Cilt:23 Sayı:01 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Mecazlı sözcüklerin tenasüp içindeki yeri(Ankara Üniversitesi, 2019) Çetinkaya, Ülkü; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBelagatte tenasüp, fikrî bir sebepten veya mahiyetlerindeki bir özellikten dolayı, anlamları arasında tezat dışında bir ilgi bulunan sözcüklerin aynı ifadede toplanması yoluyla oluşan bir edebî sanattır. Bir başka deyişle, bir metinde çağrışım yoluyla aralarında biçimsel ya da anlamsal bağıntılar kurulabilen sözcüklerin oluşturduğu bütünün yarattığı çağrışım alanı veya aynı temaya bağlı olan kelime ve deyimlerden oluşan kelime alanıdır. Metin analizlerinde, tenasüpleri oluşturan söz varlığı ile ilgili saptamalar, bu sözcüklerin düzanlamları itibariyle yarattıkları aynı temaya bağlı olma uyumuna göre yapılmaktadır. Ancak kimi metinlerde, bazı sözcükler düzanlamlarıyla değil, metnin bağlamı içinde kazandıkları mecazî (figurative) anlamla tenasüp içinde yer almaktadırlar. Yaygın olduğu şekilde düzanlamlarıyla değil de, metnin bağlamı içinde kazandıkları mecazî (figurative) anlamla tenasübe iştirak eden bu sözcüklerin, söz konusu tenasübü oluşturan sözcükler sıralamasında gösterilip gösterilmemesi tartışmaya açık bir konudur. Ancak, tenasübe eşlik eden anlamın istiare yoluyla başka bir sözcükle temsil ediliyor olması, o sözcüğün tenasübü oluşturan sözcüklerden sayılmasına engel görülmemesi gerekir. Çünkü, özellikle şiir dilinde, anlam büyük ölçüde bağlam içinde ortaya çıkan bir durumdur. Bu bildiride, edebî metinlerden seçilen tenasüp örneklerinden hareketle, mecazlı sözcüklerin tenasüp içindeki yeri değerlendirilmiştir.Item “Bin hüzünlü haz” - Ahmet hâşim’in “o belde”si: ütopya mı, poetika mı?(Ankara Ünivesitesi, 2019) Reyhanoğulları, Gökhan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTemelde sosyolojik terimler olan ütopya ile karşı-ütopyalar, kurgusal olma niteliği açısından edebiyat alanında da yerlerini almışlardır. Ütopya ve karşı-ütopyalardaki bir hayalî mekân yaratma arzusu ve bu mekânı görünür kılma yönelimi, bu metinlerin gerçek ile gerçek olmayanı aynı düzlem içerisinde ele alma gibi bir gerekliliği ortaya çıkarır. Bu açıdan edebî metinlerin kurgusal düzlemleri dikkate alındığında bu yanyanalığın edebî metin için de geçerli olduğu görülecektir. Dünya edebiyatlarında yerini aldığı gibi, Türk edebiyatında da mevcut olan ütopik algıların Tanzimat’la birlikte oluştuğunu söylemek mümkündür. Genel bağlamda roman ve öyküye daha çok uygun olan ütopyaların, şiirde de denendiği söylenebilir. Ancak şiirin yapısal düzleminde ütopyalardan beklenen özelliklerin şiirde yansıtılması oldukça güçtür. Ütopik algının şiirde yoğunlaştığı Servet-i Fünûn döneminde de bir kaçış tematiği olarak ortaya konulan arzu’lar, ütopik olarak değerlendirilmiştir. Fecr-i Âti şairi olarak Ahmet Haşim de bu arzuları işaret eden birçok metin ortaya koymuştur. “O Belde” şiiri, bu metinlerin en dikkat çekicisidir. Ancak bu metnin doğrudan bir ütopik metin sayılması beraberinde bazı sorunsalarl getirmektedir. Çünkü metin, Ahmet Haşim’in şiir sanatıyla ilgili yaklaşımlarını da içermektedir. Bu bağlamda metnin, bu ütopik algıların dışında da değerlendirilebileceği incelenecektir.Item Taşlıcalı Yahya'nın Gazellerinde Yaşlılık(Ankara Üniversitesi, 2019) Çınar, Beytullah; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada, yaklaşık bir asırlık ömrüne pek çok önemli eser sığdırmış olan Taşlıcalı Yahya’nın gazellerinde yaşlılık konusu değerlendirilmiştir. Yaşlılık şairin kimi zaman yekahenk gazellerinde kimi zaman da müstakil beyitlerinde işlenmiştir. Bu şiirler Yahya’nın gazelleri göz önünde bulundurulduğunda azımsanmayacak kadar çoktur. Ayrıca bu durum Yahya’nın yaşlılık döneminde de şiiri bırakmadığını göstermektedir. Yahya Divanı’nda bulunan yaşlılık konulu şiirler elin titremesi, gözlerin bozulması gibi alt başlıklar hâlinde sıralanıp incelenmiştir. Bu incelemeler doğrultusunda şiirin gerçeklikle olan ilişkisi divan şiiri özelinde değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca incelenen gazellerden hareketle Yahya Divanı’nın tenkitli basımını yapan Mehmed Çavuşoğlu’nun nüshaları tanıtırken A nüshasının Yahya’nın gençliğinde tertip edilmiş bir nüsha olduğuna dair tezi yeniden ele alınmıştır.Item Bir Hocanın Öğrencisini Savunması(Ankara Üniversitesi, 2019) Ata, Aysun; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYıl 1983. YÖK’ün 1981’de çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile akademik, kurumsal ve idari yönden yeniden yapılanma sürecine başlayalı iki yıl geçmiştir. İlk YÖK Başkanı, Üniversitenizin resmi kuruluş yılı 1967’den çok önce üniversitenin nüvesi olan 1954 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlı Çocuk Sağlığı Kürsüsünü kuran İhsan Doğramacı’dır. Prof. Dr. Saadet Çağatay ise Almanya’da doktorasını tamamladıktan sonra Nisan 1940’ta Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü Kütüphanesine memur vekili olarak başladığı çalışma hayatını, 70. yaşında 2 Haziran 1977’de sonlandırmıştır. Bildirimize “Yıl 1983” ile başlamamızın nedeni, Saadet Hanımın yaş haddinden emekli olduktan 6 yıl sonra Prof. Dr. İhsan Doğramacı’ya yazdığı mektupta 6 Mayıs 1983 tarihinin yer almasıdır. Bu mektupta, Saadet Hanım son asistanı için “Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili Doçenti, Türkçe üzerindeki çalışmalarıyla rakipsiz ilim adamı olan Semih Tezcan” tanımlamasıyla bir mektup yazar. O mektubu gelin birlikte okuyalım.Item Yaşar Kemal’in romanlarında ekososyoloji(Ankara Üniversitesi, 2019) Şeker, Aziz; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYaşar Kemal, insana ve topluma odaklı bir yazar olduğu kadar doğayı, doğadaki dönüşümü romanlarına konu yapan bir yazardır. Yaşar Kemal’in romanlarında ekososyoloji açısından doğanın işlenişi iki şekilde karşımıza çıkar: İlkinde doğa, romanın fiziki çevresi içinde çeşitli bitki türleri ve daha çok yaban hayatındaki hayvanlarıyla ekolojik dengenin önemini ve işlevini gözeterek verilir. Burada yazar bizi çok sayıda çiçek ve bitki ile romanın geçtiği yörede yaşayan hayvanların isimleriyle tanıştırır. İkincisinde, üretim ilişkilerinin değişimi ve Çukurova’da endüstriyel tarım geçişle toprağın kullanımında ortaya çıkan büyük değişimden etkilenen ekosistemin yanında, İstanbul’da çarpık kentleşmeye ve denizin kötüye kullanımına bağlı olarak bozulan doğayı işler. Bu çalışmada yukarıda sözü edilen her iki durumu örnekleriyle ele almamızın amacı, roman çözümlemelerinde ekososyolojik bir bakışın önemi konusunda yol gösterici tartışmalara katkı vermektir.Item Yazılmamış Seyahatnameler(Ankara Ünivesitesi, 2019) Şenol, Hadi; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİnsanın gen tarihini araştıracak bilim adamlarının, büyük bir olasılıkla karşılaşacakları devamlılığı olan ilk gen, insanların gezginci yapılarını anlatan gen olabilir kanımca. Homo sapiens olarak adlandırılan bu tür, ilk günlerinden yani, avcılık ve toplayıcılıktan başlayarak sayısal anlatım ile yetmiş bin yıllık serüvenleri boyunca, kısacası günümüze dek, kimi kez, kendi istekleri ile kimi kez de hiç istemedikleri halde göçmek zorunda kalmışlar. Öncesinde bir yaşama savaşı olarak başlayan bu göç, sonraki yıllarda insanların hiç istemedikleri halde yaşadıkları yeri terk etmeleri zorunluluğu olarak karşılarına çıkar. Peygamberler tarihini şöyle bir gözden geçirdiğimizde hicrete zorlanmayan çok az peygamberin olduğunu görürüz. Bu göçleri bir yerde gönüllü ya da zorunlu seyahatler olarak adlandırdığımızda, göçenlere ilk aşamada, büyük zorluklar çekilmez bir hayat yükleseler de, ardından gelen kuşaklara edinilen deneyimlerden doğan önemli kazanımlar sağlarlar. Hayli geniş bir perspektife sahip olan “Yazılmamış Seyahatlerin” giriş bölümünü oluşturacak bu bildiride; bilimsel yaklaşımla köken efsaneleri ve peygamberler tarihinde altı çizilmesi gereken noktalara değinilerek konunun ana hatları sergilenecektir.Item Su kasidesi’nde mürekkep teşbihin kullanımı(Ankara Üniversitesi, 2019) Shareef, Mohammed; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkçe belâgat çalışmalarında teşbîh sanatının özel yeri vardır. Türk şiirinde istiâre, kinâye, mecâz, mübâlaga, tecrit, teşhis ve nice sanatlardan daha cok sayıda kullanılan teşbîhin konuları oldukça geniş ve teferruatlıdır. Tüm belâgat kitaplarında bu konular, teşbîhin erkanı, türleri, maksatları gibi başlıklar altında toplanmaktadır. Teşbîh teşbîhin türleri rükünlerinden olan müşebbeh ve müşebbehün bih ile vech-i şebeh mevzularında incelenmektedir. Türlerinden mürekkep teşbîh belâgat değeri açısından kıymetlidir. Gerçi nesnelerin tek halinde biribirilerine benzetmesinde hayal gücü üslup inceliği bulunr, fakat nesnelerin uyum içinde bir araya gelerek bediʽî bir tasvir meydana getirdiklerinde bir takım benzetmeler müşterek durumda ortaya çıkar. Fuzulî de tüm şiirlerini hayal gücüyle, ince üslüpla, güzel anlatımlarla donattığı Su kasîdesini de bediʽî tasvirlerle güzel teşbîhlerle süslemiştir. Kullandığı teşbîhin türlerinden çok sayıda mürekkep teşbîhi kullanmıştır.Item Babalar ve oğullar metaforuyla “âsım”a bakmak(Ankara Üniversitesi, 2019) Dayanç, Muharrem; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1924 yılında kitap halinde neşredilen Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ının Altıncı Kitabı’nı oluşturan “Âsım”, 1919 yılında Sebîlürreşâd dergisinde tefrika edilmeye başlandığı tarihten bugüne kadar Türk edebiyatı ve düşünce tarihinde iz bırakmış önemli eserlerden biridir. Manzum bir tiyatro havasında ve daha çok diyalog tekniğinden hareketle kurgulanan bu manzumenin hemen başında eşhâs-ı muhâvere (şahıs kadrosu) okuyucuya tanıtılır ve bu kadro sırasıyla Hocazâde, Köse İmam, Âsım ve Emin’den oluşur. Bu durum devri için alışılmış bir sanatçı tavrı olmamakla birlikte okuyucuda bir tiyatro eseriyle karşı karşıya olduğu izlenimi uyandırması bakımından ilginçtir. Bu dört şahsa, babalar ve oğullar metaforu münasebetiyle dâhil edebileceğimiz, konuşmalarda çeşitli münasebetlerle zikri geçen, Hocazâde’nin büyükbabası Nureddin Ağa, yine Hocazâde’nin babası ve Köse İmam’ın hocası olan Hoca Tahir Efendi de eklenebilir. Şahsiyetlere dikkatle bakıldığında bunlar arasında baba-oğul, hoca-talebe ilişkisi olduğu hemen fark edilir. Bunun yanı sıra metni ilginç kılan niteliklerden biri de manzumenin şahıs kadrosunun bir kısmının gerçek/yaşayan bir kısmının da hayali/ütopik kahramanlardan oluşmasıdır. Manzumede gerçek hayatta var olan şahıslar, kurmaca birtakım özelikler verilmek suretiyle idealize edilmiş ve ikincil bir hüviyetle sembol karakterler haline getirilmiştir. Bu yazıda, Safahat’ın “Âsım” bölümünün kahramanları, babalar ve oğullar metaforundan hareketle, hem kendi zamanları hem de tarihsel süreç içindeki niteliklerinden hareketle yorumlanacaktır.Item Birleşik Sözcük mü Öbek mi?(Ankara Üniversitesi, 2019) Çürük, Yasemin; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBirleşik sözcükler, birden fazla sözcüğün birleşmesiyle ortaya çıkan bir yapı olduğu için benzer yapılarla karıştırılmaktadır. Özellikle de hem tanım hem de yapı bakımından en çok benzerlik gösterdiği öbeklerden farkını ortaya koymak bu sebeple önemlidir. Çünkü öbekler, geçici, birleşik sözcükler kalıcı yapılardır. Öbekler de birleşik sözcükler gibi kimi zaman bir kavrama karşılık gelebilir. Kimi zaman da öbekler sözlükselleşme sürecine girebilir. Bu da durumu daha çok karmaşıklaştırabilir. Bu noktada birleşik sözcükleri tespit etmek için çeşitli ölçütler belirlenmiştir. Bu çalışmada sesbilimsel, biçimbilimsel, anlambilimsel, sözdizimsel ve sözlükselleşme ölçütlerinden yola çıkarak hangi yapıların birleşik sözcük olduğu konusunda incelemeler yapılmıştır. Sonuç olarak birleşik sözcükler öbeklerden farklıdır. Bu farklar çok keskin olmamakla beraber bu tür yapıları birbirinden ayırt etmekte yardımcıdır. Bu çalışmada bu farklar ortaya konmaya çalışılmıştır.Item Divan Şairleri ve Hurufilik(Ankara Üniversitesi, 2019) Usluer, Fatih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKlasik Türk Edebiyatı’nda Hurufilik felsefesini kullanan şairlerin Hurufi olarak tanımlanması veya tanımlanmaması çoğu zaman araştırmacının takdirine bırakılmıştır. Bu makale öncelikle araştırmalarda sıkça kullanılan “Hurufi” ve “Hurufilikten etkilenmiş” gibi kavramları tartışmaya açmaktadır. Hurufiliğe ait kavramları ve yorumları kullanan ancak bunlar dışında Hurufiliklerine ait elimizde herhangi bir bilgi bulunmayan Klasik Türk Edebiyatı şairlerinin Hurufilikleri bu makalenin asıl konusunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla şiirlerini ve yazılarını Hurufiliği yaymak için kullanmış, Hurufiliği tartışılmaz olan Nesîmî, Refî’î, Misâlî, Arşî gibi şairler bu makalenin kapsamı dışındadır. Hurufi oldukları veya Hurufilikten etkilendikleri iddia edilen Hayretî, Usûlî, Rûhî-i Bağdâdî, Gelibolulu Âlî ve Hakîkî üzerinde durulacak ve öne sürdüğümüz metot çerçevesinde konuyla ilgili beyitler değerlendirilecektir.Item Postmodern bir kurgu denemesi olarak Elif Şafak’ın pinhan romanı(Ankara Üniversitesi, 2019) Taş, Mehmet Recep; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKüresel kapitalizmin bir türlü doyum noktasına ulaşamayan itkisi sonucu ortaya çıkan iletişim ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra insanların hem maddi hem de manevi değerler açısından yaşam tarzlarını, dünya algılarını ve tüketim alışkanlıklarını da değiştirir. Rönesans ve Aydınlanma düşüncesi çerçevesinde serpilip 2. Dünya Savaşı sonlarına kadar biriktirilen siyasal, sosyal, felsefi ve bilimsel anlatıların birer birer yapıbozuma uğramasıyla ortaya yeni bakış açıları ve yeni algılarla kuşanmış yeni durumlar çıkmaya başlar. Elbette bu değişim ve dönüşümün sanata ve onun bir türü olan edebiyata yansıması da kaçınılmaz hale gelir. Edebi türler içerisinde ise bu değişimden en çok etkilenen, insanın sosyolojik ve psikolojik evrimini dillendirmesiyle varlık bulan roman olur. Akıl, mantık ve bilim temelinde şekillenen bir bilinçle neden-sonuç ilişkisi üzerinden hareket eden olayların kurgulaştırıldığı modern romanın yerini; biçim, teknik ve ilkelerin radikal bir şekilde değişmeye başladığı; üst kurmaca, metinlerarasılık, çoğulcu yaklaşım, öznellik, parodi, popüler kültür, pastiş, kolaj vb. tekniklerin kullanıldığı postmodern roman alır. Postmodern roman; bahsi geçen teknik ve yaklaşımları da kullanarak sanal ile gerçeğin, mutlak ile izafinin, üst ile astın arasındaki mesafeyi kısaltır, her şeyi görelilik ilkesi üzerinden değerlendirildiği bir anlatı düzeni oluşturur. Bu doğrultudan hareketle bu makalede, 1990 sonrası romanda postmodern anlayışı benimseyen önemli yazarlardan Elif Şafak’ın ilk eseri olan ve feminizm, tasavvuf, aşk, eşcinsellik, modernleşme, Doğu-Batı çatışması, Türkiye’nin güncel toplumsal atmosferinin alegorisi gibi birçok göndermeleri içeren Pinhan adlı romanında belirgin ve örtük postmodern kurgu unsurları üzerinde durulacaktır.Item Tanzimat döneminde feminizmin masculin anlatısı Ahmet Mithat ve Bend-i mahsus feminizm(Ankara Üniversitesi, 2019) Şermet, Sevim Karabela; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nde Tanzimat Fermanının ilanıyla başlayan süreç siyasî, sosyal ve ekonomik alanda gerçekleşen değişimin sonucu olarak özellikle kadınlar için modernleşmenin de ilk/ilkel başlangıcı anlamına gelmektedir. Bu başlangıçtan dahi kaygılanan aydınların zihinlerinde oluşan çeşitli endişeler, onları modernleşirken yitirilmek istenmeyen alanlarda kurgu ve kurgu dışı metinler yazmaya iter. Kadın ve aile bu alanların en önemlileri arasındadır. Bu bağlamda Osmanlı modernleşmesi içerisinde Doğu ile Batıyı belirleyen değerler manzumesi kadının sınırları ve kadının sınırlılığı üzerinden sorgulanır. Kadının sınırları ve sınırlılığı doğal olarak literatürünü de beraberinde getirir. Bu anlamda lisanımız daha önceden tanışık olmadığı feminizm kelimesi ile tanışır. Sorgulama üsluplu kadına dair metinlerde feminizm kelimesi Tanzimat sonrasında yer almakla birlikte II. Meşrutiyet sonrası metinlerde artmaktadır. Yeni ve modern kadının kimliğini sorgulayan ve bu konuda en fazla zihin yoranların başında gelen Ahmet Mithat, ansiklopedist sıfatının gereklerini yerine getirerek feminizme dair kurgusal metinlerin dışında alanında ilk diyebileceğimiz makaleler de yazar. Tercüman-ı Hakikat’te II. Meşrutiyetin ilanından 9 yıl önce, 1899 yılında Bend-i Mahsus sütununda yayınlanan “Feminizm” adlı makalesi Türk toplumunu feminizm kelimesi ile tanıştıran çok kapsamlı bir makaledir. Bu makale, erkek egemen bir toplumun erkek egemen zihniyetine sahip ansiklopedist Osmanlı aydınının Avrupalı kaynaklardan edindiği bilgiler üzerine Türk/Osmanlı zihin yapısının katkıları ile oluşturulmuş bir ansiklopedi maddesi özelliğindedir.Item Türkçe sözlük’teki analitik tanımlar üzerine: doğal tür sözcükleri(Ankara Üniversitesi, 2019) Gençer, Bilge Gökter; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBilimsel terimlerin genel amaçlı sözlüklerde nasıl ele alınması gerektiği sözlükbilim alanındaki kuramsal çalışmalarda sıklıkla tartışılan konuların başında gelir. Özellikle, bu tür söz varlığının genel sözlüklerde yer alan tanımları sözlükbilimin tanımlama ilkeleri ve yöntemleri bakımından çeşitli çalışmalarda söz konusu edilmiştir. Genel olarak terim sözlüklerinin konusu olmakla birlikte, bitki bilimi ve hayvan bilimi gibi alanlara ait terimlerin aynı zamanda günlük dilin söz varlığında bulunması, bu sözlükbirimleri genel sözlükler için de tartışılır duruma getirmiştir. Ancak hem dilin farklı kullanım alanları hem de sözlükbilimin ilkeleri göz önüne alındığında, günlük dil-bilim dili, terim-sözcük kavramları ile sözlük türleri ve tanımlama yöntemleri bakımından bu tür sözcüklerin tanımlanmasında temel ayrımlar söz konusudur. Bu çalışmada da, sözü edilen temel ayrımlardan yola çıkılarak Türkçe Sözlük’te bitki bilimi (botanik) ve hayvan bilimi (zooloji) etiketiyle verilen ve bilimsel sınıflandırmada yer alan doğal türlere (natural kinds) ait söz varlığının nasıl tanımlandığı üzerinde durulacak, bu sözlükbirimler terim sözlüklerindeki tanımlarıyla karşılaştırılarak analitik tanımlama yönteminin uygulanması bakımından değerlendirilecektir.Item Anlam ve edebiyat teorilerine dair Türkçe geleneksel literatürü tasnif denemesi(Ankara Üniversitesi, 2019) Demirciler, Ahmed Zahid; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiX. yüzyıldan XX. yüzyıla değin Arap harfleriyle yazılan Türkçe’nin zengin şiir ve nesir edebiyatı hâlen birçok araştırmanın mâlzemesi durumundadır. Bu bağlamda söz konusu yazı dilinde vücut bulan metin anlama ve değerlendirme faaliyetleri edebî inceleme ve değerlendirmelerde geçerliliğini hâlen devam ettirmektedir. Ortak ve benzer bir terimler kümesiyle inşâ edilen geleneksel literatür birbirinden bazı yönleriyle ayrılır. Söze yaklaşım yönleri dikkate alınarak anlam teorileri ve edebiyat teorileri biçiminde iki kategori olarak düşünülen literatür, Taşköprizâde’nin Mevzû’âtü’l-Ulûm’undan hareketle Arapça ve Farsça literatürdeki gelişim çizgilerine eklemlenerek tasnif edilecektir. Buna göre anlam ve edebiyat teorilerine dair Türkçe geleneksel literatür, belâgat, nakd-i şiir ve inşâ eserlerinden meydana gelmektedir.