Ankara Üniversitesi Doğu Dilleri Dergisi
Permanent URI for this community
Browse
Browsing Ankara Üniversitesi Doğu Dilleri Dergisi by Title
Now showing 1 - 12 of 12
Results Per Page
Sort Options
Item ARAP EDEBİYATINDA TABAKÂT (BİYOGRAFİ) TÜRÜNÜN GELİŞİMİ(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2021-06-25) SUBAŞI, Derya ADALAR; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiArap Edebiyatında hicri II. Yüzyıldan sonra tedvin hareketinin başlamasıyla bilimsel ve edebi alanda çeşitli konularda kitaplar yazılmış, bunlar arasında özellikle İslam medeniyetine dair fıkıh, tarih, hadis ve Kur’ân bilimleri üzerine olan eserler öne çıkmıştır. Emeviler Döneminde Arapların bir devlet düzenine sahip olmalarının ardından, yazının da standart bir forma kavuşmasıyla bu ortamda birçok kültürel, politik ve dini eğilimler oluşmuştur. Farklı ilim dallarına özgü bu eğilimlerin bir kuram olarak kabul edilmesinde kendini kanıtlamış, yaşadığı zaman dilimi ve bulunduğu mekânın ilmi atmosferinde dikkat çeken ve ilmî gelişmenin başını çeken âlimlerin, edebiyatçıların, şairlerin hayat hikâyeleri kronolojik olarak, künyeye veya başka ölçütlere göre tabakât adı verilen biyografik eserlerin malzemesi olmuştur. Bu çalışmada Arap Edebiyatında tabakât olarak ortaya çıkışından modern dönemde biyografik eser görünümüne kavuşuncaya kadar geçen zaman dilimi içinde bu türün gelişimi incelenecektir.Item DAYĀNANDA SARASVATĪ VE SATYĀRTH PRAKĀŞAḤ(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2021-06-25) DEVECİ, Beyza Aybike; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTarihi çok eskilere dayanan Hinduizm dünyanın en eski dinlerinden biri olma özelliğine sahiptir. Hinduizm, zaman içinde gerek yeni görüş ve uygulamalarla gerekse de Hristiyanlık ve İslam gibi semavî dinlerin yayılmasıyla bazı değişimler göstermiştir. Özellikle Babür devletinin çöküşü ile birlikte Hinduizm içinden bazı hareketler ortaya çıkar. Raca Ram Mohan Roy,Mahadev Govind Ranede, Svami Vivekananada gibi kişilerin önderliğinde gelişen bu hareketler dinin özüne dönmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu kişilerden biri de Dayānanda Sarasvatī’dir. Vedaların doğruluğunu ve kutsallığını kabul eden Dayānanda Sarasvatī Hinduizm’deki birçok yaygın inançları kabul etmemiş ve kendi mesajını yaymaya çalışmıştır. Bunun için 1875’te Ārya Samāc hareketini kurmuş ve Hindistan’ın pek çok yerinde etkili olmuştur. Kendi düşüncelerini anlatan pek çok kitap kaleme almıştır. Ayrıca münazara bildirimleri ve mektupları da vardır. En önemli eseri ise Satyārth Prakāşaḥ’tır. Eserin son üç bölümü farklı inançları karşılaştırmalı incelemesi ve eleştirmesi açısından oldukça önemlidir. Bu makalede genel hatlarıyla Dayānanda Sarasvatī ve Satyārth Prakāşaḥ’ı hakkında bilgi verilecektirItem ESKİÇAĞ HİNDİSTAN TARİHİNİN İKİ BUDDHİST HAMİSİ:MAURYA İMPARATORU AŞOKA VE KUŞAN KRALI KANİŞKA(2021-06-25) KAYALI, Yalçın; HAKMAN, Ilgaz; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makale aracılığıyla, Hint tarihi literatüründe Buddhist hamiler olarak adlandırılan kral Aşoka ve Kanişka’nın siyasi hayatı, kültür tarihi perspektifinden ele alınarak bir derlem çalışması olarak sunulmaya çalışılmıştır. Başta Hint Buddhizm’i olmak üzere Maurya İmparatoru Aşoka ve Kuşan Kralı Kanişka dönemlerinde Buddhist kültür içerisinde yaşanan değişimler ve gelişimler kronolojik bir sırayla aktarılmıştır. Amacımız, erken dönem Hint kültür tarihinde ve sonrasında Asya’ya yayılan Buddhist kültürün, Hint siyasi tarihindeki yerini, Aşoka ve Kanişka dönemleri özelinde incelemek olmuştur. Bu çalışmayla, öncelikle Hint, sonrasında da Asya kültüründe oldukça önemli bir yer edinmiş olan Buddhizm’in, siyasi tarihin iki farklı döneminde göstermiş olduğu gelişim, değişim ve etkileşim süreçlerine dikkat çekilmiş olmuştur.Item HİNDĪ DİLİNİN YABANCI DİL OLARAK ÖĞRETİMİ(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2021-06-25) AYDIN, Ozan Cem; KÖKDEMİR, Esra; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiGünümüzde dil bakımından çeşitlik gösteren en zengin ülke Hindistan Cumhuriyeti resmi adıyla bilinen Hindistan’dır. Dünyanın ikinci büyük nüfusuna ve yedinci büyük kıtasına sahip olmasıyla da bu çeşitlilik farklı dillerin ve farklı lehçelerin ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır. Diğer yandan, bağımsızlığını ilan edene kadar farklı etnik gruplar tarafından yönetilmesiyle de bir takım kültürel etkileşimleri berberinde getirmiştir. Bu etkileşimlerin en başında 12 Eylül 1949 yılında çıkan yasa ile ülkenin ulusal dili olarak kabul edilen Hindī Dili yer almaktadır. MÖ 1500’lerde Ari ırkının bu coğrafyaya gelmesiyle başlayan tarihi kronolojik olarak, Magadha İmparatorluğu’nun yükselişi ile birlikte Mahacānapadalar Dönemi, Akhemenid Dönemi, Makedon Kral III. Alexandros’un Seferleri doğrultusunda şekillenen dönem, Maurya İmparatorluğu dönemi, Gupta Dönemi, Harsha Dönemi, Kuzey ve Güney Krallıklar Dönemi, Türk-Moğol İmparatorlukları Dönemi, Arapların, Gazneli Mahmut’un ve Babür Devleti’nin İstila Dönemleri, Portekiz’in hakimiyet dönemi ve son olarak İngiltere’nin hâkimiyet dönemi vasıtasıyla, Hindistanın resmi tarihi şekillenmiştir. Şekillenen bu tarihinde sosyo-kültürel etkileşimin bir örneği olarak Hindī (Hintçe) Diline Arapça, Farsça ve İngilizce kökenli sözcüklerin geçtiği bilinmektedir. Kalem, hava, insan, doktor, şayet, lakin gibi sözcükler bunlardan bazılarıdır ve bu tür sözcükler Hindī (Hintçe) Dilinde önemli ölçüde yer almaktadır. Bu açıdan yabancı dil olarak Hindī (Hintçe) Dili öğrenimi kolay gibi görünse de aslında sadece Türkçe ve Hindī (Hintçe) Dilinde ortak kelimelerin kullanımı söz konusudur. Diğer yandan Hindī (Hintçe) dil bilgisi kuralları Türkçeden tamamen farklı olup, ilgili dil öğreniminde birtakım zorluluklarla karşılandığı tespit edilmiştir. Bu çalışmada ise, bu zorlukların giderilmesine yönelik yabancı dil olarak Hindī (Hintçe) Dilinin nasıl öğrenileceği ve öğrenilirken nelere dikkat edilmesi gerektiği incelenecektir. Bu sorunsal çerçevesinde, yakın gibi görünen Türkçe ve Hindī (Hintçe) Dili arasındaki farklar da ortaya konmaya çalışılacaktır.Item HİNDĪ EDEBİYATI TARİHİ: EDEBİYAT MI TARİH Mİ?(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Saife, Rubina; Hindoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi; Yoğurt, CananTarih ve Edebiyat Tarihi aslında birbirlerine benzeyen araştırma alanlarıdır. Konu ve alan bakımından farklılık ilk bakışta söz konusu olabilmesine rağmen, bu ikili arasındaki ayrım sadece bu kadarla sınırlı değildir. Edebiyat tarihi, tarih bilimi açısından mı ya da edebiyat bilimi açısından mı değerlendirilmelidir? Bu konuda birçok teorisyen farklı fikirler ileri sürmüşlerdir. Bu araştırma makalesinde edebiyat tarihinin, tarih bilimi çerçevesinde mi yoksa edebiyat bilimi içerisinde mi ele alınması gerektiği çeşitli teorisyenlerin yaklaşımlarına göre sorgulanarak bir durum değerlendirmesi yapılmaya çalışılmıştır.Item HİNDİSTAN MELODRAMLARINDA TOPLUMSAL CİNSİYET: DİLVĀLE DULHANİYĀ LE CĀYENGE ÖRNEĞİ(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2021-06-25) KARAOĞLU, Hatice İlay; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBir ülkeye ait sinema sektörü o ülkenin toplumundan, kültüründen, gelenekleri ve tarihi gibi birçok dalından beslenmektedir. Bu nedenle Hindistan melodramlarını anlamak için yine Hindistan’ın kültürü, tarihi, insanı, dini, dili gibi birçok dalı hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Ancak, farklı kültürlerin birbirinden beslendiği göz önünde bulundurulsa, dünya sinemalarının da birbirinden bağımsız olmadığını söylemek doğru olacaktır. Çalışmada değinilecek toplumsal cinsiyet kavramı yalnızca Hindistan’da değil tüm dünyada karşılık bulan bir sorundur. Sinema da bu sorunun kolayca gözlemlenebileceği alanlardan biridir. Yalnızca Hint sineması değil çoğu sinema sektöründe var olan kadın algısı toplumsal cinsiyet sorununu tetiklemekte, kadını ikinci plana, edilgen bir konuma yerleştirmektedir. Bu sebeple çalışmada Hint melodramlarında var olan kadın imajını açıklayabilmek için öncelikle toplumsal cinsiyet konusuna yer verilecek ve toplumsal cinsiyet konusu temel alınarak seçilen filmdeki kadın karakter üzerinden bir inceleme yapılacaktır. Çalışma için 1995 yapımı Dilvāle Dulhaniyā Le Cāyenge filmi seçilmiştir. Seçilen film hakkında bilgi verilip, filmin konusuna değinilecek ardından filmdeki baş kadın karakter, yapılan toplumsal cinsiyet tanımlaması aracılığıyla incelenecektir. Hint sinemasından seçilmiş bu film örneğinde kadının nasıl konumlandırıldığı ve ona hangi rollerin yüklendiği araştırılacaktır. Çalışmada, seçilen film üzerinden kadın başkarakter okuması yapılması hedeflenmektedir.Item Kathāsaritsāgara’da Bahçe Motifi(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-12-17) Parlak, Kardelen; Other; Other; Parlak, KardelenDilimize “Masal Irmaklarının Okyanusu” olarak çevrilen Kāthāsaritsāgara, 11. Yüzyılda Somadeva tarafından Keşmir kraliçesi için yazılmıştır. Sayısız Hint efsanesinin, peri masalının ve halk masallarının yer aldığı bu eserin, Guṇāḍhya’nın Paişāçī olarak bilinen, anlaşılması zor bir dilde kaleme aldığı Bṛhatkathā adlı eserinden derlendiği düşünülmektedir. Söz konusu eser maalesef ki günümüze ulaşamamıştır. Hint Mitolojisinden beslenen ve Hint toplumuna ait tüm kültürel unsurları açık bir şekilde yansıtan Kāthāsaritsāgara, 18 lambaka (bölüm) ve 22.000 beyitten oluşmaktadır. Bu çeviri makale aracılığıyla; devasa Hint masal edebiyatının içerisinde son derece kıymetli bir yere sahip ve önemli mekânsal unsurlardan biri olarak karşımıza çıkan bahçe motifinin; sosyal hiyerarşi, cinsiyet hiyerarşisi, kast ve çeşitli halk geleneklerinin Hint toplumu üzerindeki yansımaları, Hint halkının sosyal ve kültürel değer yargıları bağlamındaki etkileri incelenmeye çalışılmıştır. Bu makaleden de anlaşılacağı üzere; hayatın her kesitinden masalları konu edinen Kāthāsaritsāgara’da, “bahçe” öğesi oldukça önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla bu çalışmada konusu gereği; ilgili motif aracılığıyla, Hindistan’ın ve Hint kültürünün söz konusu dönemdeki sosyal, toplumsal ve kültürel hayatı irdelenerek açıklanmaya çalışılmıştır.Item MANNU BHANDARİ ÖYKÜLERİNDE KADIN ALGISI “NĀRĪ-VİMARŞ”(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Pasi, Dharmendra Kumar; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi; Aydın, Ozan CemHint toplumunda kadınların hali antik zamanlardan beri acınasıdır diyebiliriz. “Gelenek” adı altında Hint kadınları evde dört duvar arasında bir esir gibi tutulmuş, ataerkil düzenin yapısı içinde zihnen ve bedenen sömürülmüşlerdir. Kadının ve erkeğin haklarının eşit olmasına rağmen kadınları temel haklarından yoksun bırakmak için birçok girişimlerde dahi bulunulmuş, lakin içinde bulunduğumuz modern dünyada bu biraz değişmiştir. Günümüzde kadınlar hakları konusunda bilinçli, farkında ve onlar uğruna savaşma yolunu seçmiş bulunmakla beraber dört duvar arasında bir tutsak gibi değil, özgür bir şekilde yaşamak istiyorlar. Kadının çektiği zorluklar, sıkıntılar, yaşadığı mutluluklar ve hüzünler, egosu, ayakları üzerinde durabilmesi ve hür oluşu gibi yaşamında bulunan bu muhtelif unsurlar makalede farklı perspektiflerden incelenmiştir. Mannu Bhandari’nin öykülerinde tüm bu maddeler ve benzerleri makalede de olduğu üzere açık ve yoğun bir şekilde gözler önüne seriliyor.Item Premçand’ın öykülerinde beylik motifler(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021) Yoğurt, Canan; Other; OtherYirminci yüzyılın başlarında yazın hayatına başladığı bilinen Premçand, Hindī ve Urdu edebiyatında modern öykünün ve toplumcu gerçekçiliğin en önemli temsilcilerinden biri olması sebebiyle Hindistan başta olmak üzere dünya genelinde pek çok akademik çalışmaya konu olmuştur. Onun bütün öyküleri Mānsarovar adlı sekiz ciltlik öykü derlemesinde toplanmıştır. Premçand’ın öyküleri üzerinden Hint kültürünü anlamaya yönelik olan bu çalışmanın temel amacı öykülerde geçen beylik motifleri gün yüzüne çıkarmaktır. Edebiyatta “motif” çalışması metin incelemelerinde kullanılan en yaygın edebȋ tekniklerden biridir. Edebȋ eserlerde yinelenen motifler eserin kurgusunu güçlendirmek amacıyla yazarlar tarafından bilinçli bir şekilde kullanılmaktadır. Bu çalışmada Aytaç’ın “beylik motif” tanımı üzerinden ve Richard ve Leavis’in “pratik eleştiri” düşüncesinden hareketle ortaya çıkan “yakın okuma” yöntemi kullanılmıştır. Premçand’ın öyküleri incelendiğinde onun bir öyküsünün bile birden fazla motif içerdiği görülebilir. Aynı zamanda bu çalışmada Premçand’ın öyküleri karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve beylik motif bağlamında birtakım benzer noktalara da değinilmiştir. Premçand öykülerinde genellikle geleneksel aile motifine yer vermiştir. Bu geleneksel ailede kadın karakterler nezaketli, hoşgörülü, mütevazı, kocasına ve ailesine hizmet eden; fedakâr ve vefakâr karakterler olarak resmedilmiştir. Öykülerinde içinde yaşadığı toplumun özelliklerini ustaca aktaran Premçand’ın öyküleri bu makalede özellikle başlık parası, geniş aile, gelin-kaynana ya da gelin-kayınbirader çatışması ve istenmeyen kız çocuğu beylik motifleri çerçevesinde ele alınmıştır.Item RABINDRANATH TAGORE'DAN NOBEL ÖDÜLLÜ “GITANJALI”NIN SANATSAL VE FİKRİ YÖNLERİ (URDU)(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Begum, Rani; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi103 şarkıdan oluşan Geetanjali, Rabindranath Tagore'un 1913'te Nobel Ödülü'ne layık görüldüğü manevi eserleri arasında yer alıyor. Bu kitap 1912'de İngilizce'de “Şarkı Teklifleri” adıyla yayınlandığında birçok kişi farklı dillere tercüme etti. Ayrıca bazı Hintli ve Pakistanlı şairler tarafından Urduca'ya birçok kez çevrilmiştir. Bu makale, yazarın dünya çapında büyük bir üne sahip olması ve Nobel Ödülü sahibi olması nedeniyle edebi zevki ve sanatsal anlayışının altını çizmiştir.Item Suudi Arabistan’da İlk Kadın Roman Yazarı Semira Kaşıkçı'nın Vedda‘tu Âmâlî İsimli Romanının Tahlili(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-12-17) Direkler, Emine; Arap Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNapolyon’un 1789 yılında Mısır’ı işgalinin ardından sosyal ve kültürel hayatta çeşitli yenilikler meydana gelmiştir. Yazın dünyasında vuku bulan bu yenilikten biri de Batılı tarzda edebî bir tür olan romanın Arap edebiyatına girmesi olmuştur. Arap edebiyatında ilk roman örneklerinin Mısır’da kaleme alınmasının ardından bu yeni tür tüm Arap ülkelerine yayılmıştır. Suudi Arabistan’da ‘Abdu’l Kuddûs el-Ensâr 1930 yılında yayımladığı Tev’eman (İkizler) ve 1957 yılında Hamid Demanhûrî yayımladığı Semenu’t- Tadhiya (Kurbanın Bedeli) romanları ile ilk Suudi roman yazarları olarak edebiyat tarihinde yerlerini almışlardır. Kısa bir süre sonra Suudi Arabistan’da kadın yazarlar da çeşitli konuları ele aldıkları roman türünde eserler yayımlamışlardır. 1958 yılında yayımlanan Vedda‘tu Âmâlî (Âmâl’ime Veda Ettim) isimli romanı ile Semira Kaşıkçı da ilk Suudi kadın roman yazarı olarak kendinden sonra gelen kadın yazarlara öncülük etmiştir. Kaşıkçı, ülkesindeki kadınların sorunlarını dile getirdiği bu romanını ile tüm Arap dünyasında kadın okuyucuların takdirini kazanmıştır.Item Türk Hindolojisinin Kurucusu: Prof. Dr. Walter Ruben(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-12-17) Keskin, Derya; Dilbilimi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNazi Almanya’sı döneminde ülkesinden ayrılmak zorunda kalan Almanca konuşan bilim insanları, Üniversite Reformu’yla birlikte ülkemize gelerek mevcut eğitim sistemimizi revize edecek çalışmaların özneleri haline gelmişlerdir. Bu bilim insanlarından biri olan Alman Hindolog Walter Ruben, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Hindoloji kürsüsünü kurmuştur. Ankara’da görevlendirildikten sonra kısa bir süreliğine Hindistan’a giderek sahada araştırmalar yapmıştır. 1935/48 yılları arasında Hindoloji Kürsüsünde profesör olarak görev yapan Ruben, derslerini Türkçe olarak vermiştir. Bir Hindolog olarak yürüttüğü çalışmalarında dilbilim alanına ek olarak tarih, felsefe, din, etnoloji gibi çeşitli disiplinlerden faydalanmıştır. Ruben’in, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kuruluş misyonu için ideal bir akademisyen olduğu, bu çoklu disiplin araştırmaları sayesinde anlaşılmaktadır. Hindoloji Kürsüsü profesörlerinden biri olan ve kendisinden sonra bölüm başkanlığını yürüten Abidin İtil’i yetiştirmiştir. Görev yaptığı süre boyunca çok sayıda Almanca ve Türkçe dilinde eser kaleme almıştır. Türkiye’de Hindoloji çalışmalarının kökleşerek gelişmesi adına kaleme aldığı bu eserler; Ruben’in eğitim verdiği ve kendisinden sonra yetişen Hindologlar ile Hindoloji’ye ilgi duyan insanlar için temel kaynak özelliği taşımaktadır. Ruben ve ailesi, İkinci Dünya Savaşı döneminde politik sebeplerle Kırşehir’deki tecrit kampında zorunlu ikamette bulunmuşlardır. 1948 yılında Türkiye’den ayrılıp Şili’de akademik kariyerini sürdürmüştür. 1950 yılında Almanya’ya dönerek uzun yıllar boyunca kendi ülkesinde Hindoloji ile ilgili çalışmalarını gerçekleştirmiştir.