02-DOKTORA TEZLERİ

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 8652
  • Item
    Eser sözleşmesinde ek iş ve iş değişikliği
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Erekmekci, Müge
    Eser sözleşmelerinin ifası sırasında sözleşmede öngörülmeyen bir işin yapılması veya öngörülen bir işin kapsamının değiştirilmesinin gerektiği sıklıkla görülmektedir. Uygulamada sıklıkla karşılaşılmasına karşın Türk Borçlar Kanunu (TBK)'nda eser sözleşmesi kapsamında ek iş ve iş değişikliği konusu düzenlenmiş değildir. Kanun koyucu tarafından ek iş ve iş değişikliğin tanımlanmamış olması, bir olayda ek iş ve iş değişikliği yapılıp yapılmadığının hukuken tayinini zorlaştırmaktadır. Nitekim sözleşmede yapılan her değişiklik, teknik olarak ek iş ve iş değişikliği değildir. Dolayısıyla ek iş veya iş değişikliği kavramlarının tanımlanması ve sözleşme üzerindeki etkilerinin hukuki çerçevesinin çizilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. TBK'da konunun düzenlenmemiş olması nedeniyle konuyla ilgili yapılmış çalışma sayısı oldukça az olupdoktrinde de sıklıkla tartışma konusu yapılmaktadır. Özellikle inşaat ve gayrimenkul geliştirme projelerinde ek iş ve iş değişikliği yapılması, süre ve maliyet hesaplamalarında önemli sapmalar doğurmakta ve kavramların anlaşılamadığı görülmektedir. Mevcut sorunların çözümlenebilmesi için güncel yargı kararları incelenerek doktrinde tartışmalı konular araştırılmış ve bu kapsamda üç adet kurgu olay üzerinden gecikme halleri ve sonuçları açıklanmıştır. Araştırma konusu; proje yönetim tekniklerinden yararlanılarak eser sözleşmelerinden doğan ihtilafların önlenmesi ve mevcut ihtilafların çözümünde yararlı olabilecek önerilerin sunulması yönüyle diğer çalışmalardan ayrılmaktadır. Yargı kararlarının analizinden konunun kanunda tanımlanmamış olmasının ve doktrinde görüş birliğinin bulunmamasının uygulamada birçok soruna neden olduğu saptanmıştır. Konu ile ilgili, inşaat sözleşmelerinin mahiyeti de nazara alınarak, kanunda düzenleme yapılması gerektiği kanaatine ulaşılmıştır. Kanunda yapılacak düzenlemenin yanı sıra inşaat ve gayrimenkul sektörleri özelinde proje yönetimi bakımından yazılı standartların oluşturulmasında yarar olduğu ve böylece ihtilafların önlenmesi, azaltılması ve olan ihtilafların da daha etkin ve doğru çözümlenmesinin mümkün olabileceği vurgulanmaktadır. Ocak 2024, 261 sayfa Anahtar Kelimeler: Eser sözleşmesi, proje yönetimi, ek iş, iş değişikliğ ve proje yönetimi uzmanlığı
  • Item
    Çevre politikalarındaki değişimin doğa koruma alanlarına etkisi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Ezer, Ayşe Işık
    Doğa koruma kavramı ilk ortaya çıktığında başlangıçta bağımsız olarak gelişmişse de, çevre sorunlarının uluslararası niteliğinin kabul edilmesiyle birlikte, Birleşmiş Milletler (BM) süreçlerinde belirlenen çevre politikalarının gelişimi ve değişimi ile doğrudan ilişkili olmuştur. BM çevre konferanslarında alınan kararlarla oluşan çevre politikalarının belirlendiği dokümanlarda doğa korumaya ilişkin kararlar da yer almıştır. BM Stockholm Konferansı (1972) ile başlayan 50 yılı aşkın süreçte temel bir ilke olarak kabul edilen "sürdürülebilir kalkınma" yaklaşımı ekolojik perspektiften uzaklaşmıştır. Çevre ekonomi ilişkisi ekonomi lehine değişmiş, doğal alanların yok olması önlenememiştir. Doğal varlıklar korunmadan ekonomik kalkınma olamayacağı anlayışı, çevreyi doğal sermaye kaynağı gören, doğal varlıkların fiyatı belirlenmeden korunamayacağı anlayışına dönüşmüştür. Bu çalışmada, Birleşmiş Milletler (BM) süreci esas alınarak uluslararası çevre politikalarının gelişimi ve değişiminin doğa koruma alanlarına etkisi, ulusal mevzuatlara yansıması üzerinden, Milli Parklar Kanunu (MPK) kapsamında, Milli Parklarda yapılan Uzun Devreli Gelişme Planı karar ve hükümleri özelinde incelenmiştir. Önce, BM sürecinde düzenlenen çevre konferanslarında alınan karalarla belirlenen, uluslararası çevre politikalarındaki gelişme ve değişme tespit edilmiştir. Bu kararların ulusal yansımaları tespit edilerek uluslararası süreç ile karşılaştırılmış, ulusal yansıma, refleks ortaya çıkarılmıştır. Doğa korumaya ilişkin ulusal süreçte yaşanan kurumsal ve yasal değişime bağlı olarak dört farklı uygulama dönemine ulaşılmıştır. Milli park alanlarında yapılan uzun devreli gelişme planı (UDGP) karar ve hükümleri üzerinden bu etkinin ortaya çıkarılabilmesi için, yürürlükteki 43 milli parka ait UDGP dönemler itibarıyla incelenmiştir. Mevzuatlarda yapılan değişikliklerin planlama yaklaşımına, UDGP'nın karar ve hükümlerine etkisinin tespiti için, 2022 yılı itibarıyla yürürlükteki bulunan 43 milli parka ait planlar ve revizyon planlar incelenmiş, iki alanda da örneklendirilmiştir.
  • Item
    Kadınlara yönelik genç-yaş ayrımcılığına dair bir saha araştırması
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Kılıç, Nihan
    Yaş ayrımcılığı tanınmış ve epeyce tanımlanmış bir mesele olmakla birlikte ekseriyetle yaşlılık çalışmaları kapsamında ele alınmaktadır. Bu tez ise, yaş ayrımcılığını, genç yaş bağlamında ve kadınlar açısından konu edinmekte, türettiğim "genç-yaş ayrımcılığı" terimiyle yeni bir kavram ortaya koymaktadır. Yaşlanma ithamının sadece yaşlı olana değil, gençlere yöneltilmesinin de yaygın olduğu hipotezini temel alır. Yaş hassasiyetinin her daim karşımıza çıkışı, bu olgunun yaşlanmanın ötesine geçtiğini ve köklerinin daha derin meselelere indiğini göstermekte, maruz kaldığımız ayrımcılığın boyutlarının büyüklüğüne işaret etmektedir. İkinci olarak, herkesi ilgilendiren bir sorun olmasının yanında, kadınları daha doğrudan etkilediği düşüncesiyle, özellikle kadınlara yönelik genç-yaş ayrımcılığı tartışılmıştır. Buradan hareketle, ezilmenin kadınları en çok etkileyeceğinin düşünüldüğü "Mahrem ilişkiler", "Üreme", "Biyolojik Süreçler", "Okul-İş" ve "Kimlik" alanlarında "30-54 yaşları arasında genç bir gurup kadının, ayrıştırdığım türdeki ayrımcılığı nasıl deneyimlediği" sorusu araştırılmıştır. Feminist paradigmaya yaslanan bu çalışma, meseleyi, genç-yaş ayrımcılığı ile patriyarka, toplumsal cinsiyet pratikleri ve iktidar ilişkileri arasındaki bağlantıları açığa çıkararak tartışma amacındadır. İçinde ayrımcılık geçen ve nüfusa yöneltilmiş bu fenomen, cinsiyet eşitsizliği, güç ilişkileri ve sosyal inşa bağlamlarından ayrı düşünülemez; bu sebeple çözümleme kısmında, biyoiktidar, yönetimsellik, sosyal inşa, simgesel sermaye, damga, çağırma ve kesişimsellik kuramlarından faydalanılmıştır. Tezin girişinde, araştırmanın kapsamını ve yöntemini çizdikten sonra, ikinci sırada ayrımcılığı toplumsal cinsiyet ile diğer kuramlar ekseninde tartışıyorum. Üçüncü bölümde derinlemesine görüşmelere yer veriyor, genç-yaş ayrımcılığı kavramsallaştırmasına ve diğer temalara hangi yollardan vardığımı serimliyorum. Bu verilere göre dördüncü bölümde, bahsedilen teorik kavramların ve veriden çıkan temaların ayrımcılıkta nasıl rol alıp araçsallaştığına işaret ediyor, böylece "genç-yaş ayrımcılığı" ismini verdiğim bu yeni kavramsallaştırmanın ana hatlarını ortaya koyuyorum. Sonuç bölümünde ise bu kavram ve stratejilerin genel bir değerlendirmesini yapıp bireyin mutlu olma hakkını özel yaşamına getirilen özgürlük kısıtlamaları bakımından ele alıp söz konusu tahakkümün nasıl kırılacağına ve ezilenlerin özgürleştirileceğine dair queer ve özen etiği gibi feminist teori ilkelerince çözümler öneriyorum. Anahtar Kelimeler: genç-yaş ayrımcılığı, mahrem ilişkilerde yaş, üremede yaş, okul ve iş alanında yaş, biyoiktidar, yönetimsellik, simgesel sermaye.
  • Item
    Bazı üzüm çeşitlerinin salamuralık yaprak potansiyeli ve kalite özelliklerinin belirlenmesi
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Ovayurt, Çağrı
    u araştırma, ülkemizin en büyük üçüncü asma gen koleksiyonu özelliğine sahip olan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Kalecik Bağcılık Araştırma ve Uygulama İstasyonu'nda bulunan 132 çeşit ve 15 anaç ile Orta Kuzey Tarım Bölgesi içerisinde yer alan Nevşehir, Konya, Kırşehir, Tokat ve Ankara illerine ait ilçelerde bulunan ve yöresel olarak salamurada kullanılan 19 çeşit olmak üzere toplam 166 çeşit ve anacın salamuralık yaprak potansiyeli ve kalite özelliklerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmada kullanılan çeşitlere ait yapraklar fiziksel analizlerinden sonra %10 tuz ve %0,25 sitrik asit ortamında salamura yapılmıştır. Salamura yapraklar ve standart iç malzemesi ile hazırlanan yaprak sarmaların duyusal analizleri gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda salamuralık yaprak potansiyeline sahip olduğu düşünülen 24 çeşit seçilmiştir. Bu çeşitler kalite analizine tabi tutulmuştur. Fiziksel analizler sonucunda; yaprak eni 7,8-17,8 cm, yaprak boyu 6,3-13,6 cm, yaprak alanı 58,3-221,1 cm2, 100 g'da yaprak adedi 23-122 adet arasında değişkenlik göstermiştir. Duyusal analizlerde; salamura yapraklarda en düşük puanı 9,9/25 ile Cosmo 2, en yüksek puanı 22,9/25 ile Tekirdağ Çekirdeksiz, yaprak sarmada en düşük puanı 7,9 ile Merzifon Karası, en yüksek puanı 17,2 ile Tekirdağ Çekirdeksiz üzüm çeşitleri almıştır. Seçilen 24 çeşitte yapılan kalite analizleri; pH değeri taze yaprakta 2,97-3,26, salamura yaprakta 2,77-3,39, titrasyon asitliği taze yaprakta %1,53-1,95, salamura yaprakta %1,39-2,96, toplam fenolik bileşik taze yaprakta 1180-3830 mg GAE/100g, salamura yaprakta 1110-3260 mg GAE/100g, toplam kuru madde taze yaprakta %15,6-25,4, salamura yaprakta %14,2-22,8, kül miktarı taze yaprakta %6,11-11,08, salamura yaprakta 6,97-10,86, nem miktarı taze yaprakta %76,4-84,4, salamura yaprakta %77,2-85,8, antioksidan aktivite taze yaprakta 26,34-52,12 µmol TE/g, salamura yaprakta 18,21-57,46 µmol TE/g, enerji taze yaprakta 32,67-75,04 kcal/100g, salamura yaprakta 11,08-48,02 kcal/100g, protein miktarı taze yaprakta 3,07-5,32g, salamura yaprakta 2,56-4,99, karbonhidrat taze yaprakta 13,05-23,86 g/100g, salamura yaprakta 9,28-18,11 g/100g, toplam diyet lif taze yaprakta 9,10-12,08 g/100g, salamura yaprakta 10,59-14,01 g/100g olarak belirlenmiştir.
  • Item
    Schopenhauer ve Nietzsche'nin nihilizminde yaşamın yadsınması ve olumlanması
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2023) Derinöz, Berk
    Bu tezde, Schopenhauer ve Nietzsche arasındaki karşıtlık, Leopardi'nin bir yan unsur olarak tartışmaya dahil edilmesiyle birlikte pasif nihilizm ve aktif nihilizm arasındaki karşıtlık biçimini almıştır. Bu filozofların ele aldığı birtakım genel meseleler, hayatın anlamı ve/veya anlamlılığı sorunsalı bağlamında ele alınarak; hangi tutumun daha tutarlı, daha yerinde yahut daha makul olduğu konusunda bir karara varılmaya çalışılmıştır. Görülmüştür ki her iki filozofun da birtakım önemli tutarsızlıkları vardır. Ancak burada ortaya çıkan şey şu ki: Her iki filozofun da hayatı anlama ve/veya anlamlandırma tarzı, önemli ölçüde onların metafizik kabullerinin ve bencilliğe ilişkin tutumlarının belirlenimi altındadır. Benlik doğal olarak bencildir ve doğal istecimizi olumlamak bencilliği olumlamak anlamına gelmektedir. Nitekim bencillik, istencin olumlanması ve yaşamın olumlanması korelasyon içindedir. Mamafih yaşamın olumlanmasının mı yoksa yadsınmasının mı makul/yerinde olduğuna dair nihai karar ise yaşamın değerli ve anlamlı olup olmadığına, yaşamın beyhude olup olmadığına bağlı olarak alınacaktır. İşbu tezde filozofların buna karar verebilmek için sunduğu argümanlar serimlenmiş ve hangi kararın daha tutarlı olduğu mülahaza edilmiştir.
  • Item
    Elektrik tesisatı işletenin tehlike sorumluluğu
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Ateş, Muhammet Ali
    Elektrik enerjisi, gündelik hayat ve sosyo-ekonomik yaşam için vazgeçilmez bir öneme sahip olmakla birlikte, aynı zamanda insanlar ve diğer canlı ve cansız varlıklar açısından ciddi ölçüde tehlike arz eden bir metadır. Elektrikle yüklü bir tesise temas etmek veya yaklaşım mesafelerini aşacak şekilde yanaşmak, insanlar ve hayvanlarda ölüme veya ciddi yaralanmalara sebep olabilecek bir durumdur. Elektrik enerjisinin diğer bir önemli tehlikesi ise yangınlardır. Elektrik tesislerinde oluşan kısa devre ve arklar neticesinde veya elektrik tesislerinin yanıcı nitelikteki maddelerle teması etmesi sonucunda, elektrik tesislerinde ve bu tesislerin etrafında bulunan varlık ve nesnelerde yangınlar ortaya çıkabilmekte, bu yangınlara bağlı olarak da ciddi mal ve şahıs varlığı zararları meydana gelebilmektedir. Bunun dışında, elektrik enerjsinin nakli sırasında elektrik tesislerinin etrafında bir elektromanyetik alan oluştuğu, bu alana yakın mesafeden maruz kalma durumlarında alandaki radyasyonun, insan sağlığı ve bazı elektronik eşyalar üzerinde etki yapabildiği bilinmektedir. Elektrik tesislerinin ve elektrik enerjisinin tüm bu tehlikeleri karşısında, bu alanda meydana gelen kazalarda kusur ilkesinin uygulanması, zarar görenleri korumakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenledir ki, özellikle Kıta Avrupası hukuk sistemine mensup ülkelerde, elektrik tesisi işletenlerin, bu tesislerin tipik tehlikelerinin gerçekleşmesiyle ortaya çıkan zararlardan kusursuz olarak sorumlu olacağı kabul edilmiştir. Bu anlamda, İsviçre, Almanya ve Avusturya gibi kimi ülkelerde elektrik tesisi işletenler için özel tehlike sorumluluğu normları kabul edilmiş; tehlike sorumluluğu konusunu genel hükümlerle düzenleyen Fransa ve İtalya gibi ülkelerde ise, elektrik tesisatı işletenlerin sorumluluğu söz konusu genel tehlike sorumluluğu normu altında ele alınmıştır. Elektrik tesisatı işletenin, esas itibarıyla, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 71 hükmü kapsamındaki tehlike sorumluluğu konusunu işleyen tezimizde, elektrik tesisatı işletmelerinin tipik tehlikelerinden ötürü zarar gören kimselerin uğradığı zararların giderilme şartları incelenmiş ve elektrik tesisatı işletenlerin bu zararlardan ötürü sorumluluğunun kapsamı ve sınırları ortaya konmuştur. Bu yapılırken, konunun karşılaştırmalı hukuktaki ele alınış şekli de detaylı olarak incelenmiştir. Böylece, karşılaştırmalı hukuktaki düzenleme ve uygulamalar da göz önünde bulundurulmak suretiyle, tehlike sorumluluğunu genel normla (TBK m. 71) düzenleyen ülkemizde, söz konusu genel normun elektrik tesisatı işletmelerine uygulanmasında dikkat edilmesi gereken noktalar belirlenmeye çalışılmıştır.
  • Item
    Ekonomik krizler ve sosyal politikanın geleceği: Dünya Bankası, OECD ve ILO üzerine bir değerlendirme
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Ünlü, Aylin Güler
    Tarihsel bir perspektif içinde ciddi kapitalist kriz süreçlerinde sosyal politikanın rolünün nasıl şekillendiğinin, bu rolün uluslararası kuruluşlarca hangi yönde belirlenmeye çalışıldığının değerlendirilmesi ve geleceğe dair olası politika yönelimlerinin tartışılması bu tezin ana konusunu teşkil etmiştir. Bu çerçevede çalışmada, Dünya Bankası, OECD ve ILO'nun kuruluşlarından günümüze dek önemli kriz dönemlerinde geliştirdikleri sosyal politika anlayışları ve bu anlayışların sosyal politika alanını nasıl etkilediği, bu kuruluşların söz konusu süreçlerde öne sürdükleri politika setleri üzerinden işgücü piyasası politikaları bağlanımda mercek altına alınarak sorgulanmıştır. Yapılan değerlendirmeler, bu uluslararası kuruluşların sosyal politika anlayışlarının dönemin kapitalist birikim esaslarıyla uyumlu bir yön aldığını ortaya koymuştur. Söz konusu kuruluşların söylem, strateji ve politikalarında kapitalizmin dönemsel ihtiyaçları çerçevesinde bazı değişiklikler olduğu görülse de, neoliberalizmin hakim kapitalist gelişme programı olarak belirginleştiği dönemden bu yana, bu kuruluşların sosyal politika anlayışlarında gözlemlenen temel nitelik, belirli türde bir tarihsel sürekliliğe işaret etmiştir. Bu tarihsel süreklilik, kârlılık, serbestleşme, verimlilik, rekabet edebilirliğin sağlanması gibi temel hedeflerin sosyal adalet hedefine öncelenmesinde gözlemlenmiştir. Bu alanda işaret edilebilecek farklılaşmalar ya da değişimler ise daha çok sözü edilen temel hedeflere ulaşmada izlenecek yola dair yeni dil, kavram, strateji ve araçların geliştirilmesi çabaları ile ilgili olmuştur. Dolayısıyla bu sonuçlar, sosyal politikanın şekillenmesinde hem her dönemin sınıfsal güç dengelerinin belirleyici önemini göstermiş, hem de küresel sosyal politikanın sınırlılıklarına işaret etmiştir. Ele alınan uluslararası kuruluşların sosyal politika alanı söz konusu olduğunda bağlayıcılığı ve zorlayıcılığı olmayan uluslararası taahhüt ve süreçlere yönelmelerinin bir sonucu olarak söylemler ve pratikler arasında giderek büyüdüğü gözlemlenen mesafe ise bu sınırlılıkların tipik bir yansımasını teşkil etmiştir. Bu bulgulardan hareketle tezde ayrıca, sosyal politikanın geleceği için kritik olarak görülen konu ve gelişmelere işaret edilmiş, bu konu ve gelişmelerin dayandığı temel ilişki ve mekanizmaların sosyal politikanın olası yönelimleri üzerindeki etkileri tartışılmıştır.
  • Item
    Fârâbî ve İbn Bâcce'de ahlâk ve siyȃset
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2023) Ersoy, İlyas
    Düşünce sistemlerini gerçek mutluluğa ulaşma gayesi üzerine tesis eden Fȃrȃbȋ ve İbn Bȃcce, belirlenen gaye için insanın varlık yapısını, yetkinliklerini, kusurlarını, diğer varlıklardan onu ayıran ve onlarla ortak olan özelliklerini tanımak gerektiğini düşünmüşler ve nefs konusunu incelemişlerdir. Her iki filozof da gerçek mutluluğun ancak aklȋ ve düşünsel bir bilgi ve bu bilgi çerçevesinde gerçekleşen eylemlerle elde edilebileceğini, bu doğrultuda insanın aklȋ ve ahlȃkȋ erdemlere sahip olarak yetkinliğini elde etmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Ahlȃkȋ davranış ve erdemlerin kazanılmasında orta olma ilkesinin, alışkanlıkların, haz ve acının etkisine değinmişlerdir. Ayrıca huy ve ahlȃkın değişebileceğini ileri sürerek eğitim ve alışkanlıkların önemine vurgu yapmışlardır. Fȃrȃbȋ ve İbn Bȃcce, iyi ahlȃkın kazanılmasındaki etkisi nedeniyle siyȃset ilmine eserlerinde vermişlerdir. Özellikle Fȃrȃbȋ, erdemli toplum, ilk başkan ve erdemsiz toplumlarla ilgili ayrıntılı görüşler ileri sürmüştür. Her iki filozof da erdemli bir toplumun kurulmasında ve muhafazasında sevgi ve adȃletin olması gerektiğini, ayrıca erdemli başkanın önemli bir rolünün olduğunu belirtmişlerdir. Fȃrȃbȋ, erdemli bir toplumun içinde, onların görüşlerine karşıt grupların olabileceğini ileri sürerken, İbn Bȃcce bunu mümkün görmemektedir. Çünkü İbn Bȃcce, erdemli bir toplum bütün unsurlarıyla uyum ve ahenk içerisindedir. Fȃrȃbȋ, gerçek mutluluğa erdemli bir toplumda, erdemli bir başkan riyȃsetinde ulaşılabileceğini düşünürken, İbn Bȃcce, erdemli bir toplum bulunmaması durumunda bozuk toplumlarda da yalnız erdemli birey olan mütevahhidin aklȋ düşünsel yetkinliğini, belli aşama ve yetkinlikleri kazanarak elde edebileceğini ileri sürmüştür.
  • Item
    Sosyal güvenlik sisteminin finansman krizine yönelik yeni yaklaşımlar
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2023) Ağören, Veli
    Demografik değişimle birlikte nüfusun yaşlanması ve politik etkenler sosyal güvenlik sistemi finansmanında krizlere neden olmaktadır. Söz konusu finansman krizinin çözümüne yönelik ise reformlar yapılmaktadır. Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin finansmanında sorun yaşayan ülkeler arasında sayılmaktadır. Bu finansman sorununu aşmak için yapılan reformlar ise, Türkiye'nin sahip olduğu iş gücü piyasasındaki kronik sorunlar ve politik etkenlerden dolayı istenilen başarıya ulaşamamıştır. Bu kapsamda, sosyal güvenlik sisteminin finansman krizini çözebilmek için yeni reform arayışları gündeme gelmiştir. Bazı ülkelerde iyi uygulama örneği olan ve Üniversite, Sanayi, Devlet iş birliğine dayanan Triple Helix Modelinin sosyal güvenlik sisteminin finansman krizini çözmede yeni bir yaklaşımın olduğu değerlendirilmiştir. Bu çalışmada Triple Helix Modelinin Türkiye'de uygulanması halinde sosyal güvenlik sistemi üzerinde yaratacağı etkinin ölçülmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca farklı varsayımlar altında, kayıt dışı istihdam ve dijitalleşmenin prim gelirlerine etkisi ölçülecektir.
  • Item
    Kimlik bağlamında Amerikan Yahudiliğinde kutsal toprak anlayışı
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Metli, Ebru
    Amerikan Yahudiliğinde Kutsal Toprak Anlayışı başlıklı bu Tezin ana teması "kutsal toprak" olgusudur. Konuyla ilgili ilk okuma ve araştırmaların bizi götürdüğü noktada dini bir fenomen olarak "kutsal toprak" kavramının tarih boyunca Yahudi ulusal kimliğinin en başat unsuru olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle çalışmaya din ve ulusal kimlik perspektifinden bir giriş yapılması tercih edilmiştir. Yahudi ulusal kimliğinin bir unsuru olarak "kutsal toprak" olgusu, din bilimlerinin yanı sıra kollektif kimlik bağlamında siyaset bilimi ve sosyolojinin alanına taşan bir konudur. Amerikan Yahudileri, XVII. yüzyıldan itibaren içinde yaşadığı Amerikan toplumunun bir parçası olarak dini olduğu kadar siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda yaşanan gelişmelerin tümünü bilfiil tecrübe ederek günümüze kadar gelmiştir. Dolayısıyla Yahudi kökler ile Amerikan yaşam tarzının kültürleşmesi neticesinde bir kimlik kategorisi olarak "Amerikan Yahudiliği" olgusu ortaya çıkmıştır. Bir kimlik kategorisi olarak Amerikan Yahudiliği, ana temamız Erets İsrail'i ilgilendiren boyutlarıyla sınırlandırılarak Siyonizm, Holokost ve Medinat İsrail şeklinde üç faktörle etkileşimi üzerinden incelenmektedir. Amerikan Yahudiliğini oluşturan Reform, Muhafazakar, Yeniden Yapılanmacı ve Ortodoks mezheplerinin kutsal toprak anlayışları ayrı ayrı tespit edilmiş, ardından bu tespitlere istinaden bir bütün olarak Amerikan Yahudiliğinde Kutsal Toprak anlayışı ifade edilmeye çalışılmıştır.
  • Item
    Analysis of network security using machine learning methods
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Salatı, Maryam
    Bu çalışmada, evrişimli sinir ağları (CNN'ler) ile birleştirilmiş metasezgisel tabanlı bir öznitelik seçim yöntemi kullanan izinsiz giriş tespiti için yeni bir yaklaşım. Bu yöntemin arkasındaki ana fikir, bir veritabanındaki en etkili özellikleri bulmak ve doğruluğu artırmak için bunları CNN mimarilerinin son katmanlarında yeniden kullanmaktır. Siber güvenlik saldırı tespiti araştırma ve geliştirmesi için yaygın olarak kullanılan birkaç veri seti vardır. Bu araştırmada 3 veri seti kullandık. NSL-KDD, DEFCON ve CDX veri setleri sırasıyla 41, 10 ve 874 özellik içeriyor. Siber saldırılar, kişisel, finansal ve resmi bilgilerimizin giderek daha fazla çevrimiçi olarak saklandığı günümüz dünyasında artan bir endişe kaynağıdır. İzinsiz Giriş Tespit Sistemi (IDS), kullanıcı kimlik doğrulamasını destekleyerek, güvenli erişim sağlayarak gizlilik kaybını önlemektedir. IDS bilgisayar ağlarını saldırılardan korumayı hedeflediğinden, bilgisayar ve ağ güvenliğinin kritik bir yönüdür. Bir IDS'nin işlevi, verileri toplamak, analiz etmek ve daha sonra ek inceleme için bir insan ağ analistine iletilen uyarılar oluşturmak için bir algılama mekanizmasına dayanmaktadır . İnternetin ve iletişimin hızlı büyümesi iletilen verilerde büyük bir artışa neden olmuştur. Saldırganlar bu verilere göz dikmekle, çalmak veya bozmak için sürekli olarak yeni saldırılar oluşturmaktadırlar. Bu saldırıların artması, sistemlerin güvenliği için bir sorundur ve izinsiz giriş tespiti için en büyük zorluklardan birini meydana getirmektedir. IDS, ağ trafiğini inceleyerek izinsiz girişleri tespit etmeye yardımcı olan bir araçtır. Birçok araştırmacı yeni IDS çözümleri üzerinde çalışmış ve bu çözümleri oluşturmuş olsa da, yanlış alarm oranlarını azaltırken iyi bir algılama doğruluğuna sahip olmak için IDS'nin hala iyileştirilmesi gerekmektedir. Ek olarak, birçok IDS sıfırıncı gün saldırılarını tespit etmekte zorlanmaktadır. Son zamanlarda, bu alanda çalışılan makine öğrenimi (Machine Learning, ML) algoritmaları, ağ izinsiz girişini verimli bir şekilde ve yüksek doğrulukla tespit etmek için yapılan araştırmacılar arasında popüler bir çalışma alanı olarak öne çıkmaktadır . Kural tabanlı yöntemler, basit ve yürütülmesi hızlı olmakla birlikte, eksik veya gürültülü verileri telafi edemez ve güncellenmesi zordur. Bu sorunların üstesinden gelmek için, kesin olmayan bilgilerin işlenmesini sağlamak için istatistik temelli yaklaşımlar önerilmiştir; bununla birlikte, bu tür yöntemler yüksek bir hesaplama maliyeti gerektirir ve büyük miktarlarda veriyi işlemek için sınırlı bir yeteneğe sahiptir. Son zamanlarda, ML tabanlı yaklaşımlar üzerinde karmaşık izinsiz giriş modellerini tespit etmek için büyük miktarda veri üzerinde eğitilebilen karmaşık çıkarım modellerini kullanma yetenekleri nedeniyle giderek daha fazla çalışılmaktadır. Yeni ağ paradigmalarının ve karmaşık çıkarım modellerinin ortaya çıkmasına yol açan, internet üzerinden iletilen artan veri miktarı nedeniyle, bu t siber güvenlik ve IDS'lere yönelik makine öğrenimi tabanlı yaklaşımlara odaklanılmıştır. bu tezde izinsiz ağ girişlerini, anormallikleri ve diğer saldırı türlerini tespit etmek için CNN'nin çeşitli kullanımları önerilmiştir. Önerilen yöntem, birkaç veri seti kullanılarak değerlendirilmiş ve elde olunan sonuçlar, çeşitli siber tehdit türlerini tespitinde etkinliğini göstermiştir. Geleneksel izinsiz giriş tespit sistemleri genellikle, etkinlikleri sınırlı olabilen ve hızla gelişen tehditlere ayak uydurmak için mücadele edebilen kural tabanlı yaklaşımlara veya imza tabanlı yöntemlere güvenirler. Bu sınırlamaların üstesinden gelmek için araştırmacılar, izinsiz giriş tespitinin doğruluğunu ve verimliliğini artırmak için makine öğrenimi tekniklerinin kullanımı üzerine geniş araştırmalar yapmışlardır. Elde edilen sonuçların, ilgili yöntemin doğruluk, duyarlılık, F1 skor ve özgüllük açısından diğer son teknoloji yöntemlerden daha iyi performans gösterdiği kanıtlanmıştır. Bu iş izinsiz giriş tespitini iyileştirme yaklaşımımızın potansiyelini vurgulamaktadır. Saldırı tespit sistemleri, bilgisayar ağlarının güvenliğinin sağlanmasında kritik bir rol oynamaktadır. IDS oluşturmaya yönelik yaygın bir yaklaşım, özellik seçimi ve derin öğrenme algoritmaları gibi makine öğrenimi tekniklerini kullanmaktır. Yapılan çalışmalarda IDS'ler için çeşitli özellik seçim yöntemleri önerilmiştir. Bu yöntemler, hesaplama maliyetlerini en aza indirirken izinsiz girişleri tespit etmek için en uygun olan bir özellik alt kümesini tanımlamayı amaçlamaktadırlar. Metasezgisel algoritmalar, izinsiz giriş tespit sistemlerinde özellik seçimi için kullanılabilen bir optimizasyon algoritmaları ailesidir. Özellikle GA'lar bu bağlamda yaygın olarak kullanılmaktadır. Benzetimli tavlama (simulated annealing) ve tabu arama gibi diğer metasezgisel algoritmalar da araştırılmıştır . Bu yöntemler, geniş bir arama alanında en uygun özellik alt kümesini aramak için esnek ve ölçeklenebilir yol önermektedirler. Bu tezde önerilen yöntem 4 aşamadan oluşmaktadır. Bu yöntemin arkasındaki ana fikir, bir veritabanındaki en etkili özellikleri bulmak ve doğruluğu artırmak için bunları CNN mimarilerinin son katmanlarında yeniden kullanmaktır. Dört aşama veri ön işleme, ön eğitim, eğitim ve testtir. Nihai amaç, saldırıyı gerçek zamanlı olarak tespit etmek için kullanılacak bir CNN modeli yetiştirmektir. Özellik seçme yöntemi, farklı veri kümelerinden en önemli özellikleri seçmek için bir karar ağacı ve metasezgisel bir algoritma kullanır. Bu testler, GWO, MOPSO ve NSGA-II dahil olmak üzere üç meta-sezgisel algoritma için yürütülür. Seçilen özellikler daha sonra izinsiz giriş tespitinin doğruluğunu iyileştirmek için ResNet50, VGG16 ve Efficient Net dahil olmak üzere CNN'lere beslenir. Birkaç kıyaslama veri setindeki deneysel sonuçlar, önerilen yöntemin farklı kriterler açısından umut verici olabileceğini göstermektedir. Ön eğitim aşamasında özellik seçimi yapıldığından, önerilen yöntem çevrimiçi ve gerçek zamanlı saldırı tespiti için uygundur. Bu çalışmanın bulguları, önerilen yöntemin ağ trafiğindeki izinsiz girişleri etkili bir şekilde tanımlama ve sınıflandırma potansiyelini göstermektedir.
  • Item
    İki farklı sucul makrofit türünün (Limnobium laevigatum, Egeria densa) kadmiyum (Cd) giderim potansiyelinin laboratuvar ortamında mikrokosmos yaklaşımı ile araştırılması
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Nassouhı, Danıal
    Yapılan bu tez çalışmasında, Limnobium laevigatum (Humb. & Bonpl. ex Willd.) Heine ve Egeria densa Planch. sucul makrofitleri, %25 Hoagland çözeltisi ve havuz suyu olmak üzere iki farklı deney ortamında birlikte ve ayrı ayrı kadmiyuma (Cd) maruz bırakılmış ve bitkilerin giderim potansiyeli araştırılmıştır. Bu bağlamda kadmiyumun üç farklı konsantrasyonuna (1, 2,5 ve 5 ppm) maruz bırakılan bitkilerin ağır metal giderim kapasitesi ve bitki dokularına biriken ağır metal miktarı 1, 4 ve 7.günlük süreler boyunca izlenmiştir. Çalışmada ağır metal konsantrasyonları ICP-OES cihazıyla ölçülmüştür ve bitkilerin yüzde giderim oranları ile biyokonsantrasyon faktörleri hesaplanmış ve karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre bitkiler ayrı ayrı Cd ağır metaline maruz kaldıklarında her iki ortamda da daha yüksek bir giderim yüzdesi sergilemişlerdir. Maksimum giderim yüzdesi E. densa ve L. laevigatum bitkileri için sırasıyla 7 gün boyunca 2,5 ppm Cd içeren havuz suyu ortamında (%81,74) ve 7 gün boyunca 1 ppm Cd içeren %25 Hoagland içeren ortamda (%71,64) hesaplanmıştır. Bitki dokularında akümüle olan Cd miktarının, bitkiler ayrı ayrı Cd ağır metaline maruz kaldıklarında birlikte olan gruplara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Biyokonsantrasyon faktörü (BCF) değerlerinde de benzer bulgular elde edilmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen veriler her iki bitkinin de her iki ortamda ayrı ayrı daha başarılı bir giderim sergiledikleri gösterilmiştir.
  • Item
    Türkçedeki Katkısız Eylem Yapılarının Metinsel Eşdizimlilik Görünümleri: Ortaokul Türkçe Ders Kitapları Üzerine Bir Çözümleme
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Ayabakan İpek,Meltem
    Bu tez çalışmasında katkısız eylem yapılarının ortaokul Türkçe ders kitaplarındaki metinsel eşdizimlilik görünümleri konusal rolleri ve üye yapıları çerçevesinde araştırılmıştır. Tümce içinde kendi başına bulunmayan, başka bir eylem ya da adsılla birlikte kullanılan ve soyutluk derecesi yüksek olan katkısız eylemler (Butt, 2003) sözlüksel ya da sözdizimsel olarak bir adla birlikte kullanılmayı gerektirmektedir. Bu gerektirim sonucunda ortaya çıkan katkısız eylem yapılarının ortaokul Türkçe ders kitaplarındaki metinlerde nasıl yer aldığının belirlenmesi ve anlambilim-sözdizim arakesitinde, başka bir ifadeyle katkısız eylem yapılarının metinsel eşdizimlilik ağı içerisinde irdelenmesi çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. Bu çalışmanın konusu ve amacı gereği ortaya çıkan karmaşık veri katmanlarının çözümlenebilmesi için Veri Madenciliğine başvurulmuş, MEB onaylı 5., 6., 7., ve 8. sınıf Ortaokul Türkçe ders kitaplarıyle Python 3.10.8 programlama dili VsCode IDE’si ve Pandas kütüphanesinde özel amaçlı bir derlem oluşturulmuştur. Derlemden elde edilen veriler tümevarım ve tümdengelim yöntemleriyle birlikte Eşdizim Yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Çözümlemeler sonucunda al-, at-, et-, dur-, ol- ,yap- ve ver- katkısız eylemlerinin farklı adlarla birleşerek katkısız eylem yapısına dönüştüğü ve dengeli olmayan sıklık dağılımıyla kitaplarda yer aldığı belirlenmiştir. Ortaokul Türkçe ders kitaplarında sunulan katkısız eylem yapılarının metin tümcelerinde sözdizimsel konum değişkenliği gösterdiği ve üye yapılarında konu, kılıcı, deneyimleyen başta olmak üzere Frawley (1992)’nin ulamlamasındaki tüm konusal rolleri farklı sıklıklarda taşıdığı tespit edilmiştir. Bu araştırmanın bulguları ışığında ulaşılan vargıların Türkçedeki katkısız eylemlerin ve katkısız eylem yapılarının didaktik görünümünü ortaya koymakla birlikte Türkçenin hem anadili hem de yabancı dil olarak öğretimine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca bu tez çalışmasının Türkçenin konusal rol hiyerarşisinin 186 oluşturulmasına öncülük edeceği ve konusal rollerle ilgili yapılacak sonraki çalışmalara kuramsal altyapı oluşturacağı savunulmaktadır.
  • Item
    Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Enerji Kooperatifçiliği Modelinin Uygulanabilirliği
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Şensöz,Recep
    Enerji, insanlığın devamı için hayati öneme sahiptir. Bu ihtiyacın yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşılanması, çevre dostu bir yaklaşımı yansıtır. Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri (YEK), enerjinin temiz bir çevre için yenilenebilir kaynaklardan üretilmesine dair alternatif bir yaklaşım sunar. Bu çalışmanın odak noktası, yenilenebilir enerji kaynakları ve bu kaynaklardan kooperatifçilik yoluyla üretilebilecek enerjinin insanlığın gelişimine katkı sağlama potansiyelidir. Çalışmanın hipotezi, enerji kooperatiflerinin ve yenilenebilir enerji kaynaklarının büyüme ve gelişim için gereken enerjinin sağlanmasında etkili olabileceği yönündedir. Büyüme için gereken enerjinin çoğunlukla tükenen fosil kaynaklardan sağlanması, çevre ve insanlık için geri dönüşü olmayan zararlara yol açmaktadır. Bu nedenle, büyüme için gerekli enerjinin çevreye zarar vermeyen kaynaklardan temin edilmesi aynı zamanda iklim değişikliği ile mücadeleye de katkıda bulunur. Yenilenebilir enerjinin fayda odaklı kooperatif modeliyle üretilmesi, çalışmanın önemini vurgular. Bu çalışma, kooperatifçilik modeli ve yenilenebilir kaynakların kullanımıyla toplumsal fayda sağlanabilecek enerji ihtiyacının nasıl karşılanabileceğini araştırmayı amaçlar. Çalışma, yerli ve yabancı literatür taraması, en iyi uygulama örneklerinin incelenmesi ve Türkiye'de kurulan ilk YEK'in yöneticileriyle yapılan mülakatlar üzerine yoğunlaşmıştır. Mülakatlar, YEK süreçleri hakkında açık uçlu görüşme teknikleriyle gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma, yenilenebilir enerji kooperatiflerinin enerji demokrasisi ve sürdürülebilir kalkınma üzerindeki etkilerini değerlendirerek, kooperatifçilik yönteminin bir seçenek olup olamayacağına ilişkin bilimsel bir tartışma açarak katkıda bulunmayı hedefler. Sonuç olarak çalışma, kamu ve toplum desteğiyle yenilenebilir enerji kooperatiflerinin kuruluş ve işleyiş süreçlerindeki engellerin aşılması ile enerji demokrasisi ve adaletinin de eş zamanlı güvence altına alınabileceğini öne sürmektedir.
  • Item
    Sin Şamaş Düalitesi ve Dinlerdeki Yansıması
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Çelebi,Nurgül
    “Sin Şamaş Düalitesi ve Dinlerdeki Yansıması” isimli bu tez çalışması giriş bölümüye birlikte dört bölümden oluşmaktadır. Tezin giriş bölümünde genel çerçeve, tezin amacı ve kapsamı gibi konuların yanısıra Mezopotamya Bölgesinin etnik yapısı ve bölgede tapım gören tanrılar ele alınmıştır. Sin ve Şamaş’ın Mezopotamya tanrılar panteonundaki yeri ve önemi konusuna değinilen bu bölümde, bu ikiliye dair yapılmış çalışmalar kısaca incelenmiştir. Sin ve Şamaş’a dair yapılan çalışmaların müsakil olduğu, bunların arasındaki düal yapının özel olarak hiçbir çalışmaya konu edilmediği konusu tartışılmıştır. Üç ana başlık altında ele alınan çalışmanın giriş bölümünde Mezopotamya coğrafyası ve dini ele alınmış, birinci bölümde Mezopotamya’da Sin ve Şamaş tanrılarına olan inanç incelenmiştir. İkinci bölümde bu iki tanrı arasındaki ikili yapı analiz edilmiş ve Birinci bölümde Sin ve Şamaş’ın genel özellikleri, tanrılar panteonundaki konumları, görevleri gibi konular irdelenmiştir. Bu ikiliye dair kaynaklar arkeolojik veriler ve kitabi veriler altında sınıflandırılmış ve metodolojik olarak bunların mahiyeti elde edilen bilgiler ışığında değerlendirilmiştir. Mezopotamya coğrafyasında Sin ve Şamaş’ın gelişimi ve zaman içerisinde farklı toplumlarda nasıl adlandırıldıkları konusu netlik kazandırılmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde, genel hatlarıyla mahiyeti tespit edilmiş ve analiz edilmiş olan Sin ve Şamaş’ın arasında düal bir yapının izleri sürülmüştür. Bu bağlamda yapılan analizlerle aralarındaki düal yapı evrensel ve zamansal olarak iki farklı perspektiften incelenmiştir. Söz konusu düal yapı hem arkeolojik hem de kitabi deliller aracılığıyla ortaya 187 konulmuştur. Bu düal anlayışın Mezopotamya’da rağbet gören diğer inanışlar ile benzer yönleri üzerinden kısa bir karşılaştırma yapılmıştır. Tezin son bölümünde, Sin ve Şamaş’ın Mezopotamya’da doğmuş olan dinler arasında, bilhassa tek tanrılı dinlerdeki olası yansımaları saptanmıştır. Bu ikilinin doğrudan tanrı olarak değerlendirildiğini gösteren kutsal kitap kaynakları tespit edilmek suretiyle sınıflandırılmıştır. Yahudilikte tanrı Yahve’nin solarizasyonu konusunda Şamaş’ın üstlendiği rol tartışılmış ve ay kültünün izleri değerlendirilmiştir. Sin ve Şamaş kültelerine ait uygulamaların ve birtakım objelerin tapınakta kullanılma nedenleri de bu bağlamda ele alınmıştır. Yahudiliğin yanısıra Hristiyanlıkta ve Sabiilikte ay ve güneş tanrılarının etki ve yansımaları incelenmiş olup Sin ve Şamaş ile ilgileri değerlendirilmiştir. Bahsi geçen bu üç dinde Sin ve Şamaş’ın müstakil etkileri irdelenmekle kalmamış bunların arasındaki düal yapının da doğrudan bir etkisi olup olmadığı konusu ele alınmıştır. Bu bağlamda doğrudan bir yansımanın izlenebildiği Yahudilik, Hristiyanlık için ayrı birer bölüm oluşturulmuş fakat sadece İslam dönemi öncesi dinlere ve inanışlara atıfta bulunulması nedeniyle Müslümanlık bunun dışında bırakılmıştır. İslami kaynaklarda yer edinmesi ve doğrudan bir düal yapı teşkil etmesi sebebiyle Sabilik de ayrı bir başlık altında değerlendirilmiştir. Sonuç kısmında, Sin ve Şamaş arasında birbirini tamamlayan bir ikili yapı olduğu ve bunun Yahudilik, Hristiyanlık ve Sabiilikte yansımalarının tespit edildiği konusunda genel bir değerlendirme yapılmıştır.
  • Item
    YÂKÛT el-MUSTA‘SIMÎ VE ALTI ÖĞRENCİSİNDE (ESÂTİZE-İ SEB‘A’DA) MUSHAF KİTÂBETİ
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Altan,Asiye
    Hat sanatı tarihinde Yâkut el-Musta‘sımî ve üslûbunun en iyi mümesili olan altı öğrencisi esatize-i seba (yedi üstad) olarak isimlendirilmektedir. Yâkût, 7/13. yüzyılda yaşamış, aklam-ı sitte’ye getirdiği yeniliklerle hat sanatı tarihinde önemli çalışmalara imza atmış usta bir hattattır. Yâkût üslûbunu geliştirerek İslam coğrafyasına yayan, esatize-i seb’a sınıflandırması içerisinde yer alan diğer altı hattat ise Ahmed b. es-Sühreverdî, Mübârekşah b. Kutb, Mübârekşah es-Suyûfî, Nasrullah Mütetabbib, Abdullah Ergun el-Kâmilî ve Abdullah b. Mahmud es-Sayrafî’dir. El yazmaları içinde kitâbette tekâmülün en rahat izlendiği eserler şüphesiz ki Mushaflardır. Bu nedenle çalışmamızda esâtize-i seb‘a’nın yaşadıkları dönemde Arap yazısının estetik açıdan geldiği seviye, yazıdaki ıslah ve bu çalışmaların bir sonraki dönemin Kur’ân kitâbetine olan etkisi, Yâkût el-Musta‘sımî ve altı öğrencisinin (esâtize-i seb’a) Mushafları ve diğer Kur’ân yazmaları üzerinden ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu Kur’ân yazmalarının kitâbeti; harf bünyeleri, satır nizamı, kompozisyon özellikleri dikkate alınarak hat sanatı açısından değerlendirilmiş, esâtize-i seb‘a’ nın Mushaf yazımında tercih ettiği yazı çeşidine göre üslûpları belirlenmiştir. Çalışmamız, 53 Mushaf, 18 cüz, 9 En’âm-ı Şerîf ve 7 Kur’ân’dan bir bölümü içeren 87 eseri ihtiva etmektedir. Bu eserlerin 65’i Türkiye müze ve kütüphanelerinden, 22’si yurt dışı müze, kütüphane, sanat ve müzayede evinden temin edilmiştir. Tezimiz, İslam Tarihi ve Sanatları alanında Yâkût el-Musta‘sımî ve altı ünlü öğrencisine ait Mushaf kitabetinin hüsn-i hat sanatı açısından değerlendirilmesinin doktora tezi düzeyinde ilk çalışma olması açısından önemlidir. Aynı zamanda çalışma 734 kapsamında harf tahlillerinden yola çıkarak eserlerin hattatlara aidiyetinin tartışılması da araştırmanın önemini gösteren hususiyetlerdendir.
  • Item
    Tibet Budizmine Ait Eski Uygurca Bir Metin: Mañjuśrīnāmasaṃgīti (Giriş-Metin-Çeviri-Notlar-Dizin)
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Özkan,Alican
    Bu çalışmada Skt. Mañjuśrīnāmasaṃgīti, Tib. Phags-pa ‘jam dpal-gyi mtshan yang-dag-par brjod-pa bzugs-so şeklinde isimlendirilen metnin Eski Uygurca çevirisi ele alınmıştır. Eser, Bodhisattva Mañjuśrī’nin isimlerinin ve niteliklerinin övgüsünü içermektedir. Tantrik Budizm’in açılış sūtrası olması sebebiyle önemli bir yere sahiptir. Eserin Sanskritçe ve Tibetçe dışında Moğolca, Mançuca, Çince, Japonca gibi dillerde çevirileri de bulunmaktadır. Eski Uygurca metin, Tibetçeden çevrilmiş olup üç (bazı kaynaklarda dört) farklı çeviri olduğu düşünülmektedir. Blok baskı tekniği kullanılarak yapılan çevirilerin sayfa yapıları, dil özellikleri üzerine yapılan çalışmalar eserin HIII-HVI. yüzyıllarda çevrildiğini göstermektedir. Fragmanlar St. Petersburg ve Berlin’de muhafaza edilmektedir. Tez çalışmamız Giriş, Eser, Metne Ait Fragmanların Sıralanması, Metin, Türkiye Türkçesine Çeviri, Notlar, Dizin ve Tıpkıbasım bölümlerinden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Budizm, Tibet Budizmi Eski Uygurlarda Budizm’in yayılışı gibi konulara değinilerek eserin çevrilmiş olduğu tarihî arka plan hakkında bilgi verilmiştir. Eser bölümünde öncelikle adına övgülerin yer aldığı Mañjuśrī Bodhisattvanın kim olduğundan bahsedilerek eserin konusu, dil özellikleri, tarihi, çevirmeni, üzerine yapılan çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Metne Ait Fragmanların Sıralanması bölümünde, AH 11 ve SK katalogları kullanılarak fragmanlar hakkında bilgiler verilmiştir. Metin bölümünde, Eski Uygurca metnin fragmanlarının transliterasyon ve transkripsiyonu yapılarak bütünlüklü bir metin ortaya konulmuştur. Ayrıca metnin Tibetçe, Sanskritçe, Çince ve Moğolca versiyonları ve önceki çalışmalar ışığında hasarlı bölümler için okuma önerilerinde bulunulmuştur. Türkiye Türkçesine Çeviri bölümünde Eski Uygurca metin cümle ve konu bütünlüğü ön planda tutularak çevrilmiştir. Notlar bölümünde, metinde bulunan Sanskritçe, Soğdça, Tibetçe ve Çince terminolojiye ait olan alıntı sözcüklerle beraber çeşitli Budizm terimlerine karşılık gelen Eski Uygurca terimlerin anlamları açıklanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte fragmanlarda var olan yırtılma, bozulma vb. sebeplerle okunamayan bazı bölümler hakkında okuma önerileri ve bunların nedenleri belirtilmiştir. Dizin bölümünde, Cibakaya v2.4.1 dizin programı kullanılarak kelimeler alfabetik ve gramatik olarak sıralanmıştır. Tıpkıbasım bölümünde ise metne ait fragmanlar ilgili kaynaklar kullanılarak sıralanmıştır.
  • Item
    Rus Ortodoks Hıristiyanlığında Manastır Hayatı
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Mehtioğlu,Tahir
    Dünyada Hıristiyanlığı temsilde Rus Ortodoks Kilisesinin önemli yeri vardır. Rus Ortodoks Kilisesine bağlı yüzlerce manastırların bulunduğu ve bu manastırlarda keşişlerin yaşadığı münzevi yaşam daima ilgi konusu olmuştur. Rus Ortodoks Kilisesini ve Manastırlarını daha iyi anlayabilmek için Kilisenin ve Manastırların tarihçesi hakkında bilgi verilmiştir. Bu çalışmada, genelde Hıristiyanlık özelde Rus Ortodoks Kilisesi tarihinde yer alan manastır hareketinin kökeni ile ilgili araştırmalar yapılmıştır. Rusya tarihinin oluşumunda keşişler ve manastırlar, dini, kültürel ve siyasi alanlarda önemli roller üstlenmiştir. Slav halklarının tarihini yazılı kaynaklar 9. yüzyıldan itibaren başlatmaktadır. Slav topraklarında ilk Kilise ve Manastırların ne zaman ortaya çıktıkları ve bunların kimler tarafından yapıldığı bilgisine ulaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca ilk manastırların ortaya çıkışıyla birlikte çeşitlerine, dini, siyasi, kültürel ve ekonomik faaliyetlerine, idari yönünden bağlılık ve hiyerarşisine, ilk keşişlerin keşişlik hayatlarına, keşişlik derecelerine, manastıra kabul süreçlerine ve yaşam tarzlarına bu çalışmada yer verilmiştir.
  • Item
    İhraççıların Hukuka Aykırı İşlemleri Dolayısıyla Sermayenin Veya Malvarlığının Azalması Halinde Uygulanacak Tedbirler
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Özlü,Hakkı
    Bu çalışma, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 92. maddesinde düzenlenen ihraççıların hukuka aykırı olan işlemlerinin sermayeyin veya malvarlığını azaltması durumunda Sermaye Piyasası Kurulu’nca uygulanacak önleyici tedbirleri konu almaktadır. Sermaye piyasasının güven ve istikrar içinde çalışması için devletin müdahalesi genellikle dünyadaki örnekleri gibi bağımsız idari otoriteler yoluyla sağlanmaktadır. Yetkili/düzenleyici otorite sermaye piyasasında önemli bir rolü olan ihraççıyı denetlemektedir. İhraççı, alacaklılarına ve yatırımcılara karşı ortaklık malvarlığı ile sorumludur. Bir taraftan ihraççının malvarlığının ve sermayesinin korunması diğer taraftan ihraççıların işlemlerinde yatırımcıların zarar görmemesi için tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda incelediğimiz söz konusu madde hükmünde, hukuka aykırılığın aynı zamanda sermaye veya malvarlığında azalma/kayıp oluşturduğu durumlarda, Sermaye Piyasası Kurulu’nun uyguladığı tedbirler açıklanmıştır. Çalışmanın birinci bölümü kavramlarla ilgilidir. Sermaye Piyasası Kurulu’nun uygulayacağı tedbirler için gerekli koşullar olan ihraççının malvarlığının ve sermayesinin azalması konuları ile hukuka aykırı işlemleri incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde Sermaye Piyasası Kurulu’nun ihraççıya uygulayabileceği tedbirler açıklanmıştır. Bu kısımda tedbirlerin nitelikleri ve türlerine değinilmiştir. Sermaye Piyasası Kanunu’nun 92. maddesinde açıkça belirtilen emir yetkisinin kullanılmasına ilişkin tedbirler, dolaylı tedbirlerle ve söz konusu hükümle ilgili görülen diğer tedbirler de incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde aynı hükümde yer alan ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, yürütmenin durdurulması gibi geçici hukuki korumalar, bu korumalara ve Kurul’un tedbirlerine yönelik yargısal denetim incelenmiştir. Sermaye Piyasası 394 Kurulu’nun uyguladığı tedbirlere karşı idari yargıdaki iptal ve tam yargı davaları, idari yargılama usulünde uygulanmakta olan ve adli yargı finans mahkemesinde uygulanması öngörülen alternatif yargılama mekanizmalarına ve yöntemlerine yönelik açıklamalarda bulunulmuştur. Tezimizde, kanun maddesinin uygulanmasından ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunların çözümüne yönelik önerilere yer verilmektedir.
  • Item
    Avrupa Birliği'nde Ayrımcılık Yasağı Ve Eşitlik
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Er Karakaş,Ayşegül
    AB’nin yalnızca ekonomik değil, toplumsal, kültürel, siyasal hedefleri kapsayan bir söylemi olduğu bilinmekle birlikte, söz konusu hedeflerin temelinde de esasen ekonomik çıkarların bulunduğu tartışılan bir husustur. AB’de ayrımcılık yasağı ve eşitlik düzenlemeleri de söz konusu tartışmalardan bağımsız düşünülemeyecek niteliktedir. Çalışmanın temel amacı, ayrımcılık ve eşitlik kavramlarının AB’deki anlamını ortaya çıkarmak, uluslararası düzenlemelerin AB eşitlik ve ayrımcılık yasağı hukuku üzerindeki etkisini incelemek, AB’nin ayrımcılık yasağı ve eşitlik düzenlemelerinin eksiklik ve sorunlarının temel nedeninin AB’nin ayrımcılık ve eşitlik kavramlarının anlamlandırma biçiminden kaynaklandığı ortaya koymaktır. Bu çerçevede tezin temel iddiası AB’nin ayrımcılık yasağı ve eşitlik kavramlarının aynı iki kavram olarak yorumladığıdır. Çalışma, ayrımcılık yasağı ve eşitliğin aynı kavramlar olarak yorumlanmasının AB ayrımcılık yasağı ve eşitlik düzenlemelerindeki sorun ve eksikliklerin temel nedeni olduğunu savunmaktadır. AB, eşitliği biçimsel ve soyut bir çerçeveden, ayrımcılığı ise eşitlik-özgürlük temelli olarak ele almaktadır. Çalışmada, AB’nin eşitlik ve ayrımcılık kavramlarından bu anladığının ayrımcılık yasağı ve eşitlik düzenlemelerinde hiyerarşik eşitlik, kapsam kısıtlamaları ve çoklu ayrımcılığa ilişkin bir düzenlemenin olmaması şeklinde eksiklik ve sorunlara yol açtığını ortaya koyulmaktadır. Oysaki eşitlikçi bir seçenek olarak eşitlik yaklaşımından yola çıkmak ve eşitlik ilkesini soyuttan somuta, yasal düzlemden kamusala indirmeyi hedeflemek mümkündür. Bu doğrultuda, siyasal olanı sosyal ve ekonomik olan tarafından dışlamayan Balibar’ın eşitözgürlük önermesi, kamusal alan içinde siyaset yapımını teşvik eden Arendt’in haklara sahip olma hakkı kavramı alternatif bir yoruma kapı aralamaktadır. 337 Böylece AB, ekonomik çıkarlarını önceleyen bir eşitlik ve ayrımcılık yasağı hukukunun ötesine geçebilecek, toplumsal eşitliği de hedeflerinin arasında daha güçlü dile getirebilecektir.