Cilt:26 Sayı:01 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Mehmet Âkif’in Sanat Ve Estetik Anlayışı(Ankara Üniversitesi Dil ve tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Yüce, Sefa; Other; OtherMehmet Âkif, hayatı ile eserini birleştiren bir şahsiyettir. Şahsiyet, aynı zamanda kendinde ulvî değerleri toplayan ve her konuda insanlığa örnek olan bir kişiliktir. O, dönemlere ve topluma göre değişmez. Muhiti kendisine uydurur ve toplumun öncüsü olur. Âkif, eserleriyle değerler yaratır ve bu değerleri içselleştirir. Samimidir, gördüklerini ve yaşadıklarını anlatır. Âkif, kendi misyonunu her zaman ve her yerde hakikati ifade etmek olarak görür. O, birçok meziyete sahip olan bilinçli bir Türk aydınıdır. Âkif, eserlerinde bilim, sanat ve dini bir bütünlük içinde değerlendirir. Hem Doğu hem de Batı kültür ve medeniyetini iyi bilen Âkif, resim ve musikiye büyük bir önem verir. Çocuklarına resim dersi aldırır. Bizde resmin uzun süre yasaklanmasını eleştirir. Ayrıca kendisi Türk ve Batı musikisiyle de yakından ilgilenir. Mehmet Âkif göre insan olmanın en önemli niteliği ahlaklı olmaktır. O, bu nedenle karakterinden ve prensiplerinden taviz vermez. Şaşaadan kaçar ve kibrin esiri olmaz. Bu çalışmada, Âkif’in sanat ve estetik anlayışı bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışıldı ve onun farklı özellikleri üzerinde duruldu.Item Melih Cevdet Anday’ın Ölümsüzlük Ardında Gılgamış Başlıklı Şiirlerinde Kahramanın Sonsuz Yolculuğu(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Yeşilyurt, Türkan; Other; OtherMelih Cevdet Anday’ın Ölümsüzlük Ardında Gılgamış adlı şiir kitabı üç bölümden oluşmaktadır: “Yaz Sonu Şiirleri”, “Öğle Uykusundan Uyanırken Çiftlikteki Gece” ve “Ölümsüzlük Ardında Gılgamış”. Kitapla aynı ada sahip bu son bölümde dört şiir vardır: “Güneşe Yakarı”, “Uygar ile Yabanıl”, “Orman ile Düzen” ve “Ölüm ile Ölümsüzlük”. Bu dört şiir; kahramanın sonsuz yolculuğu, yola çıkış, erginleme, dönüş bağlamında irdelenmiştir. Ayrılış, kahramana yolculuk çağrısıdır. Erginleme, kahramanın geçmesi gereken sınavlardır. Dönüş ise sınavları aşan ve aydınlanan kahramanın ayrıldığı yere dönüşüdür. Gılgamış; tarım, hayvancılık ve ticaret sayesinde bolluğun, bereketin yaşandığı; çevresine yapılmış duvarla halkının düşmanlardan korunduğu Uruk şehrinin kralıdır. Ayrıca sedir ormanlarının bekçisi canavarı, arkadaşı Enkidu ile birlikte öldüren kahramandır. Gılgamış, dostu Enkidu’nun ölümü üzerine ölüm korkusuna kapılır. Sonsuzluk arayışına girer. Bunun için kendisine ölümsüzlük verilmiş olan Utnapiştim’i arayıp bulur. Ancak bu yolda başından birçok macera geçer. Gılgamış, Uruk’a erginlenmiş olarak geri döner. O, yaşadığı tecrübeler sonucunda değişmiş ve dönüşmüştür. Cahillik döneminden aydınlanma dönemine geçmiştir.Item Mehmet Akif Ersoy’un yakın çevresindeki önemli simalar(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Üstten, Aliye Uslu; Other; OtherMehmet Âkif Ersoy’un düşünceleri ile milletin değerlerini kaynaştırması, onu yaşadığı dönemin sanatçılarından ve aydınlarından ayıran özelliklerinin başında gelir. Toplumda ulusal kimliğin inşasında bu derece etkili ve başarılı olması, onun toplumun bir bireyi olarak hikemi olduğu kadar samimi bir üslup kullanmasının sonucudur. Âkif’in yakın çevresini tanımak, aynı zamanda onu besleyen kaynakları da tanımak demektir. Onun hayatının farklı dönemlerine şahit olmuş ve onunla dostluk etmiş şahsiyetler gerek Mehmet Âkif’in hayatında gerekse toplumun nezdinde önemli bir yere sahiptir. Âkif’in duygu ve düşünce dünyasında yer etmiş, onu etkilemiş olan bu isimler, onun çocukluğundan itibaren ele alındığında ilk sırada kendisini yetiştiren ailesi gelir. Âkif’in hayatına giren muhibbi-i azîz dostları arasında ise Abdürreşid İbrahim, Ömer Ferid Kam, Babanzâde Ahmed Naim, Said Halim Paşa, Tahir Olgun, Hasan Basri Çantay, Mahir İz, Eşref Edib Fergan, Fatin Gökmen, Süleyman Nazif, Mithad Cemal Kuntay, Kuşçubaşı Eşref, Yozgatlı İhsan Efendi gibi isimler vardır. Bu nedenle Âkif’in dostlarını tanımak, onu böylesine önemli isimlerle aynı mefkûre etrafında birleştiren nedenleri de ortaya koyacaktır.Item GÜRGAN LEHÇESİ METİNLERİ VE ÇEVİRİLERİ(Akara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafa Fakültesi, 2022) Usluer, Fatih; Türk Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiEsterabad bölgesine ait olup bugün konuşulmayan Gürgan lehçesinde yazılmış Mahremnâme, Muhabbetnâme ve Câvidânnâme gibi metinlerin tamamı Hurufilere aittir. Bu metinlerden bazıları 20. yüzyıldan itibaren çevrilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada Gürgan lehçesine ait metinler çevrilirken yapılan hatalar değerlendirilecektir. Değerlendirmelerimiz sadece Gürgan lehçesi ile sınırlı kalmayıp Hurufi literatürü, standart Arapça ve Farsça ibareler, nüsha okumalar gibi konulardaki eksiklikleri ve hataları da kapsayacaktır.Item ARİF NİHAT ASYA’NIN MENSUR ŞİİRLERİ(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Tepebaşı, Ayşe; Other; OtherCumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Arif Nihat Asya, sanatla ilgilenmeye başladığı 1920’li yıllardan ölümüne kadar geçen elli beş yıllık süreçte sanat ve edebiyatla olan bağlarını hiç koparmaz. Çok yönlü bir sanatçı olan Arif Nihat Asya, her ne kadar şiir alanında verdiği eserlerle adından çokça söz ettirmiş olsa da nesir alanında kaleme aldığı eserlerle de Türk edebiyatında mühim bir yere sahip olur. Nesir alanında fıkra, mensur şiir, gezi yazısı, mektup ve kısa nesir gibi türleri deneyen sanatçı bu alanda vermiş olduğu eserleri on adet kitapta toplar. Asya sanat hayatına şiir yazarak başlamış olsa da özellikle 1930- 1945 yılları arasında Batı edebiyatından tercümeler yoluyla edebiyatımıza giren Tanzimat, Servet-i Fünûn ve millî edebiyat sanatçıları tarafından sıkça tercih edilen mensur şiire olan ilgisi bu süre zarfında artar. Bu yıllar arasında mensur şiire yoğunlaşan sanatçı bu türde verdiği eserlerle döneminin pek çok yazar ve şairinin dikkatini çekmeyi başarır. Bu çalışmada Arif Nihat Asya’nın sanat hayatı boyunca kaleme aldığı mensur şiirler tematik ve teknik olarak incelenecek, mensur şiirlerden örnekler verilerek açıklamalar yapılacaktır.Item MEHMED ÂKİF’İN SAFAHAT’A YANSIYAN YAKIN ÇEVRESİ(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Mercan, Meryem; Türk Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSafahat, ihtiva ettiği manzum hikâyelerle bir bakıma çağının “manzum romanı” olarak kabul edilebilir. Bu gerçekçi roman, Realizm ve Natüralizm gibi sanat akımlarının da etkisiyle neşet ettiği dönemin tarihî ve sosyolojik görünümünü gözler önüne serer. Çünkü Âkif, hikâyelerinde bizzat içinde yaşadığı toplumu anlatmış ve hikâye kahramanı olarak onlara yer vermiştir. Âkif; ailesi, dostları, değer verdiği düşünce insanları gibi gerçek hayatta yaşamış kişilere hikâyelerinde yer verirken hayal gücüyle oluşturduğu kurmaca kahramanların da son derece realist kişiler olmasına dikkat etmiştir. Âkif, sanat anlayışı ve edebiyata yüklediği eğitici işlevin de etkisiyle her an karşılaşabileceğimiz sıradan insanları hikâye kişisi olarak kullanmış, halkı kendine özgü telaffuz ve eğitimlerine uygun bir dille konuşturmuştur. Bu yazıda, Mehmed Âkif’in Safahat adlı eserinde –özellikle de manzum hikâyelerinde- yer alan yakın çevresi tespit edilmeye çalışılmıştır.Item Mehmet Ȃkif Ersoy’un Kur’an Mealinin Dil Özellikleri(Ankara Üniversitesi Dil ve tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Küçük, Murat; Türk Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKur’an’ın Türkçe tercümeleri, bütün diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi Türkler tarafından manasının anlaşılması ve ibadetlerin daha bilinçli yerine ge¬tirilmesi için bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Türklerin İslamiyeti kabul ettiği ilk yıllardan başlayarak yeni bir dinin kurallarının, terimlerinin anlaşılması ve ge¬tirdiği esaslar doğrultusunda sosyal hayatın düzenlenmesi için Türk dilinin tarihȋ dönemleri içerisinde birçok Kur’an tercümesinin yapıldığı görülmektedir. 19. yüzyılın ilk dönemlerinden bu yana, ulaşılabilir ve anlaşılabilir bir Kur'an düşüncesi, Kur'an tercümeleri konusunda yapılan tartışmaların merkezinde yer almıştır. Buradan hareketle Cumhuriyet döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütçe görüşmeleri sırasında alınan bir karar üzerine Diyanet İşleri Reisliği, Kur’an’ın tercümesi için Mehmet Âkif’e teklifte bulunmuştur. Ȃkif 1925 yılında, yapılacak çalışmanın dinî ve ilmî sorumluluğunu düşünerek uzun bir tereddütten sonra tercüme yerine meal denilmesi şartıyla teklifi kabul etmiştir. 1926-1929 yılları arasında yoğun bir mesai sarf edip meali bitirdiyse de vefatına kadar üzerinde çalışmasını sürdürmüştür. Mehmet Âkif, döneminde kaleme alınan diğer meallerden farklı olarak özgün bir eser ortaya koymuştur. Bu makalede Mehmet Âkif’in Kur’an mealinin dil özellikleri; ‘Giriş’, ‘Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye Tercümesi’, ‘Mehmet Ȃkif Ersoy’un Kur’an Meali’, ‘Kur’an Mealinin Dil Özellikleri’, ‘Dil ve Anlatım Yöntemi’, ‘Dilbilgisel Unsurlar’ ve ‘Sonuç’ başlıkları altında ele alınıp değerlendirilmeye çalışılmıştır.Item Türkiye Türkçesi dil bilgisinde “birlikte” terimi üzerine(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Doğan, Ahmet Turan; Other; OtherTürkçede sözcüklerin basit, türemiş ve birleşik olmak üzere üç yapıda bulunduğu belirtilir. Basit sözcükler, sözcük kökünün herhangi bir yapım eki almadığı, türemiş sözcükler sözcük kökünün yapım eki alarak yeni anlam kazandığı, birleşik sözcükler ise en az iki sözcüğün çeşitli sebeplerle yan yana gelerek yeni bir işlev ve anlam için kullanıldığı sözcüklerdir. Aslında, Türkçedeki sözcük yapıları bunlarla sınırlı değildir. Türkçede bugüne kadar pek dikkat çekilmeyen ve/veya birleşik başlığı altında ele alınan ancak birleşik tanımına uymayan bazı sözcükler vardır. Bunlar, söz dizimindeki kullanımları itibarıyla yan yana bulunamadıkları için birlikte sözcük yapısını oluştururlar. Türkiye Türkçesinde bazı bağlama edatları bu yapıdaki sözcüklerden oluşur. Bunun yanında bazı zarf veya sıfatların önündeki isme gelen +A veya +DAn ekleriyle birlikte oluşturduğu yapılar da birlikte çekim edatları olarak adlandırılabilir. Çünkü, bunlar da yan yana kullanılmanın dışında birleşik olma için gerekli en az iki eş değer birleşenin yeni bir anlam ve işlev için kullanılması kuralına uymazlar. “İsim+(öncül ek / zarf-sıfat)= çekim edatı” yapısında olan bu birimler de birlikte terimiyle anılabilir. Sözcük düzeyindeki birlikte yapıların yanında Türkiye Türkçesinde ek düzeyinde birlikte yapılar da vardır. Bunlar da ek düzeyindeki birlikte yapıları oluştururlar. Dolayısıyla, söz konusu çalışmada Türkiye Türkçesindeki birlikte terimi sözcük düzeyinde, bağlama edatları ve çekim edatları üzerinden; ek düzeyinde ise çeşitli ekler üzerinden incelenmiş ve söz konusu terimin dil bilgisinde kullanılmasının gerekliliğine dikkat çekilmiştir.Item Mehmet Akif Ersoy’da yeniden diriliş arketipi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Çetin, Nurullah; Türk Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti, son döneminde Batılı devletler karşısında siyasi, sosyal, askerî, ekonomik, eğitimsel, kültürel anlamda geri kalmıştı. Bunun sonucu olarak dağılıp parçalanmaya ve yıkılmaya yüz tutmuştu. Mehmet Akif Ersoy birçok şiirinde Osmanlı Devletinin hem bu ölüm halinin sebeplerini ortaya koydu, hem de bütün Müslümanların ve Türklerin yeniden dirilişi için çözüm önerileri sundu. O, İslam ümmetinin yeniden dirilişi için Asr-ı saadet dönemi değerlerine, Türk milletinin yeniden dirilişi için de Türk tarihinin parlak kahramanlık dönemlerine ait değerlere, ruh ve şuura dönüşü önerdi. Türk-İslam dünyasının yeniden dirilebilmesi için cahilliğe karşı bilimi ve eğitimi, ümitsizliğe karşı ümidi, bölünüp parçalanmışlığa karşı birleşip bütünleşmeyi, tembelliğe karşı çalışmayı, kozmopolitleşmeye karşı millî ahlakı önerdi.Item Orta çağda su kadını: Thüring von ringoltingen’in melusine uyarlaması ve ihanet motifi üzerine(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Akçit, Betül Yalçınkaya; Other; OtherOrta Çağ Avrupası’nda doğaüstü varlıklar hayvan olarak kabul edildiğinden yaygın bir biçimde hem kilise tasvirlerinde hem edebiyatta yer almışlardır. Bunun sebebi olarak insan ve hayvan arasındaki sınırların belirsizleştirilerek geçişken bir figür tasviri ortaya koyma düşüncesi görülmektedir. Bu nedenle hem kilise tasvirlerinde hem de edebiyatta melez varlıklar ön plana çıkmaktadır. Özellikle üst gövdesi insan, alt gövdesi ise yılan ya da balık görünümünde olan ve yaşam alanı sular olan doğaüstü varlıklar çeşitli bağlamlarda edebiyatın konusu olmuştur. Bu varlıklar arasında yer alan ve bir su kadını olarak bilinen Melusine, Orta Çağ Avrupası’nda çeşitli eserlerde işlenerek nihai şablon özelliklerine 14. yüzyılın sonları ile 15. yüzyılın başı civarında Jean d´Arras ve Couldrette adlı iki Fransız yazarla ulaşmıştır. Melusine anlatıların temeli, yasağa bağlı olan bir evliliğe ve onu takip eden ihanet motifine dayanmaktadır. Melusine konusunun en eski Almanca hali ise Thüring von Ringoltingen’in 1474’te basılan nesir romanıdır. Çalışmada öncelikle Ringoltingen’in Melusine uyarlamasını kaleme almasındaki nedenler göz önüne alınarak yazarın temel anlatı şemasında farklılaştırdığı noktalar ve Melusine figürünü işleyiş biçimi incelenmiştir. Ardından eserde yer alan ihanet motifinin iki aşamadan oluşması, Melusine gibi doğaüstü bir varlığın ebedi ruha sahip olma arzusuyla ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılmıştır.Item A. Adnan saygun’un köroğlu operası ve türk müzik tarihindeki yeri(Ankara Üniversitesi, 2022) GYÖRFFY, Güler Demirova; Other; OtherBu makalenin gayesi, Türk Beşler’inden A. Adnan Saygun’un Köroğlu operasının (Op.52) Türk müzik tarihi içindeki yerini ve önemini araştırmaktır. Saygun’un Köroğlu operası bazı çalışmalarda incelenmiş ise de Türk ve Dünya müzik tarihindeki yerinin irdelenmesi ile müzikal analizi yeterince yapılmamıştır. 23 Mayıs 1973 tarihinde İstanbul’da prömiyeri gerçekleşen eser Saygun’un ustalık dönemi eserlerindendir. Türkiye’de ulusalcılık akımı ile yazılan ve Köroğlu kahramanlık destanını işleyen ilk operadır. Eser aynı zamanda Türkiye’de bestelenen ilk çağdaş milli operalar arasındandır. Saygun bu eseri klasik dönem opera yazım tekniğinden uzak, XX. yüzyılda ortaya çıkan atonal müzik tarzında bestelemiştir. Operada uvertür, arya, ansambl gibi klasik müzik formları yoktur. Eserde romantik dönem, empresyonist akımın izleri vardır. Önceki müzik eserlerinde Türk müziğinin makamlarını kullanan Saygun, bu yaklaşımını Köroğlu epik operasında da sürdürmüştür. Eser 23-25 Mayıs 1973 tarihlerinde iki kez sahnelenmiş ve büyük beğeni kazanmıştır. Kısa bir süre sonra yılın en iyi operası seçilmiştir. Buna karşın, opera Türkiye’de bir daha sahnelenmemiştir. Bu makale, “Köroğlu” operasının bestecinin sanat hayatındaki yerini araştırmaktadır. XX. yüzyıl müzik akımlarıyla bestecinin operası arasındaki ilişkiye eğilmektedir. Epik operanın Türk ve Dünya müzik tarihindeki yerine ve önemine ışık tutmaktadır.