Cilt:71 Sayı:03 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:71 Sayı:03 (2022) by Title
Now showing 1 - 16 of 16
Results Per Page
Sort Options
Item Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Kaşak, Fahri Erdem; Other; OtherKesin hükümsüz bir hukukî işlemin, benzer ekonomik sonuçlar doğuran bir başka işleme çevrilerek ayakta tutulmasına tahvil denir. Tahvil müessesesi, Alman hukukunun aksine genel bir hükümle düzenlenmemesine rağmen, Türk ve İsviçre hukukunda da kabul görmektedir. Bununla birlikte tahvilin hangi hukukî temele dayandığı hususunda farklı görüşler vardır. Unsurlarının mevcut olması hâlinde tahvil, re’sen gerçekleşir. Kural olarak her türlü hukukî işlemde söz konusu olabilmekle birlikte tahvil kurumu, sağlar arası hukukî işlemlerden ziyade ölüme bağlı tasarruflarda önem arz eder. Zira yaptıkları hukukî işlem geçersiz olan tarafların, sonradan aynı hukukî işlemi geçersizliğe yol açan sebepten arî olarak yapabilmeleri mümkündür. Oysaki ölüme bağlı tasarrufların geçerli olup olmadıkları miras bırakanın ölümüyle birlikte gündeme geldiği için geçersiz ölüme bağlı tasarrufun geçerli bir şekilde yapılabilmesi söz konusu olamaz. Nitekim bu sebeple kanun koyucu, miras hukukuna ilişkin bazı hükümlerde tahvilin gerçekleşeceğini açıkça düzenlemiştir. Anılan kanunî tahvil düzenlemelerine ek olarak tahvilin unsurlarının mevcut olduğu başka hâllerde de tahvil söz konusu olabilir.Item Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Tüketici İşlemi Sayılıp Sayılamayacağı Sorunu(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Yıldırım, Abdülkerim; Other; OtherBir tarafını arsa sahibinin diğer tarafını ise yüklenicinin oluşturduğu arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerini Yargıtay tüketici işlemi olarak kabul etmemekte ve bu sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların tüketici mahkemesinin görev alanına girmediğine karar vermektedir. Yüksek Mahkeme’ye göre; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde arsa sahibi tarafından güdülen gaye, kullanmak için konut edinmek değil arsasını değerlendirmektir. Peşin bir kabulle bu tür sözleşmeleri tüketici işlemi dışında görmek 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’daki tüketici işlemi tanımına uygun değildir. Her somut olayda durumun hâkim tarafından incelenmesi gerekir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde yüklenicinin, ticari veya mesleki amaçlarla hareket ettiğinde kuşku yoktur. Sözleşmenin karşı tarafını oluşturan iş sahibi, somut olayda, arsanın devri karşılığında kendisinin veya yakınlarının kullanımı için konut veya tatil amaçlı taşınmaz edinmek amacıyla sözleşmeye taraf olmuşsa (yani ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket etmişse) tüketici işleminden bahsetmek mümkün olur. Bu noktada, yükleniciye bedelini ödeyerek kullanmak amacıyla konut veya tatil amaçlı taşınmaz mal edinen biri ile arsasını vererek yine kullanmak amacıyla konut veya tatil amaçlı taşınmaz edinmek isteyen biri arasında ayrım yapmak TKHK’nın amacına aykırıdır. Zira her iki durumda da yüklenici karşısındaki kişiler, eşit şekilde korunmaya layıktır.Item Birlikte Velayette Gönüllülük Prensibinin Yeri ve Anayasa Mahkemesi Kararının Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Öztürk, Barış Can; Other; OtherÜlkemizde uzun süre kabul görmeyen birlikte velayet, 1.08.2016 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 7 No.lu Protokol ile kabul edilmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 20.02.2017 tarihli 2016/15777 E., 2017/1737 K. sayılı emsal kararıyla, birlikte velayetin uygulanabilirliğine hükmetmiştir. Birlikte velayetin hukukumuzda uygulanabilir hale gelmesiyle beraber uygulamada tarafların gönüllülük prensibi kapsamında bir diğer tabirle tarafların rızasının veya talebinin gerekip gerekmediği konusunda uyuşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) kararlarında birlikte velayet için tarafların gönüllülüğünün şart olup olmadığına ilişkin yeknesaklık bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi Birlikte Velayet Kararında (Hilal Erdaş Başvurusu / Başvuru No: 2018/27658, 6.10.2021 Tarih) ise aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme kararında tarafların görüşünün alınmaması, tarafların birlikte velayet taleplerinin olmaması, velayet konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmasını gerekçe göstermiştir. Bu kapsamda çalışmada birlikte velayetin amacı ve birlikte velayette gönüllülük prensibi; karşılaştırmalı hukuk, uluslararası belgeler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 7 No.lu Protokol çerçevesinde değerlendirilmiştir. Yargıtay emsal kararının ve birlikte velayete ilişkin ilk olma özelliği taşıyan Anayasa Mahkemesi Hilal Erdaş Kararının gönüllülük prensibi kapsamında değerlendirilmesi yapılmıştır. Son olarak ise Anayasa Mahkemesi kararına ve olması gereken birlikte velayet düzenlemesine ilişkin görüşler sunulmuştur.Item Ceninin Yaşama Hakkı(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Karasaç, Eda Gülsüm; Other; OtherYaşama hakkı, bireylerin sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerin başında gelir. Embriyo ile ceninin yaşama hakkı ise, üzerinde ahlaki ve hukuki açıdan pek çok tartışmanın bulunduğu bir konudur. Ceninin insan ve kişi sayılıp sayılmayacağı tartışmaları bir yana, ceninin hak ehliyetini kazandığı ve kişiliğinin başladığı anın belirlenmesi cenine sağlanacak hukuki koruma bakımından büyük önem taşır. Kürtaj, çocuk düşürme ve düşürtme suçlarının yanında tıp ve biyoloji alanındaki teknolojik gelişmelere paralel olarak ceninin yaşama hakkının ihlaline yol açan durumlar artmıştır. Özellikle üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinin uygulanmaya başlamasıyla birlikte, tüpte döllenen embriyoların yaşama hakkı konusunda doktrinde yeni tartışmalar doğmuştur. Bunun yanında yedek embriyolar, araştırma embriyoları, embriyolar üzerinde uygulanan genetik tanılama testleri de ceninin hukuki konumunun belirlenmesinin önemini ortaya çıkarmıştır. Buna karşılık ulusal mevzuat içerisinde embriyo ve ceninin hukuki statüsü hala belirsizdir. AİHM’nin vermiş olduğu kararlarda da yaşama hakkının ne zaman başladığı konusunda kesin bir yargıya ulaşılmış değildir. AİHM, çoğu kararında ceninin yaşama hakkını tartışmaya değer görmeyerek tartışmamıştır. Mahkeme konuyu tartışmaya değer bulduğunda ise doğumdan önceki aşamada ceninin yaşama hakkının olmadığına kanaat getirmiştir.Item ‘Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmesi: Karşılaştırmalı Hukuk ve 7343 Sayılı Kanun'un Getirdiği Değişiklikler Çerçevesinde Değerlendirmeler'(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Börü, Şafak Parlak; Hukuk; Hukuk FakültesiÇocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair mahkeme kararlarının yerine getirilmesi, Türk yasa koyucusunun getirmiş olduğu yeni değişiklikler nedeniyle oldukça güncel bir konudur. Çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının yerine getirilmesine ilişkin sistem 7343 sayılı Kanunla değişmiştir. İcra İflas Kanunu hükümleri çerçevesindeki, uzun zamandır yoğun eleştirilere uğrayan uygulama sona ermiş; Çocuk Koruma Kanunu’na ve Türk Medeni Kanunu’na eklenen yeni hükümler uyarınca çocuğun üstün yararını daha iyi gözetmesi hedeflenen yeni bir sistem geliştirilmiştir. Çalışmamızda mevzuat değişikliğine duyulan ihtiyacın gerekçesi ve yeni sistemin ortaya çıkış süreci ele alınmıştır. Türk hukukunda geliştirilen sisteme ışık tutması amacıyla, yabancı hukuklarda konunun yasal düzenlemeler ve uygulama bağlamında nasıl ele alındığına; ülkeden ülkeye çeşitlilik arz etmekle birlikte, öngörülen tedbir ve yaptırım mekanizmalarına yer verilmiştir. Son olarak 7343 sayılı Kanunun getirdiği değişiklikler ele alınmıştır. Yeni sistemin genel itibarıyla olumlu yönleri olmakla birlikte, sistemin çocuğun üstün yararının korunmasında ne derece etkin olabileceğinin ancak gelişen uygulamayla sağlıklı değerlendirilebileceği düşünülmektedir.Item Eski Orta -Asya Türk Kamu Hukuku'nda Kağanların Nitelik ve Vasıfları(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Pamir, Aybars; Other; OtherKağan, eski Orta-Asya Türk Kamu Hukuku’nun temel sujesiydi. Egemenlik hakkını doğrudan kullanan kağanın çok önemli görev ve sorumlulukları bulunmaktaydı. Kağan bir yandan da bazı temel nitelik ve vasıflara sahip olmalıydı. Bütün bunlar güçlü bir devlet yapısının sağlanabilmesinin temel koşulları olarak çeşitli kaynaklarda sıralanmışlardır.Item Hukukbilime Küresel Bir Bakış: William Twining(Ankara Üniversitesi Hukuk fakültesi, 2022) Özdemir, Nadire; Hukuk; Hukuk FakültesiBu çalışma anaakım hukuk felsefesi literatüründen ayrılan görüşlere sahip William Twining’in küresel hukuk yaklaşımını betimleyici bir şekilde tanıtmayı amaçlamaktadır. Çok mercekli, eleştirel, bağlamsal ve olguya dayalı bir bakış açısını temel alan Twining, küreselleşmenin ortaya çıkardığı sorunları ele almak üzere hukuk biliminin nasıl bir çerçeve sunması gerektiğini tartışmaktadır. Söz konusu çerçeve, 21. yüzyılın kendine özgü sorunlarıyla şekillenen hukuki meselelere çözüm sunmak açısından önem arz etmektedir. Çalışma Twining’in yaklaşımına ilişkin ana hatları çizmeyi amaçlamakta olup bu doğrultuda yazarın üzerinde durduğu temel kavram ve esaslar ele alınacaktır.Item İş Dünyası ve İnsan Hakları: Zorunlu İnsan Hakları Durum Tespit Yükümlülükleri(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Tarman, Zeynep Derya; Other; OtherBu çalışmada çok uluslu şirketlerin ticari faaliyetlerinin sebep olabileceği insan hakları ihlallerinin ve çevresel tahribatın engellenmesi amacına hizmet eden insan hakları durum tespit yükümlülükleri incelenmiştir. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği bünyesinde olmak üzere uluslararası alandaki gelişmeler ele alınmış, ardından ülkesel düzenlemelere yer verilmiştir. Ülkesel düzenlemeler bakımından Türkiye ile olan ihracat hacimleri göz önünde bulundurularak Almanya, İngiltere, Fransa ve Hollanda’daki iş dünyası ve insan hakları durum tespit yükümlülükleri kapsamında yaşanan gelişmeler incelenmiştir. Son olarak, Türk hukukundaki durum ve söz konusu gelişmelerin özellikle Türkiye’de yerleşik şirketler üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir.Item İslam ve Klasik Dönem Osmanlı Hukukunda Nesep İkrarı(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Kurtoğlu, Yasemin; Other; OtherKorunmasına ve sağlıklı yürütülmesine her daim önem verilmiş olan nesep, kişilerin üst soylarıyla bağlantısını ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam hukuku, anne ile nesep ilişkisinin kurulmasını doğum gibi biyolojik bir olaya bağlamışken; baba ile nesep ilişkisinin kurulmasını ise anne ile evli olma yahut annenin babanın cariyesi olması gibi çeşitli hukuki şartlara tabii kılmıştır. Nesep ilişkisinin kurulmasına yönelik getirilen bu sınırlamalar, bazı durumlarda gerçeklere uygun bir nesep bağının oluşmasına engel oluşturmuştur. Diğer taraftan, kaybolmuş yahut bulunmuş çocukların da anne ve babalarının kim olduğu bilinmediğinden neseplerinin kurulması mümkün olamamıştır. İşte bu gibi durumlarda nesep ikrarı yoluna gidilebileceği kabul edilmiş ve bu sayede kişilerin kendi irade beyanlarıyla nesep ilişkilerinin kurulmasına imkan tanınmıştır. Nesep ikrarına başvurabilmek için de çeşitli şartlar öngörülmüştür. Bunlar bir yandan bu kurumun gerçeklere aykırı olacak şekilde kullanılmasını engellemeye yönelik olduğu gibi bir yandan da hali hazırda nesebi bulunan yahut da zina sonucu dünyaya geldiği bilinen kimselerin nesebinin kurulmasını engelleyerek toplumsal düzenin korunmasını sağlamaya yönelik şartlardır. Çalışmada, İslam ve Osmanlı hukukunda nesep ve nesebin kurulması yolları hakkında bilgi verildikten sonra nesep ikrarı konusuna geçilmiş ve bu kurum; nedenleri, şartları, hüküm ve sonuçlarıyla birlikte detaylıca incelenmeye çalışılmıştır.Item Israrlı Takip Suçu (TCK m. 123/A)(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Özar, Süleyman; Other; OtherIsrarlı takip fiili 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 123/A. maddesinin yürürlüğe girmesiyle birlikte artık müstakil bir suçtur. Bu düzenleme, bireyin huzurlu bir ortamda, rahatsız edilmeden, belirli bir sükûnet, psikolojik rahatlık ve esenlik içinde yaşamını sürdürmesini ve bu suretle kişilerin manevi varlığını korumak ve geliştirme hakkını temin etmeyi amaçlamaktadır. Israrlı takip, kasten işlenebilen neticeli bir suçtur. Huzur ve sükûn bozma suçunun aksine bu suç genel ve tamamlayıcı nitelikte değildir; işlendiğinde başlıbaşına uygulanır. Çalışmada suçun TCK m. 123/A’daki düzenleniş şekline ve gerekçesine yer verilerek, hukuki konusu, faili, mağduru, unsurları, ortaya çıkış biçimleri, nitelikli halleri, yaptırımı ve muhakeme usulü incelenmiştir. Böylece, düzenlemenin kadına yönelik şiddetle mücadelenin etkinliğini artırma amacına hizmet edip etmediğinin de ortaya konulması planlanmaktadır.Item İsviçre ve Türk Hukuku'ndaki Taşınmaz Rehni Türleri ile Karşılaştırmalı Olarak Avrupa İpoteği (Eurohypotec) Kavramına Genel Bir Bakış(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Esen, Emre; Other; OtherTürk Hukuku’nda taşınmaz rehni türleri arasında en yoğun uygulaması olan ipotek hakkı, bağlı bir teminat türü olarak hem borçlu kişi tarafından hem de üçüncü kişi tarafından tesis edilebilen ancak malik lehine kurulması mümkün olmayan tapu siciline tescil ile varlık kazanan bir real teminattır. İpotek hakkı güvence görevini yerine getirirken tedavül imkanı sağlamamaktadır. Uygulaması her ne kadar az olsa da Türk Hukuku’nda yer alan diğer taşınmaz rehni türleri ise ipotekli borç senedi ve irat senedidir. İsviçre Hukuku’nda taşınmaz rehni türleri arasında ipotekli borç senedi ve ipotek bulunmaktadır. İrat senedine ilişkin hükümler ise revizyon sonrasında yürürlükten kaldırılmıştır. İsviçre Hukuku’nda uygulamada sıklıkla tercih edilen ipotekli borç senedi, senede dayalı veya tescile dayalı şekilde çıkarılabilmektedir. İpotekli borç senedi, güvence görevinin yanı sıra tedavül imkanını da sahiptir. Avrupa ipoteği ise Avrupa ülkelerinde ortak bir taşınmaz rehin hukuku yaratılabilmesi için ortaya çıkmış hukuki bir kurumdur. Avrupa ipoteği, özellikle İsviçre Hukuku’nda yer alan ipotekli borç senedine benzer özellikler göstermektedir.Item Kadının Beyanı Esastır İlkesi ve Bağlamsallık(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Karacan, Olcay; Other; OtherKadının beyanı esastır ilkesi cinsel suçların soruşturulması ve kovuşturulması aşamalarından itibaren yargılama süreçlerinde kadınların söylediklerinin ciddiye alınıp onlara özen gösterilmesini şart koşmaktadır. Hatta kimi durumlarda bu ilkeden hareketle cinsel suçlarla ilgili hüküm verilirken kadının beyanının tek başına kanıt olarak kabul edilmesi de talep edilmektedir. Yargıtay da dâhil olmak üzere mahkemeler olayın bağlamına bakarak şüpheden sanık yararlanır ilkesine rağmen bazı ölçütlerden hareketle kadının beyanının tek başına kanıt olarak kabul edebilmektedir. Ancak Yargıtay tarafından getirilen bu ölçütler toplumca makbul kabul edilen kadınların beyanlarının ciddiye alınmasına dayalı olduğu için cinsel suçlar bakından kadınlar arasında iffetli iffetsiz ayrımı başta olmak üzere bazı ayrımların yapılmasına zemin hazırlamaktadır. Oysa hukuki akıl yürütmede bağlama duyarlı yaklaşım ister toplumca makbul kabul edilen ister edilmeyen kadınlarla ilgili olsun, her tek durumun cinsiyetçi önyargıların ve kişisel tutumları bir yana bırakmayı gerektirdiği kadar her tek durumun kadının beyanı esastır, şüpheden sanık yararlanır gibi ilkeleri de gözeterek değerlendirmeyi gerektirir. Zaten ilkeler değerlendirme yaparken bağlamın dikkate almasının engellenmesi için oluşturulmuş değildir. Aksine İlkeler ilgilenilen durumun özellikleri değerlendirirken nelerin dikkate değer kabul edileceği, nelere odaklanılacağı hususunda yol göstermektedirler. Dolayısıyla cinsel suçlar bakımından kadının beyanı esastır ilkesi bağlamın değerlendirilmesinde kadınlara yargılama süreçleri boyunca özen gösterilmesini gerektirse de kadının beyanının tek başına kanıt olarak kabul edilip faile ceza verilmesini zorunlu kılmamaktadır.Item Mirasçıların Tereke Borçlarından Sorumluluğu Bağlamında Mirasbırakanın Kefalet Borcundan Sınırlı Sorumluluk(Ankara Üniversitesi Hukuk fakültesi, 2022) Başara, Gamze Turan; Other; OtherTürk Medeni Kanunu’nun (TMK) 599. maddesinde benimsenen “küllî halefiyet prensibi” uyarınca mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile birlikte mirası bir bütün olarak ve kanun gereğince kazanırlar. Mirasbırakanın ölümüyle birlikte, miras yolu ile intikali mümkün olan tüm haklar ve aynı zamanda borçlar herhangi bir işleme gerek kalmaksızın, bir bütün olarak mirasçılara geçer. Mirasçılar, mirasbırakanın intikale elverişli tüm borçlarından, kural olarak kendilerine intikal eden terekeyle sınırlı olmaksızın kişisel malvarlıklarıyla ve müteselsilen sorumlu olurlar. Mirasçıların, mirasbırakanın borçlarından müteselsilen ve tüm malvarlıklarıyla şahsen sorumlu olmaları, alacaklıların menfaatini korurken, dış ilişkide alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olan mirasçı için ekonomik açıdan ciddi tehdit oluşturabilmektedir. Bu durumu dikkate alan kanun koyucu, müteselsil ve şahsi sorumluluk karşısında mirasçıları korumaya yönelik bir takım düzenlemelere yer vermiştir. Bunlardan biri, terekenin resmi defterinin tutulması halinde deftere kaydolunan kefalet borcundan mirasçıların sorumluluğunu sınırlandıran 630. maddede hükmüdür. Mirasçıların mirasbırakanın kefalet borcundan sorumluluğunu sınırlandıran TMK’nın 630. maddesine göre, mirasın resmi defterinin tutulmasının talep edildiği ve mirasın tutulan deftere göre kabul edildiği durumda mirasçılar, mirasbırakanın kefalet borcunun tamamından değil, terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi halinde kefalet alacaklısına düşecek miktarla sınırlı olmak üzere bütün malvarlıklarıyla sorumlu olacaklardır.Item Muvazaa Sebebiyle Tasarrufun İptali Davası(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Tanrıkulu, Umare Atasoy; Other; Otherİcra takiplerinde borçlunun, takip başlatılmadan önce veya takip başlatıldıktan sonra, ancak hacizden önce elinden çıkarttığı malvarlıkları bakımından, bu tasarruflarını sınırlandıracak herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Bununla birlikte; alacaklının, borçluya karşı yapmış olduğu icra takibinin, alacağına kavuşamayarak sonuçsuz kalması ve başarısızlığa uğramasıyla, alacaklıya İİK m.277 vd. hükümleri uyarınca borçlunun elinden çıkarmış olduğu malvarlıkları bakımından iptal davası açma hakkı tanınmıştır. Alacaklı, kendisinden mal kaçırmak isteyen kötü niyetli borçlunun elinden çıkardığı malvarlıkları için İİK m.277 vd. hükümlerine göre tasarrufun iptali davası açabileceği gibi, gerçekleştirilen tasarrufun muvazaalı olarak yapıldığını ispatlayarak TBK m.19 hükmüne göre de işlemin hükümsüzlüğünü isteyebilir. Üzerinde birçok tartışmanın yapıldığı bu iki dava, hizmet ettikleri amaç aynı olsa da nitelikleri ve kötüniyetli borçluya olan yaptırımları birbirinden çok farklı olan iki davadır. Bu sebeple, kanunda yaptırımı hükümsüzlük olan muvazaa kurumuna, İİK m.227 vd. maddelerinde düzenlenen iptal kurumunun hükümlerini uygulamak, birbirinden çok farklı olan iki davayı birleştirip karıştırmak, kanunen alt yapısı olmayan yeni bir dava türü yaratmak olacaktır.Item Peculium Kurumunun Yapay Zekâya Sahip Robotların Hukukî Statülerinin Tespitinde Model Olarak Kullanılması(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Mındız, Emine; Other; OtherKölelik kurumuna ilişkin olarak Roma hukuku tarafından getirilen düzenlemelerin, yapay zekâya sahip robotların hukukî statüsünün ve yapay zekâ kullanımından doğan hukukî sorumluluğun belirlenmesinde model olarak alınması ise, bu robotların kişi olarak kabul edilmelerinin özellikle hukukî sorumluluğun belirlenmesi bağlamında yaratabileceği olumsuz sonuçların ortadan kaldırılmasına imkân verecektir.Item Sivil Toplum-Devlet İkiliğine Yönelik Eleştirel Duruş ve Bunun Kuramsal Öncülleri(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2022) Bayrak, Emek; Other; OtherSivil toplum, teorik tartışmaların önemli kavramlarından biridir. Sivil toplum ve devlet ikiliği, moderniteyle birlikte karşımıza çıkan bir ikiliktir. Tarihsel süreçte bu ikiliğe, farklı anlamlar yüklenmiştir. Bu ayrımın en belirgin ifadesi, klasik ekonomi politikçilerde görülür. Sivil toplum alanı, ekonomik bir kategori olarak, devletten bağımsız ve egoist bireylerin kendi çıkarlarını maksimize ettiği bir alan olarak görülür. Bu ikiliğe yönelik eleştirel anlatılar, Hegel’de ve Marx’ta görülür. Hegel’in anlatısı eleştirel olmakla birlikte; kısmi bir proje olarak kalır. Hegel, bir yozlaşma alanı olarak gördüğü sivil toplum alanına müdahale edilmesi gerektiğini savunur. Bu alana müdahale edecek aktör, etik yaşam projesinin en yüksek uğrağı olan devlettir. Marx’ın projesiyse; bu ikiliğin köktenci bir şekilde aşılmasını amaçlar. Marx’ta belirleyici olan devlet değil, sivil toplumdur. Devlet, sivil toplumdaki sınıf çatışmalarının bir ürünüdür. Marx bu ikiliği, diyalektik bir ilişki olarak kavrar. Bunlardan birinin ortadan kalkmasıyla, diğer öğe de ortadan kalkacaktır. Bunu gerçekleştirecek aktörse, proletaryadır. Bu ikiliğin aşılmasının anlamı; sınıfsal yapının ortadan kalkması, yabancılaşmanın aşılması ve özgürleşmedir. Ve bütüncül bir kurtuluş projesi olarak bu demokrasiye karşılık gelir. Çalışmada, Hegel’in ve Marx’ın bu ikiliğe yönelik eleştirel görüşlerine ve bu görüşlerin içeriğine yer verilecektir.