Cilt:74 Sayı:01 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:74 Sayı:01 (2019) by Issue Date
Now showing 1 - 13 of 13
Results Per Page
Sort Options
Item Attitudes towards income inequality in Turkey(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Limanlı, Ömer; https://orcid.org/0000-0002-6897-4253; Siyasal Bilgiler FakültesiThe purpose ofthis paperisto revealfactorsthat affect attitudestowardsincome inequality in Turkey by using World Values Surveys dataset over the period 1990-2011. Unlike previous studies on Turkey, this paper has employed ordered logistic regression with the wider period. Two separate estimations have been run using different explanatory variables. In the first estimation, findings have demonstrated that financial satisfaction of households, religion and political ideologyare crucial factors in the attitude creation process. In the second estimation, trust variables have been run with traditional control variables such as sex, age, education, and marital status. People who trust armed forces, police, European Union, and government support larger income differences almost in all years. Individuals who trust labour unions prefer more equality as expected. Findings reveal that ideologies and religious affiliations of voters are determinative in the development of policies to combat income inequality, among other factors mentioned. In this context, it can be said that there is a strong connection between the concepts of religion, ideology, and justice which is mentioned together with the idea of inequality. Öz Bu makalenin amacı 1990-2011 dönemi World Values Surveys veri setini kullanarak Türkiye’deki gelir eşitsizliğine yönelik tutumları etkileyen faktörleri ortaya koymaktır. Türkiye üzerine yapılmış daha önceki çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada daha geniş bir zaman dönemi ile sıralı lojistik regresyon kullanılmıştır. Farklı açıklayıcı değişkenler kullanılarak iki farklı tahmin gerçekleştirilmiştir. Birinci tahminden elde edilen bulgular hanehalkı finansal tatmininin, dinin ve siyasi ideolojinin tutum yaratım sürecinde kritik faktörler olduğunu ortaya koymuştur. Ikinci tahminde güven değişkenleri cinsiyet, yaş, eğitim ve medeni durum gibi geleneksel değişkenler ile analize koşulmuştur. Kolluk kuvvetlerine, polise, Avrupa Birliği’ne ve hükümete güvenen kişiler neredeyse her yılda daha büyük gelir farklılığını desteklemektedir. Işçi sendikalarına güvenen bireyler beklendiği üzere daha fazla eşitliği tercih etmektedir. Bulgular, adı geçen diğer faktörlerin yanında, gelir eşitsizliğiyle mücadeleye yönelik politikaların geliştirilmesinde seçmenlerin ideolojilerinin ve dini turumlarının belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, eşitsizlik kavramıyla birlikte anılan adalet ile din ve ideoloji kavramları arasında güçlü bağlantılar olduğunu söylenebilir.Item Kent yönetiminde değişim algısı: yerel yönetişim kapsamında bir değerlendirme ve yerelleşen yönetişim uygulaması(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Demir, Konur Alp; https://orcid.org/0000-0003-1199-930X; Siyasal Bilgiler FakültesiKent birlikte yaşamın ortak simgesi olan yerleşim birimidir. Kent medeniyetin ve kültürün ortaya çıktığı, ortak savunma ihtiyacının karşılandığı ve halkın kendi kendini doğrudan yönetebildiği tarihsel bir mekân olarak zaman içerisinde merkezi yönetim karşısında güç kaybederek günümüze kadar ulaşmıştır. Ancak hem bir yerleşim hem de bir yönetim birimi olan kent güncel gelişmeler karşısında canlılığını kaybetmemiş ve toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında yerel düzeyde aktif görevler üstlenmiştir. Kent yönetimlerinin yönetişim ve yerelleşme kavramları kapsamında yeniden modellenmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda kentlerin yerelleşen yönetişim anlayışı kapsamında yönetilen birimler haline dönüştürülmelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada yönetişim anlayışının bir unsurunu oluşturan sivil toplum kuruluşları da kamu ve özel sektör ile işbirliği kapsamında kent yönetimini yerelleşen yönetişim modeline doğru geçiş için hazırlamaya çalışmaktadırlar. Bu çalışmada literatür taraması ve kurgusal analiz yöntemi kullanılarak kent ve kent yönetimi ile ilgili kavramsal unsurlara değinilecek ve ardından çalışmanın gerçek kurgusunun yapıldığı yönetişim, yerel yönetişim ve yerelleşen yönetişim kavramları konu edilecektir. Abstract Acity is a settlement unit which isthe common symbol oflife together. The city hasreached the level of day-today losing strength in the face of central government as a historical place where civilization and culture emerged, the need for common defense and the people can direct themselves directly. However, as a settlement and a management unit, the city has not lost its vitality in the face of current developments and has undertaken active duties at local level in meeting social needs. Urban governments need to be remodeled underthe concepts of governance and localization. In this context, the cities need to be transformed into managed units within the framework of localized governance. At this point, nongovernmentalorganizations, which forman element of governance, also try to prepare city administration forthe transition to a localized governance model in cooperation with the public and private sectors. In thisstudy, the conceptual elements of city and city administration willbediscussed using literature reviewand fictional analysismethod, and then the concepts of governance, local governance and localized governance will be discussed.Item Şii jeopolitiğinde Türkiye ile İran’ın güç mücadelesi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Güneş, Engin; https://orcid.org/0000-0002-7309-1711; Siyasal Bilgiler Fakültesiİran ve Türkiye arasındaki güç savaşı ve savaşın mezhepsel boyutunun ele alındığı bu çalışmada aktörlerin bölgede izledikleri siyaset sonuçlarıyla birlikte ortaya konulacaktır. Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından, ABD’nin 1991 ve 2003 yıllarında gerçekleştirdiği Irak’a yönelik müdahaleler ve akabinde 2010’da başlayan Arap Baharı’ndan sonra Orta Doğu’da yeni dengeler oluştu. İran, bölgesel bir güç olarak Irak, Suriye ve bölgede özellikle Şiilik kozunu kullanarak etkinliğini arttırmaktadır. İran’ın hedeflediği “Şii Hilali’nin” gerçekleşmesi durumunda ise Türkiye’nin Sünni-Arap dünyasıyla olan coğrafi bağı kopacaktır. Buna engel olmak ve bölgede nüfuzunu artırmak isteyen Türkiye Sünniliği ön plana çıkarmaktadır. Aynı şekilde Sünni ve Şii azınlıklar da bulundukları ülkedeki güç dengesini kendi lehlerine değiştirmek amacıyla İran ya da Türkiye gibi bir dış gücün desteğini almak için mezhepsel farklılıklarını araçsallaştırmaktadırlar. Aktörlerinin İran ve Türkiye olarak ele alındığı güç oyununda mezhepler bir enstrüman olarak kullanılmakta ve her aktör diğerinin güç kazanımını kendisinin güç kaybı olarak algılamaktadır. Abstract In this paper, which analyzes the power struggle between Iran and Turkey and its confessional dimension, the regional politics of the actors will be presented with their results. With the end of the Cold War, the US interventions towards Iraq between 1991 and 2003 and after the Arab Spring, which began in 2010, a new order arose in the Middle East. Iran has been increasing its influence as a regional power in Iraq, Syria and in the region, especially using the Shia trump. In the case Iran realizes its goal of a „Shia Crescent“, the regional link of Turkey with the Sunni-Arab world will be cut. To prevent this and increase its potency in the region, Turkey is pushing Sunnism to the fore. In the same way, Sunni/Shia minorities are instrumentalizing their confessional diversity in their countries to change the balance of power to their favour in getting the support of foreign powers like Iran or Turkey. In this power game where the actor Iran and Turkey are analyzed, the confessions are used as an instrument and every actor perceives a power gain of the other as its own loss of power.Item Sosyal haklardan şehir hakkına: Barış Bıçakçı eserleri üzerine bir inceleme(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Şimşek, Altın Aslı; Öner, Recep Volkan; https://orcid.org/0000-0001-7743-0509; https://orcid.org/ 0000-0002-6072-1315; Siyasal Bilgiler FakültesiBu çalışmanın konusunun merkezinde Henri Lefebvre’in şehir hakkı kavramı yer almaktadır. Kavramın anlaşılması için Marksizm ve sosyal haklar ilişkisi üzerinde durulmuştur. Bu inceleme, genelde çağdaş Türk edebiyatı, özelde Barış Bıçakçı eserleri üzerinden gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla hak mücadelesinin kurgusal-toplumsal bir incelemesi yapılmıştır. Çalışmanın amacı kapitalist üretim biçiminin yabancılaştırıcı etkisi altında olan gündelik yaşamı merkeze alan Lefebvreci Marksizm’in olanaklarından hareketle sosyal haklar bağlamında failin hak mücadelesinde şehir mekânıyla kurduğu ilişkiyi ortaya koymaktır.. Abstract The subject of this study consists of Henri Lefebvre’s conceptualization of right to the city at the center. The relation between Marxism and social rights is examined for understanding this concept. This examination is done through contemporary Turkish literature and especially the focus is on the literary works of Barış Bıçakçı. Therefore a fictional-social analysis of the struggle for rights is done. The aim of this study is to show how the agency relates the struggle and the right to the city with each other in the context of social rights. This is analysed through the opportunities of Lefebvrien Marxism which puts the alienation produced by capitalism in everyday life to the center of its approach.Item Gürültü kirliliği düzeyini belirlemeye yönelik bir çalışma: Amasya örneği(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Cansaran, Demet; https://orcid.org/0000-0003-3502-2173; Siyasal Bilgiler FakültesiGürültü kirliliği sorunsalı; insan ve çevre sağlığı için önemli bir tehlike oluşturan ve önlem alınması gereken çevre sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizin pek çok ilinde olduğu gibi, Amasya ilinde de, ilin kentsel gelişim sürecine paralel olarak gürültü kirliliğinin hızlı bir şekilde artmakta olduğu görülmektedir. Bu çalışmada; ilk olarak gürültü kirliliğine yönelik literatür taraması yapılarak gürültü sorunsalı somutlaştırılmaya çalışılmıştır. Daha sonra Amasya ilinin belirli noktalarında yapılan ölçümlerin sonuçları analiz edilerek söz konusu gürültü kirliliğinin ne düzeyde olduğu, belirlenen düzeyin insan ve çevre sağlığını etkileyen potansiyeli belirlenmiş ve önerilerde bulunulmaya çalışılmıştır. Abstract The problem of noise pollution emerges as one of the environmental problems that constitute a serious danger for human and environmental health and that should be made provision against. As it is in many provinces of our country, noise pollution is also increasing rapidly in Amasya in parallel with the urban development process of the province. In this study, literature search for noise pollution was made first, and the noise problem was tried to be embodied. Then, the results of the measurements made at certain points of Amasya were analysed and the level of noise pollution and the potential of this determined level in affecting human and environmental health were specified, and recommendations were tried to be made.Item Armed forces as a significant actor in Turkıih foreign policy: Refahyol Government period in Turkey(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Kabak, Duygu; Aknur, Müge; https://orcid.org/0000-0002-9341-4194; https://orcid.org/0000-00002-1407-7047; Siyasal Bilgiler FakültesiThe Turkish military, which dominated Turkish domestic politics in a continuation of its coups throughout the 1970s and 1980s, also dramatically increased its interference in foreign policy for a brief period in the mid-1990s during the Refahyol coalition government. This involvement in foreign policy was evidenced in Turkey’s relations with various Middle Eastern countries including Israel, and with the EU, in addition to the extension of Operation Provide Comfort. This article investigates why Turkish military’s role in foreign policy decision-making increased at this time by drawing on three approaches: Claude Welch’s classification of “military control with partners”, Michael Desch’s framework on the relationship of civilian control to intensity of internal threats and Joe Hagan’s fragmented regime analysis. Öz 1970 ve 1980’ler boyunca özellikle darbeler sonrasında Türk siyasi hayatında baskın bir rol oynayan Türk ordusu, 1990’ların ortasında özellikle Refahyol hükümeti döneminde kısa bir sure için Türk dış politikasındaki müdahelesini de arttırmıştır. Ordunun dış politikaya bu müdahelesi kendini Türkiye’nin İsrail de dahil olmak üzere Orta Doğu ülkeleri ve de AB ile ilişkilerinde, ayrıca Huzur Harekatı’nın (Çekiç Güç Harekatı’nın) süresinin uzatılmasında göstermiştir. Bu makale Refahyol hükümeti döneminde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türk dış politikasına müdahelesinin artmasının arkasındaki nedenleri bulmak amacıyla üç yaklaşıma yönelecektir. Bu yaklaşımların içersinde Claude Welch’s “ortakları ile askeri kontrol” sınıflandırması, Michael Desch’in sivil kontrol ile iç tehditlerin yoğunluğu arasındaki ilişkiyi anlatan çerçevesi ve de Joe Hagan’ın parçalanmış rejim analizi yer alacaktır.Item Türk diplomatların bakış açısıyla Türk-Sovyet ilişkileri (1917 – 1925)(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Küçük, Evren; Bekar, Nurgül; https://orcid.org/0000-0003-0904-2453; https://orcid.org/0000-0002-6267-0160; Siyasal Bilgiler FakültesiRus Bolşevik Devrimi, I. Dünya Savaşı’nın kaderini belirleyen etkenlerden biri olmuştur. Sovyetler Birliği’nin oluşmasına yol açan bu devrim, Rus İmparatorluğu'nun izlediği iç ve dış politikayı radikal anlamda değiştirmiş, bölge jeopolitiği açısından yeni bir dönemi başlatmıştır. Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu otoritesinden ayrı olarak emperyalist güçlere karşı ulusal kurtuluş mücadelesini başlatan Ankara Hükümeti ise "Misak-ı Milli” programı çerçevesinde hareket etmişti. Bu bağlamda ortak düşman olarak algılanan İtilaf devletlerine karşı verilen varoluş mücadelesi Türk-Rus işbirliğini gündeme getirmişti. Bu çalışmadaki amaç 1917-1925 yılları arasında SSCB-Türkiye ilişkilerinin başlangıç dönemini ve her iki ülke açısından yarattığı etkileri Türk diplomatların perspektifinden değerlendirmektir. Çalışmada, 1917- 1925 yılları arasında Türk-Rus ilişkilerinin seyri ve Türk diplomatların Bolşevizm'e bakışı, diplomatların hatıratları ve araştırma eserler ile realizm ve jeopolitik determinist teorilerin ışığında içerik analizi metoduyla değerlendirilecektir. Abstract The Russian Bolshevik Revolution was one of the factors determining the fate of World War I. This revolution, which led to the formation of the Soviet Union, radically altered the internal and external politics of the Russian Empire and initiated a new era in terms of regional geopolitics. In the same period, apart from the authority of the Ottoman Empire, the government of Ankara, which initiated the national liberation struggle against the imperialist powers, was acting within the framework of the "National Pact." In this context, the struggle for existence against the entente states that were perceived as a common enemy brought TurkishRussian cooperation to the agenda. The purpose of thisstudy isto evaluate the initial period of the relations between the USSR and Turkey in the period of 1917-1925 from the perspective of Turkish diplomats. In this study, the course of TurkishRussian relations under the leadership of M. Kemal and Lenin between 1917-1925 and the attitude of the Turkish diplomats towards Bolshevism will be evaluated by content analysis method in light of memories of diplomats, archive documents, realism and geopolitical determinist theories.Item Post-Keynesyen Teoriyi ileri taşımak: güncel tartışmalar ve alternatif öneriler(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Cömert, Metehan; https://orcid.org/0000-0003-3906-7272; Siyasal Bilgiler FakültesiBu çalışma “Büyük Durgunluk” ile birlikte anaakım iktisat anlayışının giderek daha fazla sorgulanır hale geldiği saptamasında bulunarak post-Keynesyen teorinin iktisadi düşüncede önem kazandığını iddia etmekte ve bu doğrultuda ilk olarak post-Keynesyen yaklaşımın temel önermeleri bağlamında teorinin tarihsel evrimini konu edinmektedir. Post-Keynesyen teorinin 2008 krizinin nedensellik ilişkilerini daha kapsamlı ve bütünlüklü bir çerçevede ele alarak kriz sonrasında ortaya çıkan yapıcı alternatif arayışlarında önemli bir uğrak olduğunu iddia eden bu çalışma, teorinin güncel tartışmalar düzleminde kapsamının genişletilmesi gerekliliğini tartışmakta ve yakın zamanda ortaya çıkan gelişmeler bağlamında post-Keynesyen teorinin ileri taşınmasına ilişkin alternatif önerilerin neler olabileceğine dair argümanlar sunmaktadır Abstract This study argues that post-Keynesian theory has come into prominence in economic approaches by claming that mainstream economics has become questionable with “Great Recession” and deals with the historical evolution of the post-Keynesian approach on the basis of fundamental proposals. This study, which asserts post-Keynesian theory is a crucial economic approach in the search for constructive alternatives by examining the causality relationship of 2008 crisis in a comprehensive framework, discusses necessity of extending context of the theory on the basis of contemporary debates and therefore explores possible alternatives for the theory to move forward in line with current issues.Item Kitap incelemesi : Ahlaksız Büyüme(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Erdil, Erkan; Siyasal Bilgiler FakültesiItem Kamu ihale süreçlerinin uyuşmazlık kararları çerçevesinde değerlendirilmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Çiftçi, Burcu Zernişan Öcal; Yılmaz, Hakkı Hakan; https://orcid.org/0000-0002-4397-0985; https://orcid.org/0000-0003-3046-3236; Siyasal Bilgiler FakültesiKamu alımlarında temel olarak, ortaya çıkan ihtiyacın en iyi fiyat-kalite dengesinde ve makul sürede temin edilmesi amaçlanmaktadır. Uluslararası ve ulusal metinler dikkate alındığında kamu alımlarının amacına ulaşılabilmesi için uyulması zorunlu ilke ve kurallar geliştirildiği görülmektedir. Alana özgü çalışmalar incelendiğinde temel olarak rekabet, saydamlık, en uygun alım, eşit muamele ve güvenirlik gibi ilkelere vurgu yapıldığı anlaşılmaktadır. Çalışmada kamu ihale sisteminin öngörüldüğü şekilde işlemesi için gerekli ilkelerden rekabet ilkesinin kavramsal ve uygulama boyutu analiz edilmektedir. Öte yandan kamu ihale sisteminin düzenlenme ve denetlenme zorunluluğundan kaynaklı olarak kurulan Kamu İhale Kurumu tarafından 2012- 2016 yılları arasında rekabet ilkesinin ihlali nedeniyle ihalenin iptaline karar verilen itirazen şikâyet başvuruları incelenmiştir. Analiz sonucunda yıllar itibarıyla Kurum tarafından iptal edilen ihalelerin azalma eğiliminde olduğu, ancak rekabet ilkesi nedeniyle iptaline karar verilen ihalelerin payının düzenli bir seyir izlediği tespit edilmiştir. Ayrıca rekabetin ihlal edilmesinde bazı idarelerin diğer idarelere kıyasla öne çıktığı ve rekabetin ağırlıklı olarak ihale dokümanı düzenlemelerinden kaynaklı olarak kısıtlandığı görülmüştür. Abstract The main objective of public procurement is to achieve the best possible price-quality balance and to complete it in a reasonable amount of time. When international and national documents are taken into account, it is seen that the compulsory principles and rules to be followed are developed in order to achieve the purpose of public procurement. When field-specific studies are examined, it is understood that the emphasis is on principles such as competition, transparency, value for money, equal treatment and reliability. The conceptual and application dimension of the competition principle in the study is examined. On the other hand, appeal applications, which resulted in the cancellation of tender due to the violation of the competition principle in 2012-2016 by the Public Procurement Authority. As a result of the analysis, it was determined that the tenders canceled by the Authority tend to decrease, but it has been determined that the share of the tenders which have been decided to be canceled is following a regular course. Furthermore, in terms of violation of competition, it has been seen that some of the administrations have come forward in comparison with the other administrations, and competition has been mainly impeded due to the regulations of tender documents.Item A neo-gramscian analysis of the incomplete doha development trade round(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Şahin, Sevgi Balkan; https://orcid.org/0000-0001-7227-4359; Siyasal Bilgiler FakültesiThis paper analyzes the lack of progress and the breakdown of the Doha Round talks in world trade since 2001 from a neo-Gramscian perspective. The failure to conclude multilateral trade negotiations reflect an emerging new architecture of power politics in the world political-economic order. Major economic powers, including the United States (US), the European Union (EU), Japan and Canada as well as leading transnational companies used to have a significant impact on guiding the agenda of the multilateral trade negotiations as well as defining the outcomes. However, in the context of the WTO, emerging powers such as India, Brazil, and China and several non-governmental organizations critical of neoliberal globalization began to confront the former groups’ dominance. Developing and developed countries have contending views on the agenda issues, marked by confrontation on the former’s insistence for the liberalization of agricultural markets by industrialized states and the latter’s pressure for the liberalization of non-agricultural markets. Both sides employ certain strategies and discourses to coerce or to persuade the opposing parties. Hence, the paper argues that the multilateral trade negotiations emerge as zones of exercising hegemony rather than being an area to produce common norms, values and policies for the well-being of all members in the world trade regime. Öz Bu çalışma 2001 yılından bu yana devam eden ve tamamlanamayan Doha Ticaret Müzakerelerini Neogramşiyan perspektifi çerçevesinde ele almaktadır. Çok taraflı ticaret görüşmelerinin sonuçsuz kalması, uluslararası politik-ekonomik düzende ortaya çıkan yeni bir güç siyaseti mimarisini yansıtmaktadır. Birleşik Devletler (ABD), Avrupa Birliği (AB), Japonya ve Kanada’nın yanı sıra önde gelen ulusötesi şirketler, çok taraflı ticaret müzakerelerinin gündemine rehberlik etme ve sonuçların tanımlanmasında önemli bir etkiye sahipken, Hindistan, Brezilya ve Çin gibi yükselen güçler ile neoliberal küreselleşmeyi eleştiren sivil toplum örgütleri bu grupların egemenliğine karşı koymaya başlamıştır. Bu iki grup, müzakere gündemine ilişkin birbiriyle çelişen görüşlere sahiptir. Gelişmekte olan ülkeler sanayileşmiş devletlerin tarım piyasalarının serbestleştirilmesini isterken, gelişmiş ülkeler ise tarım dışı pazarların liberalizasyonu için baskı yapmaktadır. Her iki taraf da kendi görüşünü çeşitli söylem ve stratejilerle karşı tarafa kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle, çok taraflı ticaret görüşmeleri, dünya ticaret rejimindeki tüm üyelerin refahı için ortak normlar, değerler ve politikalar üretmek için bir alan olmaktan çok, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, çok uluslu şirketler ve sivil toplum örgütleri arasında hegemonya mücadelesini yansıtmaktadır.Item Borsa İstanbul’da finansal haberler ile piyasa değeri ilişkisinin metin madenciliği ve duygu (sentiment) analizi ile incelenmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Atan, Suat; Çınar, Yetkin; https://orcid.org/0000-0003-3170-0969; https://orcid.org/0000-0002-4710-0346; Siyasal Bilgiler FakültesiŞirketlere ilişkin haber metinleri ile finansal değerler arasındaki ilişkilerin nesnel bir temelde analiz edilebilmesini sağlamak için, öncelikle ilişkili haberlerin ve bu haberlerde yer alan olumlu ya da olumsuz ifadelerin sayısal değerlere dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu amaçla literatürde "metin madenciliği" ve “Duygu (Sentiment) Analizi” yaklaşım ve yöntemleri kullanılmaktadır. Bu çalışmada da, Borsa İstanbul’da işlem gören BIST30 şirketlerine ilişkin 2014 yılında farklı kaynaklarda yayınlanmış 14.108 haber metin madenciliği teknikleri ile alınarak, yıllık ve çeyreklik bazda haber sayıları tespit edilmiştir. Haber içeriklerinde yer alan ifadeler de, Türkçe diline çevrilerek oluşturulmuş bir “Duygu Sözlüğü” yardımıyla, sayısal değerlere dönüştürülmüştür. Daha sonra, bu sayısal skorlar ile aynı dönemde piyasada oluşan şirket değerleri arasındaki ilişkiler analiz edilmiştir. Ortaya çıkan temel sonuç, finansal piyasalarla yayınlanan haberler ve bunların duygu tonları ile finansal değerler arasında anlamlı ilişkilerin var olduğudur. Bu sonuç Türk finansal piyasalarının değerlendirilmesinde önemli bir araç olarak Türkçe haber kaynaklarının da kullanılabileceğini ortaya koymaktadır. Abstract In order to analyze the relations between financial values and the textual news related with the companies, there is a need for a conversion of textual content to quantitative values. For this aim, “text mining” approaches and “sentiment analysis” tools are used. In this framework, this study evaluates the relations between market capitalization of companies in Borsa Istanbul (BIST30) and published financial news about them. For this aim, published 14.108 news in the year 2014, have been extracted from 313 different news content providers and have been quantified by using text mining approaches. Then, for the statements in the news, a sentiment analysis has been performed by using a sentiment dictionary which is translated into Turkish in this study. Finally, the relations between these quantities and market capitalization values of the companies have been examined. The result of the analyses is the existence of relations between financial values of and published financial news about the companies. This study, via providing a methodological framework may help and show that the sources of financial news in Turkish also can be used as a novel tool for the analysis of Turkish financial markets.Item Trilemma triangle and macroeconomic policy preferences in Turkey(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Tümtürk, Oğuz; https://orcid.org/0000-0002-1935-0858; Siyasal Bilgiler FakültesiThis study investigates the validity of the trilemma hypothesis and various trilemma policy configurations among the exchange rate stability, financial openness and monetary autonomy in Turkey covering the period of 1970-2014. Trilemma policy measures are obtained from Aizenman, Chinn, and Ito (2013). Estimation results confirm that trilemma constraint is binding, and the policy-makers in Turkey pursue a policy combination of capital mobility and monetary autonomy between 2001 and 2014. More importantly, growing international reserves at the same period gave CBRT more self-confidence to violate trilemma constraint and pursue more stable exchange rates. This result potentially explain why Turkey has been accumulating international reserves in parallel with rising deviations from the trilemma constraint. Öz Bu çalışmanın amacı, imkansız üçleme hipotezinin geçerliliği ile birlikte döviz kuru istikrarını, finansal serbestliği ve bağımsız para politikasını içeren imkansız üçleme politikalarını, 1970-2014 dönemi için Türkiye özelinde araştırmaktır. İmkansız üçleme değerleri Aizenman, Chinn ve Ito (2013)’dan elde edilmiştir. Tahmin sonuçları, imkansız üçleme hipotezinin geçerli olduğunu ve Türkiye’nin 2001-2014 yılları arasında finansal serbestlik ve bağımsız para politikası kombinasyonuna ağırlık verdiğini göstermiştir. Daha da önemlisi, aynı dönemde artan uluslararası rezervler, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na (TCMB) imkansız üçleme kısıtından sapmalar konusunda daha fazla güven vermekte ve ek olarak TCMB’nin döviz kurlarında istikrarı da kovalayabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu sonuç muhtemelen, Türkiye’nin son yıllarda imkansız üçleme kısıtından artan sapmalara paralel olarak neden daha fazla uluslarası rezerv biriktirdiğini de açıklamaktadır.