Cilt:70 Sayı:02 (2021)

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 7 of 7
  • Item
    Önödeme ve Bazı Çözüm Önerileri
    (Ankara Üniversitesi, 2021-05-26) Özen, Muharrem; Köksal, Atacan; Hukuk Fakültesi
    Önödeme hukukumuzda uzun süredir uygulanan alternatif çözüm yöntemlerindendir. Bu usulün uygulanmasına ilişkin kurallar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 75. maddesinde düzenlenmiştir. Önödeme, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253 ile 255. maddeleri arasında düzenlenen uzlaştırma kapsamındaki suçlar bakımından uygulanamaz. Esasen yalnızca adli para cezası gerektiren veya yukarı sınırı altı ay hapis cezasını aşmayan suçlarda uygulanabilen önödemenin kapsamına, Türk Ceza Kanunu’nda sayılan bazı özel suç tipleri de eklenmiştir. 24.11.2016 tarihli 6763 sayılı Kanun ve 17.10.2019 tarihli 7188 sayılı Kanunla birlikte önödemenin daha fazla suç için uygulanması amaçlanmış ve taksitle ödeme gibi kolaylıklar getirilmiştir. Bu çalışmada, önödemenin tarihsel gelişimi genel olarak incelendikten sonra, önödemenin hukuki niteliğine ilişkin öğreti görüşlerine yer verilecektir. Uygulama açısından önem arz eden önödemenin şartları, alt başlıklar halinde açıklanacak ve önödemenin hukuki sonuçları ortaya konulacaktır. Bu çerçevede yapılan açıklamalarda, Yargıtay kararları ve doktrindeki görüşler de ele alınacaktır. Nihayet sonuç kısmında, önödemeye ilişkin istatistiki bilgiye yer verildikten sonra, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 75. maddesindeki düzenlemeye ilişkin çözüm önerileri sunulacaktır.
  • Item
    Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu ile İmalatçının Sorumluluğu Konusu Türk Hukuku Açısından Çözülmüş müdür?
    (Ankara Üniversitesi, 2021-05-26) Atamer, Yeşim M.; Güner, Gökçe Kurtulan; Hukuk Fakültesi
    Pozitif hukukumuza ilk defa mülga (4077 sayılı) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 2003 yılında değiştirilen 4. maddesi ve buna dayanılarak çıkarılan bir Yönetmelik'le tartışmalı bir giriş yapan ancak 2014 yılında yürürlüğe giren (6502 sayılı) Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da açıkça düzenlenmeyen imalatçının sorumluluğu kavramı, 2021 yılında yürürlüğe giren 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu'yla tekrar yasal bir temele kavuşturulmuştur. İlgili Kanun ile Avrupa Birliği'nin hem 1985 tarihli İmalatçının Sorumluluğu Yönergesi (85/374/EEC), hem de 2001 tarihli Ürün Güvenliği Yönergesi (2001/95/EC) iç hukukumuza aktarılmaya çalışılmıştır. Ancak Devlet'in piyasaya sürülecek ürünlerin asgari standartları tutması konusunda beklentilerini ortaya koyan ve imalatçılar üzerinde sürekli bir idari denetimin de ön koşulunu oluşturan ürün güvenliği kurallarıyla, ürünün piyasaya sürülmesinden sonra ortaya çıkan, ürün güvenliği kurallarıyla engellenemeyen artık riskin bir zarar doğurması durumunda bunun tazminini hedefleyen imalatçının sorumluluğu kurallarının aynı Kanun'da düzenlenmiş olması beraberinde birtakım uyumsuzlukları getirmiştir. Bu çalışmada ilgili Kanun uyarınca imalatçının sorumluluğuna ilişkin esaslar değerlendirilerek Kanun'un tartışmalı sayılabilecek bazı hükümlerinin nasıl anlamlı bir şekilde yorumlanabileceğine dair öneriler getirilmiş ve Kanun'un güncel gelişmeler karşısında eksik kaldığı yönlerine işaret edilmeye çalışılmıştır.
  • Item
    Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirlerinin Sınıflandırılması
    (Ankara Üniversitesi, 2021-05-26) Turinay, Faruk Yasin; Hukuk Fakültesi
    Temel hak ve hürriyetlere ciddi düzeyde müdahale niteliği taşıyan “koruma tedbirleri” ceza muhakemesi hukukunun önemli konularından biridir. Nitekim 5271 sayılı ve 2005 tarihli Ceza Muhakemesi Kanunu, selefi 1412 sayılı Kanunun aksine, “koruma tedbirleri” başlığını taşıyan ayrı bir bölüm içermesinin yanı sıra koruma tedbirlerine ilişkin oldukça ayrıntılı hükümlere yer vermektedir. Ayrıca ceza muhakemesi hukukunun gelişim süreci içerisinde, yakın tarihlerde, yeni koruma tedbirlerinin kabul edildiği görülmektedir. Örneğin 9 Ağustos 2016 tarihinde yürürlüğe giren 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 63. maddesiyle değişik 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bunlardan biridir. Dolayısıyla ceza muhakemesi hukukunda koruma tedbirleri, gerek nicelik gerekse nitelik bakımından, gittikçe çeşitlilik ve önem kazanmaktadır. Kuşkusuz koruma tedbirlerinin söz konusu gelişim sürecinin önemli teorik yansımaları vardır. Bu çalışma, koruma tedbirlerinin sınıflandırılmasına ilişkin olarak ceza muhakamesi hukuku doktrininde ve ceza muhakemesi mevzuatında esas alınan çeşitli kıstasları açıklamayı ve koruma tedbirlerinin sınıflandırılması konusunda yeni kıstaslar önermeyi amaçlamaktadır.
  • Item
    Sit Kararının Yargısal Denetiminde Başlıca Konular ve Sorunlar
    (Ankara Üniversitesi, 2021-05-26) Özlüer, Ilgın Özkaya; Hukuk Fakültesi
    Bir alanın sit alanı olarak tanınması, sözü edilen alanın sit niteliği taşıyıp taşımadığının tespit edilmesi, eğer sit özelliklerini taşıyorsa, idare tarafından sit kararı alınarak bunun tescil edilmesi ve son olarak da ilanla tescilin alenileşmesi sürecine tabidir. İlgililer açısından dava konusu edilebilir hale gelen sit kararını yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden ele alan idari yargının bu işlem hakkında yapacağı inceleme, tespit çalışmalarının hazırlayıcı niteliği göz önüne alındığında tescil ve ilan aşamalarını da kapsamaktadır. Bu yargısal denetim sırasında her ne kadar uygulamada karşılaşılan farklı pek çok sorun yargılama usulüne ilişkin kabul edilebilirse, bu sorunlardan sit kararları söz konusu olduğunda daha çok öne çıktığı kanaatine vardığımız 3 temel konu, makalemiz kapsamında incelenmiştir. Buna göre, çalışmamızda, sit kararının yargısal denetiminde başlıca konular olarak, sit kararlarının yargısal denetiminde bilirkişilik müessesi, davanın tarafları ve kanun yolları ile iptal kararının sit kararını sonuçları üzerinde yarattığı etki ele alınmıştır.
  • Item
    Boşanmanın Eşler Açısından Genel Sonuçları Bağlamında Yoksulluk Nafakasına İlişkin Değerlendirme
    (Ankara Üniversitesi, 2021-05-26) Koçoğlu, Safa; Hukuk Fakültesi
    Türk Medeni Kanunu’nun aile hukuku kitabının birinci kısmında boşanmaya müstakil bir bölüm ayrılmıştır. Boşanma; evlilik birliğine geçmişe etkisi olmayacak şekilde hâkim hükmü ile son verilmesidir. Boşanmanın gerçekleşebilmesi için eşlerin sağ iken karşılıklı veya tek taraflı olarak dava açması gerekir. Boşanmayla kişiler bazı haklar elde edebileceği gibi aynı zamanda bazı sorumluluklar da üstlenir. Kamuoyunda sıklıkla tartışılan yoksulluk nafakası bu hak ve yükümlülüklerden yalnızca biridir. Yoksulluk nafakası; boşanma sebebiyle yoksulluğa düşen eşe ödenen nafakadır. Diğer bir ifadeyle, yoksulluk nafakası eşlerden biri için hak iken diğeri için bir sorumluluğun yerine getirilmesidir. Günlük sosyal hayatın temelini teşkil eden aile kurumunun zor şartlarda birbirine destek olması amacıyla, aileyi meydana getiren fertler arasında nafaka kurumuna ihtiyaç duyulmuştur. Yoksulluk nafakası, her ne kadar aile birliği boşanma ile son bulsa da güzel günlerin ve yaşanmışlıkların hatırına boşanma sonucunda ihtiyaç sahibi eşi korumak için düzenlenmiştir. İyi niyetlerle yapılan bu düzenlemenin uygulamasında özellikle nafakanın ödeme süresine yönelik günümüzde birtakım tartışmalar yaşanmaktadır. Boşanmaların altında yatan temel problemlerin ve boşanma sonrası yaşanan diğer mağduriyetlerin birlikte incelenerek toplu bir şekilde kanuni düzenlemelerin gözden geçirilmesi gerekirken sadece yoksulluk nafakasının ödenme süresine ilişkin düzenlemede kısmi değişikliklere gidilmesi oldukça düşündürücüdür. Bu çalışma boşanan eşlerin hak ve sorumluluklarının yalnızca yoksulluk nafakasından ibaret olmadığını hatırlatmak ve yoksulluk nafakası tartışmalarına katkıda bulunmak amacıyla hazırlanmıştır.
  • Item
    Temsil Yetkisinin Açıklanması
    (Ankara Üniversitesi, 2021-05-26) Yılmaz, Kumru Kılıçoğlu; Hukuk Fakültesi
    Temsil yetkisi genel olarak TBK md.40-48’de hükme bağlanmıştır. Diğer yasalarımızda temsile ilişkin özel hükümlerin bulunduğu hallerde, özel hüküm uygulanacaktır. Bu anlamda olmak üzere, ticaret şirketlerinde temsil konusu, TTK’da her bir şirket türüne göre ayrı ayrı hükme bağlanmıştır. Bunun dışında TBK’nın temsil ile ilgili bu genel hükümleri temsil olunanın iradesine dayanan, yani hukuksal işleme dayanan temsil ile ilgilidir. Temsil yetkisinin temsil olunanın iradesine değil, kanuna dayandığı hallerde yasal temsilden (kanuni temsilden) söz edilir. Bu tür temsil hakkında ilgili yasa hükümleri uygulanacaktır. Bu anlamda olmak üzere, velayetin söz konusu olduğu hallerde velinin, vesayetin söz konusu olduğu hallerde ise vasinin temsil yetkisi konusunda ilgili hükümlerin uygulanması söz konusu olacaktır. Temsilde en önemli konu, temsil olunanın temsil yetkisini açıklamasıdır. Bu iradenin açıklanmadığı veya açıklanmış sayılmadığı hallerde yetkili temsilden söz edilemez. Bu incelemede önce genel olarak temsil yetkisi; daha sonra temsil yetkisi iradesinin açıklanmasının hukuksal niteliği; taraflar arasındaki temel ilişki ile temsil ilişkisi; açıklamanın muhatabı ele alınacak; bu anlamda temsil yetkisi iradesinin temsil olunan tarafından temsilciye açıklanması ile bu iradenin üçüncü kişilere ya da hem temsilciye hem de üçüncü kişiye açıklanmasının mümkün olup olmadığı konuları üzerinde durulacaktır.
  • Item
    Yeni Bir Şirket Türü: Bağlı Malvarlığına Sahip Limited Şirket
    (Ankara Üniversitesi, 2021-05-26) Atakan, Murat Can; Hukuk Fakültesi
    Kara Avrupası’na hakim olan şirkeler hukuku ilkelerine göre, bir şirketten söz edebilmek için; sözleşme, kişi, sermaye, ortak amaç ve ortak çaba unsurlarının bir arada bulunması gerekir. Şirkete nelerin sermaye olarak getirilebileceği kanun koyucu tarafından belirlenmiştir. Sermaye içerisinde yer alan malvarlığı unsurları zamanla artarak ya da azalarak değişkenlik gösterebilmektedir. Söz konusu malvarlığı unsurlarının önemli ölçüde azalması, şirketin geleceğini de tehlikeye düşürmektedir. Özellikle aile şirketlerinde görülen ve genellikle üçüncü nesilden sonra gözlemlenen kötü yönetim şekli, şirketin zarar etmesine ve bu zararların telafisi için öncelikle ve hızlı bir şekilde malvarlığı unsurlarının satışa çıkarılmasına yol açmaktadır. Alman hukukçu, ekonomist ve iş insanlarının kurucusu olduğu “Verantwortungseigentum Vakfı” (Stiftung Verantwortungseigentum), şirketlerdeki malvarlığı unsurları kayıplarının önüne geçebilmek ve başta aile şirketleri olmak üzere, şirketlerin nesiller boyunca devamlılığını sağlayabilmek adına yeni bir şirket türü olarak “Bağlı Malvarlığına Sahip Limited Şirket” (Die GmbH in Verantwortungseigentum ya da diğer adıyla Die Gesellschaft mit gebundenem Vermögen) fikrini ortaya atmışlardır. Vakıf tarafından önerilen bu yeni şirket türüne göre, limited şirkete özgülenen malvarlıkları tasarruf işlemlerine konu olamayacak, bu sayede şirket malvarlıklarının satışı engellenerek nesiller boyunca devam etmesi sağlanacaktır. Bir başka deyişle pay sahiplerinin malvarlığı değerlerini satarak kendilerine fayda sağlayıp şirketin yok olmasına sebep olmaları engellenmeye çalışılmıştır. Bir yanda şirketlerin devamlılığını sağlayabilmek adına getirilen sınırlamalar söz konusuyken, diğer tarafta başta mirasçılar olmak üzere pay sahiplerinin haklarına halel gelmemesi adına, tüm pay sahiplerinin kar payı, yönetim ve/veya genel kurula katılma hakları koruma altına alınmıştır. Bu yönüyle getirilen öneri, adeta vakıf ile sermaye şirketi arasındaki ara bir form niteliğindedir. Vakfın önerisi olan bu yeni şirket türü, büyük tartışmalar eşliğinde Alman Parlamentosu’na gelmiştir. Çalışmamızda söz konusu öneri şirketler hukuku prensipleri temelinde ele alınmış ve gerek Türk Hukuku gerekse Alman Hukuku bakımından tasarıya ilişkin görüşlerimiz açıklanmaya çalışılmıştır.