapan 72 695 bağışçının HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV EIA tarama sonuçları ile anti-HCV LIA ve anti-HIV LIA ve WB doğrulama test sonuçları kullanıldı. Testler arasındaki korelasyon pearson korelasyon testi ile, tekrarlanabilirliğin mutlak olduğu indeks değerleri ve anti-HCV s/co oranlarının LIA doğrulama sonuçları arasındaki ilişki ROC analizi ile hesaplandı. Bağışçılarda HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV seroprevalansı sırasıyla %1,76, %0.07, %0,008 idi. Birinci ve tekrar testleri s/co oranları arasındaki korelasyon sırasıyla; HCV testlerinde s/co1-s/co2 (r = 0,948; p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,946; p < 0,0001), anti-HIV testlerinde s/co1-s/co2 (r=0,827, p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,819; p < 0,0001), HBsAg testlerinde s/co1-s/co2 (r=0,948, p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,939; p < 0,0001) olarak bulundu. Tekrarlanabilir pozitifliğin mutlak olduğu indeks değerleri HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV için sırasıyla ? 28,25, ? 3,07 ve ? 11,34 olarak saptandı. Anti-HCV s/co oranları ile doğrulama test sonuçları arasındaki ilişki incelendiğinde s/co? 3,8 değerlerinde pozitif tahmin ettirici değer %98,3 bulundu. İndeks değer ? 6,38 olduğunda ise LIA ile doğrulama sonucu mutlak pozitif olmaktaydı. Kan bankalarında bağışçı tarama test sonuçlarını yorumlarken, birinci testte pozitif sonuçlanan örneklerde test tekrarı ve anti-HCV için doğrulama testi yapılması kararı s/co oranına bakılarak karar verilebilir. Başlangıç testinde HBsAg (Hepanostika) için ? 28,25, anti-HCV (Innotest)için ? 3,07 ve anti-HIV (Vironostika) için ? 11,34 s/co değerlerinde test tekrarı yapılmadan doğrulama testlerine geçilmelidir. Anti-HCV (Vironostika) s/co ? 3,8 değerlerinde doğrulama testi yapılmasına gerek yoktur. AbstractHBV, HCV, HIV Screening and Confirmatory Testing of Blood Donors: Positive Predictive Value of Screening Tests and Cost of Confirmatory Assays EIA tests are the most often used tests for screening of the HBsAg, anti-HCV and anti-HIV. When a positive result is obtained with these tests repetition of the tests for two more times is recommended. If at least one positive result on the duplicate tests is determined the result should be accepted as positive and the confirmation tests should be performed. In our study absolute index value (s/co) correlation between first and repetitive EIA tests of the blood donors was determined and the necessity of the duplication test was investigated. Utility of the s/co ratio to confirm the anti-HCV positive EIA screening test results was researched. In this study HBsAg, anti-HCV and anti-HIV EIA screening test results and anti HCV LIA, anti-HIV LIA and WB confirmation test results of the 72695 blood donor?s referred to Çapa Turkish Red Crescent Blood center between January ? December 2007 were used. Correlation analysis was made by Pearson correlation test. Index value with an absolute repetition and anti-HCV s/co ratio relation with LIA confirmation results was determined with ROC analysis. HBsAg, anti-HCV and anti-HIV seroprevelance of the donors were 1,76 %, 0,07 %, 0,008 respectively. Correlation between the first and duplication test s/co ratio were respectively found as follows; s/co1-s/co2 (r = 0,948; p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,946; p < 0,0001) for HCV tests, s/co1-s/co2 (r=0,827, p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,819; p < 0,0001) for anti?HIV tests, s/co1-s/co2 (r=0,948, p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,939; p < 0,0001) for HBsAg tests. Index value of absolute positive repetitive tests were respectively ? 28,25, ? 3,07 and ? 11,34 for HBsAg, anti?HCV, and anti?HIV. When the relation between Anti?HCV s/co ratio and confirmation test results were examined positive predictive value was determined as 98,3 % for s/co? 3,8 values. Confirmation result with LIA was absolute positive for the index value ? 6,38. When examining the screening test results of the blood bank donors, repetition test decision for the samples with a positive result of the first test and confirmation test decision for anti-HCV can be made according to s/co ratio. In cases of initial test results detected as follows; HBsAg (Hepanostika) ? 28,25, anti-HCV (Innotest) ? 3,07 and anti-HIV (Vironostika) ? 11,34 s/co ratio, confirmation test should be performed by omitting a duplication test. There is no need to perform a confirmation test with a s/co ? 3,8 anti-HCV (Vironostika) value.Item Kan bağışçılarında HBV, HCV, HIV tarama testlerinin doğrulanması: tarama testlerinin pozitif prediktivitesi ve doğrulama testlerinin maliyetix(Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı) KEMAHLI, Sabri (Tez Danışmanı); ACAR, Ali (Yazar)Kan Bağışçılarında HBV, HCV, HIV Tarama Testlerinin Doğrulanması: Tarama Testlerinin Pozitif Prediktivitesi ve Doğrulama Testlerinin MaliyetiEIA testleri, kan bankalarında HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV taramasında en sık kullanılan testlerdir. Bu testler ile pozitif bir sonuç elde edildiğinde testin iki kez daha tekrarlanması, tekrarlanan testlerde en az bir pozitifliğin saptanması durumunda sonucun pozitif kabul edilerek doğrulama testlerine geçilmesi önerilir. Çalışmamızda, kan bağışçılarında EIA testlerinde birinci ve tekrar edilen testlerin indeks değerleri (s/co) arasındaki korelasyon ve tekrarlanabilirliğin mutlak olduğu indeks değerleri belirlenerek, tekrar testlerinin gerekliliği araştırılmıştır. Ayrıca anti-HCV pozitif EIA tarama test sonuçlarının doğrulanmasında, pozitif testin s/co oranının kullanılabilirliği incelenmiştir.Çalışmamızda, Çapa Kızılay Kan Merkezine 0cak-Aralık 2007 yılı arasında kan bağışı yapan 72 695 bağışçının HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV EIA tarama sonuçları ile anti-HCV LIA ve anti-HIV LIA ve WB doğrulama test sonuçları kullanıldı. Testler arasındaki korelasyon pearson korelasyon testi ile, tekrarlanabilirliğin mutlak olduğu indeks değerleri ve anti-HCV s/co oranlarının LIA doğrulama sonuçları arasındaki ilişki ROC analizi ile hesaplandı.Bağışçılarda HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV seroprevalansı sırasıyla %1,76, %0.07, %0,008 idi. Birinci ve tekrar testleri s/co oranları arasındaki korelasyon sırasıyla; HCV testlerinde s/co1-s/co2 (r = 0,948; p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,946; p < 0,0001), anti-HIV testlerinde s/co1-s/co2 (r=0,827, p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,819; p < 0,0001), HBsAg testlerinde s/co1-s/co2 (r=0,948, p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,939; p < 0,0001) olarak bulundu. Tekrarlanabilir pozitifliğin mutlak olduğu indeks değerleri HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV için sırasıyla ? 28,25, ? 3,07 ve ? 11,34 olarak saptandı. Anti-HCV s/co oranları ile doğrulama test sonuçları arasındaki ilişki incelendiğinde s/co? 3,8 değerlerinde pozitif tahmin ettirici değer %98,3 bulundu. İndeks değer ? 6,38 olduğunda ise LIA ile doğrulama sonucu mutlak pozitif olmaktaydı.Kan bankalarında bağışçı tarama test sonuçlarını yorumlarken, birinci testte pozitif sonuçlanan örneklerde test tekrarı ve anti-HCV için doğrulama testi yapılması kararı s/co oranına bakılarak karar verilebilir. Başlangıç testinde HBsAg (Hepanostika) için ? 28,25, anti-HCV (Innotest)için ? 3,07 ve anti-HIV (Vironostika) için ? 11,34 s/co değerlerinde test tekrarı yapılmadan doğrulama testlerine geçilmelidir. Anti-HCV (Vironostika) s/co ? 3,8 değerlerinde doğrulama testi yapılmasına gerek yoktur.AbstractHBV, HCV, HIV Screening and Confirmatory Testing of Blood Donors: Positive Predictive Value of Screening Tests and Cost of Confirmatory AssaysEIA tests are the most often used tests for screening of the HBsAg, anti-HCV and anti-HIV. When a positive result is obtained with these tests repetition of the tests for two more times is recommended. If at least one positive result on the duplicate tests is determined the result should be accepted as positive and the confirmation tests should be performed. In our study absolute index value (s/co) correlation between first and repetitive EIA tests of the blood donors was determined and the necessity of the duplication test was investigated. Utility of the s/co ratio to confirm the anti-HCV positive EIA screening test results was researched.In this study HBsAg, anti-HCV and anti-HIV EIA screening test results and anti HCV LIA, anti-HIV LIA and WB confirmation test results of the 72695 blood donor?s referred to Çapa Turkish Red Crescent Blood center between January ? December 2007 were used. Correlation analysis was made by Pearson correlation test. Index value with an absolute repetition and anti-HCV s/co ratio relation with LIA confirmation results was determined with ROC analysis.HBsAg, anti-HCV and anti-HIV seroprevelance of the donors were 1,76 %, 0,07 %, 0,008 respectively. Correlation between the first and duplication test s/co ratio were respectively found as follows; s/co1-s/co2 (r = 0,948; p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,946; p < 0,0001) for HCV tests, s/co1-s/co2 (r=0,827, p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,819; p < 0,0001) for anti?HIV tests, s/co1-s/co2 (r=0,948, p < 0,0001), s/co1-s/co3 (r = 0,939; p < 0,0001) for HBsAg tests. Index value of absolute positive repetitive tests were respectively ? 28,25, ? 3,07 and ? 11,34 for HBsAg, anti?HCV, and anti?HIV. When the relation between Anti?HCV s/co ratio and confirmation test results were examined positive predictive value was determined as 98,3 % for s/co? 3,8 values. Confirmation result with LIA was absolute positive for the index value ? 6,38.When examining the screening test results of the blood bank donors, repetition test decision for the samples with a positive result of the first test and confirmation test decision for anti-HCV can be made according to s/co ratio. In cases of initial test results detected as follows; HBsAg (Hepanostika) ? 28,25, anti-HCV (Innotest) ? 3,07 and anti-HIV (Vironostika) ? 11,34 s/co ratio, confirmation test should be performed by omitting a duplication test. There is no need to perform a confirmation test with a s/co ? 3,8 anti-HCV (Vironostika) value.Item Kan bağışçılarının ve bir kamu kurumu çalışanlarının kan bağışına ilgisi, bilgi düzeyleri ve ulusal yeterliliğe ulaşma yöntemleri(Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı) TULUNAY, Eda Ayşe (Yazar); KEMAHLI, Sabri (Tez Danışmanı)Tıp alanındaki hızlı gelismelere rağmen, kanın yerini tam anlamı ile tutacak bir kaynak bulunamamıstır. Ayrıca kanın klinik kullanım alanları çesitlenmekte ve her geçen gün artmaktadır. Böylece kan, ?tek kaynağı insan olan, yasamsal bir ilaç? olma özelliğini korumaktadır. Bu nedenle, kan ihtiyacı ve kan bağısı konusunda toplumun bilinçlendirilmesi çok önemlidir. Toplumumuzun ?kan ihtiyacı? ve ?kan bağısı? konularında ne düzeyde bir farkındalığa sahip olduğunu gösterir az sayıda çalısma bulunmaktadır. Bu çalısmada, toplumumuzda kan ihtiyacı ve gönüllü kan bağısının önemi konusunda farkındalık olusturacak toplumsal ilgi ve bilgi seviyesinin tespiti ile kan ve kan ürünleri konusunda ulusal yeterliliğe ulasmayı sağlayacak yöntemlerin tespiti amaçlanmıstır. Ocak-Mart 2007 tarihleri arasında Türkiye Yüksek ?htisas Hastanesi Kan Merkezine kan bağısı için gelen kisilere ve T. C Z?RAAT BANKASI çalısanlarına daha önce hazırladığımız anket formları verilerek, profesyonel sağlık personelinden yardım almadan doldurmaları istendi. Bu anket, kan bağısçılarına daha önce kendilerine kan transfüzyonu yapılıp yapılmadığı, kaç defa kan bağısında bulundukları, hangi sıklıkta kan bağısı yaptıklarını, ilk kan bağısını nerede ve niçin yaptıklarını sorgulayan baslıklar içermekteydi. Kisileri düzenli kan bağısına yöneltecek en önemli etkenin ne olabileceği ve kan bağısının artırılması için neler yapılabileceğine iliskin çesitli baslıkları da içeren bu anket formunda kan bağısının bağısçıya etkileri hakkında bilgi düzeyleri de değerlendirildi. Örnekleme alınan bireylerin anket sorularına verdikleri cevaplar incelendiğinde; %90.4'ünün kendisinin daha önce kana ihtiyacı olmadığı, % 38.8'inin daha önce 3 veya daha fazla defa kan bağısı yaptığı, ilk kan bağısının yapılmasında %32.9'unun yardım amacıyla, % 26.4'ünün ise bir yakınının kan ihtiyacı olması nedeniyle olduğu tespit edilmistir. Bir hayat kurtarma düsüncesinin (%71.1) düzenli kan bağısı için en önemli etken olduğu, toplumu okullardaki eğitimlerle bilgilendirmenin kan bağısını artıracak en önemli özellik olduğu (%68.1), kan bağısı için Kızılay Kan Merkezinin en yüksek oranda tercih edildiği (% 53.8) tespit edilmistir. Çalısmamızın sonuçlarına göre toplumumuzda yardıma yönelik kan bağısçılığının ilk sırayı aldığı gözlenmektedir. Bu durum toplum yapımızda daha etkin tanıtım çalısmaları ile bağısçı kazanımında basarılı olunabileceğini göstermektedir. abstractInspite of the medical progresses; there is no complete substitute for blood yet. Blood which the only source is human, is still a life-saving product and is used for different clinical indications. Because of this reality; the civil society must be informed and educated about the blood need and the volantary donation. The number of study which investigate the knowledge level of Turkish people about the blood need and being a volantary donor; is very limited. So in this study we planned to establish the knowledge level of Turkish people about the blood and donation. Also according to results; we wish to develop the national organization for self? sufficiency of blood in Turkey. Our questionnaires were answered by the all volantary, non-remunerated donors who applied to the blood center of TY?H between January and March 2007 and by the T. C Ziraat Bank workers. The answers were given directly by donors and workers; without the help of the professional staff. The questionnaires contained the items such an; - Have you ever need a transfusion? - How many times have you been a blood donor ? - In which intervals, have you been a donor? - Which center was your first donation place, and why? - When we evaluated the answeers in questionaires; we found that; - %90.4 donors have no need a transfusion before. - %38.8 donors have donations three or more. 33 - %32.9 donors became a volantary donor because of a need for an unknown recipient, while %26. 4 donors gave blood as it is needed for a member of their family. - %71.1 donors thought that, the most important factor for being a regular volantry donor, is to save the life of a patient and it must be done without any benefit. - %68.1 donors thought that; to promote an active blood donation; the education of students is one of the most effective methods. - %53.8 donors prefer Red Crescent for the donation. The result of our study showed that the first reason of being a volantary donor, was to save the life of an unknown people without any benefit, only because of humanity. So with more sensitive propagandas or organizations, according to our this socio-culturel trend, we can be more succesful to encourage volantary donation in Turkey.Item PDÖ sürecinde küçük grup çalışmalarındaki grup aksaklıklarına ilişkin eğitici ve öğrenci görüşlerinin belirlenmesi(Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıp Eğitimi ve Bilişim Anabilim Dalı) AYTUĞ KOŞAN, Ayşen Melek (Yazar); KEMAHLI, Sabri (Tez Danışmanı)PDÖ Sürecinde Küçük Grup Çalışmalarındaki Grup Aksaklıklarına İlişkin Eğitici ve Öğrenci Görüşlerinin BelirlenmesiAraştırma: Ankara Üniversitesi Tıp fakültesi Dönem I ve III öğrencilerinin ve Probleme Dayalı Öğrenme (PDÖ) yönlendiriciliği yapan eğiticilerin; PDÖ sürecinde küçük grup çalışmalarındaki grup aksaklıklarının görülme sıklığı, öğrenme sürecini engelleme durumu ve bu aksaklıkların giderilmesinde eğitici sorumluluğuna ilişikin algılılarının ortaya konması amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür.Araştırmanın ölçeği olan GODÖ’ nün geçerlilik güvenirlik çalışması 156 öğrenci ile yürütülmüş; ölçeğin Cronbach α güvenirlik katsayısı ise 0,847 olarak bulunmuştur. Faktörlerin Cronbach α katsayılarının 0,712 ile 0,566 ile arasında değiştiği saptanmıştır. Eğitici uygulamaları için 88 eğiticiden elde edilen veriler kullanılmış; ölçeğin Cronbach α güvenirlik katsayısı ise 0,892 olarak saptanmıştır. Her iki grup için, ölçeğin yapı geçerliliği doğrulayıcı faktör analizi kullanılarak test edilmiş, yapılan analizlerden elde edilen uyum değerlerinin ölçütleri karşıladığı saptanmıştır. Ölçeğin geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğuna karar verilmiştir.Uyarlanan bu ölçekle Araştırma, örneklemi oluşturan 126 Dönem I ve 119 Dönem III öğrencisi ve 88 eğitici ile ile yürütülmüştür.AÜTF, Dönem I öğrencileri en sık görülen aksaklık boyutun ayrıntılı tartışma eksikliği olduğu görüşündedirler. Bunu etkileşim eksikliği, katılım eşitsizliği ve motivasyon eksikliği izlemektedir. Dönem III öğrencileri ise en sık görülen aksaklık boyutun olarak etkileşim eksikliği olduğu görüşündedirler. Bunu ayrıntılı tartışma eksikliği katılım eşitsizliği ve motivasyon eksikliği izlemektedir. Dönem III öğrencileri, Dönem I öğrencilerine göre ayrıntılı tartışma eksikliği, etkileşim eksikliği, katılım eşitsizliği ve bağlılık eksikliği boyutlarının daha sık olduğu görüşündedirler. Dönem I ve III öğrencileri eğitim sürecini en çok engelleyen aksaklık boyutu olarak zor kişilikleri, etkileşim eksikliğini ve bağlılık eksikliğini algılamışlar. Bu algı başlığında Dönemler arasında hiç bir aksaklık boyutunda fark görülmemiştir. Dönem I ve Dönem III öğrencilerinin eğitici sorumluluğunu yüksek algıladıkları boyutların, zor kişilikler, etkileşim eksikliği, motivasyon eksikliği ve bağlılık eksikliği boyutları olduğu bulunmuştur. Bu boyutlarda her iki dönem arasında fark görülmemiştir.Eğiticilerde, görülme sıklığı en yüksek aksaklık boyutunun katılım eşitsizliği olduğu görülmektedir. Bunu ayrıntılı tartışma eksikliği, etkileşim eksikliği ve bağlılık eksikliği izlemektedir.Eğiticiler eğitim sürecini en çok engelleyen aksaklık boyutlarının motivasyon eksikliği, etkileşim eksikliğini ve zor kişilikler olduğu görüşündedir. Eğiticilerin, eğitici sorumluluğunu yüksek algıladıkları boyutlar ise, zor kişilikler, etkileşim eksikliği, motivasyon eksikliği ve bağlılık eksikliği boyutlarıdırDönem I ve Dönem III öğrencileri grup aksaklıkları boyutlarının görülme sıklığını, eğiticilere göre daha yüksek skorlamışlardır. Boyutların tümü için görülme sıklığı eğitici ve öğrenci skorları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.Dönem I ve III öğrencileri, eğiticilere göre ayrıntılı tartışma eksikliği, katılım eşitsizliği ve motivasyon eksikliği boyutlarının öğrenme sürecini daha az engelleyeceği görüşündedirler. Dönem I öğrenciler, eğiticilere göre, ayrıca etkileşim eksikliği boyutunun da eğitim sürecini daha az engelleyeceği görüşündedirler.Grup aksaklıklarının önlenmesinde eğiticinin sorumluluğuna ilişkin alt boyut skorlarının hiçbirinde eğiticiler ve Dönem III öğrencileri arasında istatisitksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Dönem I öğrencileri ayrıntılı tartışma eksikliği, katılım eşitsizliği, bağlılık eksikliği ve motivasyon eksikliği boyutlarında eğiticilere göre eğiticilerin daha az sorumluluğu olduğunu düşünmektedirler. Eğitici ve öğrencilerin, grup dinamiklerini izleme ve geliştirme konusunda bilgi ve becerilerinin arttırılmasına yönelik eğitim programları geliştirilebilir. Ayrıca, grup dinamikleri ve süreçteki aksalıkların araştırılmasına yönelik çok boyutlu araştırmalar planlanıp, yürütülebilir.AbstractDetermining Tutor and Student Perceptions about Group Dysfunction in Small Group Studies During Problem Based LearningThe study is planned and carried out aiming to determine perceptions of Year I and III students and PBL facilitators in Ankara University School of Medicine, about the frequency of dysfunction and prevention of learning process in small group studies during PBL and tutors’ responsibility to take action this dysfunction.Being the inventory of the study, Evaluation of Group Session Inventory’s validity and reliability study for student group are carried out with 156 students (Year II) and Cronbach α reliability coefficient of the inventory is found 0,847. Cronbach α coefficients are factor are found to range between 0,712 and 0,566. For tutor group validity and reliability study carried out with 88 tutor and Cronbach α reliability coefficient of the inventory is found 0,892. Construct validity of this inventory is tested by comparing confirmatory factor analysis for both two group and fit indices calculated are good fitting indices, therefore, Turkish version of the Evaluation of Group Session Inventory is decided to be a reliable and valid instrument. Study is carried out with 126 Year I and 119 Year III students and 88 tutors with this inventory.Ankara University, School of Medicine Year I students have the perception that the most frequent occurent dysfunction dimension is lack of elaboration. It is followed by lack of interaction, lack of participation and lack of motivation. Year III students have the perception that the most frequent occurent dysfunction dimension is lack of interaction. It is followed by lack of elaboration, lack of participation and lack of motivation. Comparing to Year I students, Year III students perceive that, lack of elaboration, lack of interaction, lack of participation and lack of cohesion dimensions are more frequent. Year I and III students’ perceptive of most inhibiting dysfunction dimensions in learning process are; difficult personalities, lack of interaction and lack of cohesion. In terms of theses perceptions, no difference is found any dysfunctions dimension between the Years. Year I and III students’ high perception of tutor’s responsibility are found to be difficult personalities, lack of interaction, lack of motivation and lack of cohesion dimensions. For these dimensions, no statistically significant differences are found between Years. Tutors have the perception that the most frequent occurent dysfunction dimension is lack of participation. It is followed by lack of elaboration, lack of interaction and lack of cohesion. Tutors have the opinion that, dysfunction dimensions, the most inhibiting learning process are lack of motivation, lack of interaction and difficult personality dimensions. Tutors’ high perceptions of tutor responsibility to take action are difficult personalities, lack of interaction, lack of motivation and lack of cohesion dimensions.Year I and Year III students scored the frequency of dysfunction dimensions higher than the tutors. For all of the dimensions the differences between students’ and tutors’ frequency score is found statistically significant.Comparing to tutors, Year I and III students have the opinion that lack of elaboration, lack of participation, lack of motivation inhibit learning process less. Comparing to tutors, Year I students’ have the opinion that also lack of interaction dimension inhibit learning process less too. In prevention of group dysfunction for none of dimensions scores of tutor’s responsibility, statistically significant difference between tutors and Year III students is found. Comparing to tutors, Year I students have opinion that tutors have less responsibilities in lack of elaboration, lack of participation, lack of cohesion and lack of motivation dimensions.It is suggested that training program should be developed to increase knowledge and skills of tutors and students about monitoring and developing group process and dynamics. Besides, it is recommended to plan and carry out multi-dimensioned studies to investigate group process, group dynamics and dysfunctions.Item PDÖ sürecinde küçük grup çalışmalarındaki grup aksaklıklarına ilişkin eğitici ve öğrenci görüşlerinin belirlenmesi(Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıp Eğitimi ve Bilişim Anabilim Dalı) AYTUĞ KOŞAN, Ayşen Melek (Yazar); KEMAHLI, Sabri (Tez Danışmanı)Araştırma: Ankara Üniversitesi Tıp fakültesi Dönem I ve III öğrencilerinin ve Probleme Dayalı Öğrenme (PDÖ) yönlendiriciliği yapan eğiticilerin; PDÖ sürecinde küçük grup çalışmalarındaki grup aksaklıklarının görülme sıklığı, öğrenme sürecini engelleme durumu ve bu aksaklıkların giderilmesinde eğitici sorumluluğuna ilişikin algılılarının ortaya konması amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür.Araştırmanın ölçeği olan GODÖ’ nün geçerlilik güvenirlik çalışması 156 öğrenci ile yürütülmüş; ölçeğin Cronbach α güvenirlik katsayısı ise 0,847 olarak bulunmuştur. Faktörlerin Cronbach α katsayılarının 0,712 ile 0,566 ile arasında değiştiği saptanmıştır. Eğitici uygulamaları için 88 eğiticiden elde edilen veriler kullanılmış; ölçeğin Cronbach α güvenirlik katsayısı ise 0,892 olarak saptanmıştır. Her iki grup için, ölçeğin yapı geçerliliği doğrulayıcı faktör analizi kullanılarak test edilmiş, yapılan analizlerden elde edilen uyum değerlerinin ölçütleri karşıladığı saptanmıştır. Ölçeğin geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğuna karar verilmiştir.Uyarlanan bu ölçekle Araştırma, örneklemi oluşturan 126 Dönem I ve 119 Dönem III öğrencisi ve 88 eğitici ile ile yürütülmüştür.AÜTF, Dönem I öğrencileri en sık görülen aksaklık boyutun ayrıntılı tartışma eksikliği olduğu görüşündedirler. Bunu etkileşim eksikliği, katılım eşitsizliği ve motivasyon eksikliği izlemektedir. Dönem III öğrencileri ise en sık görülen aksaklık boyutun olarak etkileşim eksikliği olduğu görüşündedirler. Bunu ayrıntılı tartışma eksikliği katılım eşitsizliği ve motivasyon eksikliği izlemektedir. Dönem III öğrencileri, Dönem I öğrencilerine göre ayrıntılı tartışma eksikliği, etkileşim eksikliği, katılım eşitsizliği ve bağlılık eksikliği boyutlarının daha sık olduğu görüşündedirler.Dönem I ve III öğrencileri eğitim sürecini en çok engelleyen aksaklık boyutu olarak zor kişilikleri, etkileşim eksikliğini ve bağlılık eksikliğini algılamışlar. Bu algı başlığında Dönemler arasında hiç bir aksaklık boyutunda fark görülmemiştir. Dönem I ve Dönem III öğrencilerinin eğitici sorumluluğunu yüksek algıladıkları boyutların, zor kişilikler, etkileşim eksikliği, motivasyon eksikliği ve bağlılık eksikliği boyutları olduğu bulunmuştur. Bu boyutlarda her iki dönem arasında fark görülmemiştir.Eğiticilerde, görülme sıklığı en yüksek aksaklık boyutunun katılım eşitsizliği olduğu görülmektedir. Bunu ayrıntılı tartışma eksikliği, etkileşim eksikliği ve bağlılık eksikliği izlemektedir.Eğiticiler eğitim sürecini en çok engelleyen aksaklık boyutlarının motivasyon eksikliği, etkileşim eksikliğini ve zor kişilikler olduğu görüşündedir. Eğiticilerin, eğitici sorumluluğunu yüksek algıladıkları boyutlar ise, zor kişilikler, etkileşim eksikliği, motivasyon eksikliği ve bağlılık eksikliği boyutlarıdırDönem I ve Dönem III öğrencileri grup aksaklıkları boyutlarının görülme sıklığını, eğiticilere göre daha yüksek skorlamışlardır. Boyutların tümü için görülme sıklığı eğitici ve öğrenci skorları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.Dönem I ve III öğrencileri, eğiticilere göre ayrıntılı tartışma eksikliği, katılım eşitsizliği ve motivasyon eksikliği boyutlarının öğrenme sürecini daha az engelleyeceği görüşündedirler. Dönem I öğrenciler, eğiticilere göre, ayrıca etkileşim eksikliği boyutunun da eğitim sürecini daha az engelleyeceği görüşündedirler.Grup aksaklıklarının önlenmesinde eğiticinin sorumluluğuna ilişkin alt boyut skorlarının hiçbirinde eğiticiler ve Dönem III öğrencileri arasında istatisitksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Dönem I öğrencileri ayrıntılı tartışma eksikliği, katılım eşitsizliği, bağlılık eksikliği ve motivasyon eksikliği boyutlarında eğiticilere göre eğiticilerin daha az sorumluluğu olduğunu düşünmektedirler.Eğitici ve öğrencilerin, grup dinamiklerini izleme ve geliştirme konusunda bilgi ve becerilerinin arttırılmasına yönelik eğitim programları geliştirilebilir. Ayrıca, grup dinamikleri ve süreçteki aksalıkların araştırılmasına yönelik çok boyutlu araştırmalar planlanıp, yürütülebilir.AbstractThe study is planned and carried out aiming to determine perceptions of Year I and III students and PBL facilitators in Ankara University School of Medicine, about the frequency of dysfunction and prevention of learning process in small group studies during PBL and tutors’ responsibility to take action this dysfunction.Being the inventory of the study, Evaluation of Group Session Inventory’s validity and reliability study for student group are carried out with 156 students (Year II) and Cronbach α reliability coefficient of the inventory is found 0,847. Cronbach α coefficients are factor are found to range between 0,712 and 0,566. For tutor group validity and reliability study carried out with 88 tutor and Cronbach α reliability coefficient of the inventory is found 0,892. Construct validity of this inventory is tested by comparing confirmatory factor analysis for both two group and fit indices calculated are good fitting indices, therefore, Turkish version of the Evaluation of Group Session Inventory is decided to be a reliable and valid instrument. Study is carried out with 126 Year I and 119 Year III students and 88 tutors with this inventory.Ankara University, School of Medicine Year I students have the perception that the most frequent occurent dysfunction dimension is lack of elaboration. It is followed by lack of interaction, lack of participation and lack of motivation. Year III students have the perception that the most frequent occurent dysfunction dimension is lack of interaction. It is followed by lack of elaboration, lack of participation and lack of motivation. Comparing to Year I students, Year III students perceive that, lack of elaboration, lack of interaction, lack of participation and lack of cohesion dimensions are more frequent.Year I and III students’ perceptive of most inhibiting dysfunction dimensions in learning process are; difficult personalities, lack of interaction and lack of cohesion. In terms of theses perceptions, no difference is found any dysfunctions dimension between the Years. Year I and III students’ high perception of tutor’s responsibility are found to be difficult personalities, lack of interaction, lack of motivation and lack of cohesion dimensions. For these dimensions, no statistically significant differences are found between Years. Tutors have the perception that the most frequent occurent dysfunction dimension is lack of participation. It is followed by lack of elaboration, lack of interaction and lack of cohesion. Tutors have the opinion that, dysfunction dimensions, the most inhibiting learning process are lack of motivation, lack of interaction and difficult personality dimensions. Tutors’ high perceptions of tutor responsibility to take action are difficult personalities, lack of interaction, lack of motivation and lack of cohesion dimensions.Year I and Year III students scored the frequency of dysfunction dimensions higher than the tutors. For all of the dimensions the differences between students’ and tutors’ frequency score is found statistically significant.Comparing to tutors, Year I and III students have the opinion that lack of elaboration, lack of participation, lack of motivation inhibit learning process less. Comparing to tutors, Year I students’ have the opinion that also lack of interaction dimension inhibit learning process less too. In prevention of group dysfunction for none of dimensions scores of tutor’s responsibility, statistically significant difference between tutors and Year III students is found. Comparing to tutors, Year I students have opinion that tutors have less responsibilities in lack of elaboration, lack of participation, lack of cohesion and lack of motivation dimensions.It is suggested that training program should be developed to increase knowledge and skills of tutors and students about monitoring and developing group process and dynamics. Besides, it is recommended to plan and carry out multi-dimensioned studies to investigate group process, group dynamics and dysfunctions.Item Term ve preterm yenidoğanlarda trombosit agregasyonu(Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı) UÇAR, Tayfun (Yazar); KEMAHLI, Sabri (Tez Danışmanı)Yenidoğan döneminin diğer çocukluk yaş gruplarına göre farklı özelliklerinin olduğu bilinmektedir. Bu farklılıklardan biri de anneleri veya diğer erişkin trombositlerine oranla fonksiyonları yetersiz trombositlere sahip olmalarıdır. Yenidoğanların trombosit sayılan erişkin trombositleri ile benzer olup fonksiyonlarmdaki yetersizlik geçicidir. Bu durum yenidoğan trombositlerinin geçici hipofonksiyonu olarak adlandırılmaktadır. Ancak bu hipofonksiyonun bazı patolojilerle birlikteliği ve düzelme periyodu konusunda henüz yeterli çalışmalar yapılmamıştır. Preterm yenidoğanlarda özellikle de çok düşük doğum ağırlıklı (ÇDDA) yenidoğanlarda intraventriküler kanama ile trombosit hiporeaktivitesi arasında ilişkiden bahsedilmektedir. Yenidoğanlarda trombosit hiporeaktivitesinin şiddeti ve düzelme periyodunun saptanması ve standartların oluşturulması oldukça fazla önem kazanmıştır. Bu çalışmada term ve preterm yenidoğanların trombosit fonksiyonlarının değerlendirilmesi, yaşamlarının hangi döneminde normale geldiğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca preterm ve term yenidoğanlar arasında trombosit fonksiyonları açısından farklılığın olup olmadığının belirlenmesi de planlanmıştır. Çalışmaya anneleri hamileliğinin son 15 gününde trombosit fonksiyonlarını etkileyecek ilaç kullanmamış, sağlıklı 20 term yenidoğan, 20 preterm yenidoğan ve kontrol grubu olarak da 2 ay- 3 yaş arasında 28 sağlıklı çocuk dahil edilmiştir. Olgular yaşam sürelerine göre üç döneme -Dönem 1 (0-4 günler), Dönem 2 (5-9 günler), Döneni 3 (10-15 günler)- ayrılarak longitudinal izlenmiştir. Postnatal onbeşinci gününe kadar izlenmiş olan bebeklerden 58 belirlenen günlerde -bir bebekten toplam üç kez- kan örnekleri alınmıştır. Kontrol grubundan ise bir kez kan örneği alınmıştır. Alınan kan örneklerinden impedans yöntemi kullanılarak trombosit agregasyonu çalışılmıştır. Agregasyon çalışmaları tam kan örneklerinden yapılmıştır. Agonist olarak ADP, kollagen ve ristosetin kullanılmıştır. ADP, ristosetin ve kollagen ile yapılan agregasyon çalışmaları neticesinde yenidoğan trombositlerinin hiporeaktif bir dönemden geçtikleri tesbit edilmiştir. Bu hiporeaktif dönemin yaşamlarının ilk 9 gününde görüldüğü ve 10-15 günleri arasında normale geldiği belirlenmiştir. Term ve preterm yenidoğanlann trombosit hiporeaktivitelerinin şiddeti ve düzelme peryodu arasında fark bulunamamıştır. Sonuç olarak yenidoğanlarda yaşamın ilk dokuz gününde görülen trombosit hiporeaktivitesi fizyolojik ve geçici bir süreç olup, yaşamın 10-14. günlerinden sonraki hiporeaktivite trombosit fonksiyon bozukluğunu göstermektedir.