Cilt:71 Sayı:01 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:71 Sayı:01 (2022) by Title
Now showing 1 - 17 of 17
Results Per Page
Sort Options
Item 1921 TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU LAYİHASI(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Konan, Belkıs; Hukuk; Hukuk FakültesiTeşkilat-ı Esasiye Kanunu, bir milletin kurtuluş ve dönüşümünün simgesi olarak Osmanlı-Türk Anayasaları içinde çok özel bir yere sahiptir. Bu makale Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Layihası müzakerelerini meclis tutanaklarında yer alan bilgiler çerçevesinde yorumlayarak hukuk tarihi açısından önemini incelemeyi amaçlamaktadır. İlk olarak bu Kanun’un çıkarılmasına neden ihtiyaç duyulduğu sorusunun yanıtlanması gerekir. Bu sebeple makalede öncelikle ilk anayasamızı hazırlayan Büyük Millet Meclisi’nin oluşumu incelenecektir. Daha sonra “salahiyeti fevkaladeyi haiz olarak” toplanmış olan Meclisin “kurucu bir meclis” olup olmadığı tartışması yapılarak milli egemenlik kavramının farklı gruplarca nasıl yorumlandığı açıklanacaktır. Makalenin özünü 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Layihası’nın mecliste görüşülmesi esnasında yapılan tartışmalar ve Anayasa’nın kabul edilmesi süreci oluşturmaktadır. Layihanın müzakereleri, 18 Eylül 1920 tarihinde Heyet-i Vekile tarafından verilen programın Meclis Genel Kurulu’na sunulması ile başlamıştır. Eski düzeni sürdürmek isteyen, yani hilafet ve saltanatı kurtarmak isteyen muhafazakâr kesimlerle, bağımsız bir devlet kurma idealine sahip inkılapçılar arasındaki tartışmalar yaklaşık iki ay sürmüştür. Kanun Layihası’nın görüşülmesinde tartışmalar daha çok “saltanat ve hilafetin kurtarılması”, “mesleki temsil ilkesi”, “Meclis ve İcra Vekilleri Heyeti’nin yetkileri” ve “yerinden yönetimler” üzerine yoğunlaşmıştır. Makale kapsamında da en çok tartışılan bu konulara değinilmiştirItem 6183 SAYILI AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE HACZE İŞTİRAK(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Küçük, Alper Tunga; Other; OtherKamu alacağının tahsili, kamu alacağının kamu hizmetlerinin finansmanını sağlamadaki rolü nedeniyle Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da özel olarak düzenlenmiştir. Bu kanunda kamu alacağının tahsili için birçok imtiyazın mevcut olduğu ve kamu alacağının korunduğu görülmektedir. Kamu alacağının korunduğu hükümlerden biri hacze iştiraktir. Hacze iştirak, bir alacaklının kendisinden önce başka bir alacaklının koyduğu hacze kanunda düzenlenen şartlarla iştirak etmesidir. Hacze iştirak için İcra ve İflas Kanunu m. 100’de çeşitli şartlar düzenlenmekle birlikte kamu alacakları için bu şartlar geçerli değildir. Ayrıca kamu alacağı için konulan bir hacze özel hukuk alacaklısının iştiraki mümkün değildir. Kamu alacakları lehine mevcut olan düzenlemelerin isabetli olup olmadığı sorusuna Anayasa’da düzenlenen temel haklar karşısındaki durumu dikkate alınarak cevap verilmelidir. Çalışmada kamu alacaklarına dair hacze iştirak hükümleri, öğretideki görüşler ile Yargıtay kararları ışığında ayrıntılı şekilde incelenmiş ve bu hükümlerin temel haklara aykırılık teşkil edip etmediği hususunda bir sonuca varılmıştır.Item ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINDA TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİ SINIRLANDIRMA SEBEBİ OLARAK MİLLİ GÜVENLİK(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Acaray, Deniz; Other; Other2001 yılında AİHS ile uyum sağlama amacıyla gerçekleştirilen anayasa değişikliklerine kadar genel bir sınırlandırma sebebi olan, bu değişikliklerden itibaren ise özel bir sınırlandırma sebebi haline gelen milli güvenlik kavramı, Anayasa Mahkemesi kararlarında pek çok kez ifade edilmiştir. Anayasada özel bir sınırlandırma sebebi haline gelmesiyle, her hak bakımından söz konusu olmayan, sadece ilgili haklara ilişkin hükümlerde düzenlenen milli güvenlik olgusu, bu çalışmada, anayasal düzenlemelerle birlikte Anayasa Mahkemesi kararları ışığında ele alınmaktadır. Anayasa Mahkemesinin 2012 yılından itibaren vermeye başladığı bireysel başvuru kararlarının yanı sıra, norm denetimine ilişkin kararları taranmış, özellikle 1982 Anayasası hükümleri gereğince verdiği kararlardan milli güvenlik olgusunu ele alanları çalışmaya dâhil edilmiştir. 2001 yılı değişikliği öncesindeki anayasal düzenleme ile sonrasındaki hükümler Anayasa Mahkemesi kararlarına yansımaları doğrultusunda değerlendirilerek, bir sınırlandırma sebebi olarak milli güvenliğin temel hak ve hürriyetlerin korunması ve gerçekleşmesi bakımından devletin yükümlülüklerini nasıl etkilediği, özgürlük – güvenlik dengesi de gözetilerek analiz edilmiştir. Bununla birlikte; Anayasa Mahkemesi’nin 2016 – 2018 yılları arasında yaşanan 2 yıllık olağanüstü hal döneminde milli güvenlik ile ilgili verdiği kararları da ayrıca çalışmanın kapsamında tutularak, Genel Kamu Hukuku ve İnsan Hakları alanında literatüre katkı sağlaması ve kaynak yaratması amaçlanmıştır.Item BARO PULLARINDA YAPILAN SAHTECİLİĞİN KIYMETLİ DAMGADA SAHTECİLİK SUÇU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLİP DEĞERLENDİRİLEMEYECEĞİ MESELESİ(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Öztürk, İlhami; Other; OtherEn genel tanımıyla suçta ve cezada kanunilik ilkesi, suç teşkil eden fiiller ile bu fiiller karşılığında öngörülen yaptırımların kanunla düzenlenmiş olması anlamını taşır. Türk Ceza Kanunu'nun 199’uncu maddesinde "Kıymetli Damgada Sahtecilik" suçu düzenlenmiştir. Bu suçun konusu olan kıymetli damga kavramı, muayyen bir miktar vergi ya da harcın ödendiğini belgelemek amacıyla kullanılan pulları da kapsar. Türk Hukukunda avukatların vekaletnamelere yapıştırdığı baro pulu gibi bazı pul ve damgalar karşılığında ödenen bedeller vergi veya harç niteliğinde olmayıp, vergi benzeri mali yükümlülük niteliğindedir. Bu çalışmada, karşılığında ödenen bedel itibarıyla vergi benzeri mali yükümlülük niteliğinde olan baro pullarında yapılan sahtecilik eylemlerinin, "Kıymetli Damgada Sahtecilik" suçuna sebebiyet verip vermeyeceği hususu suçta ve cezada kanunilik ilkesi bağlamında değerlendirilmiştir.Item Basın Suçlarında Ceza Sorumluluğu(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Gündüz, Hakan; Other; Otherİletişimin gerçekleşmesine aracılık eden kitle iletişim araçları içerisinde hiç şüphesiz basının önemi büyüktür. Basının kitleler üzerindeki etkisine atfedilen öneme binaen Anayasa’nın 28 ilâ 30. maddeleri arasında basın özgürlüğü ve süreli-süresiz yayın hakkına münhasır ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Anayasal düzenlemelerde bu denli önem atfedilen basın özgürlüğünün kötüye kullanılması idari yaptırım yoluyla cezalandırıldığı gibi, haksızlık içeriği daha ağır olan bu nitelikteki bazı fiiller basın yoluyla işlenen suçlarla yaptırıma bağlanmıştır. Eser sahibi, sorumlu müdür, yayımcı, basımcı gibi pek çok kişinin kollektif çalışması sonucunda meydan getirilen basılmış eser yoluyla işlenen suçlarda ceza kanunlarının sorumluluğa ilişkin genel hükümlerinin yeterli olmayacağı ve suça iştirake ilişkin genel hükümler basın suçu açısından da uygulandığında, faillerin cezasız kalabileceği, kitleler üzerinde bu denli etkili olan basının suç işlenmesinde araç olarak kullanılmasının cezasız kalmasının toplumsal açıdan, diğer suçların doğurduğu etkiye nazaran daha ağır sonuçlar doğurabileceği gerekçeleriyle, ülkelerin mevzuatında basılmış eserler yoluyla işlenen suçlar açısından ceza sorumluluğunun genel ilkelerinden ayrık özel sorumluluk sistemlerine yer verilebilmektedir. Bu kapsamda, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Cezai sorumluluk” başlıklı 11. maddesinde de basılmış eser yoluyla işlenen suçlar açısından Türk Ceza Kanunu’nun ceza sorumluluğuna ilişkin genel hükümlerinden farklı, özel bir sorumluluk sistemine yer verilmiştir. Çalışmada, Basın Kanunu’nda düzenlenen bu özel sorumluluk sistemi, ceza hukukunun genel ilkeleri açısından değerlendirilmiştir.Item BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ OLAĞANÜSTÜ İTİRAZ YETKİSİ(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Ünsal, Cengiz; Other; OtherYargılama hukukunun gayesi, maddi gerçeğe ulaşarak adaletin tesis edilmesini sağlamaktır. Bu nedenle, maddi konunun en iyi biçimde kontrol edilebilmesi ve denetlenebilmesi önemli bir gerekliliktir. İstinaf kanun yolunun amacı, ilk derece mahkemelerince verilen kararların, maddi ve hukuki mesele yönünden incelenerek hataların giderilmesini sağlamak, bireylerin adalete olan güvenini tesis etmek ve böylelikle yargılama hukukunun yukarıda yer verilen amacını gerçekleştirmektir. Bu, aynı zamanda hukuk devleti olmanın da bir gereğidir. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine ilgili ceza dairesince kesin nitelikte bir karar verilmesi ile ortaya çıkan hükümde mevcut bulunan yahut bulunduğu iddia edilen adli hatanın giderilmesi amacıyla kesin hükme karşı getirilmiş bulunan bir denetim muhakemesi imkânıdır. Bu çalışmada bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının söz konusu itiraz yetkisinin tanımı, hukuksal niteliği, koşulları, etkileri, başvurunun incelenme usulü ve özellikleri ile neticeleri değerlendirilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda, uygulamada karşılaşılan sorunların tespit edilebilmesi ve çözümlenebilmesi amacıyla yargı kararlarına da ilgili oldukları konularda yer verilecektir.Item DURUŞMANIN ALENİYETİ İLKESİ VE SINIRLANDIRILMASI(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Artantaş, Günce; Hukuk; Hukuk FakültesiDuruşmanın aleniliği ilkesi, muhakeme işlemlerinin kamuya açık olarak yapılmasını ve bunların duyurulabilmesini ifade eder. Söz konusu ilke adil yargılanma hakkının bir parçası olarak hem Anayasa’nın 141.maddesinde hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesinde güvence altına alınmıştır. Kural olarak, duruşma evresinde alenilik esastır. Bununla birlikte, söz konusu hukuki metinlerde aleniyet ilkesinin istisnalarına da yer verilmiştir. Genel ahlak, kamu güvenliği, küçüklerin çıkarları veya özel hayatın gizliliği gerektirdiğinde ya da aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda duruşma kapalı yapılabilir. Bu çalışmada kamuya açıklık ilkesinin anlamı, kapsamı ve özellikle kamuya açıklık ilkesine getirilen sınırlamalar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatları çerçevesinde incelenmektedir.Item ESER SÖZLEŞMESİNDE İKAME YOLUYLA İFAYA GİDİLMESİ HALİNDE MASRAFLARIN AVANS OLARAK TALEP EDİLEBİLİRLİĞİ(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) İmamoğlu, Selma Hülya; Other; Otherİkame yoluyla ifa, borçlu tarafından ifa edilmeyen borcun alacaklı tarafından borçlunun yerine gerçekleştirilmesini ifade eder. Esas itibarıyla yapma borçları bakımından söz konusu olan ikame yoluyla ifa, eser sözleşmesinde TBK m. 473/II hükmünde düzenlenmiştir. Ancak eksik ve ayıplı işler bakımından bazı hallerde genel hüküm niteliğindeki TBK m. 113/I hükmünün uygulanması da söz konusu olabilir. Uygulanma şartları farklı olmakla birlikte, her iki hükme bağlanan hukuki sonuç aynıdır. Buna göre ikame yoluyla ifa, borçlunun hesabına gerçekleşir. Eser sözleşmesi yönünden bu durum, ikame yoluyla ifanın masraflarının borcunu ifa etmeyen yüklenici tarafından karşılanmasını ifade eder. Bu yönde ikame yoluyla ifaya giden işsahibi, ikame yoluyla ifa gerçekleştikten sonra ortaya çıkan masrafları yükleniciden talep edebilir. Ancak işsahibinin ikame yoluyla ifanın öncesinde masrafları avans olarak talep edebilip edemeyeceği hususunda ilgili hükümlerde açıklık yoktur. Bununla birlikte özellikle hakkaniyet düşüncesinden hareketle, borcunu ifa etmeyen yüklenici karşısında işsahibine masraf avansı talebi tanınmalıdır. Burada işsahibinin ikame yoluyla ifanın finansal yönden güvenceye alınmasındaki menfaati de göz önünde tutulmalıdır.Item Eski Orta-Asya Türk Kamu Hukuku’nda Kağanların Görev ve Sorumlulukları(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Pamir, Aybars; Other; OtherEski Orta – Asya Türk Kamu Hukuku’nun temel sujesi kağandı. Devlet onun kişiliğinde vücut bulmakta, egemenlik hakkı da doğrudan onun tarafından kullanılmaktaydı. Gök Tanrı tarafından verildiğine inanılan kut kağanı yarı-kutsal bir niteliğe büründürmüştü. Kağan, kutu sayesinde devletini korumak, halkına gece-gündüz hizmet etmek, kurultay toplamak gibi çok sayıda önemli görevi üstlenmiş durumdaydıItem ETNİSİTE, ULUSÇULUK – SINIF DİYALEKTİĞİNDE MARX’I YENİDEN OKUMAK(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Yücel, Seda; Other; Other1848 kitle hareketlerinin yarattığı devrimci dalganın Kıta Avrupası’nda etkisini yitirmeye başlamasıyla birlikte İngiltere’ye sığınan Marx için ‘parlak, kutsal, lanetlenmiş, fakat yine de hayatı boyunca hiç şaşmamacısına, kaçak bir göçmen’ olarak geçireceği sürgün yılları da başlamış oldu. Marx’ın siyasi bir göçmen olarak geçirdiği hayatının bu evresi, ekonomi politiğin eleştirisine ilişkin parlak ve bir o kadar da kutsal olan düşünce tasarılarını kurguladığı bir döneme tekabül ettiği gibi, Batı dışı toplumlara dair artan ilgisiyle birlikte etnisite, ırk ve ulus olgularıyla bezenmiş yeni düşünce keşiflerine çıktığı bir süreci de içermiştir. Bu çalışma, Marx’ın yaşamının bu evresinde çıktığı düşünce yolculuklarına ait olan Elyazmaları, gazetecilik çalışmaları, mektupları, Enternasyonal için yazdığı örgüt manifestoları ve defterlerinin gizil sayfalarında kalmış notlarını ön plana çıkararak, ünlü düşünürün ihmal edilmiş ya da görmezden gelinmiş derinlikli kuramsal dünyasını keşfetmeyi amaçlamaktadır. Gayemiz, katı olan her şeyin buharlaşıp yok olduğu Marx’ın modern dünyasında, etnisite - ulus - sınıf diyalektiğini yeniden okumaya çalışmaktır.Item HAKİM ve SAVCILAR HAKKINDAKİ SUÇ SORUŞTURMA ve KOVUŞTURMALARINDA UYULACAK USUL ve ESASLAR(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Aras, Bahattin; Other; OtherAnayasa’da ve Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda hakimlerin ve savcıların görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlar ile kişisel suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması ile ilgili özel yetki ve görev düzenlemeleri belirlenmiştir. Bu düzenlemeler “mahkemelerin bağımsızlığı” ile “hakimlik ve savcılık teminatı” ilkelerinin bir gereğidir. Hâkim ve Cumhuriyet savcılarının işledikleri suçlara ilişkin; Hakimler ve Savcılar Kanun’un 82 ila 92. maddeleri arasında "görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlar", 93. maddesinde "kişisel suçlar" ve 94. maddesinde "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri" olmak üzere üç farklı soruşturma usulü öngörülmüştür. Hakim ve savcılar hakkında ceza yargılamasında hangi merciin soruşturmayı, hangi merciin kovuşturmayı yürüteceği kanunda açık ve net bir şekilde belirtilmiştir. Yetki ve göreve ilişkin belirlenmiş olan bu esaslar, kesin nitelikteki özel düzenlemelerdir. 2802 sayılı Kanun’un hakim ve savcıların soruşturma ve kovuşturmalarına yönelik belirlediği bu birbirinden farklı soruşturma usullerine ilişkin emredici hükümlere aykırı veya “karma uygulama” yapılarak soruşturma yürütülmesi mümkün değildir. Bir soruşturmanın hakim ve savcılar bakımından usulüne uygun olabilmesi için suçun niteliğine göre belirlenmiş olan soruşturma usulüne göre bütün iş ve işlemlerin, kararların alınmış olması gerekmektedir. Suç tipine göre belirlenmiş olan bu usullere aykırı hareket edilmesi veya karma uygulama yapılması halinde yapılan işlem ve kararlar hükümsüz hale gelecektir.Item HAKİM ve SAVCILAR HAKKINDAKİ SUÇ SORUŞTURMA ve KOVUŞTURMALARINDA UYULACAK USUL ve ESASLAR(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Aras, Bahattin; Other; OtherAnayasa’da ve Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda hakimlerin ve savcıların görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlar ile kişisel suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması ile ilgili özel yetki ve görev düzenlemeleri belirlenmiştir. Bu düzenlemeler “mahkemelerin bağımsızlığı” ile “hakimlik ve savcılık teminatı” ilkelerinin bir gereğidir. Hâkim ve Cumhuriyet savcılarının işledikleri suçlara ilişkin; Hakimler ve Savcılar Kanun’un 82 ila 92. maddeleri arasında "görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlar", 93. maddesinde "kişisel suçlar" ve 94. maddesinde "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri" olmak üzere üç farklı soruşturma usulü öngörülmüştür. Hakim ve savcılar hakkında ceza yargılamasında hangi merciin soruşturmayı, hangi merciin kovuşturmayı yürüteceği kanunda açık ve net bir şekilde belirtilmiştir. Yetki ve göreve ilişkin belirlenmiş olan bu esaslar, kesin nitelikteki özel düzenlemelerdir. 2802 sayılı Kanun’un hakim ve savcıların soruşturma ve kovuşturmalarına yönelik belirlediği bu birbirinden farklı soruşturma usullerine ilişkin emredici hükümlere aykırı veya “karma uygulama” yapılarak soruşturma yürütülmesi mümkün değildir. Bir soruşturmanın hakim ve savcılar bakımından usulüne uygun olabilmesi için suçun niteliğine göre belirlenmiş olan soruşturma usulüne göre bütün iş ve işlemlerin, kararların alınmış olması gerekmektedir. Suç tipine göre belirlenmiş olan bu usullere aykırı hareket edilmesi veya karma uygulama yapılması halinde yapılan işlem ve kararlar hükümsüz hale gelecektir.Item KREDİ AÇMA SÖZLEŞMESİNE İLİŞKİN KEFALETTEN DÖNME VE DÖNMENİN HUKUKİ SONUÇLARI(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Çelik, Yiğit; Other; Other1.7.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK ile kefalet sözleşmesinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda yapılan değişikliklerden biri, kanun koyucunun 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda yer vermediği bir kurum olan kefaletten dönmedir. Türk Borçlar Kanunu m. 599’da düzenlenen ilgili hükme göre, gelecekte doğacak bir borca kefil olunduğu takdirde, borcun doğmamış olması ve belirli bazı şartların gerçekleşmesiyle birlikte kefil, kefalet sözleşmesini tek taraflı olarak sona erdirebilir. Kefaletten dönme kurumu, özellikle kredi açma sözleşmeleri bakımından önem arz eder. Zira bankalar, müşterileri ile kredi açma sözleşmesi akdetmeden önce birtakım teminatlar talep etmektedirler. Bu durumda şahsi nitelikte bir teminat olan “kefalet sözleşmesi” ile kredi açma sözleşmesine güvence sağlanması olası bir durumdur. Çalışmamız kapsamında, kredi açma sözleşmesine ilişkin verilen kefaletten dönme hakkı ve dönmenin hukuki sonuçları incelenmiştir.Item PARİS ANLAŞMASI SONRASINDA "ÇED KAPSAM DIŞI DEĞERLENDİRME " KARARLARI VE ÇEVRESEL KOLLUK FAALİYETLERİNİN İKLİM HUKUKU AÇISINDAN NİTELİĞİ(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Özlüer, Ilgın Özkaya; Hukuk; Hukuk FakültesiÇevre hukukunun, sanayi toplumunun ortaya koyduğu riskleri hukuki belirlilik ilkesi içinde tanımlanmasının ve bunu çevre hakkı kapsamında değerlendirilmesinin 50 yılı aşan tarihinde geliştiğini söylemek mümkündür. Bu zaman zarfında çevre hukukunun küresel düzeyde aldığı yolu, hem normatif düzenlemelerin gücü hem de çevre politikalarının etkisiyle ölçebiliriz. Çevre hukukunun korumayı amaçladığı çevresel varlıkların sürdürülebilir korunması yaklaşımı, koruma ve kullanma dengesinin sağlanması biçimine dönüşse de değişmeyen temel ilke, sanayi yatırımlarına ait risklerin ‘hukuki belirlilik ilkesi’ içinde tanımlanmasıdır. Bu tanımlama, idare hukuku ölçütleri içinde ÇED mevzuatı ve bu doğrultuda gelişen uygulama pratikleriyle şekillenmiştir. Çevre Kanunu kapsamında, sanayi yatırımlarının yaratacağı bütünsel etki ve hukuki belirlilik bir arada düşünüldüğünde tüm yatırımların risk analiz sisteminin bir parçası olması gerektiği bu çalışmanın temasını oluşturmaktadır. Bu tema aynı zamanda, çevre hakkı ile korunan değerin, ÇED Yönetmeliği için de geçerli olacağı varsayımına dayalıdır. Bu doğrultuda öncelikle Çevre Kanunu ile korunan amaca bu çalışmada kısaca değinilerek, ÇED Yönetmeliğinin amacı dışına çıkan düzenleme ve uygulamaların, çevre hukukunun bütünlüğünü ortadan kaldıracak bir hukuk dizgesi yarattığı ortaya konulacaktır. Bu dizgenin süreklilik kazanması halinde de idare hukuku ile korunması arzulanan belirliliğin ve çevrenin korunması amacının gerçekleştirilmesinin söz konusu olamayacağı ileri sürülecektir.Item TİCARİ İŞLEMLERDE TAŞINIR REHİNLERİ ARASINDA SIRA(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Yıldız, Kübra; Other; OtherKOBİ’lerin finansman sağlamak noktasında yaşadıkları güçlükleri bertaraf edebilmek amacıyla hazırlanan ve yürürlüğe giren 6750 Sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Türk Medeni Kanununda taşınır mallar bakımından kabul edilmiş olan teslime bağlı rehnin yanı sıra söz konusu kanun ile sicilli rehne imkân tanınmış olması, ticari işlemler kapsamındaki bir taşınır rehninin teslime bağlı olarak gerçekleştirilmesine engel değildir. Ayrıca bir taşınır üzerinde aynı anda birden fazla sicilli rehnin kurulması da mümkündür. Bu tür durumlarda rehin haklarının sırası bakımından nasıl bir hukuki sonuca varılacağının belirlenmesi, kanun koyucunun benimsediği sisteme bağlıdır. 6750 sayılı Kanunda hem sabit derece sistemi hem de ilerleme sistemine yer verildiği görülmektedir. Hangi hallerde hangi sisteme göre belirleme yapılacağının tespiti ve bu doğrultuda uygun sonuca ulaşılması şüphesiz ki dikkatli bir tahlili gerektirmektedir. Bunlarla beraber bazı durumlarda var olan rehin süresinin uzatılması ihtimali ile de karşılaşılmaktadır. Bu halde süresi uzatılan rehin hakkının diğer rehin hakları karşısında pozisyonunu koruyabilip korumayacağının incelenmesi önem taşımaktadır. Son olarak, rehne konu olan bir taşınırın getirilerinin bu rehin hakkından nasıl etkileneceğinin tespiti de gerekmektedir.Item TÜRK HUKUK TARİHİNDE KANUN-I MUVAKKAT KAVRAMI VE UYGULAMASI(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Esirgen, Seda Örsten; Hukuk; Hukuk FakültesiTürk hukuk tarihinin ilk anayasası olan 1876 Anayasası, padişahın yasama ve yürütme yetkilerine kapsamlı bir sınırlama getirmemiş; gerek yasama, gerek yürütme faaliyetleri üzerinde padişahın geniş yetkilerini tanımıştır. Yürütme açısından hükümete tanınan bir yetki özellikle dikkat çekmektedir. 1876 Anayasası’nın 36. maddesi, belirli şartlar altında parlamentonun tatil veya fesih gibi nedenlerle kapalı olduğu zamanlarda Hükümete, Meclis-i Mebusan’ın alacağı karara kadar geçici olarak kanun hükmünde kararlar alma olanağı tanımıştır. Kanun-ı muvakkat olarak adlandırılan bu uygulamaya, Meşrutiyet dönemleri boyunca Hükümetler tarafından sıklıkla başvurulmuş; yargı örgütünden eğitime, temel hak ve özgürlüklerden yerel yönetimlere kadar atılan birçok adımın hukuki dayanağını kanun-ı muvakkatler oluşturmuştur. Söz konusu düzenlemelerden bazılarının “hukukun devamlılığı ilkesi” uyarınca Cumhuriyet döneminde uzun yıllar boyunca uygulanmış olması da, kanun-ı muvakkat kavramının incelenmesini önemli kılmaktadır. Diğer taraftan, kanun-ı muvakkatlerle ilgili benzer bir maddeye 1921, 1924 ve 1961 Anayasalarında yer verilmemiştir. Ancak 1971 yılında gerçekleştirilen anayasa değişikliğiyle kanun hükmünde kararname kurumu kabul edildiğinde, öğretide kanun-ı muvakkatle ilişkilendirilerek Türk hukuk tarihinin bu kuruma yabancı olmadığı dile getirilmiştir. Bununla birlikte, kanun-ı muvakkat kavramı, doğrudan doğruya bir incelemeye konu edilmemiştir. Bu çalışmada kanun-ı muvakkat kavramının hukuki niteliği ile uygulanma sürecinde, özellikle Osmanlı parlamentosunda yarattığı tartışma konuları üzerinde durulması amaçlanmıştır.Item TÜRKİYE’DE YAŞAYAN ULUSLARARASI KORUMA VE GEÇİCİ KORUMA STATÜSÜNDEKİ YABANCILARIN ÇALIŞMA İZNİ, İŞ SÖZLEŞMELERİ, DİPLOMA DENKLİK VE MESLEK İCRASINA İLİŞKİN DURUMLARININ HUKUKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Yıldız, Ayselin; Other; OtherTürkiye’de yaşayan yabancı uyruklu kişiler farklı statüler altında, farklı mevzuat ve yasal prosedürlere tabi olarak istihdama dahil olmaktadır. Çalışmamızın konusunu teşkil eden uluslararası koruma statüsü ile geçici koruma statüsü sahibi olan yabancılar, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu uyarınca ülkemizde çalışma hakkına sahip kılınmıştır. Dolayısıyla uluslararası koruma statüsü sahibi olarak mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma sahibi yabancılar ile başta Suriye olmak üzere ülkemize kitlesel göç ile gelen yabancılar koşulları sağlamaları durumunda geçici koruma statüsü ile istihdam edilebilmektedir. Diğer taraftan, yabancıların ülkemizde çalışabilmeleri, kanunlarda belirtilen istisnai haller dışında çalışma izni alma şartına bağlanmış olup, yabancıların çalışma izinlerine ilişkin düzenlemeler ise 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu çalışmada uluslararası koruma ve geçici koruma statüsünde bulunan yabancıların çalışma izinleri, iş sözleşmelerinin bağıtlanması, diploma denklik işlemlerine ilişkin yasal prosedürler ve meslek icrasına yönelik düzenlemeler, başta anayasal düzeyde olmak üzere ilgili kanunlar, yönetmelikler ve sair mevzuat çerçevesinde incelenecektir. Yabancıların ülkemizde farklı statüler ile ikamet etmeleri ve farklı mevzuatlara göre istihdam edilmeleri nedeniyle yeknesak bir yasal süreç söz konusu olamamaktadır. Bu bağlamda, çalışmada, birbirleriyle yakından ilişkili ve kimi zaman birbirine ön koşul olarak sunulan bu konulara ilişkin uluslararası ve ulusal mevzuat bütüncül bir yaklaşımla ele alınarak tahlil edilecek ve ulusal düzenlemelerimiz hakkında birtakım önerilere yer verilecektir.