Cilt:17 Sayı:01 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:17 Sayı:01 (2019) by Issue Date
Now showing 1 - 9 of 9
Results Per Page
Sort Options
Item Kıyı Çizgisinin Gelecekteki Konumunun Belirlenmesinin Önemi: Göksu Deltası Örneği, Mersin (Türkiye)(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Kılar, Hatice; Çiçek, İhsan; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKıyı çizgisi değişimlerinin belirlenmesi, kıyı alanları ile ilgili bilimsel, politik ve yasal kararların alınması ve bunların verimli bir şekilde uygulanması açısından son derece önemlidir. Bu çalışmada, Göksu deltasının geçmiş yıllara ait kıyı çizgisi değişim değerlerinden yola çıkılarak kıyı çizgisinin gelecekteki konumunun modellenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, Göksu deltasının 1984-2017 yılları arasındaki kıyı çizgisi değişim değerleri DSAS aracının (Sayısal Kıyı Analizi) NSM istatistiği (Kesin Kıyı Çizgisi) ile değerlendirilmiş ve çalışma sahasının 25 ve 50 yıl sonraki kıyı çizgisi konumları hesaplanmıştır. Çalışmanın sonucunda, Göksu deltasında aşınmanın hâkim olduğu alanlarda 25 yıl sonra kıyı çizgisinde ortalama 114 m gerileme meydana geleceği; birikme alanlarında ise kıyı çizgisinin ortalama 119 m ilerleyeceği hesaplanmıştır. Bunun yanı sıra, çalışma sahasında 50 yıl sonra aşınmanın hâkim olduğu alanlarda kıyı çizgisi gerilemesinin ortalama 223 m olması beklenirken; birikme faaliyetlerinin hâkim olduğu alanlarda kıyı çizgisi ilerlemesinin ortalama 236 m olacağı tespit edilmiştir.Item Türk Coğrafyacılığında Jenerasyonlar: Disiplinin Tarihine Kohortçu Bir Yaklaşım(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Bekaroğlu, Erdem; Yavan, Nuri; Anlı, Ömer Faik; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmanın amacı, Türk coğrafyacılarını birbirinden farklı jenerasyonlara ayırarak disiplinin tarihselliğini aktör grupları perspektifinden irdelemektir. Çalışmada, disiplin içerisinde etkinlik gösteren aktörler kohortçu bir yaklaşımla tanımlanmıştır. Bu tip bir tanımlayıcı-tarihsel çerçevede, aktörlerin doktora tezi hazırlama dönemleri esas alınarak, Türk coğrafyacılığındaki jenerasyonların sayısı ve her bir jenerasyonun disiplinin tarihselliğindeki yeri belirlenmeye çalışılmıştır. Buna göre, Türk coğrafyacılığı başlangıçtan günümüze 18 jenerasyonla temsil olmaktadır. Bulgular, disiplinin 9. jenerasyona dek bir olgunlaşma dönemini deneyimlediğini, 14. jenerasyondan itibaren niceliksel olarak büyüdüğünü, herhangi bir jenerasyonun üye sayısı ile jenerasyonel üretkenlik arasında doğrusal bir ilişkinin olmadığını, akademik yeniden-üretim sürecine esas olarak 1990’larda dahil olan çevre üniversitelerdeki jenerasyonların ise zaman içerisinde bir olgunlaşma sürecine girdiğini göstermektedir. Çalışmada, Türk coğrafyacılığında 3. jenerasyonun büyük bir ağırlığa sahip olduğu ve disiplin açısından bir yol bağımlılığı yarattığı, bunun 2000’li yılların ilk yarısından itibaren bozulmaya başladığı; bu bakımdan Türk coğrafyacılığındaki yenilik eğilimlerinin esas olarak son 3 jenerasyonla sınırlı olduğu sonucuna varılmaktadır.Item İnovasyonun Coğrafyası: Bilgi Türleri ile Bilgi Yayılma Kanalları Arasındaki Yapısal İlişkiler(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Altuğ, Fatih; Other; OtherEkonomik büyüme ve kalkınmanın anahtarı olan inovasyonun en önemli girdisi bilgidir. Bir üretim faktörü olarak bilgi diğer üretim faktörlerinin verimliliğini artırmakta, yeni ürün ve hizmetlerin geliştirilmesini sağlamakta ve inovasyon yoluyla ekonomik bir çıktıya dönüşmektedir. Böylece rekabetçi bir çağda belirsizliklerle dolu piyasa koşullarında bölgelerin ve firmaların risklerini azaltmaktadır. Bölgelerin ve firmaların rekabetçi piyasa koşullarındaki bu belirsizlikleri azaltmasının gereği olarak bilgiye erişim temel koşul haline gelmiştir. Farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmaların inovasyon süreçlerinde kullandıkları bilginin türü de sektörlerin yapısına göre değişmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı ekonomik coğrafya literatüründe inovasyonun temel girdisi olarak görülen bilginin türlerini ve bu türlerin hangi kanallar yoluyla yayılma gösterdiğini ortaya koymaktır. Teorik ve kavramsal literatürün değerlendirilmesi sonucunda bilgi türlerinin yayılma kanalları bilginin yapısal özellikleri tarafından şekillendirilmektedir. Bilgi türleri ile bilginin yayılma kanalları arasında birbirini karşılıklı olarak etkileyen yapısal bir ilişki vardır. Bilgi yapısı geliştikçe bilginin yayılma kanalları da gelişmektedir.Item Yaşlanmanın Coğrafyaları: Coğrafi Gerontolojide İlerleme, Tartışmalar ve Araştırma Gündemi(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Özgür, Ertuğrul Murat; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiCoğrafya, gelişmiş dünyada yürütülen gerontolojik çalışmalarda aktif olarak yer alan çok sayıda disiplinden biridir. Coğrafi araştırmaların sosyal gerontoloji içindeki rolü, 1970'lerin başlarında, yapılan çalışmaların yaşlı insanların, yaşlanma süreciyle bağlantılı olarak belirli çevrelerde bulunduklarını, buraları deneyimlediklerini ve kullandıklarını göstermesiyle, dolayısıyla da çevrenin yaşlanma sürecini etkilediğinin anlaşılmasıyla birlikte tanımlanmıştır. Zira coğrafyanın sentezleyici ve bütüncül geleneği, yaşlılar ile çevreleri arasındaki karmaşık etkileşimi değerlendirmek için etkili bir metodoloji sunmuştur. Coğrafya ile gerontoloji arasındaki bir kesişimde konumlanan ve coğrafi gerontoloji diye isimlendirilen yeni bir disiplin, Batı dünyasında yapısal olarak kurumlarda; düşünsel olarak hem disiplinlerin akademik tartışmalarında hem de önemli ampirik araştırma alanlarında gelişmektedir. Bu çalışma, son on yıllarda Türkiye’de politik ve akademik gündemde yerini alan nüfusun yaşlanması meselesine “yaşlanmanın coğrafyası” perspektifinden bakarak beşeri coğrafyacıların dikkatini çekmeyi; bu bağlamda yeni ortaya çıkan ve hızla gelişen bir disiplini tanıtmayı ve onun başlıca araştırma konularına işaret etmeyi amaçlamaktadır.Item Küreselleşme Bağlamında Dünya’da ve Türkiye’de Hava Ulaşımının Gelişimi(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Karakaş-Özür, Nazan; Other; OtherHava ulaşımı, hızla gelişen bir ulaşım biçimi olarak dikkat çeker ve esasen küreselleşmenin izdüşümü gibidir. Bu çalışmada, Dünya ve Türkiye hava ulaşımının yolcu ve yük miktarları bakımından gelişimi incelenmiştir. Buna göre 1990 sonrası yaşanan küreselleşme olaylarından hava ulaşımı önemli ölçüde etkilenmiştir. Türkiye, özellikle 2000’li yıllardan sonra görülen artış sonrası Avrupa ülkeleri arasında 4. sıraya kadar ilerlemiştir. Çalışmada teknik ve ekonomik ulaşım performans göstergeleri dikkate alınmıştır. Çalışmada yolcu sayısı ve yük miktarı, gelişimde bir gösterge olarak belirlenmiştir. Veriler, Dünya Bankası hava ulaşım istatistikleri; Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi istatistikleridir. Ayrıca, Kalkınma Planları, Ulaştırma Bakanlığı ve DHMİ Genel Müdürlüğü stratejik planları incelenmiştir. Çalışma sonunda, küreselleşmede yaşanan gelişmeler ile hava yolu ulaşımında yaşanan gelişmeler arasında paralellik olduğu belirlenmiştir.Item Nükleer Enerji ve Geleceği(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Harunoğulları, Muazzez; Other; OtherSürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve enerji geleceği için nükleer enerji vazgeçilmez bir kaynak olarak görülmektedir. Primer enerji kaynaklarına alternatif olarak görülen nükleer güç reaktörleri, elektrik enerjisi üretiminde bulunduğu ülkelere avantaj sağlamaktadır. Nükleer santraller bulundukları ülkelerin enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılamakta ve dışa bağımlılığı azaltmaktadır. Bu çalışmanın amacı enerji sektöründe nükleer enerjinin payını belirleyerek, dünyada nükleer enerjinin coğrafi dağılışını ortaya koymak, ülkelerin enerji kullanım payında nükleer enerjinin önemini, ülkelere göre enerji talebindeki yerini değerlendirmektir. Petrol ve doğal gaza bağımlılığın azaltılmasında önemli bir kaynak olan nükleer enerji, özellikle gelişmiş batılı ülkelerde daha yaygın kullanılmaktadır. Birincil enerji kaynakları açısından dışa bağımlı ülkeler nükleer enerji sayesinde kalkınma ve gelişme hızlarını arttırarak ekonomik olarak büyümüşlerdir. En son 2011 yılında Japonya’da yaşanan nükleer kazaya rağmen bu kaynağa sahip ülkelerin nükleer enerjiden vazgeçmesi mümkün görülmemektedir.Item Geleneksel Kır Meskenlerinde Mimari Degradasyon: Sinop İli Örneği(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Kaya, Murat; Other; OtherGünümüz dünyasında her alanda görülen hızlı değişim, Türkiye kırlarını da etkisi altına almış, geleneksel kır meskenleri çok hızlı gelişen bir mimari degradasyonla karşı karşıya kalmıştır. Bu çalışmada Sinop yöresinde bulunan geleneksel ahşap meskenlerdeki değişim ele alınmış, coğrafi çevrenin bütün özelliklerini içinde barındıran bu konutların hızla nasıl aslından uzaklaştırıldıkları ve bunu etkileyen hususlar üzerinde durulmuştur. Sinop yöresinde, çevredeki zengin orman örtüsünden faydalanılarak inşa edilen ahşap kır meskenlerinin bir kısmı göçler sonucu hızla boşalan yerleşmelerde kaderine terk edilerek yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalırken halen kullanılan meskenler için de farklı bir tehlike söz konusudur. Gerek yeni bir ev inşa etmenin ekonomik zorlukları, gerekse kerestenin pahalılığı ve doğal çevreden artık temin edilemez oluşu yöre halkının mevcut ahşap evlerini en kolay ve ucuz şekilde kullanılabilir hale getirmeye zorlamaktadır. Bu süreçte; evlerin çatısındaki taş örtü yerini kiremit ve sac örtüye, ahşap malzeme ise yerini tuğla/briket gibi malzemelere bırakmaya başlamıştır. Sonuç olarak yöredeki geleneksel konutlar hızla yerini doğal ve çağdaş yapı malzemesinin birlikte yer aldığı ne geleneksel ne de modern olmayan konutlara bırakmaktadır.Item Çatakkaya Döküntü Örtülü Buzulu (Tatos Dağları)(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Gürgen, Gürcan; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKuzey Anadolu Dağları’nın doğu kesimi, Pleistosen buzullaşmasının en etkili olduğu yerlerdendir. 3500 metreyi aşan çok sayıdaki zirveye sahip olan bu dağların, özellikle 2500 metrelerden yüksek kısımları kayda değer bir buzullaşma alanı oluşturmaktadır. Doğu Karadeniz Dağları’nın yüksek dorukları; Kaçkar, Verçenik, Tatos (Dilek), Bulut-Altıparmak ve Göller (Hunut) dağlarında, özellikle kuzeye bakan yamaçlarda bulunan buzullar ve buzul topografyası sahip oldukları niteliklere bağlı olarak pek çok araştırmaya konu olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Kuzey Anadolu Dağları’nın bu yüksek doruklarının güneye bakan yamaçlarında da dikkat çekici bir buzullaşma etkisi, buzul topografyası, hatta aktüel sirk buzulları gözlenmektedir. Doğu Karadeniz Dağları’nın yüksek zirvelerinden birini oluşturan Tatos Dağı’nın (3550) güney kesimi, önemli bir buzullaşmanın meydana geldiği yerler arasındadır. Pleistosen’de etkili olan buzullaşmanın izlerini yansıtan tekne vadiler, buzul gölleri ve çeşitli buzul şekilleri ile birlikte bu alanda kuzeye bakan, dik yamaçlı bir glasyal sirk içinde belirlenen ve tamamen bir enkaz örtüsüyle kaplı olan Çatakkaya döküntü örtülü buzulu, bu alandaki buzullaşmanın etki ve önemini ortaya koyan kayda değer bir bulgu oluşturmaktadır.Item Toplumsal Cinsiyetin, Mekânın ve Zamanın Tektipleştirilmesi: Tecavüz İçerikli Karikatürler ve Gerçek Temsiller Üzerine Bir Araştırma(Ankara Üniversitesi, 2019-04-30) Öksüz, Muhammet; Deniz, Ayla; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada, tecavüz içerikli karikatürlerde toplumsal cinsiyet ve mekân ilişkilerinin kurgulanma biçimleri ele alınmaktadır. Aynı zamanda bu ele alışla ortaya çıkan görünümün, gerçek mağdurların deneyimleriyle karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Bu yolla karikatürlerdeki içerikle gerçeklik arasındaki ilişkinin nasıl olduğu ve bunu yaratan bağlam belirginleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu kapsamda 80 karikatür ve tecavüzle ilgili 150 haber incelenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda, tecavüz karikatürlerinde faillerin ve mağdurların tektipleştirildiği ve belirli grupları işaret ettiği görülmüştür. Gerçek mağdurlara ilişkin taranan haberlerde ise bu tektipleştirmenin olmadığı, daha çeşitli grupların tecavüzün tarafları olduğu anlaşılmıştır. Yine karikatürde tecavüz mekânları olarak kamusal mekânlar gösterilmektedir. Bununla birlikte, gerçek tecavüz örneklerinde özel alanda tecavüzün daha fazla gerçekleştiği görülmüştür. Dolayısıyla tecavüz içerikli karikatürlerin bu haliyle toplumsal cinsiyet eşitliğine ve sosyal adalete hizmet etmediği gibi var olan toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirdiği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini güçlendirdiği ve bunları yeniden ürettiği anlaşılmıştır.