Sayı:73 (2023)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Sayı:73 (2023) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 20
Results Per Page
Sort Options
Item Asya’nın uyanışı ve Doğu’nun öncüsü iki ülke: Türkiye ve Hindistan ulusal hareketleri temelinde bir değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2023) İzmir, BaharTürk Devrimi’nin uluslararası alandaki en büyük sonucu mazlum milletlere esin kaynağı oluşudur. Bu etkinin en fazla sirayet ettiği ülkelerin başında ise Hindistan gelmektedir. Hindistan’ın Türkiye’ye ilgisi 19. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren artmış, Hilafet motivasyonu üzerine inşa edilmişti. 20. Yüzyıldaki gelişmelerle birlikte ikili ilişkilerin yönü farklı alanlarda da iç içe geçti. Şöyle ki, 20. Yüzyılın başından itibaren Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı sırasında, Hindistan, Osmanlı Devleti’nin ve Hilafetin geleceği için topyekün bir çaba ortaya koydu. 1920 yılında kurulan Hint Hilafet Hareketi ilişkilerin ne denli iç içe geçtiğinin en somut örneğiydi. Nitekim bu hareket Osmanlı Devleti’ne yönelik maddi ve manevi desteği sembolize ederken aynı zamanda Hint Bağımsızlık Hareketi için Müslüman-Hindu dayanışmasının inşası adına bir milat teşkil etti. Neticede, Türk Devrimi ve bu kapsamdaki köklü reformlar Hindistan’a model olmakla kalmadı, aynı zamanda bağımsız Hindistan’ın oluşumuna bir temel teşkil etti. Bu bakımdan, Hindistan’ın ulusal hareketi her ne kadar bütünüyle kendisine has bir şekilde gelişse de Türk ulusal hareketiyle benzerlikler taşımaktadır. Bu denli uzak bir coğrafyada ve sömürge geçmişine sahip bir ülkenin Türk Devrimi’nden bu derece etkilenmiş olması incelenmeye değerdir. Bu doğrultuda, makale Türkiye ve Hindistan ulusal hareketleri temelinde bir değerlendirme yapmayı ve Doğu’nun öncüsü iki ülkenin modern devlet serüvenini mukayeseli olarak analiz etmeyi amaçlamaktadır.Item Mizah dergileri üzerinden karşılaştırmalı Cumhuriyet tarihinin ilk seçim boykotu(Ankara Üniversitesi, 2023) Cımenlı, ŞakireFransız İhtilali’nin fikir babalarından olan Jean-Jacques Rousseau’nun, tek meşru kaynağı ve sahibi olarak milleti gördüğü “egemenlik” kavramı her şeyden evvel ulusların kendini monarka karşı var etme savaşının bir sonucudur. Halkın, monarkın egemenliğini alt edip kendi egemenliğini yönetime yansıttığı bu savaşın ilk ciddi emareleri her ne kadar Fransa’da başlamışsa da kısa bir zaman sonra Avrupa’yı nihayetinde ise Osmanlı Devleti’ni de etkisi altına almış ve Osmanlı tebaası Tanzimat Dönemi’nde ilk kez yerel düzeyde seçimler vasıtası ile elde ettiği bu temsil hakkını Kanuni Esasi’yle genel düzeye taşımıştır. Osmanlı Devleti’nde benimsenmeye başlanan ve kulların, bir kula biatını reddeden bu hak 1921 Anayasası’nda yer alan “Hakimiyet bilâkaydü şart milletindir.” maddesi ve sonrasında benimsenen Cumhuriyet rejimi ile daha da ileri bir menzile evrilmiş; lakin iç ve dış dinamiklerin etkisi ve 1946 yılına kadar yönetimin tek bir partinin elinde olması gibi nedenlerle tam olarak hayata geçirilememiştir. 1946’da kurulan partilerin ise hükümet icraatlarını yeren muhalif tavrı, yirmi üç yıldır iktidarda olan CHP tarafından hazmedilememiş ve CHP’nin egemen güç olma vasfını sürdürmek için baskın bir tavır geliştirmesine sebep olmuştur. İktidarın bu baskın tutumunu alt edip yeni konjonktürde kendine yer edinmek isteyen muhalefet, bunun tek yolunun yürürlükte olan antidemokratik yasaları değiştirmekten geçtiğini görmüş ve işe Seçim Kanunu’yla başlamıştır. Bu bağlamda muhalefet, iktidar ve kamu üzerinde baskı oluşturup Seçim Kanunu’nun tadil edilmesini sağlamak amacıyla 1947,1948,1949 yıllarında yapılan milletvekilliği ara seçimlerine girmeyerek Cumhuriyet tarihinin ilk sistematik ve koordineli pasif direnişine imza atmıştır.Fransız İhtilali’nin fikir babalarından olan Jean-Jacques Rousseau’nun, tek meşru kaynağı ve sahibi olarak milleti gördüğü “egemenlik” kavramı her şeyden evvel ulusların kendini monarka karşı var etme savaşının bir sonucudur. Halkın, monarkın egemenliğini alt edip kendi egemenliğini yönetime yansıttığı bu savaşın ilk ciddi emareleri her ne kadar Fransa’da başlamışsa da kısa bir zaman sonra Avrupa’yı nihayetinde ise Osmanlı Devleti’ni de etkisi altına almış ve Osmanlı tebaası Tanzimat Dönemi’nde ilk kez yerel düzeyde seçimler vasıtası ile elde ettiği bu temsil hakkını Kanuni Esasi’yle genel düzeye taşımıştır. Osmanlı Devleti’nde benimsenmeye başlanan ve kulların, bir kula biatını reddeden bu hak 1921 Anayasası’nda yer alan “Hakimiyet bilâkaydü şart milletindir.” maddesi ve sonrasında benimsenen Cumhuriyet rejimi ile daha da ileri bir menzile evrilmiş; lakin iç ve dış dinamiklerin etkisi ve 1946 yılına kadar yönetimin tek bir partinin elinde olması gibi nedenlerle tam olarak hayata geçirilememiştir. 1946’da kurulan partilerin ise hükümet icraatlarını yeren muhalif tavrı, yirmi üç yıldır iktidarda olan CHP tarafından hazmedilememiş ve CHP’nin egemen güç olma vasfını sürdürmek için baskın bir tavır geliştirmesine sebep olmuştur. İktidarın bu baskın tutumunu alt edip yeni konjonktürde kendine yer edinmek isteyen muhalefet, bunun tek yolunun yürürlükte olan antidemokratik yasaları değiştirmekten geçtiğini görmüş ve işe Seçim Kanunu’yla başlamıştır. Bu bağlamda muhalefet, iktidar ve kamu üzerinde baskı oluşturup Seçim Kanunu’nun tadil edilmesini sağlamak amacıyla 1947,1948,1949 yıllarında yapılan milletvekilliği ara seçimlerine girmeyerek Cumhuriyet tarihinin ilk sistematik ve koordineli pasif direnişine imza atmıştır.Item Osmanlı Devleti'nde Bolşevizm Algısı Ve Bolşevik Tesirler(Ankara Üniversitesi, 2023) Baytal, Yaşar1917 Bolşevik Devrimi, Rusya’nın bir iç meselesi olarak doğmuş ve zamanla birçok devleti derinden etkilemiştir. Savaşın başından itibaren Rusya’daki genel durum hakkındaki bilgilere yer veren Osmanlı basını, Devrimin çıkışıyla birlikte Rusya’daki iç durumla daha yakından ilgilenmeye başlamıştır. Ancak basın, olayları bütüncül bir yaklaşımla ele almaktan ziyade sulh ve Osmanlı-Rus ilişkileri çerçevesindeki değerlendirmelere daha çok yer vermiştir. Bu durum, Rusya’daki Devrimin temel ideolojisinin anlaşılmasını güçleştirmiştir. İşgale karşı ulusal direnişin başlamasıyla birlikte Bolşeviklerin Anadolu’ya ilgisi giderek artmıştır. İşgalcilere karşı direnen Türk ulusalcıları için Bolşevik yardımlar, kritik öneme sahiptir. Bu yüzden Bolşevik yönetimle iyi ilişkiler kurulmak istenmiştir. Bu süreçte Anadolu’da sola yatkın davranışlar, Bolşeviklerin de etkisiyle yayılma imkânı bulmuştur. Ancak Bolşevik düşünceyi gayrı milli bulan Mustafa Kemal Paşa, bu tür davranışların Anadolu’da vücut bulmasına izin vermemiştir. Bolşeviklerle olan ilişkiler, iki müstakil devletin ittifak esasları çerçevesinde yürütülmesine özen gösterilmiştir. Bu çalışmada Bolşevik Devrimin Osmanlı Devleti üzerinde bıraktığı tesirler üzerinde durulmuştur. Bu tesirlerin, işgal dönemi İstanbul ve Anadolu’daki yansımaları ayrı ayrı ele alınmış; Bolşevik düşüncesinin etkisi ve kapsamı değerlendirilmeye çalışılmıştır. İşgale karşısında Anadolu’da ulusal direnişin başlamasıyla birlikte Bolşeviklerin Anadolu’ya yönelmesinin temel nedenleri yine bu çalışmada ele alınmıştır. Anadolu’daki bağımsızlık mücadelesinin yankıları sürerken Bolşeviklerin Anadolu’daki faaliyetleri ve sonuçları üzerinde durularak Sakarya Savaşına kadar Türk-Bolşevik ilişkilerinin genel seyri hakkında genel değerlendirmeler yapılmıştır.Item Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk belediyeler kongresi (24-28 ekim 1935)(Ankara Üniversitesi, 2023) Güneş, SongülCumhuriyetin ilanından 1930 yılına kadar yerel yönetimler alanındaki mevzuat ve kurumsal yapılanma Osmanlı Devleti’nden devralınan şekliyle yürürlükte kalmıştır. 1930 yılında uygulamaya konulan 1580 sayılı Belediye Kanunu ile şehirlerin imar ve ihyası için geniş yetkiler ve yerel yönetimlere tanınan birçok hak ve görevlerle yeni bir safhaya geçilmiştir. Erken Cumhuriyet döneminde belediyecilik alanında yapılan önemli faaliyetlerden biri de Belediyeler Kongresi’dir. 1935 yılının 24-28 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen kongre, bir ilkti. Kongre, bütçesi 20.000 ve üzeri olan tüm belediyelerin başkan düzeyinde temsiliyle Ankara’da gerçekleştirilmiştir. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın öncülüğünde toplanan Belediyeler Kongresi’nde, belediyelerin faaliyetlerinde esasları belirlemek ve gelişimlerini sağlamak amacıyla, “imar”, “hayat pahalılığı” ve “gelirler” başlıkları altında belediye başkanlarından oluşan komisyonlar teşkil edilmiştir. Komisyonlar, yürütülen müzakereler ve kolektif çalışmayla kongreye birer rapor sunmuş, tüm kentler için uygulanacak tavsiye niteliğinde görüş bildirmişlerdir. Komisyonların çalışmalarında Cumhuriyet döneminin belediyecilik gelişimine dair ele alınan başlıklar, dönemin önceliklerini göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Bu çalışmada, akademik araştırmalar, dönemin süreli yayınları ve resmi beyanlar dikkate alınarak Cumhuriyet tarihinde ilk kez icra edilen kongre ve Türk belediyeciliği bağlamındaki konumu incelenmiştir.Item Adana basınında Türkiye’de çok partili ilk seçim dönemi(Ankara Üniversitesi, 2023) Çomu, Aslı Emine1945 yılı ortasında büyük bir savaşın yorgunluğunu üzerinde taşıyan Türkiye Cumhuriyeti, dünyada hâkim olan yeniden doğuş atmosferinin etkisi altına girerek 22 yıllık tek parti rejimini değiştirmek için gerekli adımları atmaya karar vermiştir. Cumhuriyetin kuruluşuyla yaşıt olan Cumhuriyet Halk Partisi, daha önceki başarısız çok partili yaşam denemelerinden farklı olarak bu sefer kalıcı bir sistemin kurulmasının önünü açmıştır. Partinin içinden doğan Demokrat Parti ile çok partili hayat artık Türkiye Cumhuriyeti’nin bir gerçeği haline gelmiştir. Çok partili hayatın büyük bir hızla gelişmesi birçok farklı grubu afallatmış ve adaptasyon sürecini zorlaştırmıştır. Bunun yanında değişim isteyen halk kitlelerini ise heyecanlandırmış ve siyasi hayata renk katmıştır. Makale, Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüm noktalarından bir olan bu süreci 1940’lı yılların en gelişmiş ve müreffeh illerinden biri olan Adana üzerinden inceleyecektir. Ulusal ölçekte etkin yayın organlarıyla Adana, bu dönemin hareketli siyasi yaşamını anlamak için önem arz eden bir örnektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasiye geçişinin başlangıç yıllarında yaşadığı belirsizlik ve kaygının Adana gazetelerinin sayfalarına yansımasının mercek altına alınması da bu çalışmanın ana teması olarak belirlenip var olan literatüre katkı sağlanması amaçlanmaktadır.Item Sovyet Rusya’nın Milli Mücadele hareketine mali ve askeri yardımları (1919-1922)(Ankara Üniversitesi, 2023) Çakıcı, NurettinMilli Mücadele döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükümeti temsilcileri bağımsızlık mücadelelerini sürdürmek için gerek ihtiyaç duydukları silah, cephane, askeri teçhizat ve mali yardımları temin etmek gerekse diplomatik anlamda destek sağlayabilmek amacıyla Sovyet Hükümeti ile yakın ilişki kurmuştur. Sözü edilen dönemde Türk ve Sovyet Hükümetlerini ortak paydada hareket etmeye sevk eden en önemli faktör tarafların İtilaf Devletlerine karşı mücadele halinde olmalarıydı. TBMM Hükümeti temsilcileri bağımsızlık mücadelelerinin başarılı olamaması durumunda Sovyet Hükümetinin de İtilaf Devletlerinin baskı ve tehdidine maruz kalacaklarını ileri sürerek, onlardan askeri ve mali destek talep etmiştir. Sovyet Hükümeti temsilcileri ise İtilaf Devletlerinin Türk Boğazları, Kafkasya ve Karadeniz yoluyla ülkelerine yönelik olası tehdit ve saldırılarını bertaraf etmek için TBMM Hükümeti temsilcilerinin taleplerine olumlu yanıt vermiştir. Taraflar arasında gerçekleştirilen müzakerelerden sonra yardımların gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Gönderilmesi planlanan malzemeler için sevkiyat merkezi olarak Rusların Tuapse ve Novorossiysk limanları belirlenmiştir. Karadeniz İtilaf Devletlerinin denetiminde olduğundan sözü edilen limanlardan yüklenen malzemeler gizli bir şekilde Trabzon limanı başta olmak üzere TBMM Hükümetine bağlı limanlara sevk edilmiş ve bu limanlardan da Batı Cephesine ulaştırılmıştır.Item Atatürk’ün Perspektifinden TBMM Ve 1921 Tarihli Teşkilât-I Esâsiye Kanunu(Ankara Üniversitesi, 2023) Demir, EnesBirinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı toprakları, birçok cihetten işgal edilmiş; başkent İstanbul’un da resmen işgaliyle hükûmet işlevsiz bırakılmıştır. Bunun üzerine, Millî Mücadele Hareketi’nin öncülüğünde Ankara’da Büyük Millet Meclisi (TBMM) 23 Nisan 1920’de açılmıştır. Kritik bir dönemde önemli görevler üstlenen TBMM, 20 Ocak 1921’de egemenliğin millete ait olduğunu resmileştiren Teşkilât-ı Esâsiye’yi yürürlüğe koymuş; böylece Cumhuriyet’e giden yolu da açmıştır. Bu kapsamda makalede, Millî Mücadele’nin icra organı TBMM’nin üstlendiği fonksiyon ile hazırladığı Teşkilât-ı Esâsiye’nin yeri ve önemi, bu mücadelenin lideri Mustafa Kemal Paşa’nın (Atatürk) perspektifinden ele alınmıştır. Böylece Millî Mücadele’de TBMM ve Anayasasının, Cumhuriyete giden yoldaki belirleyici etkisinin ortaya konulması hedeflenmiştir. Nitel analiz yöntemiyle hazırlanan çalışmanın kaynaklarını Atatürk’e ilişkin başvuru eserleri ile bu alandaki literatür ihtiva etmektedir.Item Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türkiye’de Çocuklara Yönelik Hayvancılık Eğitimi(Ankara Üniversitesi, 2023) Emek, Fatma; Duman, DoğanNüfusunun büyük kısmının hayvancılıkla uğraştığı Osmanlı Devleti’nde siyasi idare, ülkede hayvancılığa yönelik ıslah ve çoğaltıma hız verirken eğitimi bu iş için kullanmış ve hayvancılıkla ilgili bilgiler ilkokuldan itibaren çocuklara aktarılmaya başlanmıştır. Hazırlanan “Malumat-ı Nafia Dürus-ı Eşya” dersinin konusu içerisine hayvancılıkla ilgili konular eklenmiştir. II. Meşrutiyet döneminde ülkede hayvancılığı geliştirmek için eğitim sisteminin yeni baştan inşa edilmesine çalışılmıştır. Siyasi idare daha da ileri giderek 1913 yılında gerçekleşen İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genel kongresinde, cemiyetin programına, vilayetlerin ihtiyaçlarına göre ziraat derslerinin eklenmesine karar vermiştir. Bu dönemde “Malumat-ı Medeniye”, “Dürus-ı Eşya” ve “Ziraat” derslerinde hayvancılıkla alakalı konulara yer verilmiştir. Cumhuriyet döneminde eğitim müfredatlarında değişime gidilmiştir. Bu dönemde hayvancılığın anlatıldığı “Dürus-ı Eşya” dersinin yerini “Tabiat Tetkiki, Ziraat, Hıfzıssıhha”, sonrasında ise “Hayat Bilgisi” dersi almıştır. Yine cumhuriyet döneminin ihtiyaçları doğrultusunda “Musahabat-ı Ahlakiye ve Malumat-ı Vataniye” dersinde hayvancılıkla alakalı konulara yer verilmiştir. Ortaokullara Hayvancılık, liselere ise “Nebatî ve Hayvanî ve Fizyoloji” dersi eklenmiştir. Dolayısıyla bu çalışmada Maarif Nezareti’nin onayı ile yayınlanan ders kitaplarındaki hayvancılıkla ilgili konuların içeriğine yer verilmiştir. Ayrıca hayvancılık konusunun dönemlerin eğitim müfredatları ve siyasi olayları içerisinde nasıl ele alındığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunun için Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerinde okutulan ders kitapları, müfredat programları, süreli yayınlar ve ikinci el kaynaklar kullanılmıştır.Item Cumhuriyet Türkiye’sinde resim sanatı: ilk on yıla dair bir değerlendirme (1923-1933)(Ankara Üniversitesi, 2023) Altay, SaadetCumhuriyet’in ilanından sonra kurucu kadro tarafından kültürel alanda büyük bir dönüşüm başlatılmış, bu süreçte resim sanatı da ele alınmıştır. Bir taraftan Sanâyi-i Nefîse Mektebinde öğretimin niteliği iyileştirmeye çalışılırken diğer taraftan da yetenekli talebeler, 1924’ten itibaren yurt dışına sanat eğitimi almak üzere gönderilmiştir. 1926’da Sanâyi-i Nefîse Encümeni adıyla bir kurul teşkil edilmiş, güzel sanatlarla ilgili tüm çalışmalar bir plan çerçevesinde yürütülmeye ve denetlenmeye başlanmıştır. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm hükümetler sanatı ve sanatçıyı himaye etmeye önem vermiştir. Kamu kurumlarına açılan sergilere iştirak etmeleri, beğendikleri eserleri satın almaları ve ressamları desteklemeleri emredilmiştir. 1928 senesinde kurulan Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği, 1933 senesinde kurulan D Grubu, özgün ve millî bir sanat anlayışı oluşturamadıkları, inkılabı konu edinen yeteri kadar eser üretemedikleri gibi konularda eleştirilseler de, Türk resmine canlılık getirerek yeni bir dönemin açılmasına öncülük etmişlerdir. 1933’te Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü Namık İsmail Bey tarafından bir rapor hazırlanarak, resim sanatının millî bir hüviyet kazanması ve gelişmesi için bazı öneriler getirilmiştir. Resim alanındaki faaliyetlere yön verilirken bu rapordaki görüşlerden faydalanılmıştır. Tüm gayretlere rağmen Cumhuriyet’in ilanını izleyen ilk on yılda, halk arasında resim sanatına ilgi ve sevgi istenilen düzeyde arttırılamamış, ulusal bir sanat anlayışı oluşturulamamıştır. Ancak bu süreçte atılan adımlar ve gerçekleştirilen yenilikler, Türk resim sanatının güçlü temeller üzerine inşa edilmesinde, günümüz sanatçı varlığının ortaya çıkmasında mühim rol oynamıştır.Item Mustafa Kemal Paşa’nın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na bakışı(Ankara Üniverstesi, 2023) Akcan, ErolTürkiye’de siyasî fırkaların ortaya çıkışı ve fırkalar arasındaki mücadeleler, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yaşanmıştır. Birinci Dünya Harbi yıllarında kesintiye uğrayan fırkalar arası mücadele, Mütareke’yle birlikte yeniden canlanmıştır. Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere Cumhuriyet’in asker-sivil kurucu elitlerinin büyük çoğunluğu, bahsi edilen mücadelelerin yaşandığı bir gelenekten gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Lozan Barış Antlaşması’nın başlangıcında kamuoyuna duyurduğu gibi, Cumhuriyet’in ilanından hemen önce Halk Fırkası adıyla bir fırka kurmuştur. Bu fırkayı, toplumun bütün fertlerini ve sınıflarını kapsayacak şekilde tasavvur etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, barış sürecinde ve sonrasında bir muhalefet fırkasının varlığına olumlu yaklaşmamıştır. II. Meclis’i oluşturacak olan milletvekillerini belirleyen 1923 seçimleri sürecinde bu şekilde bir tutum sergilemiştir. Cumhuriyet’in ilk muhalefet fırkası olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)’nin doğuşu, Mustafa Kemal Paşa açısından beklenen, arzu edilen bir gelişme olmamıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın ve siyasî iktidarın aksine TCF’nin ortaya çıkmasından aylar önce, basında bir muhalefet fırkasına olan ihtiyacı dile getiren, Mustafa Kemal Paşa’nın fırkalara karşı alması gereken vaziyeti sorgulayan yazılar çıkmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın TCF’ye olan bakışı, kamuoyuna yansıtılan görüşleri istisna tutulacak olursa, en başından itibaren fazla bir değişim geçirmemiştir. Bu çalışma, Mustafa Kemal Paşa’nın, TCF’ye olan bakışını ortaya koymak, bu konudaki var olan boşluğu doldurmak amacıyla yapılmıştır.Item Cumhuriyet’in ilk yıllarında sıhhat ve içtimai muavenet vekâletinin sağlık bilgisini halka ulaştırma çabası(Ankara Üniversitesi, 2023) Akagündüz, ÜmütBu araştırmada Cumhuriyet’in ilk yıllarında izlenen sağlık politikaları bağlamında sağlık bilgisini basılı eserler aracılığıyla halka ulaştırabilme çabası değerlendirilmiştir. Osmanlı birikiminin nitel ve nicel eksikliği ile uzun soluklu savaşların yarattığı sosyo-ekonomik problemler salgın hastalıkların etkilerini güçlendirirken yeni nüfus politikalarını da zorunlu kılmıştır. 1920-1938 yılları arasında yeni devletin izlediği sağlık politikaları sağlık çalışanları ile hastane sayılarının arttırılmasına odaklanmanın yanında koruyucu sağlık önlemleri ekseninde bireysel ve kolektif sağlık bilincinin uyandırılmasını da arzulamıştır. Anadolu’daki nüfusun pozitif yönde organizasyonunun aciliyeti her türlü sosyal problemin çözümlenmesini zorunlu kıldığından bilginin sadeleştirilmiş boyutunun çok yönlü yöntemlerle kitlere aktarılması gerekliydi. Bu çerçevede Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletinin 1922-1939 yılları arasında kitaplar, afişler, broşürler, filmler ve farklı etkinliklerle halkı salgın hastalıklar, çocuk bakımı ve zararlı böcekler konusunda aydınlatmaya çalıştığı görülmektedir. Bu makale 1922-1939 yılları arasında yayımlanan “Annelere Nasihat, Trahom Hakkında Halka Nesayih, Kızamık, Sineklerle Mücadele, Kuşpalazı, Difteri” gibi pek çok kitap ve broşürden yararlanarak halk sağlığı bilgisinin nedenler-önlemler boyutunu, nüfus politikaları boyutunu, bilginin tarihi ve istatistiki aktarım boyutunu ve doğru bilgiye güvenme boyutunu belirginleştirmeye çalışmaktadır.Item Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin yayın organı olan Atayolu dergisi üzerinden Turhan Feyzioğlu’nun Atatürkçülüğünün analizi(Anakara Üniversitesi, 2023) Karadoğan, Umut C.Dünyada başlayan bağımsızlık savaşlarının neticesinde kazanan ve kaybeden devletler olmuş, yeni düşünce sistemleri, ideolojiler doğmuştur. Söz konusu büyük savaşı veren milletlerden olan Türkler, yenilgiyi kabullenmeyerek mücadelelerine kaldıkları yerden devam etmiş ve cephede kazandıkları başarının bir benzerini masa başında da elde ederek yeni, millî ve üniter bir devletin temellerini atmışlardır. İşte bu mücadelenin liderliğini yapan Mustafa Kemal Paşa; kurulan devletin çağdaş dünya devletlerinde olduğu biçimde ilerlemesini, payidar kalmasını temin edebilmek maksadıyla birtakım siyasi, sosyal, kültürel, iktisadi girişimlerde bulunmuş ve bir Türk inkılabının başlangıcını gerçekleştirmiştir. Türk toplumunda da karşılık bulan bu uygulamaların ve düşünce sisteminin adlandırılması ise hareketin önderinin adıyla yapılmıştır. Bu çok yönlü bir düşünce sistemi kimileri tarafından ideoloji, kimileri tarafından düşünce sistemi, kimileri tarafından düstur olarak nitelendirilse de Cumhuriyet’in ilanının ardından ülke yönetiminin ve siyasetinin işlerliğinin ana maddesi olmuştur. 1930-1935 yılları arasında tanımlaması, sınırları, kaideleri tartışılmış, totaliter, dogmatik, demokratik, pragmatik mi olduğu tartışılmıştır. Yaptığımız araştırmamızdaki amacımız ise Turhan Feyzioğlu’nun kurduğu siyasi partinin yayın organı olan Atayolu dergisi üzerinden kendisinin algıladığı Kemalizm’in analizini yapabilmek ve dönem itibari ile oluşan diğer Kemalizm algılarını ifade etmeye çalışarak, “Kemalizm Düşüncesi” nin varlığını, dününü, bugününü tartışarak, sorunlarının çözümünde etkin bir yapı olup olmadığının tespitini yapabilmektir. Bu sebeple, “Türk İnkılabının fikri temellerini oluşturan Atatürkçülük, Mustafa Kemal Paşanın uygulamaları, söylemleri temel alınarak bütün şekilde değerlendirilmiştir.Item Atatürk tarafından Cumhuriyet Halk Partisi'ne miras bırakılan Çankaya arazisinin hazineye satılması olayı(Ankara Üniversitesi, 2023) Unat, Kadri27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal Paşa, önce Ziraat Mektebinde, ardından da Gar Müdürlüğü Direksiyon Binasında ikamet etti. Fakat İstasyondaki bina Atatürk’ün çalışma ve dinlenmesi için yetersiz kalınca uygun bir konut arayışı içine girildi. Daha sakin bir ortamda yaşamasını sağlamak amacıyla da Çankaya bağlar bölgesinde bulunan bağevi, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi’nin organizasyonuyla Ankaralılar tarafından satın alınarak Mustafa Kemal Paşa’ya armağan edildi. Atatürk, böylelikle yeni yaşam yeri olarak söz konusu dönemde Ordu Köşkü, günümüzde ise Atatürk Köşkü olarak isimlendirilen yapıya yerleşti. Takip eden yıllarda köşkün arazisine komşu arazileri de satın alan Atatürk, Çankaya’da yer alan mal varlığını Cumhuriyet Halk Partisi’ne bıraktı. Ancak CHP yönetimi, bu araziyi 24 Ekim 1949’da hazineye (devlete) sattı. Bu çalışma, Atatürk’ün CHP’ye bıraktığı Çankaya arazisini, bununla ilgili satış işleminin detaylarını, bu satıştan dolayı Demokrat Parti iktidarında başlatılan inceleme neticesinde Maliye Müfettişi Lütfü Kamu tarafından hazırlanan raporu, konunun partiler arası ilişkilere nasıl yansıdığını ve nasıl sonuçlandığını konu edinmektedir. Böylelikle söz konusu satış işlemiyle ilgili mevcut soru işaretlerinin giderilmesine katkı sağlanması hedeflenmektedir.Item Iı. Dünya Savaşından sonra çıkan kısa ömürlü İslamcı bir dergi: Doğan Güneş (1947-1948)(Ankara Üniversitesi, 2023) Kırmıt, Ömer Farukİslamcı düşüncenin yayılmasında, İslamcı dergiler lokomotif görevini üstlenmişlerdir. 1946 tarihinde çok partili yaşama geçildikten sonra 1946-1950 aralığında yayımlanan pek çok dergiden biri olan “Doğan Güneş” dergisinin genel olarak incelenmesi çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı derginin karakteristik özelliklerini ortaya koyarak, temel nitelikleriyle tanıtmaktır. Hangi konulara değinerek, neleri ön plana çıkardığını belirlemektir. Doğan Güneş Dergisi, 16 Ağustos 1947 tarihindeki ilk sayısıyla İstanbul’da yayın hayatına başlamıştır. Ağustos 1947-Mart 1948 tarihleri arasında toplamda 10 sayı neşredilmiştir. Dergide, araştırma konusu çerçevesinde tarama yöntemiyle, malzeme doküman incelemesi tekniği kullanılmış ve derginin bütün sayıları bu şekilde incelenmiştir. Doğan Güneş Dergisi, 7 ay gibi çok kısa bir zaman sürmüş, kendini yeteri kadar tanıtamamış ve kendine has bir okuyucu kitlesi oluşturamamıştır. Dergide, siyasi ve dini kişiler şiddetli bir şekilde eleştirilmiştir. Çalışmanın sonucunda, derginin yayımlandığı süreç içinde çekinmeden ele aldığı konuları cesur bir şekilde yazması yönüyle, kendinden sonra gelen İslamcı dergilere rol model olduğu söylenebilir.Item Understandıng The Lausanne Conference On Its 100th Annıversary: A Conceptual Analysıs(Ankara Üniversitesi, 2023) Ertan,Temuçin; Tağmat, Çağla DeryaLausanne Conference is a process which began on November 1922, continued in two parts and resulted with the treaty signed on July 24, 1923. There are several researches and memories about Lausanne Conference and Lausanne Treaty. Particularly in research sources there are some inconsistencies and random preferences about using the basic terms. Whereas Lausanne Conference and Lausanne Treaty are on the field of interests of not only history science but international relations, political science and international law. Thus one should be advertency while using the terms about the subject. With this study it is aimed to contribute to solve the problems about the approach of terminology in the context of the literature of the period with a unique expression. For that matter, it will be offered to the researchers to make a conceptualization not in the perspective of personal choices but according to the period of the conference. During this work, the official reports of the Lausanne Conference and the letter of agreement will be the main sources. Also the correspondences during the conference will be analyzed and the used terms are going to be mentioned. Especially the telegrams between Ankara and Lausanne will be checked over. Also the topics talked during the conference and the diplomatic expressions will be stated. By the way the extensive and correct usages of the terms that took place both during conference and agreement letter will be argued and will be responded according to the analyzed datas. If there are new terms that didn’t used before an originality analysis will be done.Item Karikatürlerde Serbest Cumhuriyet Fırkası(Ankara Üniversitesi, 2023) Samur,Mustafa; Sofuoğlu, AdnanTürkiye’nin çok partili hayata geçme istediğin bir sonucu olarak kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, Türk basını tarafından yakından takip edilmiştir. Bu çalışmada SCF’nin kuruluşundan kendisini kapatmasına kadar geçen süre Cumhuriyet, Milliyet, Akşam, Hâkimiyeti Milliye ve Son Posta gazetelerindeki karikatürler üzerinden takip edilmiştir. Böylece dönemin siyasi olayları ile siyasal kişileri karikatürler üzerinden incelenerek farkı bir bakış açısı sunulmak hedeflenmiştir. Cumhuriyet gazetesinde tespit edilen karikatürlerden biri hariç on tanesi Ramiz (GÖKÇE) imzası ile gazete yer almıştır. Akşam gazetesindeki karikatürlerden bir tanesi hariç diğer sekiz tanesi Cemal Nadir tarafından çizilmiştir. Milliyet gazetesindeki karikatürlerden ikisi hariç diğer dört tanesi Togo (KOZMA) tarafından resmedilmiştir. Son Posta gazetesindeki karikatürlerden hepsi imzasız olarak Son Posta gazetesinde yer almıştır. Çalışmada yer alan gazetelerden Cumhuriyet, Milliyet ve Akşam gazetelerindeki karikatürlerin ana temalarının benzerlik gösterildiği görülmektedir. Buna karşın Son Posta gazetesindeki karikatürlerin ise SCF ile Cumhuriyet Halk Fırkası’nin aynı sınıf ve fikriyatı temsil ettiği üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Türk basınında yer alan karikatürler, SCF’nin kuruluşu, İzmir mitingi, 1930 Belediye Seçimleri ve SCF’nin kapatılması gibi genel hususlar üzerine çizildiği gibi her gazetenin de temsil ettiği düşünceye göre resmedildiği görülmektedir.Item Atatürk dönemindeki milli bayram kutlamalarında sinemanın rolü(Ankara Üniversitesi, 2023) Orakçı, MeryemAtatürk döneminde önem verilen ve gelişmesi istenen alanlardan biri sinema olmuş ve sinema yeni rejimin ve devrimlerin yerleştirilmesinin bir aracı olarak görülmüştür. Film izleyicisi olmak için okuma yazma bilmek gerekmemesi, eğitimsiz kitlelere de ulaşabilmesi sinemayı ön plana çıkarmıştır. Diğer yandan Kurtuluş Savaşının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde Milli Mücadelenin önemli dönüm noktaları milli bayram olarak kabul edilmiş ve bu bayramların kutlanması birçok yönden bir fırsat olarak görülmüştür. Milli bayramlarda ortak acılardan geçildiği ve ortak bir mücadele yürütüldüğü vurgulanarak, milli birlik ve beraberlik hissinin yerleşmesi istenmiştir. Yine bu günler vesilesiyle her sınıftan halkın kaynaşması, bayramların her kesim tarafından benimsenmesi hedeflenmiştir. Başkent Ankara’da büyük kutlama törenlerinin organize edildiği Atatürk döneminde, imkanlar dahilinde sinema da kutlama programlarına dahil edilmiştir. Özellikle Millî Mücadele dönemine, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişimine yönelik çekilen sayılı filmin, bayramlarda daha kalabalık bir halk kitlesine ulaşması istenmiştir. Bu amaç özellikle Ankara Halkevinin sinema faaliyetiyle hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada Ankara’da kutlamalarda gösterilen filmler, kutlamaların filme alınması, Halkevinin sinema çalışmaları gibi farklı yönlerden milli bayramlarda sinemanın rolü ele alınacaktır.Item Muhalif basının penceresinden öncesi ve sonrasıyla Büyük Taarruz(Ankara Üniversitesi, 2023) Yaşar,HakanMilli Mücadele Dönemi’nde, 26 Ağustos 1922’de, Türk Ordusunun genel saldırısıyla başlayıp 18 Eylül 1922’de işgalci Yunan ordusunun Anadolu’yu tamamen terk etmesiyle sonuçlanan Büyük Taarruz, Türk İstiklâl Harbi’nin en önemli safhalarından birini teşkil eder. Zira Büyük Taarruz, Yunan işgaline son vererek İstiklal Harbi’nin kesin bir askerî sonuca ulaşmasını sağlamıştır. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın başkumandanlığında kazanılan 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi onun Millî Mücadele içerisindeki liderliğini pekiştirmiştir. Şimdiye kadar Büyük Taarruz’u siyasî ve askerî açıdan ele alan çalışmalarda kaynak olarak daha çok Millî Mücadele’yi her açıdan destekleyen gazete ve dergiler kullanılmış, muhalif basının söz konusu sürece ilişkin tutumu bütüncül olarak çok fazla ele alınmamıştır. Bu çalışmada ise pek çoğu işgal kuvvetleri tarafından desteklenen ve Millî Mücadele’ye muhalif olan gazete ve dergilerin penceresinden Büyük Taarruz ele alınmaktadır. Muhalif basının öncesi ve sonrasıyla Büyük Taarruz’u nasıl değerlendirdiğini tespit etmeyi amaçlayan bu çalışma, bahsedilen gazete ve dergilerin Büyük Taarruz’la birlikte Millî Mücadele ve Mustafa Kemal Paşa’ya dair bir yayın politikası değişikliğine gidip gitmediği de ortaya koymaya çalışmaktadır.Item Türkiye’de Cumhuriyet’in ilânı ve Avustralya basınına yansımaları(Ankara Üniversitesi, 2023) Özcan, OrhanTürkiye Cumhuriyeti’nin ilanı Türk kamuoyunda olduğu üzere uluslararası basında da geniş biçimde yer almıştır. Çalışma, Avustralya basınında Ankara’nın başkent olması ve Türkiye’de Cumhuriyetin ilanına yer vermiştir. Araştırma, Avustralya basınında Türkiye’de cumhuriyetin ilan edileceği söylentilerinin başladığı 29 Eylül 1923 tarihinden başlamakla birlikte 29 Ekim 1923’te Türkiye’de Cumhuriyetin kabulü ve sonrasındaki haberlere yer vermiştir. Çalışmada, araştırma yöntemi olarak kaynak taraması, sınıflandırma, çözümleme, tenkit ve sentez sırası izlenmekle birlikte 29 Eylül-2 Kasım 1923 tarihleri arasında Avustralya basınında elli farklı gazete ve yetmiş beş habere yer verilmiştir. İlgili haberler, duyuru ve yorum kategorileri altında Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı ve sonrası olmak üzere iki farklı çerçevede değerlendirilmiştir.Item Atatürk dönemi kılık kıyafet düzenlemeleri ve toplum üzerindeki etkileri(Ankara Üniversitesi, 2023) Yıldırım, TuncayKılık kıyafet; insanların tutum ve davranışları üzerinde önemli bir göstergedir. İklim, coğrafya, tabiat şartları, dini inanışlar, kültürel değerler kılık kıyafeti etkileyen unsurlardır. Ayrıca, Kılık kıyafet insanların, mevkiini, cinsiyetini, milliyetini, bölgesini, ait olduğu kabilesini, medeniyetini, inanç, duygu ve düşüncesini de ortaya koymaktadır. Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra toplum düzenini değiştiren köklü inkılâpları hayata geçirmiştir. Bunlardan biride Kılık Kıyafet inkılâbıdır. Kılık kıyafet inkılâbının amacı toplumu çağdaşlaştırmak, dış görünüşü ile de modernleştirmek olduğu kadar bu dönemde kıyafetteki karmaşayı da ortadan kaldırmaktır. Atatürk gerçekleştirdiği inkılâpları, Osmanlı İmparatorluğunu geri bıraktıran doğu zihniyetini değiştirmek için araç olarak kullanmıştır. Kılık kıyafet inkılâbının halka benimsetilmesi de bunun bir örneğidir. Zihniyetin değiştirilmesi insanların tutum ve davranışlarının yani kültürel değerlerinin değiştirilmesi demektir. Kültür değişiminde ise kimliğin, özgünlüğün ve bütünlüğün değiştirilmemesi önem arz etmektedir. Bu çalışmada; Eski Türklerden Atatürk döneminin sonuna kadar geçen sürede kılık kıyafette yapılan reformlar, değişiklikler ile çıkarılan kanunlar ve yöntemler konu edinilmiş bu inkılâp gerçekleştirilirken kişi ve toplum üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkileri ele alınmıştır.