Browsing by Author "Kuzu, Mehmet Ayhan"
Now showing 1 - 9 of 9
Results Per Page
Sort Options
Item Abdominoperineal rezeksiyon uygulanmış hastalarda parastomal herninin saptanmasında fizik muayene ile bilgisayarlı tomografinin karşılaştırılması(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Sonbahar, Bilgehan Çağdaş; Kuzu, Mehmet Ayhan; Genel CerrahiAşağı rektum kanseri cerrahisinde yapılan abdominoperineal rezeksiyon (APR) cerrahisi sonrası hastaların kalıcı kolostomisi olmaktadır. Stomalı bireyler fizyolojik, sosyal ve psikolojik olmak üzere pek çok problemle karşılaşabilmektedir. Stomalı hastaların sık karşılaştıkları problemlerden biride parastomal hernilerdir. Parastomal herniler hastaların beden görünümlerini ve kendine güvenlerini etkiler, ayrıca stoma torbası vs. gibi bakım araçlarının kullanımını engelleyerek hastanın fiziksel konforunu bozar. Ayrıca intestinal obstrüksiyon veya strongülasyona sebebiyet vererek mortalite ve morbidite üzerinde rol oynar. Bu sebeple parastomal herni önemli bir komplikasyondur. Bu çalışmanın amacı abdominoperineal rezeksiyon uygulanmış kalıcı kolostomili hastalarda parastomal herni tanısında fizik muayene ile bilgisayarlı tomografinin spesifitesini karşılaştırmaktır. Bu çalışma için Ankara Üniversitesi Etik Kurul Komitesinden onay alındı. Çalışmamıza 2007-2012 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde aşağı rektum kanseri sebebiyle abdominoperineal rezeksiyon uygulanmış 84 hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil edilme kriterleri şunlardı: Rektum kanseri sebebiyle APR cerrahisi uygulanan, ameliyat sonrası 1. yılını dolduran, kalıcı kolostomili hastalar.84 hasta çağırılarak tam fizik muayene ayrıca tuşe ile intrastomal muayene yapıldı, daha sonra hastalara abdominoperineal bilgisayarlı tomografi çekildi ve sonuçlar değerlendirildi. Çalışmaya dahil edilen popülasyonun demografik özellikleri değerlendirildiğinde, 84 hastanın 51`i (%60.7) erkek, 33`ü (%39.3) kadındır. Olguların yaşları 28 ile 90 yıl arasında değişmekte olup ortalama yaş 52.3 dür. 50 84 hastada fizik muayene ile parastomal herni saptanma oranı 20 hasta ile %23.8?dir,aynı 84 hastada bilgisayarlı tomografi ile 28 hastada parastomal herni saptanarak oran %33.3 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak parastomal herni tanısı için; normal fizik muayenenin yanında tuşe ile intrastomal fizik muayene yapılması gerekebilir, ayrıca tanıya yardımcı yöntem olarak bilgisayarlı tomografi tetkiki kullanılabilir. Rutin kullanımı maliyet açısından ek yük getirmesine rağmen gerçek insidansı saptamada yararlıdır ayrıca fizik muayene ile saptanamayan, asemptomatik, küçük fıtıklara erken tanı konulmasında bilgisayarlı tomografi faydalı bir tetkiktir.Item Deneysel ileusda indometasin kullanımının intestinal permeabilite ve bakteriyel translokasyon üzerine etkileri(2006) Demirkan, Arda; Aksoy, Murat; Kuzu, Mehmet Ayhan; Törüner, AtillaItem Effects of abdominal and vaginal hysterectomy on anorectal functions along with quality of life of the patient(2018) Kuzu, Mehmet Ayhan; Tıp FakültesiObjectives and background: Hysterectomy is the most commonly performed major gynecological operation for both benign and malign gynecologic conditions. After hysterectomy, although some investigators have declared an increased incidence of urinary and anorectal dysfunction, some others could not show any connection. Methods: The voluntary patients were divided in two groups: abdominal hysterectomy (Group 1) and vaginal hysterectomy (Group 2). Anal manometry and all the other examinations of the patients were performed at the Department of General Surgery Endoscopy Unit of Ankara University, Faculty of Medicine. Results: When the quality of life of the patients was assessed before the operation and on the 12th post-operative month via the SF-36 form; it can be seen that body pain parameters of the patients in Group 1 had significantly improved and there is no statistical difference in other parameters. When the effect of hysterectomy on the quality of life of the patients was evaluated by the "Cleveland Clinic Global Quality of Life" form, the statistically significant improvement in the quality of life of the patients in Group 2 was observed. Conclusion: If the type of operation (vaginal or abdominal) is performed due to benign causes, it does not affect the urinary and anorectal functions of the patients. Depending on the decrease of complaints of the patients, it has a positive effect on the quality of life.Item Enteral glutamine pretreatment does not decrease plasma endotoxin level induced by ischemia-reperfusion injury in rats(2008) Orazakunov, Erkin; Savaş, Berna; Kuzu, Mehmet Ayhan; Melli, Mehmet; Fen FakültesiAim: To investigate whether oral glutamine pretreatment prevents impairment of intestinal mucosal integrity during ischemia-reperfusion (I/R) in rats. Methods: The study was performed as two series with 40 rats in each. Each series of animals was divided into four groups. The first group was used as a control. Animals in the second group were only pretreated with oral glutamine, 1 g/kg for 4 d. The third group received a normal diet, and underwent intestinal I/R, while the fourth group was pretreated with oral glutamine in the same way, and underwent intestinal I/R. Intestinal mucosal permeability to 51Cr-labeled EDTA was measured in urine in the first series of animals. In the second series, histopathological changes in intestinal tissue and plasma endotoxin levels were evaluated. Results: Intestinal I/R produced a significant increase in intestinal permeability, plasma endotoxin level and worsened histopathological alterations. After intestinal I/R, permeability was significantly lower in glutamine-treated rats compared to those which received a normal diet. However, no significant change was observed in plasma endotoxin levels or histopathological findings. Conclusion: Although glutamine pretreatment seems to be protective of intestinal integrity, upon I/R injury, such an effect was not observable in the histopathological changes or plasma endotoxin level. © 2008 WJG. All rights reserved.Item Fall of another myth for colon cancer: Duration of symptoms does not differ between right- or left-sided colon cancers(2019) Kuzu, Mehmet Ayhan; Tıp FakültesiBackground/aims: Patients with colorectal cancer continue to present with relatively advanced tumors that are associated with poor oncological outcomes. The aim of the present study was to assess the association between localization, symptom duration, and tumor stage. Materials and methods: A prospective, multicenter cohort study was conducted on patients newly diagnosed with a histologically proven colorectal adenocarcinoma. Standardized questionnaire-interviews were performed. Data were collected on principal presenting symptoms, duration of symptoms (time to first presentation to a doctor and time to diagnosis) and treatment, diagnostic procedures, tumor site, and stage of the tumor (tumor, node, and metastasis (TNM)). Results: A total of 1795 patients with colorectal cancer were interviewed (mean age: 60.76±13.50 years, male patients: 1057, patients aged >50 years: 1444, colon/rectal cancer: 899/850, right side/left side: 383/1250, stage 0-1-2/stage 3-4: 746/923). No statistically significant correlations were found between duration of symptoms and either tumor site or stage. Principal presenting symptoms were significantly associated with left colon cancer. Patients who had "anemia," "change in bowel habits," "anal pruritus or discharge," "weight loss," and "tumor in right colon" had a significantly longer symptom time. Conclusion: Symptom duration is not associated with localization, nor is the tumor stage. Diagnosis of colorectal cancer at an earlier stage may be best achieved by screening of the population.Item KOMPLET MEZOKOLİK EKSİZYON ve SANTRAL VASKÜLER LİGASYON TEKNİĞİNİN STANDARDİZASYONU İÇİN KANSERİN YERLEŞTİĞİ KOLON BÖLGESİNE GÖRE NÖRAL, VASKÜLER VE LENFATİK CERRAHİ ANATOMİSİNİN ARAŞTIRILMASI VE GÖRSEL EĞİTİM MATERYALİNİN HAZIRLANMASI(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri, 2017) Kuzu, Mehmet Ayhan; Tıp Fakültesi; Kuzu,Işınsu; Açar,Halil İbrahimÜlkemizde ve dünyada her iki cinste de sık görülen Kolorektal kanserin günümüzde en etkin tedavi yöntemi cerrahidir. Total mezorektal eksizyon tekniğinin rektum kanser cerrahisinde uygulanmaya başlamasıyla elde edilen onkolojik sonuçlar (lokal nüks ve sağ kalım süresi gibi) kolon kanserine göre kanser cerrahisinin daha iyi bir seviyeye ulaşmasını sağlamıştır. Eğitim politikaları ile bunun yaygınlaştırıldığı özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde toplum bazında rektum kanseri cerrahisinin sağ kalım ve komplikasyon oranları önemli ölçüde iyileşmiştir. Kolon kanserine bakıldığında ise aynı dönemde maalesef belirgin bir gelişme sağlanamamıştır. Bunun ana nedeni kolon kanser cerrahisinin genelde kolay olduğunun düşünülerek ihmal edilmesindendir. Rektum kanser cerrahisinde uygulanan ve kanser cerrahisinde önemli bir gelişme sağlayan tekniğin, benzer onkolojik prensipler dikkate alınarak kolon kanserine uygulanmasını sağlayan komplet mezokolik eksizyon ve santral vasküler ligasyon (complete mesocolic excision with central vascular ligation [CME-CVL]) tekniği son yıllarda geliştirilmiştir. Bu teknik ile elde edilen onkolojik sonuçların eskiden yapılan kolon kanseri cerrahi tedavisine göre çok daha iyi olduğu gösterilmiştir. Kolon kanseri değişik lokalizasyonlarda (çekum, çıkan kolon, hepatik fleksura, tranvers kolon, splenik fleksura, inen kolon ve sigmoid kolon) gelişebilmektedir ve farklı lokalizasyonlarda yerleşen kolon kanserleri farklı lenfatik drenaja sahiptir. Ayrıca cerrahide çok önemli olan damar anatomileri de her kolon bölümü için farklılıklar göstermektedir. Bu da cerrahiyi rektum kanserine göre çok daha komplike hale getirmektedir. Tüm bu nedenlerle, sık görülen bu kanserin cerrahi tedavisinin çok iyi tanımlanması (cerrahi planlar, ilgili damar anatomisi, lenfatik drenaj sahaları) ve cerrahiyi yapan tüm hekimlerin bu konuda bilgilendirilmesi gerekmektedir.Item Pilonidal sinüs hastalarında kristalize fenol uygulaması ile cerrahi tedavinin karşılaştırılması, prospektif randomize klinik çalışma(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Çalıkoğlu, İsmail; Kuzu, Mehmet Ayhan; Genel CerrahiGiriş: Pilonidal sinüs hastalığında minimal invaziv girişimler cerrahi eksizyona alternatiftir. Bu prospektif randomize kontrollü çalışmada pilonidal sinüs hastalığında fenol uygulaması ve eksizyon tedavilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır (ACTRN 12612000868886). Materyal ve Metot: 140 pilonidal sinüs hastası randomize olarak fenol uygulaması (n=70) ve cerrahi eksizyon (n=70) olmak üzere ayrılmıştır. Hastalar 3 ve 6. haftalarda iyileşme açısından izlenmiş ve tedavi sonrasında 6, 12, 24, 36 ve 48. aylarda sorgulanmıştır. Primer sonuç yara iyileşme süresinin (gün olarak) belirlenmesidir. Sekonder sonuçlar ise vizüel analog skala ile ağrı düzeyi ölçümü, analjezik kullanımı, günlük aktiviteye dönüş süresi (gün olarak) ve rekürrensin belirlenmesidir. Kısa Form-36 (SF-36) Sağlık Anketi ve Nottingham Sağlık Profili (NHP) anketi hastaların ilk vizitinde doldurulmuştur. Tüm sonuçlar median değer +/- standart sapma olarak verilmiştir. İstatistiksel analiz Fisher'in kesin ki-kare testi uygulanarak yapılmıştır. Bulgular: Yara iyileşmesi süresi fenol uygulaması yapılan grupta anlamlı olarak kısa bulunmuştur (16.2±8.7 ve 40.1±9.7 gün; p<0.007). Tedavi sonrasında ağrısız yürüme süresi (0.8±2.8 ve 9.3±10.0; p< 0.001) ve ağrısız dışkılama süresi (16.2±12.6 ve 22.5±15.1 saat; p< 0.001) fenol grubunda daha kısa bulunmuştur. İki grup arasında 48. Saatteki VAS skorları (0.8±1.4 ve 3.0±2.2), kullanılan ağrı kesici miktarı (0.5±1.1 ve 3.4±1.4 adet ) ve yara pansuman süreleri (2.1±3.0 ve 38.1±8.9 / gün) değerlendirildiğinde fenol grubu lehine anlamlı fark bulunmuştur (p<0,007). Fenol uygulama süresi, cerrahi tedaviye göre daha kısa bulunmuştur (14.0±3.8 dakika ve 49.0±24.2 dakika; p< 0.001). Ortalama 39.2±9.0 aylık takip süresinde her iki grupta da başarı oranı benzer bulunmuştur (Fenol grubunda 13, cerrahi grupta 9 rekürens; p=ns). 3. Haftada uygulanan SF-36 and NHP anket sonuçları fenol uygulaması lehine sonuçlanmıştır. Sonuç: Bu prospektif, randomize kontrollü çalışma göstermiştir ki, fenol uygulaması eksizyona göre daha hızlı yara iyileşmesi sağlamaktadır ancak başarı oranında 3. yılda fark bulunmamaktadır. Fenol uygulaması hastalar için cerrahi eksizyona göre daha kabul edilebilir görülmektedir ve tedavide ilk seçenek olarak tercih edilebilir.Item Sağ kolon kanserinde mezokolik eksizyonunun eğitim modelinin hazırlanması(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri, 2017) Kuzu, Mehmet Ayhan; Other; Tıp FakültesiItem Superior hipogastrik pleksusun promontoryum hizasındaki güvenli bölge aralığının belirlenmesi(Tıp Fakültesi, 2019) Kutlu, Burak; Kuzu, Mehmet Ayhan; TıpPelvik cerrahi, üriner ve cinsel fonksiyonlarla ilgili organlarla ve organları ilgilendiren otonom sinir ağları ile yakın ilişki içerisindedir. Bunun yanında mesh rektopeksi gibi benign nedenlerle yapılan ameliyatlarda greft fiksasyonu sırasında sinir yaralanması meydana gelebilmektedir. Çalışmamızın amacı, SHP pleksus nöroanatomisini pelvik yapılara göre ortaya koymak ve promontoryum çevresinde güvenli bir alan tanımlamaktır. 45 taze kadavra (39 erkek) kadavra üzerinde pelvik diseksiyon yapılmıştır. TME tekniği kullanılarak diseksiyonlar yapılmıştır. Superior hipogastrik pleksus bifurkasyonu ve promontoryum orta noktası tespit edildi. Bu anatomik oluşumlara göre üreterler, otonom sinirler, aort ve vena cava inferior bifurkasyonları, iliak damarların bifurkasyonlarının uzaklıkları ölçülmüştür. Diseksiyon yapılırken her vaka ile ilgili veriler ekibimiz tarafından oluşturulan forma kaydedildi. SHP morfolojik olarak değerlendirildiğinde; %64,8 (n=24) vakada ağ (mesh), %24,3 (n=9) vakada ip, %10,8 (n=4) vakada fiber şeklinde morfoloji tespit edildi. SHP vakaların tamamında aort bifurkasyonun kaudalinde, %80 vakada promontoryumun kranialinde olduğu görüldü. SHP bifurkasyonuna solda en yakın damar %86,2 (n=25) sol common iliak ven (LCİV) ve ortalama uzaklık 8,49 mm olarak ölçüldü; sağda en yakın damar %48,2 (n=14) sağ internal iliak arter ve ortalama uzaklık 13,4 mm ölçüldü. Bu seviyede 22 vakada SHP LCIV üzerinde tespit edilmiştir. 10 vakada ise sağda RİİA üzerinde bulunmuştur. SHP bifurkasyonunun üreterlere uzaklıkları sağda ortalama 27,9 mm; solda 24,2 mm ölçüldü. SHP bifurkasyonunun 2 cm altında sol hipogastrik sinir ve sağ hipogastrik sinir kalınlıkları ölçüldü. Sağda ortalama 4,62mm ve solda ortalama 4,35 mm ölçüldü. LHN, 13 vakada; RHN ise 1 vakada vasküler yapıların üzerinde idi. 6 (%13,3) vakada median sakral arter, 3 (%7,6) vakada median sakral venin promontoryum üzerinde tespit edilmiştir. Çalışmamızda 45 kadavra üzerinde yapılan değerlendirme ile otonom sinirlerin ve vasküler yapıların pelviste yakın komşulukları belirlenmiştir. Pelvik cerrahi sonucu oluşan komplikasyonların minimalize edilebilmesi için bu anatomik komşulukların cerrah tarafından iyi bilinmesi gerekmektedir. Literatürde bu kadar fazla kadavra sayısı ile yapılan ve bu kadar kapsamlı bir çalışma olmaması nedeniyle çalışmamızın anatomik açıdan önemli bir çalışma olduğunu düşünmekteyiz.