Sayı:46 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Otam Dergisi 46. sayı (Tüm Sayı)(2019) Otam, Dergisi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem İÇİNDEKİLER(2019) İçindekiler; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem İÇ KAPAK(2019) İç kapak; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Kapak(2019) Kapak; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Yazım Kuralları(2019) Yazım Kuralları; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Bozüyük Kasım Paşa Camii Ve Hamamı Çini Süslemeleri(2019) Yıldırım, Savaş; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada Bozüyük Kasım Paşa Külliyesi’ne dahil yapılardan cami ve günümüzde mevcut olmayan hamama ait çiniler, teknik ve süsleme özellikleriyle tanıtılarak dönemi içerisindeki yeri ortaya konacaktır. Ayrıca hem teknik ve üslup, hem de bazı arşiv belgelerinden hareketle çinilerin ustaları ve üretim yerleri hakkında da aydınlatıcı bilgiler sunulmaya çalışılacaktır. Çiniler, renkli sır tekniğiyle üretilmiş olup motif ve kompozisyon özellikleriyle 16. yüzyıl ilk yarısına ait kaliteli örneklerdir. Özellikle camideki çinilerin müezzin mahfili, minber yan aynalığı, külahı ve geçit korkuluğu gibi bölümlerde de yer alması dikkat çekicidir. Osmanlı sanatında bu mimari elemanlarda çini kullanılması nadir bir uygulamadır. Teknik ve kompozisyon bakımından çinilerde Erken Osmanlı üslubunun hala devam ettiği, hatayi, rumi, penç, kıvrım dal gibi soyut stilize motiflerle meydana getirilen bitkisel düzenlemelerin tercih edildiği anlaşılmaktadır. Natüralist kompozisyonlar ve doğal çiçek motifleri görülmemektedir. Hanama ait günümüze ulaşan tek çini bezeme, İstanbul Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi’ndeki kitabesidir. Süsleme özellikleriyle camideki çinilerden farklılık arz etmez. Kasım Paşa Camii’ndeki çiniler teknik ve süslemeleri bakımından döneminin sanatsal zevkini yansıttığı gibi diğer eserleriyle de benzerlikler gösterir. Makalemizde bu benzer örnekler de karşılaştırmalı olarak ele alınıp değerlendirilecektir.Item 17. Yüzyılda Konya'da Kadınların Geçim Kaygısı: Nafaka(2019) Tezcan, Betül; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiEvlilik bağı ve sonrasında meydana gelen birtakım durumlar, eşler arasında çeşitli hukukî meseleleri gündeme getirmektedir. Bunların başında hiç kuşkusuz, ekonomik yeterliliği olsun veya olmasın özellikle kadınlar için, geçim kaygısı gelmektedir. Bu bağlamda değerlendirilen ve maddî ve manevî pekçok gereksinimi kapsayan nafaka; İslâm hukukunda erkeğin sorumluluğundadır. Erkeğin maddî durumunun ancak nafakanın miktarı ve ödenme şeklinde belirleyici olduğu da bilinmektedir. Örften beslenmesinin yanında temelde İslâm hukuku kaidelerinin ve özelde Hanefî mezhebi içtihatlarının uygulandığı Osmanlı Devleti şer‘î mahkemeleri, tuttukları kayıtlar yoluyla eşler arasındaki hukukî konuların seyrini takip etmeye imkan sağlamaları açısından önemlidir. Bu mahkemelerde görülen davalar arasında yer alan ve boşanma, ölüm yahut gaiplik gibi nedenlerle ortaya çıkan erkeğin nafaka temin edememesi durumu ise kadınların geçim kaygılarını mahkemeye taşıyabilmelerini göstermesi bakımından dikkate değerdir. Bu çalışmada; 17. yüzyıla ait Konya Şer‘iye Sicillerinde bulunan nafaka kayıtları, türlü boyutları ile ele alınmıştır. Söz konusu dönemde Konya'da kadınların gerek kendileri gerek velayeti veya vesayeti hasebiyle çocuklar için; eski eşlerinden ya da gaip veya merhum eşlerinin nafaka temini hususunda tayin edilen vekil/kefillerinden nafaka talepleri, asaleten veya vekaleten yaptıkları başvurular üzerinden incelenmiştirItem Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Osmanlı Devletine Sığınan Rus Askeri Mülteciler Meselesine Genel Bir Bakış(2019) Temizgüney, Firdes; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBir askerin savaşmayı reddetmesi ve askerlik hizmetinden kaçması olarak tanımlanabilecek “firar” hususu, özellikle savaş dönemlerinde her devlet için büyük problem olmuş, bir dizi tedbir alınmasını zaruri kılmıştır. Bu devletlerden biri de, sürekli giriştiği savaşlarla komşuları aleyhine topraklarını genişletmeye çalışan Rusya’dır. Bu güne kadar yapılan çalışmalarda, esir edilen ya da firar eden Osmanlı ve Rus askerleri konusunda birçok araştırma olmasına rağmen, bu çalışmalarda genellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan gelişmelere yer verilmiştir. Ancak kayıtlar, Osmanlı Devleti’ne firar yoluyla iltica eden Rus askeri mültecileri konusunun, Birinci Dünya Savaşı öncesinde iki devletin ilişkileri açısından önem arz ettiğini göstermektedir. Nitekim Osmanlı Devleti, “şan-ı devlet” gereği kendisine sığınan mültecilere kucak açmış; bunların sevk, iskân ve iaşe masraflarını karşılamıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise esir statüsünde değerlendirilmelerine karşın, yine her türlü masrafları devlet tarafından karşılanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı, Birinci Dünya Savaşı öncesinde çeşitli sebeplerle Osmanlı Devleti’ne firar eden Rus askeri mülteciler konusunda genel bir değerlendirme yapmaktır.Item Osmanlı Mülkünde İnşa Olunan İlk Zırhlı Vapur(2019) Kırlı, Engin; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesilerin zırhlı olarak inşa edilmeye başlanmasıyla gerçekleşti. Önce gemi teknelerinin iskeletinin, ilerleyen dönemde ise levha kısmının sac (demir) olarak inşa edilmeye başlanmasıyla, zırhlı gemiler çağına adım atıldı. Teknolojik yenilikleri takip etmek ve çağdaş gelişmelerin dışında kalmak istemeyen Osmanlı Devlet adamları, Batı Avrupa’da geliştirilen bu yeni gemi inşa teknolojisini Osmanlı mülkünde de tatbik etmek için 1846 yılında harekete geçtiler. Osmanlı Devleti’nde demir zırhla kaplı olarak yapımı gerçekleştirilen ilk buharlı gemi olan Eser-i Cedid, İstanbul Baruthanesi kompleksinde yer alan Küçük Demir Fabrikası’nda inşa edildi. İngiliz mühendis Edward Phillips başkanlığında, yerli ve yabancı işçiler tarafından yapımı gerçekleştirilen gemi, 18 Kasım 1848 Cumartesi günü, Sultan Abdülmecit ve devlet erkânının da hazır bulundukları merasimle denize indirildi.Item Budin ve Tımışvar Eyaletlerinin Paşaları: Karşılaştırmalı Bir Analiz(2019) Kılıç, Orhan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMacaristan coğrafyasında Osmanlılar tarafından 1541 yılında Budin, 1552 yılında ise Tımışvar vilayetleri kurulmuştur. Budin yaklaşık 145 yıl, Tımışvar ise 164 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. Bu çalışmada, yeni bilgi ve belgeler ışığında Budin ve Tımışvar vilayetleri/eyaletlerini yöneten paşalar önceki çalışmalardaki bir kısım eksiklikler giderilerek güncellenmiştir. Ancak bu çalışmanın temel amacı, sadece Budin ve Tımışvar paşalarını tespit etmeye yönelik değildir. Daha önce Rumili ve Kıbrıs paşaları ile başlattığımız ve Osmanlı eyaletlerini yöneten paşaları farklı bir yöntem ve bakış açısı ile birçok bakımdan bir analize tabi tuttuğumuz metot, bu çalışmada Budin ve Tımışvar için mukayeseli olarak birlikte uygulanmıştır. Bahse konu eyaletleri yöneten paşaların doğum yerleri, milliyeti, Osmanlı bürokrasisinin hangi kaynağından geldikleri, rütbeleri (beylerbeyi/vezir), atanma, ibka ve azil tarihleri, eyaleti tasarruf usulleri, görev süreleri, gelirleri, önceki ve sonraki görev yerleri ve bölgesel bağlantıları olabildiğince tespit edilmiş ve tablolara dökülerek sistematik bir analiz yapılmıştır. Bu iki eyaletin yönetici profilinin tespitinin, sadece Osmanlı paşaları hakkında yapılacak genel değerlendirmelere katkı sağlamayacağı, Osmanlı Devleti’nin Macaristan topraklarını idare prensiplerine de ışık tutacağı düşünülmektedir. Araştırmanın temel kaynakları; eyalet, sancak ve alaybeylik tevcih defterleri, mühimme defterlerindeki atama ile ilgili kayıtlar, ruus kayıtları ve tevcih beratları gibi arşiv kaynakları ile dönemi yansıtan kroniklerdir. Çağdaş Macar ve Osmanlı tarihçileri tarafından yapılan ve bu araştırmaya ışık tutacak eserlere de müracaat edilmiştir.Item N. S. Vsevolojski’nin İstanbul Seyahati (1836)(2019) Karakulak, Mesut; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışma sıradan, dikkat çekici herhangi bir edebi kabiliyeti bulunmayan bir Rus olan Nikolay Sergeyeviç Vsevolojski’nin 1836 yılındaki İstanbul seyahatini ve gözlemlerini konu almaktadır. Geniş bir okur kitlesine hitap edecek üslup ve entelektüel birike sahip olmayan seyyahın anlatısının genelinde kendinden önce gelen seyyahların önyargılı gözlem ve yorumlarını tekrarla iktifa etmiştir. Seyyahın en öne çıkan niteliği önemli sayılabilecek bir askeri kariyere sahip olmasıdır. Bu sayede Osmanlı askeri modernleşmesinin en hızlı dönemlerinden birini uzmanlıkla değerlendirebilmiştir. Eserini kayda değer kılan başlıca nitelik de Osmanlı askeri modernleşmesi bilhassa denizcilik alanındaki reform teşebbüsleri üzerine ifade ettiği birinci elden gözlem ve yorumlardır. Genel çerçevede düşünüldüğünde İstanbul’a beş kez gelmiş seyyahın İstanbul hakkında tuttuğu notlar bir bölgede değersiz olan bilginin, değerli kabul edildiği başka bir bölgeye taşınması tanımı altında değerlendirilebilir.Item Osmanlı Döneminde Suriye Havalisinden Amerika’ya Göçler(2019) Günaydın, Meryem; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı’dan Amerika’ya Anadolu’dan, Balkanlar’dan veyahut Ortadoğu’dan ahalinin göçü büyük bir göç hareketinin dalgaları idi. Her biri ayrı özellikler taşımaktadır. Ancak netice itibariyle Osmanlı’nın olumsuz ekonomik şartlarından hem gayrimüslimler hem de Müslümanlar etkilenmiştir. Özellikle Meşrutiyet döneminde uzun süren savaş şartları ve de ağır ekonomik koşullar altında yaşam dış göçün artarak devam etmesine sebep olmuştur. Bu makalede genel olarak Osmanlı Suriye’sinden gerçekleşen göçler ele alınacaktır. Göçlerin özelliği ve mahiyeti sayısal veriler de incelenerek değerlendirilecektir.Item 18. Yüzyılda Erzurum Kalesi’nde Bulunan Toplar ve Malzemeleri(2019) Demlikoğlu, Uğur; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTop, Osmanlı ordusunda I. Murad döneminden itibaren kullanılmaya başlanmış meydan muharebelerinde ve kale kuşatmalılarında Osmanlı ordusunun en önemli ateş gücünü oluşturmuştur. Osmanlı orduları gerek doğuda gerekse batıdaki seferlerinde çeşitli çap ve büyüklükte topları sayesinde parlak zaferler elde etmiş ve alınması güç kaleleri döktürdüğü toplar sayesinde kısa sürede fethetmiştir. Osmanlı Devleti ihtiyaç duyduğu topları İstanbul’da döktürdüğü gibi önemli hudut bölgelerinde özellikle de stratejik öneme haiz önemli kalelerde de bulundurmuş ve gerektiğinde top dökümünü kalelerde de gerçekleştirmiştir. Osmanlı Devleti’nin şark hududunda bir serhat kalesi hüviyetine sahip olan Erzurum Kalesi’nde çeşitli çap ve büyüklükte toplar ile topun intikalinde kullanılan top arabaları ve top arabalarına ait çeşitli koşumlar da mevcut olmuştur. Bu makalede, Osmanlı arşiv belgelerinden istifade edilerek 18. yüzyılda Erzurum Kalesi ve tophanesinde mevcut bulunan çeşitli çap ve büyüklükte ki toplardan, top arabaları ve top arabalarına ait çeşitli koşumlardan bahsedilmiştir.Item Âyânlık İle Eşkıyalık Arasında: Osmanlı Taşrasında Küçük Ali Sorunu (1752-1763)(2019) Buket, Çelik; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyılı Âyânlar Çağı olarak adlandırılmaktadır. Bu yüzyıl içerisinde ortaya çıkan Küçük Ali, âyânlık iddiasıyla eşkıyayı başına toplayıp, çeşitli kanunsuzluklara ve zulümlere başvuran bir karakterdir. Kendisi aslen Canikli’dir. Ancak anavatanında yaptığı taşkınlıklar sonucunda kardeşi Mehmet ile birlikte buradan firar etmişlerdir. Firarları neticesinde Küçük Ali Niksar’a, kardeşi Mehmet de Erzurum Eyaleti dâhilindeki Aybastı kazasına yerleşmiştir. Anavatanından ayrılışının akabinde Niksar’da âyânlık iddiası ile ortaya çıkan Küçük Ali, iddiasını kabul ettirebilmek için halka zulmetme yolunu seçmiştir. Daha sonra kardeşi Mehmet ile birleşerek Niksar ve Aybastı kazalarında ve civarlarındaki diğer kaza ve köylerde geniş çaplı faaliyete girişmişlerdir. Devleti ve halkı uzunca bir süre uğraştıran ve kaza âyânı olarak tarihe geçen Küçük Ali’nin âyânlığı, kendisinin zulüm ve tagallübüne bağlanmaktadır. Zira halkın şikâyetlerine göre adam öldürme, mal ve hayvan gasp etme, haksız yere para toplama, kadınların ırzına geçme şeklinde sıralanan suçları mevcuttur. Küçük Ali’nin kendine has özelliklerinden bazıları kale gibi kuşattırdığı evi, sekiz yüz kişi civarındaki kalabalık yandaşlar topluluğu, bastırdığı sahte paraları ve kendisine karşı gelenlere vurduğu boyunduruk zincirleridir.Item Osmanlı Taşra Belediyelerinde Bütçe Krizi: “Rüsûm-ı Erbaa Örneği”(2019) Bingül, Şeyhmus; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada, 1864 Vilayet Nizamnamesi ile kurulmaya başlanıp özellikle I. Meşrutiyet döneminde sayıları giderek artan taşra belediyelerinin işlevleri ele alınmıştır. Bu işlevlerin çerçevesini ise rüsûm-ı erbaa (hayvan, zebhiye, kantar, kile) olarak bilinen ve mal ve eşya alım satımından alınan vergi gelirlerinin belediye çalışmalarına etkisi oluşturmaktadır. Bu vergiler, hazineye ait iken belediyelerin kalkınması maksadıyla buralara devredilmiş fakat daha sonra Osmanlı devlet maliyesinin maruz kaldığı buhranlardan dolayı belediyeler ile hazine arasında paylaştırılmıştır. Taşra belediyelerinin temel vazifelerinden olan imar-bayındırlık, temizlik, sağlık ve sosyal yardım uygulamaları gibi alanlarda kullanılan belediye gelirleri mevcut ihtiyaçları karşılayamadığından rüsûm-ı erbaanın tümden belediyelere devri hususunda yoğun bir talep olmuştur. Ülkenin batısından doğusuna kadar birçok bölgeden yapılan bu talepler belediyelerin ayakta kalmasının aracı olarak görülmüştür. Fakat maliyenin içinde bulunduğu durumdan ötürü bu talepler reddedilmiştir. Bu da taşra belediyelerinin birçok hizmeti yerine getirme hususunda geri kalmasına sebep olmuştur. Osmanlı arşiv vesikalarının esas alındığı bu çalışmada, ilgili vergi gelirlerine yönelik taleplere ilişkin süreç ele alınmıştır.Item Osmanlı İmparatorluğu'nda Kadastro Çalışmalarının Sosyo-Kültürel Yönüne Dair Bir Kesit (Adalar Kadastrosu Örneği)*(2019) Alandağlı, Murat; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada, kadastro'nun Osmanlı İmparatorluğu'nda "halk sağlığı" ile "sosyal yaşam" yararına kullanılmasına dair bir kesit sunulacaktır. Öyle ki başta Balkanlar olmak üzere pek çok bölgesinde farklı temelli hareketler ile dış dünyada meydana gelen kimi gelişmelere cevap verme noktasında "en buhranlı" dönemlerini yaşayan, hatta İtalya ile savaşın arifesinde olan imparatorluğun; kadastro çalışmalarında bu minvali ihmal etmemesi kanımızca üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bu kapsamda, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Arşivi ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivinden yararlanılarak konuyla ilgili belgeler tetkik edilecektir. Elde edilecek bilgilerden hareketle temelde imparatorluk bürokrasisinin literatüre "...İstanbul'un en mu'tenâ mesire alanları..." olarak geçmiş Adalar'daki "Çam Ağaçlarının (Ormanlık Sahaların)" korunması için öncelikle Kınalı Ada'dan başlanarak kadastro çalışmalarının, bir an önce yapılması aciliyetine dair düşüncesi vurgulanacaktır. Ayrıca Adalar’da mevcut çam ağaçlarının hastalıkları, mahlûl arazilerinin belirlenerek ilgililere satılması veya istimlâk edilmesi ile kadastro harcamaları için kaynak arayışı gibi farklı uğraşlara da temas edilecektir. Olayın bu yönü, zaten sıkıntılı olan imparatorluk ekonomisinin oldukça önemli olarak gördüğü bir mesele için ilave gider kalemine kaynak yaratma çabasını da gözler önüne koyacaktır. Nihayet XXI. yüzyıl dünyasındaki teknolojik gelişmelere rağmen pek çok kez ihmal edilen "doğal yaşam alanlarının" korunması noktasında bu gün ile düne dair kısa bir nüans eşliğinde, kadastro çalışmalarının insan temelli olması noktasındaki hakikatin ortaya konulması hedeflenmektedir.Item 1902 Çankırı Depremi: Depremin Etkileri ve Afet Yönetimi(2019) Aktaş, Esat; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDeprem, coğrafî yapının değişimine etki ettiği gibi şehirleşmeye, coğrafya üzerinde var olan yerleşim birimlerine ve buralarda yaşayan insanların sosyal ve ekonomik hayatına da etki eden faktörlerden biridir. Tarihsel süreçte birçok yerde meydana gelen depremler, bahsedilen etkileri de beraberinde getirmiştir. Depremlerin onulmaz yaralar açtığı, ciddi hasar ve yıkımlara sebep olduğu ülkelerden biri olan Türkiye’de Kuzey Anadolu Fay Zonu, önemli bir fay hattıdır. Bu hat üzerinde bulunan Çankırı ve çevresi de depremlerin etkilediği yerlerden biridir. Osmanlı taşra teşkilatında Kastamonu vilayetine bağlı olan Çankırı’da 9 Mart 1902 tarihinde meydana gelen deprem, şehir merkeziyle merkeze bağlı yakın köylerde büyük hasara sebep olmuştur. Söz konusu deprem, Osmanlı Devleti’nin sosyal devlet olma yolunda çaba harcadığı bir dönemde meydana geldiği için sosyal tarih açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. Hasarın büyük olduğu Çankırı ve çevresinde yaşayanları uzun süre sosyal, ekonomik ve psikolojik olarak etkisi altına alan 1902 depremi, devleti ve devletin bölgedeki temsilcileri olan idarecileri de meşgul eden konular arasında yer almıştır. Bu çalışmada söz konusu depremin etkisi, ortaya çıkardığı sorunlar ve yaşanan afetin ne şekilde yönetildiği ele alınmaktadır.