RAPORLAR VE KONFERANS METNİ YA DA ÇALIŞTAY
Permanent URI for this community
Bu koleksiyonda Ankara Üniversitesi bünyesindeki birimlerce, Akademik, idari personel, öğrenciler tarafından yapılan/üretilen ve kurumun bilimsel-entelektüel varlığını oluşturan Konferans metni, Çalıştay ve Raporlar yer almaktadır.
Browse
Browsing RAPORLAR VE KONFERANS METNİ YA DA ÇALIŞTAY by Title
Now showing 1 - 20 of 2260
Results Per Page
Sort Options
Item 1-Aza-15-crown-5 veya 1,4-Dioksa-8-azaspiro[4,5]deka-Sübstitüe Mono/Bis Ferrosenilfosfazen Türevlerinin Klasik ve Mikrodalga Yöntemleri ile Sentezleri, Kristal Yapıları, Spektroskopik ve Stereojenik Özellikleri, Biyolojik Aktiviteleri ve DNA ile Etkileşimleri.(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri, 2014) Kılıç, Zeynel; Fen Fakültesi; Hökelek,Tuncer; Açık,LeylaBu proje kapsamında, öncelikle trimerin mono ve bisferrosenildiaminler ile reaksiyonlarından tetrakloro mono ve bisferrosenil spiro-fosfazenler sentezlenmiştir. Daha sonra, mono ve bisferrosenilfosfazenler ile 1,4-dioksa-8-azaspiro[4,5]dekan (DASD) bileşiğinin etkileştirilmesinden kısmen ve tamamen sübstitüe ferrosenilfosfazen türevleri elde edilmiştir. Bu reaksiyonlarda ferrosenilfosfazen/DASD stokiyometrik oranları 1:1, 1:2, 1:3 ve 1:4 olacak şekilde gerçekleştirilmiştir. Tepkimeler sonucunda oluşan ürünler kolon kromotografisi yöntemi ile saflaştırılmıştır. Elde edilen sübstitüe-ferrosenilfosfazen türevlerinin yapıları element analizleri, FTIR spektrumları, kütle spektrumları, bir boyutlu ( 1H,13C- ve 31P-NMR) ve iki boyutlu (HSQC) NMR teknikleri kullanılarak kaydedilen NMR spektrum verilerinden yararlanılarak aydınlatılmıştır. Ayrıca, sentezlenen bileşiklerden bir tanesinin stereojenik özelliği yüksek basınçlı sıvı kromatografisi (HPLC) tekniği ile incelenmiştir. Uygun tek kristali oluşan bileşiklerin X-ışını kırınımmetre yöntemi ile kristal yapıları, fosfazen halkasının ve sübstitüentlerin konformasyonları ve yapılardaki molekül içi ve moleküllerarası hidrojen bağları incelenmiştir. Ayrıca, bileşiklerin bazı bakteri ve mayalara karşı antimikrobiyel, HeLa kanser hücresine karşı sitotoksik etkileri ve DNA ile etkileşimleri araştırılmıştır.Item 1.basamakta yenidoğan bakımı(2017) Atasay, BegümItem 1.basamakta yenidoğan bakımı(2017-01-18) ATASAY, Begüm(Dersin Hocası)Item 1.Temporomandibuler eklemin anatomisi(2017) Orhan, KaanItem 1858 Arazi Kanunnâmesi Bağlamında Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Arazi Mülkiyet Sistemi(Ankara: Ankara Üniversitesi: Fen Bilimleri Enstitüsü: Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2019) Paksoy, İrfan; Prof.Dr. Öz N.Semih; Fen Bilimleri EnstitüsüBu çalışmada 1858 Arazi Kanunnâmesi bağlamında Osmanlı Arazi Mülkiyet Rejimi incelenmiştir. Gerek taşınmaz sahipliği gerekse de taşınmazın kullanım hakkı kadimden bugüne dek toplumsal yapıyı şekillendiren önemli konulardan biri olmuştur. Geçmişten bugüne her devlet az ya da çok insanlığın ortak mirasına katkıda bulundukları gibi aynı zamanda bu ortak mirastan da etkilenmişlerdir. Tarihin en uzun ömürlü devletlerinden biri olan Osmanlı Devleti’nin siyaseti devletin güvenliği ve toplumun da refahını amaçlıyordu. Devleti yönetenler de kendilerini halka hizmet etmekle sorumlu olarak görüyorlardı. Merkeziyetçi yapıda bir tarım imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğunda arazi mülkiyet sisteminin şekillenmesinde devletin güvenliği ve toplumun da refahı amaçlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, arazi mülkiyet sistemini kurarken ve geliştirirken başta İslam Hukuku olmak üzere Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, İlhanlı ve Bizans’ın arazi mülkiyeti konusundaki uygulamaları etkili olmuş, değişen oranlarla bahse konu unsurlardan faydalanarak kendine özgü bir sistem ortaya koymuştur. Araştırma kapsamında toprakları büyüdükçe gelişen ve Kanunî Sultan Süleyman döneminde de zirveye ulaşan bu devlete ilişkin arazi mülkiyet rejiminin devletin ve toplumun ekonomik, sosyal, malî ve askerî sisteminin şekillenmesinde başat rol oynadığı, bu sistem içinde arazilerin çok büyük bir kısmını mîrî arazilerin oluşturduğu, bu arazilerin rakabe olarak adlandırılan çıplak mülkiyetinin devlete, işletmesinin de ödül olarak yahut maaş yerine gelirlerinin kendilerine tevcih edildiği yüksek zevat yahut şahıslara, tasarrufunun ise köylüye bırakıldığı, bu sistem içinde köylünün kullandığı arazinin varislere de devrediliyor olması sebebiyle Türk Medenî Kanunundaki intifâ hakkından çok daha güçlü bir hak olduğu, devletin duraklama ve gerileme dönemlerine paralel olarak arazi mülkiyet sisteminin de bozulduğu, Tanzimât Dönemi’nden itibaren arazi mülkiyet sisteminin ıslahı için Cumhuriyet dönemine kadar peşpeşe birtakım resmî ve yasal düzenlemeler yapıldığı, bunlar içinde 1858 tarihli Arazi Kanunnâmesi’nin önemli bir yeri olduğu, Tanzimât’tan itibaren yapılan bu düzenlemeler çerçvesinde mîrî arazide bireysel mülkiyete doğru bir değişim olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen 1926 tarihli Türk Medenî Kanununun arazi mülkiyet sistemini çok daha farklı şekilde düzenlediği, bu kanunla birlikte Arazi Kanunnâmesi’nin yürürlükten kalkmış olduğu, devlet arazisi üzerindeki kullanma ve yararlanma hakkının da mülkiyet hakkına dönüştüğü, devlet arazilerini kullanan kişilerin de mâlik olarak kabul edildikleri sonucuna ulaşılmıştır.Item 1990 Almanya'nın birleşmesi sonrası mülkiyet haklarının iadesi: kanuni altyapı-yaşanan sorunlar izlenen politika(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2017) Doğan Güzeloğlu, Demet; Fen Bilimleri EnstitüsüAlmanya Federal Cumhuriyeti ile Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nin 3 Ekim 1990’da yeniden birleşmesindeki temel sorunlardan biri Sovyet işgali sırasında ve sonrasında Doğu Alman Hükümeti tarafından devletleştirilmiş veya devlet idaresine alınmış olan milyonlarca hektarlık özel mülkiyetin akıbeti olmuştur. Bu önemli sorunun hukuki çözümü; birçok yönü ile batı anayasası ve hukuk anlayışının sistematik olarak ülkenin doğusunda uygulanmasına bir örnek oluşturmaktadır. Esasen Birleşme Antlaşması, devletleştirilmiş mülklerin iadesinde, Doğu Almanya’yı her zaman Federal Cumhuriyet’in bir parçası olarak ve son kırk yıldan beri doğu rejimi tarafından yok sayılan batılı yasalara tabi olarak görmüştür. Bir ölçüde, mülklerin iadesi konusu, batının geçmişi geriye alma çabası olarak da kabul edilebilir ve bu çaba birleşme sürecinde vatandaşlık ve sosyal haklar gibi başka alanlarda da kendini göstermiştir. Buna rağmen birleşmede batının menfaatleri, mülklerin iade sürecine tamamen hâkim olamadığı dikkati çekmektedir. Birleşme Antlaşması ile Doğu Almanya’daki geniş tarımsal kooperatiflerdeki haklarının devam edebilmesi ve hatta batıda bile etkisini gösterebilecek bir sistem olarak korunması sağlanmıştır. Mülkiyet konusundaki anayasal ve hukuki düzenlemeler batı ve doğu Alman vatandaşları arasında mülklerin yasal hakları konsusunda ihtilaflara neden olmuştur. Birleşme Anlaşmasının gayrimenkul mülkiyeti, hakkın iadesi ve kullanımı ile ilgili doğurduğu sonuçlar yönünden Doğu Almanya deneyimi, diğer eski doğu bloku ülkelerinden farklı özelliklere sahip olup, bu deneyimin hemen her ülkede gayrimenkul geliştirme ve ilgili diğer disiplinlerde yeterince bilinmediği ve konunun öneminin anlaşılmadığı dikkati çekmektedir.Item 2-D nanotabaka bazlı MFI ince filmlerinin hazırlanması(Ankara Üniversitesi : Bilimsel Araştırma Projeleri, 2018) Topuz, Berna; Mühendislik Fakültesi2D gözenekli malzemeler (zeolit ya da MOF) son yıllarda ince membran üretimi için oldukça dikkat çekmektedir. Bu çalışma 3 nm kalınlığında ve ortalama 400 nm uzunluğunda esnek yapıya sahip MFI nanotabakalarının gözenekli destekler üzerinde kolay ve yönelimli olarak 50 nm kalınlığında sürekli olarak paketlenebildiğini göstermiştir. Bu proje kapsamında gözenekli destekler üzerinde hazırlanması hedeflenen çok ince (<50 nm) az hatalı/hatasız MFI film üretimi için, uygun katmanlı MFI sentez koşulları araştırılmıştır. Katmanlı yapıda sentezlenecek MFI nanotabakalarının boy-kalınlık oranının arttırılması hedeflenmiştir. MFI nanotabakaları C22 alkil polimer zincirine sahip organik şablon molekülü kullanılarak sentezlenmiştir. Organik şablon molekülünün yapısında bulunan amin grupları geleneksel MFI kristal yapısının oluşumuna neden olan Tetrapropil amonyum görevinde MFI kristalinin yanal düzlemde kristalizasyonuna (kristalografik ac-düzlemi) neden olurken uzun polimer zincirleri kristalin dik düzlemde (kristallografik-b yönü) büyümesine engel olmaktadır. Bu nedenle, MFI nanotabakalarının tek aşamalı hidrotermal yöntemle üretimi kullanılan organik şablon molekülüne bağlı olmakla birlikte sentez kompozisyonu ve sentez koşulları (sentez sıcaklığı/süresi, durgun ya da dönerek) nanotabakaların boyutu ve kristallik oranını etkilemektedir. Çalışma kapsamında 1 mikron üzerinde uzunluğa sahip nanotabaka üretimi için, uygun şablon molekülü hazırlanması ve kristalizasyon koşulları araştırılmıştır. Hazırlanan katmanlı MFI katmanlarına ayrılarak uygun çözücü içerisinde dağıtılacak ve gözenekli alümina destekler üzerine vakum filtrasyonu ile kaplanmıştır. Katmanlı MFI, XRD ve SEM ile karakterize edilmiş, nanotabakaların karakterizasyonunda TEM kullanılmıştır. Ayrıca kaplama sonrasında destek üzerinde kaplama kalınlığı FIB-SEM ile belirlenmiştir.Item 2-NAFTOLDEN NEROLİN ÜRETİM PROSESİNİN GELİŞTİRİLMESİ(2003) TAKAÇ, Serpil; Mühendislik Fakültesi2-Naftolün (2-NP) metil alkol (MeOH) ve etil alkol (EtOH) ile oluşturduğu ve nerolin olarak isimlendirilen eterler -sırasıyla 2-metoksinaftalin (2-naftil metil eter; 2-NME) ve 2-etoksinaftalin (2-naftil etil eter; 2-NEE)- aromaları nedeniyle parfüm endüstrisinde; 2-NME ayrıca farmasötik endüstrisinde önemli kimyasallardır. Bu projede, 2-NME ve 2-NEE üretimlerinde sıvı ve katı asit katalizör türü ile derişimi, 2-NP/alkol mol oranları, sıcaklık, inert ortam ve ortak-çözücü etkileri -girdi ve ürün derişimlerinin kalma süresi ile değişimleri ve yan ürünlerin dağılımı belirlenerek- incelenmiş ve yüksek dönüşüm ile ürün seçimliliği veren koşullar araştırılmıştır. Aktiviteleri araştırılan sıvı asit katalizörler HClO4, H2SO4, HCl ve H3PO4, katı asit katalizörler montmorillonit kil K-10, heteropoliasit dodekatungstofosforik asit (DTP), iyon değiştirici reçineler (H+ formunda Amberlyst 15, Dowex 50WX2) ile, farklı yöntemlerle hazırlanan %30, 60, 80 H2SO4/K-10 ve %25, 50, 75 DTP/K-10 arasından seçimlilik açısından en iyi sonucu H2SO4 vermiş ve diğer parametrelerin etkisi bu katalizör ile incelenmiştir. Tepkime koşullarında eter ile birlikte oluşan yan ürünler 2-naftol temelli (başlıca C-alkilasyon ve oksidasyon ürünleri) ve alkol temelli (eterleşme ve oksidasyon ürünleri) olarak gruplandırılmıştır. SN2 mekanizması üzerinden gerçekleşen eterleşme tepkimelerinde, 2-NP dönüşümü, ürünlerin seçimliliği ve yan ürünlerin dağılımı birlikte değerlendirildiğinde 2-NME üretimi için en uygun işletim koşullarının atmosfer basıncında; 50oC reaksiyon sıcaklığı, 1/10 2-NP/MeOH girdi mol oranı, 1.0 mol/L H2SO4 katalizör derişimi, girdi ve çözücü olarak sadece MeOH kullanımı ile olduğu belirlenmiş ve bu koşullarda %65 2-NP dönüşümü ve %41 seçimlilik ile 2-NME üretilmiştir. 2-NEE üretimi için de incelenen koşullar arasında 70oC reaksiyon sıcaklığı, 1/10 2-NP/EtOH girdi mol oranı ve 0.2 mol/L H2SO4 katalizör derişiminin uygun olduğu sonucuna varılmış; bu koşullarda %73 2-NP dönüşümü ve %5 2-NEE seçimliliği elde edilmiştir. İncelenen her işletme koşulunun verileri nicel ve nitel olarak değerlendirilerek karmaşık tepkime yolizleri önerilmiş; 2-NP kaybolma, 2-NME ve 2-NEE oluşum tepkime kinetikleri belirlenmiştir.Item 3-OKSOPROPANNİTRİLLERİN MANGAN(III) ASETAT ARACILIĞINDA ?,ß-DOYMAMIŞ AMİTLERLE RADİKALİK HALKALAŞMA REAKSİYONLARI VE 4-SİYANO-2,3-DİHİDROFURAN-3-KARBOKSİAMİTLERİN SENTEZİ (Free Radical Cyclization of 3-oxopropanenitriles Mediated Manganese(III) Acetate with ?,ß-Unsaturated Amides and Synthesis of 4-cyano-2,3-dihydrofuran-3-carboxyamides)(2009) ÖKTEMER, Atilla; Fen Fakültesi; BURGAZ, Vildan (Araştırma Sorumlusu); YAKUT, Mehtap (Araştırma Sorumlusu); ALAGÖZ, Oğuzhan (Araştırma Sorumlusu); YILMAZ, Mehmet (Araştırma Sorumlusu)Item 3-Oksopropannitrillerin mangan(ııı) asetat aracılığında ?,ß-doymamış amitlerle radikalik halkalaşma reaksiyonları ve 4-siyano-2,3-dihidrofuran-3-karboksiamitlerin sentezi (Free radical cyclization of 3-oxopropanenitriles mediated manganese(ııı) acetate with ?,ß-unsaturated amides and synthesis of 4-cyano-2,3-dihydrofuran-3-carboxyamides)(2009) Burgaz, Vildan [ve diğerleri...]Item 3. Sınıf Ağız Diş Çene Cerrahisi(2017) Üçok, CahitItem 3.Allerjik İnflamasyon(2017) Mungan, DilşadItem 3.Sınıf Cerrahi(2017) Üçok, CahitItem 3.Sınıf Dental Anestezi(2017) Üçok, CahitItem 3.sınıf Nefes Darlığı Olan Hastaya Yaklaşım(2017-01-11) TURHAN, Sibel (Dersin Hocası)Item 3030, 5216 ve 6360 sayılı kanunlar çerçevesinde Türkiye'de anakent alanlarında kentsel gelişim(Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2014) Balcı, Yusuf; Fen Bilimleri Enstitüsüİnsanlar yüzyıllar boyunca yerleşim yeri seçimlerinde doğal kaynaklara, havzalara, su kaynaklarına, iklim ve topoğrafya olarak tarıma elverişli arazilere yakın yerleri tercih etmişlerdir. Ticaret ve sanayinin yaygınlaşmaya başladığı yüzyıllardan sonra da bu tercihlerine ek olarak deniz ve kara ulaşımının kolay olduğu bölgelerde kentler ve metropoller oluşmuştur. Kentsel gelişmenin ivme kazandığı sanayi devrimi sonrasında, büyük kentleri yönetmek, sağlıklı gelişmelerini planlamak ve gerekli önlemleri almak, kamu otoritelerini en çok meşgul eden sorunlardan biri haline gelmiştir. Nüfus artışları ve ekonomik anlamda gelişmeleri, kentleri çekim merkezi haline getirmiş, kentlerdeki büyüme ve gelişmeyi hızlandırmıştır. Gelişmekte olan Türkiye’de de giderek büyüyen anakentlerin yönetimi ve gelişimi, çeşitli düzenlemelerle şekillendirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada; 3030, 5216 ve 6360 Sayılı Kanunlar kapsamında Türkiye’de anakent alanlarında kentsel gelişim incelenmiştir. İnceleme sonuçlarına göre; Türkiye’de anakentlerin, geçmiş ve mevcut kanunlar ile uygulama safhasına henüz geçilmemiş olan güncel 6360 Sayılı Kanun sonrasında oluşabilecek olumlu veya olumsuz kentsel gelişim eğilimleri çalışılmıştır. Özellikle anakent belediyeleri ile ilçe belediyelerinin görev, yetki ve sorumlulukları açısından gelecekte ortaya çıkabilecek sorunların olabileceği, mevcut düzenlemelerin söz konusu sorun alanlarını ortadan kaldırmak için yeterli olmadığı ve bunlara ilave olarak mevcut yasal düzenlemenin anakentlerin görev alanları içinde kır-kent bütünleşmesinin sağlanmasına yönelik faaliyetlere ağırlık vermediği ortaya çıkmaktadır.Item 3194 Sayılı İmar Kanununun 18’inci Madde uygulamalarının geri dönüşümünde yaşanan sorunlar: Aksaray İli örneği(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2017) Çalışkan, Ekrem; Fen Bilimleri EnstitüsüBu çalışmada 3194 sayılı İmar Kanununun 18’inci maddesi gereğince yapılan imar uygulamaları sonrasında karşılaşılan önemli sorunlardan biri olan, uygulamanın iptali durumunda yaşanan problemler ele alınmış, temel iptal gerekçeleri değerlendirilmiş ve bu alanda yaşanan temel sorunlara yönelik çözüm önerileri ortaya konulmuştur. Çalışma kapsamında öncelikle imar uygulamalarının iptaline neden olan etkenler incelenmiş ve konu ile ilgili yargı kararları teknik yönden değerlendirilmiştir. Özellikle imar uygulamalarının iptal edilmesi durumunda geri dönüşüm süreci ve mülkiyet problemlerinin çözümlenebilmesi için izlenmesi gereken yaklaşımlar tespit edilmiştir. İmar uygulamasının geri dönüşümü sonucunda oluşan mülkiyet durumunun tapu siciline kaydı aşamasında kadastro ve tapu müdürlüklerinde yaşanan uygulama ve tescil sorunları değerlendirilmiş ve geri dönüşüm için yapılması gereken iş ve işlemlere ilişkin temel öneriler sıralanmıştır. Çalışmada örnek olarak seçilen Aksaray ilinde geri dönüşümü yapılan ve halen tescili gerçekleştirilemeyen Merkez ilçe Şifahane mahallesi ile Acıpınar ve Eşmekaya beldelerindeki çeşitli mahallerindeki imar uygulamalarındaki yaşanan hukuki ve teknik sorunların analizi yapılmıştır. İnceleme sahasında yürütülen gözlemler ve imar uygulama süreçlerine ilişkin olarak yapılan bütün çalışmaların değerlendirilmesi neticesinde; imar uygulamaların bütün aşamalarının teknik ve hukuki anlamda konusunda uzman kişilerce yapılması gerektiği vurgulanmalıdır. Bu çerçevede uygulamaya karar veren yöneticiler ile uygulamadan etkilenen taşınmaz maliklerinin uygulamanın gerekliliği ve sonucunda oluşacak imar parsellerindeki olası değer artışları ile elde edilecek imar parselleri ve sosyal donatı alanlarının faydaları konusunda detaylı olarak bilgilendirilmesine gereksinim olduğu gözlenmiştir. İmar uygulama sürecinde gayrimenkul geliştirme ve yönetimi uzmanlarınca uygulama öncesi ve sonrası dönemlerdeki taşınmaz değerlerinin tespiti ve bunların muhataplara duyurulması yoluyla oluşabilecek itirazlar ve davaların bertaraf edilmesi mümkün olabileceği açıktır. Bu yolla imar uygulamalarının iptal edilmesi istemli olarak açılacak davaların asgari düzeye çekilmesi ve geri dönüşüm işlemlerinde yaşanan sorunlarının çözümlenmesi mümkün görülmektedir. Sonuç olarak tapu sicili daha düzenli tutulmuş, imar uygulamaları gerçek anlamda uygulamaya geçirilmiş ve imar çalışmalarının amacına ulaşmış olması sağlanabilecektir.Item 3D Bimetrik Maksiller Distalizasyon Arkları ve Begg İntraoral Distalizasyon Sisteminin Dentofasiyal Yapılar Üzerine Etkilerinin Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri, 2004) Züleyha Mirzen, Arat; Diş Hekimliği FakültesiBu çalışmanın amacı, Angle sınıf II molar ilişkiye, iskeletsel sınıf I veya sınıf II malokluzyona ve düzgün veya minimal çapraşıklığı bulunan mandibuler dental arka sahip bireylerde üst birinci molar distalizasyonu için ağız içi kuvvet uygulayan intermaksiller yöntemler olan 3D bimetrik maksiller distalizasyon ve Begg intraoral distalizasyon sistemlerinin dentofasiyal yapılar üzerine etkilerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Bu amaçla, 21 bireye 3D bimetrik maksiller distalizasyon arkları, 17 bireye çift sarımlı tek looplu Begg intraoral distalizasyon arkları uygulanmıştır. Alt dental arkta ankrajı arttırmak için, 3D bimetrik maksiller distalizasyon sistemi uygulanan grupta 0.019x0.025.lik köşeli nitinol ark telleri, Begg intraoral distalizasyon sistemi uygulanan bireylerde alt 7 no.lu dişler de bantlanmış, 0.018” ankraj bükümlü arklar ve premolar dişlere kronu distale doğru eğecek şekilde doğrultucu zemberekler uygulanmıştır. 3D bimetrik maksiller distalizasyon sistemi ile tedavi gören bireylerde sınıf II molar ilişkinin sınıf I molar ilişkiye taşınma süresi 3.4 ay, Begg intraoral distalizasyon sistemi ile tedavi gören bireylerde ortalama 6,5 aydır. Lateral sefalometrik filmlerde iskeletsel yapı, dentoalveoler yapı ve yumuşak doku profiline ait 12 açısal, 33 boyutsal, 2 orantısal ölçüm yapılmıştır. Sınıf I molar ilişkiye üst birinci molar distalizasyonu ve alt birinci molar mesializasyonu ile ulaşılmıştır. Her iki distalizasyon sisteminde de, sistem içerisinde kullanılan sınıf II elastiklerin etkisi ile üst kesici dişlerde ekstrüzyon gözlenmiştir. Üst birinci ve ikinci molar dişler distale devrilmişler ve dentoalveoler yükseklikleri azalmıştır. Alt kesici dişlerde sınıf II elastiklerin etkisi ile protrüzyon, alt molar dişlerde ise ekstrüzyon ve mesializasyon izlenmiştir. Alt molar ankrajının korunması bakımından Begg ıntraoral dıstalızasyon sıstemının daha avantajlı olduğu görülmüştür. 3D bimetrik maksiller distalizasyon grubunda, alt dental ark sıralandıktan sonra sistem uygulandığı, Begg intraoral distalizasyon grubunda ise distalizasyon ve alt dental ark sıralanmasının aynı anda yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda, alt kesici protrüzyonunun benzer olduğu saptanmıştır. Mandibuler düzlem açısında, 3D bimetrik maksiller distalizasyon sisteminde artış tespit edilmezken, Begg intraoral distalizasyon sistemi uygulanan grupta önemli bir artış tespit edilmiştir. Her iki grupta da, overjet ve overbite önemli miktarlarda azalmış, okluzal düzlem eğimleri ise artmıştır. Alt dudak protrüze olan alt kesici dişlerin etkisi ile ileri hareket etmiştir.Item 3D Mikro-BT Görüntüleme Yöntemi ile Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde Metastatik ve Non-metastatik Lenf Nodlarının Karşılaştırmalı Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri, 2022) Cangır, Ayten Kayı; Göğüs Cerrahisi; Tıp FakültesiAkciğer kanseri (AK); hem dünyada hem de ülkemizde en sık görülen ve tanı ve tedavideki gelişmelere rağmen kansere bağlı ölümlerde en sık neden olan kanserdir. Akciğer kanserinde doğru tanı ve preoperatif evreleme tedavi yönteminin seçilmesi, hasta yönetimi açısından çok önemlidir. Evrelemede mediastinal lenf bezi metastazı varlığının gösterilmesi cerrahi ve cerrahi sonrası tedavi sürecine yön veren ana etkenlerdendir. Mediastinal lenf bezi metastazı varlığı durumunda uygun hastalarda cerrahi rezeksiyonu takiben adjuvan kemoterapi önerilmektedir. Akciğer kanserinde 5 yıllık genel sağkalımın hala beklenen düzeyde olmaması, tanı ve evreleme aşamasında sübjektif değerlendirme ve zaman kaybı gibi pratikte yaşanan sorunlar göz önüne alındığında gelişen teknoloji ile doku bütünlüğüne zarar vermeyen ve mikron boyutunda çekim imkanı sunması sebebiyle mikro BT gibi yeni yöntemlerin denenmesi ve kullanılması söz konusu olmuştur. Bu çalışmada, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nda Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri tanısıyla opere edilen, neoadjuvan kemo-radyoterapi öyküsü olmayan, mediastinal lenf bezi metastazı saptanan 8 hastadan elde edilen 12 parafin blok değerlendirmeye alındı. Hemotoksilen- Eosin ile fikse edilen parafin bloklardan elde edilen, tümör alanı, antrakoz, lenfoid doku, yağ doku alanları kırmızı, mavi, yeşil ve gri renklerle boyanarak 47 ROI alan görüntüleri Bruker Mikro BT ile 4-10 mikron boyutunda çekimleri tamamlanarak rekonstrükte edilmiş ve analizleri yapılmıştır. Çekimler, analizler, görüntü karşılaştırmaları, histopatolojik ve istatistik değerlendirmeleri çift kör olarak yapılmıştır. Çalışmada percent object volüme (nesne hacmi yüzdesi), intersection surface (kesişim yüzeyi), structure thickness (doku kalınlığı), structure linear density (yapı doğrusal yoğunluğu), connectivity (konnektivite), connectivity density (konnektivite yoğunluğu), closed porosity (kapalı gözeneklik) yüzdesi, open porosity (açık gözeneklik) yüzdesi analiz edilerek görüntüler karşılaştırmalı sonuçları değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlar ROC eğrisi ile değerlendirildiğinde 8 değişken ile oluşturulan 4’lü kümede cluster ile ROC eğrisi ile analiz yapıldığında histopatolojik inceleme ile %58,8 oranında, lenfoid doku olarak işaretlenen alanlar histopatolojik inceleme ile %90,9 oranında benzerlik gösterdiği görüldü. Open porosity percent ve closed porosity percent ile oluşturulan 4’ lü analizde; tümöral olarak işaretlenen alanlar %100 olarak, lenfoid doku olarak işaretlenen alanlar %63,6 olarak, antrakoz olarak işaretlenen alanlar %88,9 olarak ayırt edildi. Closed porosity percent ile oluşturulan analizde tümöral alanlar %82,4 olarak, antrakoz %66,7 olarak yoğunlaştığı görülmüştür. Lenfoid doku olarak işaretlenen alanlar %90,9 olarak, yağ doku ise %80 olarak birlikte yoğunlaştığı görülmüştür. Tümör ve diğerleri olarak 2 küme halinde sınıflandırma yapıldığında ve closed porosity değişkeni kullanıldığında; closed_porosity percent değeri 4,4 ve daha büyük olanlar tümöral alan olarak anlamlı bulunmuştur. Tümör ve olarak sınıflandırıldığında connectivity değişkeni kullanılarak analiz yapıldığında; connectivity değeri 1990 ve daha büyük olanlar tümör olarak alınabilir. Tümör verileri çıkarılınca kalan verilerde, antrakoz ve diğerleri olarak iki grup yapıldığında ve connectivity değişkeni kullanılarak analizi yapıldığında; connectivity değeri 920 ve daha büyük olanlar antrakoz olarak alınabilir. Tümör verileri hariç tutularak antrakoz, lenfoid doku ve yağ doku şeklinde üç grup oluşturularak ve connectivity değişkeni kullanılarak analizi yapıldığında, connectivity değeri 474,5 ve altında olanlar lenfoid doku, 474,6 ve 920 arasında olanlar yağ doku, >=920 olanlar ise antrakoz olarak tanımlanabilmiştir. Tümör de dahil edildiğinde 1990 ve üzeri değerlerin tümöral alan olarak %100, 474,5 ve altındaki değerlerin %72,7 oranında lenfoid doku, 474,6-919 aralığındaki değerlerin %90 oranında yağ dokuyu, 920-1989 aralığındaki değerlerin %100 oranında antakoz dokuyu saptadığı görüldü. Connectivity değişkeni baz alınarak dört patolojik grup ayrı ayrı değerlendirildiğinde tümöral dokunun 2100-3399 arasında değer aldığı ve median değerin 2550 olduğu, lenfoid dokunun 280-1579 arasında değer aldığı ve median değerin 408 olduğu, antrakozlu dokunun 990-1880 arasında değer aldığı ve median değerin 1552 olduğu, yağ dokunun ise 520-1200 arasında değer aldığı, median değerinin ise 744 olduğu görülmüştür. Akciğer kanserinde doğru tanı, evreleme ve hasta yönetiminde mediastinal lenf bezi metastaz varlığının tespiti çok önemlidir. Yaptığımız çalışmada mikro BT görüntü ve analizlerinin histopatolojik değerlendirme ile karşılaştırmasında tümör odakları seçilmiş ve referans değerleri ortaya konulmuştur. Bu çalışmanın ilerleyen dönemlerde frozen inceleme de dahil olmak üzere akciğer kanseri yönetiminde tanı yöntemi olarak değerlendirilebileceği görülmüştür.Item 4. Sınıf Ders Notu Kalp Yetmezliği ve Akciğer Ödemi(2017-01-11) TURHAN, Sibel (Dersin Hocası)