Sayı:72 (2023)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Yunan basınında İzmir’in işgali ve bozgun(Ankara Ünversitesi, 2023) Akbaş, EmelTürklerin Kurtuluş Savaşı, Yunanların Küçük Asya Felaketi olarak tanımladığı olay, Adalar Denizi’nde karşılıklı konumlanmış iki halkın tarihi ve siyasetinde yeri tartışılmaz bir öneme sahiptir. Öyle ki, söz konusu iki halka mensup bireyler, daha küçük yaşlarda olaya ilişkin öğretilmiş hassasiyetler edinmektedirler. TV ve radyo programları, filmler, tiyatro oyunları, masal ve ders kitapları, hatta arkadaş seçimleri bile bu hassasiyetler doğrultusunda şekillenebilmektedir. Cumhuriyet Türkiye’sinin temellerinin atıldığı Kurtuluş Savaşı hakkında, Türklerce yazılmış çok sayıda çalışma varken, öteki durumundaki Yunanların olaya bakışı hakkında yazılıp Türkçeye çevrilmiş çalışmalar, iki elin parmaklarını geçmemektedir. Günümüzde bile zaman zaman Türk-Yunan ilişkilerini zehirleyen söz konusu olayın paydaşlarınca kaleme alınmış her türden yazının, konunun anlaşılması bağlamında taşıdığı önem ortadadır.Item Ağrı'nın jeopolitik konumunun Türk İran ilişkilerine yansıması(Ankara Üniversitesi, 2023) Yüceer, SaimeJeopolitik, doğal çevre koşullarının ve coğrafi durum özelliklerinin devlet politikasına belirlediği hedefleri çizdiği ve aşıladığı karakteri inceler. Başka bir deyişle jeopolitik, bir memleketin güvenlik politikasının coğrafya olaylarına göre planlanmasıdır. Bu bağlamda Ağrı'nın coğrafi özellikleri ve demografik yapısı, Ankara'nın güvenlik politikalarını ve Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri etkilemiştir. İki devlet arasındaki sınır anlaşmazlıklarında, Ağrı özel bir konuma sahip olmuştur. Bu durum Türk-İran sınır sorununun çözülmesine kadar devam edecektir. Tarihi sürece baktığımızda Osmanlı Döneminde, Türk-İran sınırı konusu ilk önce Amasya Antlaşmasında (1555) yer almıştır. Daha sonra da 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla belirlenen sınır hattı önemli ölçüde korunmuştu. Ama sınır sorunları tamamen ortadan kaldırılamadı. Osmanlı Döneminde son Antlaşma 1913'te yapıldı. Cumhuriyet Döneminde de sorunlar devam etti. Türkiye-İran ilişkilerini, sınırda cereyan eden olaylar olumsuz yönde etkiledi. Bilindiği üzere ülkelerin demografik yapısı da jeopolitik bakış açısı içinde değerlendirilmektedir. Ağrı jeopolitiği denildiğinde coğrafi özelliklerinin yanında; demografik yapısı da önem arz etmektedir. Birinci ve İkinci Ağrı İsyanlarının ardından; 1930'da başlayan Üçüncü Ağrı İsyanı, Türk İran ilişkilerinde krize neden oldu. Eylül 1930'da başlayan harekât sürecinde Türk Kuvvetleri İran topraklarına girdi ve Küçük Ağrı Dağı ele geçirildi. Böylece isyancıların yenilgiye uğratılması mümkün oldu. Bu fiili durumun daha sonra İran tarafından da kabul edilmesi, Türkiye'nin Ağrı bölgesindeki güvenlik sorununu çözecekti. 23 Ocak 1932'de de Tahran'da biri "Türk-İran Sınır Hattının Tayini" diğeri ise "Uzlaşma, Adlî Tesviye ve Hakemlik" başlıklı iki antlaşma imzalandı. Daha sonra bu sınırda bir düzeltme yapılması için Tahran'da 27 Mayıs 1937'de bir Antlaşma daha imzalandı. Bu Antlaşmayla Türkiye-İran arasındaki sınır sorunu çözüme kavuşturulmuş oldu.Item Solidarist korporatist düşünce bağlamında İktisadiyat Mecmuası'nda madencilik yaklaşımları(Ankara Üniversitesi, 2023) Taştekin, SerapOsmanlı Devleti’nin ekonomik dönüşümünde XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren iktisadi liberalizmin karşısında himayeci görüş tartışılmaya başlandı. Liberal iktisadi yaklaşımın yerini korumacı görüşlere bıraktığı yıllarda bu durum, milli ekonomi düşüncesini işleyen iktisadi yayınlara da yansıdı. 1916 yılında yayın hayatına başlayan İktisadiyat Mecmuası, tarım, sanayi, ziraat ve bankacılık gibi ekonomi araçları üzerinde solidarist ve korporatist anlayışla örtüşen yayınlar yaptı. İktisadiyat Mecmuası’nın kurucuları Ziya Gökalp ve Tekin Alp, Fransa’daki Üçüncü Cumhuriyet’in resmi ideolojisi olan solidarizmin Osmanlı düşün dünyasına taşıyıcıları oldular. Yeni Mecmua’da solidarizmin yeni sentezini yapan Ziya Gökalp ve Tekin Alp, İktisadiyat Mecmuası’ndaki konularını bu bağlamda da ele aldılar. Solidarizm sınıf ayrılığına karşı çıkan, fakat sosyalist olmayan halkçı; aynı zamanda sınıflar arasında çıkar eşitliğini savunan dayanışmacı (tesanütçü), bunun yanında emperyalist olmayan bir devletçi yaklaşımı tasarlar. Bu çerçevede derginin, ülkenin önemli bir ekonomik değeri olan madenlerin kullanımındaki yaklaşımı, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Derginin iki yıllık yayın hayatı boyunca maden politikasıyla makaleleri solidarist korporatizm bağlamında incelenmiştir. Madencilikle ilgili yayınlanan haberleri ise çoğunlukla maden arama ve işletme imtiyazı haberleri oluşturmuştur. İktisadiyat Mecmuası ile ilgili yapılan çalışmalarda derginin yayıncılığı milli iktisat politikası çerçevesinde değerlendirilmiştir. Solidarist korporatist düşünce bağlamında maden yaklaşımlarının konu edilmemiş olması, bu çalışmanın önemini belirtir.Item Atatürk Ve Uluslararası Mark Twaın Cemiyeti Madalyası: “Kemal Atatürk Modern Romulus”(Ankara Üniversitesi, 2023) Soysal, MuratABD’li ünlü yazar Mark Twain, başta edebiyat alanında olmak üzere yazdığı eserler ve yaşam serüveni ile tanınmaktadır. Uluslararası Mark Twain Cemiyeti ise Cyril Clemens ve bir grup aydın tarafından 1930 yılında kurulmuştur. Cemiyetin kuruluş amacı ve faaliyetleri Twain’in eserlerinin güncelliğini sağlamak, edebiyat yarışmaları düzenlemek, biyografik çalışmaları ve diğer eserleri dergide yayınlamak vb. şeklindedir. Cemiyet aynı zamanda ülkelerine, insanlığa, bilime, siyasete ve uluslararası sahaya katkılarından ötürü bazı isimlere onursal üyelik ve madalyalar vermiştir. Cemiyetin ödül verdiği devlet adamlarından biri de Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk, 1937 yılında kendisine verilen bu ödülü, insani tarafına yapılan vurgu ve iltifattan ötürü memnuniyetle kabul etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’deki tarih yazımında belirli kısa yazılar dışında hakkında ayrıntılı bir bilimsel çalışma olmayan Mark Twain madalyasının/ödülünün önemini irdelemek ve takdim edilme sürecinin izini sürmektir. Çalışmada uluslararası kuruluşların üyeliklerini, madalya ve ödüllerini kabul etme konusunda seçici davranan Mustafa Kemal Atatürk’ün, Mark Twain Cemiyeti ödülünü kabul etmesinin gerekçesine, Cemiyetin bu ödülü ona hangi nedenlere istinaden verdiğine ve ödül/madalya haberinin kamuoyuna nasıl yansıdığına dair bilgilere yer verilmiştir. Bu çalışma sonunda tarihi olayın yaşandığı dönemin gazetelerinde ve günümüzdeki bazı kaynaklarda parçalar halinde bulunan Mark Twain madalyasına dair yeni kaynaklara, arşivlere ulaşılmış ve böylece literatüre katkı sağlanmaya çalışılmıştır.Item Demokrat parti döneminde basınla ilişkiler çerçevesinde “resmi ilan ve reklam” uygulamaları (1950-1960)(Ankara Üniversitesi, 2023) Ökte, Sezai KürşatTürkiye’de demokratik siyasal hayata geçiş sonrası 1945-1950 arasındaki dönemde basın, önemli bir çoğunluğuyla; verilen vaatler ve yapılan söylemler çerçevesinde, Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ve ilk yıllarında sürekli yanında ve destekçisi olmuştur. Ancak yıllar geçtikte, ülkenin koşullarına ve basın ile muhalefetin genel tutumuna bağlı olarak iktidar partisi, çeşitli yaptırımlar uygulamaya başladıkça, basın bu desteğini azaltmış ve nihayet sonlandırmıştır. Bu çerçevede; Demokrat Parti iktidarı süresince ülke gündemini teşkil eden “Resmi ve Özel İlanlar ile Reklamların Dağıtımı” konusu da çözümlenemeyen, başlı başına bir meseledir. DP iktidara gelince, CHP’den izlediklerini uygulamaya çalışmış, ancak bunu yaparken aceleci davranmış, görünürde ülke kültürünün artırılmasını sağlama bahanesiyle, bir çok yeni gazetenin yayın hayatında yer almasını temin için bunlara ilan ve reklam, daha doğrusu ilan ve reklam parası dağıtmıştır. Açıkçası, kendisine her konuda destek olacak bir basın oluşturmayı amaçlamıştır. Böylece, “besleme basın” uygulamasının yaratılmasını ve yıllarca gündemde tutulmasını engelleyememiştir. Öyle ki, günümüzde bile bu niteleme adeta DP iktidarı döneminin bir simgesi halindedir. İşte bu araştırmada; Demokrat Parti’nin basın ortamındaki uygulamaları çerçevesinde “Resmi İlanlar ve Reklamların Dağıtımı” na ilişkin geliştirilen tedbirler ortaya konulmaya çalışılacaktır.Item 15-16 Haziran (1970) işçi eylemi ve İzmir’de uyandırdığı yankılar(Ankara Üniversitesi, 2023) Kaya, AsilTürkiye’de 19. yüzyıldan itibaren kesintiye uğrayarak da olsa süregelen işçi hareketleri, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından süreklilik arz etmeye başlamış, 1961 Anayasası’yla birlikte de ivme kazanmıştı. Bir yandan ekonomik taleplerin öne çıkarıldığı bu hareketler, öte yandan politik bir tavra dönüşmeye başlamıştı. 15 Temmuz 1963’te kabul edilen 274 ve 275 sayılı kanunlarla sendikal örgütlenmenin ve toplu sözleşme yapma koşullarının yeniden düzenlenmesi, işçi hareketlerinin önünü açmıştı. 1970 yılından itibaren sosyal ve ekonomik koşullarının da etkisiyle işçiler arasındaki eylemler artınca hükümet, çareyi çalışma hayatını yeniden düzenlemekte bulmuştu. Hem kamu personellerini hem de işçileri ilgilendiren düzenlemeler yoğun tepkilere neden olmuştu. Tepkilerin en büyüğü de işçilerden gelmişti. Zira Sendikalar Kanunu ile Grev, Toplu Sözleşme ve Lokavt Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklikler sendikalar arası rekabette dengeyi bozucu niteliğe sahipti. Bu duruma tepki gösteren DİSK’e bağlı sendikalar yasaya karşı “direnme”yi kararlaştırmışlardı. 15 Haziran 1970 günü başlatılan eylemler iki gün boyunca sürmüş ve yasa tasarısı protesto edilmişti. Hükümetin sıkıyönetim kararıyla önlenebilen eylemler; Gebze ve İstanbul’da gerçekleşmiş olsa da eylemlerin etkisi farklı şehirlere de intikal etmişti. Bu çalışmada 15-16 Haziran 1970’te gerçekleşen işçi eylemlerine giden süreç, eylemler sırasında yaşananlar, eylemlere yönelik farklı bakış açıları ve İzmir’deki yankıları ele alınmıştır. Çalışmanın kaynakçasında konuyla ilgili telif eserlerden, resmi kaynaklardan ve süreli yayınlardan yararlanılmıştır.Item Cumhuriyet dönemi’nde bir turistik mekân projesi: Abant gölü(1923-1950)(Ankara Üniversitesi, 2023) Kara, SerdarBolu’nun en bilinen turistik mekânlarından olan Abant Gölü’nün ünü günümüzde tüm Türkiye’ye yayılmış ve Abant, şehrin bir sembolü haline gelmiştir. 1988’de tabiat parkı, 2022 yılında ise milli park olmuş, Bolu’daki tek üniversiteye adını vermiştir. 1919 yılında Reşat Aker tarafından keşfedilinceye kadar yalnızca civar köyler tarafından biliniyordu. Abant, 1920’li yıllarda önce Bolulular tarafından tanındı. 1930’lu yıllardan itibaren ulusal basında güzelliğinden bahsedilen bir yer oldu. Atatürk’ün 1934 yılında Bolu’yu ziyareti sırasında Abant’a ilgi göstermesinin ardından bölgeye yönelik girişimler daha ileri boyuta taşınmıştır. Bu tarihten itibaren Abant Gölü’nün turistik bir mekân haline dönüştürülmesine çalışmalar hız kazanmıştır. Bu çalışmada ilk olarak turizm kavramının tarihsel gelişimine ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan turizm anlayışına kısaca değinilmiş daha sonra Abant Gölü’nün ulusal bir figür haline getirilmesine yönelik giderek artan çabalar tarihsel süreç içerisinde ele alınmıştır. Dönemin basınına, kimi hatıralara ve belgelere yansıyan bütün bu çabaların arka planında yatan düşünce dünyası anlaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca tüm bu girişimlerin toplumda ne ölçüde karşılık bulduğu araştırılmıştır. Bu projenin başarılı ve başarısız olduğu noktalar değerlendirilmiştir.Item Bölünmenin gölgesinde bir zafer: Türkiye’nin Hindistan-Pakistan ayrılığına ve Pakistan’ın kurulmasına yönelik tutumu(Ankara Üniversitesi, 2023) İzmir , Bahar1940’lı yıllar Hindistan’a hem bağımsızlığı hem de bölünmeyi beraberinde getirdi. Aynı dönemde, yeni kurulmuş olan genç Cumhuriyet, mazlum milletlerin bağımsızlık hareketlerine sempatiyle bakmış; bunların başında, geçmişten bu yana Türk milletiyle dayanışma içinde olan Hindistan gelmişti. 1940’lı yıllar boyunca, bağımsız olması öngörülen Hindistan ile ilişkiler gelişirken, İngiltere ile dış politikada tesis edilen barışçıl ilişkiler de gözetildi. Erken Cumhuriyet Dönemi’nin tarafsız ve barışçıl dış politika ilkeleri doğrultusunda, mazlum milletlerin bağımsızlık mücadelelerine dair bir sempati öne çıkarken, ülkelerin iç içlerine karışmama ilkesi de belirleyici oldu. Bu açıdan bakıldığında, Hindistan’ın bağımsızlığı ve bölgedeki sömürgeci aktör olan İngiltere’ye yönelik tutum dış politikada kendisini nasıl göstermişti? Türkiye Hindistan’ın bölünmesi ve Hindistan ile Pakistan adlı iki ayrı devletin kurulma sürecine nasıl baktı? Sanıldığı gibi, günümüzün paradigmalarıyla değerlendirildiğinde Türkiye, Müslüman bir devletin kurulmasına olumlu mu tepki verdi yoksa bunu Hindistan için bir güç kaybı olarak mı gördü? Türkiye’nin tutumu bağımsız ve tek bir Hindistan’dan yanaysa bu dış politikadaki bir paradigma değişiminin mi ifadesidir? Bu makale, Hindistan, Türkiye ve İngiltere’deki arşiv belgeleri ve süreli yayınlar ışığında, bahsi geçen sorulara cevaplar aramaktadır. Bu anlamda makale, Pakistan fikrinin tarihsel arka planını da gözeterek Türkiye’nin hem Hindistan’ın bağımsızlığına hem de bölünmesine yönelik tepkisini Türk basını üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır.Item İşgal İstanbul’unda Anti-Bolşevik bir Ukrayin örgütü: Ukrayna’nın kurtuluşu komitesi(Ankara Üniversitesi, 2023) Gürer, Ahmet ŞamilBu makale 1921’de İtilaf Devletleri’nin işgali altındaki İstanbul’da kurulan milliyetçi bir Ukrayna Komitesi’nin faaliyetlerini örgütün tüzüğü, programı ve beyannamesi çerçevesinde incelemektedir. Ukrayna’nın Kurtuluşu Komitesi adıyla bir grup Ukraynalı milliyetçi mülteci tarafından kurulan bu örgütün nihai hedefi Ukrayna Sovyet hükümetini yıkarak milli bir Ukrayna devleti kurmaktı. Bu hedefin gerçekleştirilmesi yolunda üslendiği misyon ise benzer hedeflerle faaliyet gösteren dağınık haldeki Ukrayna milli teşkilatlarını birleştirmekti. Komite’nin daha önce yine İstanbul’da kurulmuş olan Ukrayna’nın Kurtuluşu Birliği’nin devamı olduğuna ve aynı dönemde Avrupa’da faaliyet gösteren diğer milliyetçi Ukrain örgütleri ile organik bir bağının bulunduğuna ilişkin bir bilgi yoktur. Komite’nin faaliyet merkezi olarak İstanbul’u seçmesinde İtilaf Devletleri’nin temsilcilerinin desteğini almak gibi amacın rol oynadığı söylenebilir. Komite’nin Bolşevizm karşıtı söylemleri ve milliyetçi ideolojisiyle İstanbul’daki işgal güçlerinin desteğini aldığı anlaşılmaktadır. Komite, Avrupa kamuoyunun dikkatini Ukrayna davasına çekmeye yönelik bir propaganda politikası izlemiştir. Bu amaçla La Libre Ukraine adlı Fransızca bir dergi yayımlamış ve Milletler Cemiyeti’nden destek almaya yönelik girişimlerde bulunmuştur.Item Çarlık Rusya’sına Alman göçü ve sovyetler birliği döneminde ülkede yaşayan almanların nüfus sayımlarına göre durumu(Ankara Üniversitesi, 2023) Gündoğdu, MuratBu çalışmada, Sovyetler Birliği’nin kozmopolit yapısının bir parçası olan Rusya Almanları’nın Sovyetler Birliği’ndeki nüfusu incelenmiştir. Nüfus sayım sonuçlarında, SSCB ve Almanların toplam nüfusu, cinsiyete ve yerleşim yerlerine göre dağılımları detaylı tablolar halinde verilmiştir. Çalışmanın ana kaynağını Sovyetler Birliği’nde yapılan nüfus sayım sonuçları oluşturmaktadır. Bu nüfus sayımlarının birinci el kaynak olması çalışmaya önem katmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Rusya’da yaşayan Rusya Almanlarının demografik yapısını nüfus sayım sonuçları üzerinden incelemektir. Bu bağlamda, nüfus hareketliliğini etkileyen göç ve savaş vb. gibi nedenler üzerine durulmuştur. Çalışmanın sonucunda, Sovyetler Birliği’nde yaşayan Rusya Almanlarının ülkede belirli dönemler göçlere ve baskılara tabi tutulduğu, buna rağmen nüfusunun her nüfus sayımında az da olsa artış gösterdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca ülkede Alman nüfusunun yapılan göçler sonucunda batıdan doğuya doğru artış gösterdiği ve kadın nüfusun erkek nüfustan daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bu artışta, çalışma kamplarına gönderilen erkeklerin kötü şartlarda yaşaması ve savaşın getirdiği ölüm, erkek nüfusunun azalmasında etkili olmuştur. Diğer taraftan 1964 yılında, 1941 yılı sürgün kararı ve hükümlerinin iptal edilmesiyle birlikte Alman nüfusunun ülkenin batı kısımlarına doğru göç ettikleri gözlemlenmiştir. Son olarak, Alman nüfusun 1970 yılı ve sonrasında en fazla Sovyet Kazakistanı’nda en az nüfusun ise Sovyet Ermenistanı’nda olduğu tespit edilmiştir.Item Demokrat parti döneminde siyasal şiddet(Ankara Üniversitesi, 2023) Gülen, AhmetTürk siyasal hayatında siyasî partilerin ortaya çıktığı II. Meşrutiyet döneminden itibaren partiler arasındaki rekabet zaman zaman demokratik rejimlerde yeri olamayan şiddet eylemleriyle şekillenmiştir. 1912’de yapılan genel seçimler İttihatçı-İtilafçı rekabetinin demokratik boyutları aşmasından dolayı şiddet hareketleri ve nizamsızlıklar altında geçmiştir. Cumhuriyet devrinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası döneminde de İzmir ve Antalya’da meydana gelen hadiseler erken demokrasi, çok partili sistem, günlerinde siyasal şiddetin boyutlarını ortaya koyması bakımından önemlidir. Tek parti devrinde de Tan hadisesi sola karşı yürütülen siyasal şiddetin önemli bir yönünü oluşturmaktadır. 1945-1950 arası devrede yeniden kurulan partilerle çok partili dönem yeniden başlamış; ancak iktidar muhalefet taraftarları arasındaki olaylar sürmüştür. 1950’de iktidarı ele alan Demokrat Parti zamanında siyasal şiddet eski döneme oranla büyük bir artış göstermiştir. Bu yıllar içinde de siyaset mücadelesi normal seyrinden çıkarak 1952’de Balıkesir’de, 1957’de Gaziantep’te, 1958’de Zile’de 1959’da Uşak, Topkapı ve Geyikli’de, 1960’ta da Kayseri civarında siyasal şiddet örnekleri görülmüştür. Özellikle Demokrat Parti’nin son dört yılında demokratik rejimlerdeki normal seviyenin üzerine çıkan siyasî tansiyon, muhalefet lideri ve Cumhuriyetin kurucu liderlerinden İsmet İnönü’ye saldırılara kadar varan sonuçlara neden olmuş ve sertlik siyaseti 27 Mayıs’ta askerlerin yönetime el koymasına giden süreci de hızlandırmıştır. Dolayısıyla o dönemdeki iktidar ana muhalefet ilişkilerinin bir boyutunu da siyasal şiddet hareketleri oluşturmuştur. Bu çalışmada DP iktidarında muhalefete karşı yürütülen sertlik siyasetinin yanı sıra tarafların olaylara bakış açısı da ele alınmıştır. İki tarafı destekleyen yayın organları bu tür şiddet hareketlerinin nasıl algılandığını göstermesi bakımından çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Yassıada mahkemeleri sırasında görülen Uşak ve Topkapı olayları davası çalışmanın kapsamı dışında kaldığından ele alınmamıştır.Item Türk tarih tezi’nin politik kültürel göstergesi Hitit=Eti adı(Ankara Üniversitesi, 2023) Gökgöz, Saime SelengaÇalışmada HİTİT=ETİ adı, İç Ad-Dış Ad ilişkisi çerçevesinde Anadolu ve Ön Asya coğrafyasının Eski Çağ, Tarih Öncesi Tarihi ve onun Türk tarihçiliğinin, arkeoloji ve başka, bu dönemiyle meşgul bilimli temsillerinin çalışmalarıyla, başlı başına Türk Devrimi’nin, ulus-devletleşme sürecinin siyasî ve idelojik tezleri olarak Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Tezi üzerinden değerlendirildi. Makalenin Giriş kısmı, tarihî coğrafya, topografya olgusuna teorik olarak iç ad-dış ad, coğrafî adı, yer adbilim ve adbilim (onomastik) alanından yaklaştı. İkinci bölümde Türk Tarih Tezi’nin merkezine yerleştirildiği bariz olan Eski Anadolu Uygarlıkları, bu sırada Hitit = Eti çerçevesinde ETİ adının formel ve informel bilimsel olarak kültürlenilen mecranın kaynak dilleri olarak Batı dillerinden “aktarma” ve “kopyalama-yapıştırma” yoluyla politik, ideolojik ve dolayısıyla Türk Devrimi uygulamaları açısından devrimci ikonografik bir ad verme mesaiinin gerçekleştiği, bu noktada sosyo-kültürel ve politik, ideolojik, entellektüel, bilimsel gerekçeleri üzerinde duruldu. Üçüncü bölümde ise, Türk Devrimi ve Türk Tarih Tezi temelinde ETİ, HİTİT’in Türk popüler kültürel belleğine tahvil edilmesi süreci örneklerle ele alınıp değerlendirildi.Item 27 mayısın gölgesinde bir albay: Ağası Şen (1923-12 şubat 1981)(Ankara Üniversitesi, 2023) Çam, Hatice SevinçBu çalışmada Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ordunun sivil siyasete müdahalesinin ilk örneği olan 27 Mayıs 1960 darbesinde aktif bir rol oynayan Hava Kurmay Albay Ağası Şen’in hayatı incelenmiştir. Asker ve sivil olmak üzere iki başlık altında tasnif edilen Şen’in yaşam öyküsünde, özellikle sivil kariyerinin şekillenmesinde etkili olan geniş çevresi ve dostlukları da ayrı olarak ele alınmıştır. Bu doğrultuda asker ve sivil yaşamında karşılaştığı destek ve engeller, ölümünden sonra kendisi hakkındaki olumsuz iddialar birinci elden kaynaklarla sorgulanmış, kişiliğinin ve buna bağlı olarak hayatının şekillenmesinde etkili olan maddi ve manevi yapılanmasındaki motivasyon unsurlarına değinilmiştir. 27 Mayıs 1960 darbesinde Başbakan Adnan Menderes’i Eskişehir’de tutuklama görevini üstlenen Ağası Şen, Milli Birlik Komitesinde Devlet Başkanı Gürsel’in Başyaveri olarak görev yapmıştır. 1965-68 ile 1974-75 yılları arasında iki kez THY Genel Müdürlüğü görevini üstlenen Şen, 1970-71 yılları arasında BJK Başkanı olmuştur. Onun hayat hikayesi üzerinden 1960-1980 arası Türkiye’nin siyasi, iktisadi ve sosyal dönüşümü yansıtılmaya çalışılmıştırItem 6-7 eylül olaylarının gerçekleşmesinde Kıbrıs Türktür Cemiyetine yöneltilen suçlamalar ve cemiyetin önde gelen simalarının savunmaları(Ankara Üniversitesi, 2023) Çakıcı, DeryaCumhuriyet tarihinde önemli bir yer tutan 6-7 Eylül 1955 olayları, Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanmış ve ülke sınırları içerisinde yaşayan başta Rumlar olmak üzere diğer etnik unsurları da derinden etkilemiş bir olaydır. Olaylar, Mustafa Kemal Paşa’nın Selanik’te doğduğu eve ve Türk Konsolosluğu’na bomba atıldığı haberinin duyulmasının ardından başlamıştır. Büyük halk kitlelerinin ayaklanma sebebi olarak Kıbrıs sorunu gösterilmiştir. Ardından olayların sorumluları arasında görülen Kıbrıs Türktür Cemiyeti bütün faaliyetlerinden men edilmiş, cemiyetin önde gelen isimleri tutuklanmış ve mal varlığına el konulmuştur. Uzun süren yargılamalar sonucunda cemiyet üyeleri hakkında tahliye kararı verilmiştir. Söz konusu çalışma; konuyla ilgili yapılan çalışmalar ve ortaya çıkan yeni bilgi ve belgelerin analiz edilmesiyle oluşturulmuştur. Bu açıdan bakıldığında, çalışmanın 6-7 Eylül olaylarının gerçekleşmesinde öne çıkan etkenlerin belirlenmesi açısından önem taşıdığını ifade etmek gerekmektedir. Bu bağlamda 6-7 Eylül olaylarının sadece Atatürk’ün evine bomba atılmasıyla başladığı savının, olayların görünen yüzü olduğunu belirtmekte fayda vardır. Yaşanan gelişmeler, 6-7 Eylül olaylarının daha önceden planlanmış olabileceğine işaret etmektedir. Çalışmada, Kıbrıs Türktür Cemiyetinin 6-7 Eylül olaylarına giden süreç içerisindeki faaliyetleri ve cemiyet üyelerinin olayların çıkış sürecinde etkisi olup olmadığı, arşiv belgeleri ve dönemin basınyayın organları temel alınarak ortaya konulmaya çalışılmıştırItem Erken cumhuriyet dönemi süreli çocuk yayınlarında idealize edilen ahlaki erdemler: Dayanışma-yardımlaşma, tutumlu ve tasarruflu olmak(Ankara Üniversitesi, 2023) Özen, Sevcan BaşboğaErken Cumhuriyet döneminde devletin ve rejimin teminatı olarak görülen çocukların ve genç nesillerin Cumhuriyetin ilkeleri, idealleri ve ahlaki erdemleri çerçevesinde inşa edilmeleri esas alınmıştır. Erken Cumhuriyet dönemi aynı zamanda iki savaş arası dönemin zorlu siyasal, sosyal ve ekonomik konjonktürünü de içermektedir. Bahsi geçen zorlu koşullarda Cumhuriyet çocuğunun sahip olması beklenen ahlaki erdemlerin başında dayanışma yardımlaşma, tutumlu ve tasarruflu olma alışkanlığı gelmekteydi. Bu çalışmada Cumhuriyet çocuklarının, bahsi geçen ahlaki erdemlerle inşası, dönemin süreli çocuk yayınlarına odaklanılarak ve analitik bir perspektifle ele alınmıştır. Bu çalışmada “içtimai, milli ahlak” olarak adlandırılan bu ahlak anlayışının kaynağının ne olduğu, hangi argümanlarla kimler tarafından nasıl tartışıldığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu çalışma ile dayanışma, yardımlaşma, tutumlu ve tasarruflu olma erdemlerinin içerisinde bulunulan konjonktür ile olan bağı, metinde bahsedilen ahlaki erdemlerin çocuklara kazandırılmasının önemi, bu ahlaki erdemlerin süreli çocuk yayınlarında hangi söylemlerle nasıl ele alındığı, bu konuda aile ve okulun üsteleneceği rollerin neler olduğu, çocuklara ahlaki erdemlerin hangi yöntemlerle nasıl öğretilebileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte tüm bu çabaların aileye, topluma ve devlete olan katkılarının neler olduğu sorunsallaştırılmıştır. Sonuçta bu çalışmada çocuklara öğretilmesi amaçlanan ahlaki erdemlerden dayanışma yardımlaşma, tutumlu ve tasarruflu olma alışkanlığı, devletin ve toplumun kolektif çıkarlarının korunmasını amaçlamıştır. Bu durum hem toplumsal bağlılığın ve ekonomik kalkınmanın hem de devlete, topluma ve rejime olan bağlılığın sembolü olarak görülmüştür.Item 1970’ler Türkiye’sinde İslamcı hareketin sendikalaşma ve greve yönelik yaklaşımı(Ankara Üniversitesi, 2023) Celep, Barış1970’ler Türkiye’de sendikal mücadelenin zirve yaptığı bir dönemi temsil etmektedir. Bu süreçte sadece sendikal hareket gelişmemiş aynı zamanda farklı politik hareketler de kitleselleşmeye başlamıştır. 70’lerde serpilen politik hareketlerden biri olan İslamcılığın da sendikal mücadeleye bakışında ciddi bir dönüşüm yaşanmıştır. Daha önceleri sendikalara karşı mesafeli bir tutum takınan İslamcı hareket, 70’lerin ikinci yarısında sendikal hareketi muteber bir faaliyet olarak adlandırmıştır. Bu dönüşümde iki temel etken belirleyici olmuştur. Bunlardan biri İslamcı hareketin sendikaları, sayıları giderek artan işçiler arasında yürütecekleri dini-politik propagandanın taşıyıcısı olarak görmesidir. Bir diğer gerekçe ise sendikalar kurarak veya mevcut sendikaların yönetimlerini ele geçirerek, işçi sınıfı içerisinde yükselen sol temayüle bir ket vurma isteğidir. Bu bakış açısı, İslamcı hareketin kendi sendikaları olan HAK-İŞ kurulana kadar mevcut sendikalara (DİSK, TÜRK-İŞ, MİSK) karşı yaklaşımını da belirlemiştir. Bu açıdan sendika konusunda bir dönüşüm yaşayan İslamcı hareket, sendikaların ellerindeki en önemli hak arama aracı olan grev konusuna ise mesafeli yaklaşmaya devam etmiştir. İslamcılar açısından grev, dini açıdan hak yemek olarak adlandırılmış ve kriminal bir faaliyet olarak takdim edilmiştir. Bu çalışma, 1970’lerde İslamcı hareketin sendika ve grev konularına yaklaşımını ortaya koymayı ve bu yaklaşımlardaki dönüşümü açıklamayı amaçlamaktadır The 1970s represent a period when the struggle by trade unions peaked in Turkey. In this period not only trade union movement developed but also different political movements started to gain popularity. Islamism, one of the popular political movements in 1970s, experienced a serious transformation in its view of trade union movement. The Islamist movement, which used to distrust trade unions, started to support the struggle by labour unions in the second half of the 1970s. Two main factors have been effective in this transformation, one of which is that Islamists see labour unions as a tool for religious and political propaganda among the growing number of workers. The other one is the desire to curb the rising socialist views in the working class by establishing labour unions or taking over the management of existing ones. This point of view has also been a decisive factor in the approach of Islamist movement towards existing labour unions (DISK, TURK-IS and MISK) until they established their own union, HAK-IS. Although there was a transformation regarding trade unions in Islamist movement, it kept on to take anti-strike stance. The Islamists disapproved strike regarding religious concerns and considered it as a criminal activity. This study aims to reveal the approach of the Islamist movement to trade unions and strikes in 1970s and explain the transformations in those approaches.