Sayı:44 (2018)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Otam Dergisi 44. sayı (Tüm Sayı)(2018) Otam, Dergisi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem İçindekiler(2018) İçindekiler; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Kapak(2018) Kapak; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Kitap Tanıtımı(OTAM(Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), 2018) Erdoğru, Mehmet Akif; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Kıbrıs Türk İdaresine Nasıl Girdi: Bir Fetih Ve Tarihçiler(2018) Erdoğru, Mehmet Akif; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem İngiltere’nin Anadolu Genel Konsolosu Charles William Wilson ile Erzurum Konsolosu Henry Trotter’ın Ermenilerle Meskûn Bölgelerin Islahına Yönelik Hazırladıkları Islahat Projeleri(2018) Turan, Mustafa; Görür, Emel Demir; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında imzalanan Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi ile “Ermenilerin meskûn olduğu yerlerde” ıslahat yapılması konusu uluslararası bir antlaşma ile kabul edilmiştir. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Ermenileri, Kürt ve Çerkezlere karşı korumayı taahhüt etmiş ve bölgede icra edilecek ıslahatlar hakkında ilgili devletleri bilgilendireceğini ve onların da bu sürece müdahil olacaklarını kabul etmiştir. Berlin Antlaşması’ndan sonra İngiltere’nin Osmanlı politikası giderek değişmeye başlamış ve bu değişimin ilk belirtileri İngiltere’nin Osmanlı Ermenileri lehine ıslahat yapılması yönünde Osmanlı Devleti’ne yaptığı baskılarda kendini göstermiştir. Ancak Berlin Antlaşması’nın söz konusu 61. maddesi, ne tür ıslahatlar yapılacağı noktasında sarih bir talep içermediğinden, Ermenilerin yaşadığı yerde yapılması talep edilen ıslahatlar, Avrupalı Devletlerin Osmanlı Devleti’ne verdiği notalar, ilgili devletlerin bölgedeki konsoloslarının ve Osmanlı Devleti’nin bölgeye gönderdiği teftiş heyetlerinin çalışmaları sonucu şekillenmiştir. Makalemizde 18 Mayıs 1895’de İngiltere’nin, Vilâyât-ı Sitte’nin ıslahına yönelik Osmanlı Devleti’ne sunduğu 40 maddelik ıslahat projesinin temelini oluşturacak iki önemli proje incelenmiştir. Bu projeler; İngiltere’nin Anadolu Genel Konsolosu Yarbay Charles William Wilson’ın tek başına hazırlamış olduğu 24 maddelik anayasa önerisi ile yine William Wilson’ın Erzurum Konsolosu Henry Trotter ile birlikte hazırlamış oldukları 15 maddelik ıslahat projesidir.Item Osmanlı Dönemi Arşiv Belgelerinin Alevilik Araştırmaları Bakımından Önemi(2018) Savaş, Saim; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı dönemi arşiv malzemesinin, bilhassa Safeviye tarikatının Safevi Devleti’ne dönüştüğü süreçle (XV.-XVI. asırlar) ilgili kısmı, o devirdeki ifadesiyle Kızılbaşlığın günümüz ifadesiyle Aleviliğin ortaya çıkışı ve gelişmesinin anlaşılabilmesi bakımından büyük katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışmada, daha önce mühimme defterleri üzerinde gerçekleştirdiğimiz tahliller örnekleminde tasnifi yapılan bazı arşiv malzemesi gruplandırılarak belirli başlıklar altında konumuz itibariyle değerlendirilmiştir. Bu kapsamda tahrir, muhasebe, avarız ve nüfus defterleri; vakıflar ve vakfiyeler; fetvalar; ahkâm ve mühimme defterleri ve nihayet devlet arşivleri internet sitesinde yapılan tarama sonucu farklı tasniflerde bulunan konumuzla ilgili belgeler kısaca tahlil edilmeye çalışılmıştır. Elbette bu belge türleri dışındaki tasniflerde de konumuzu alakadar eden belge ve bilgiler mevcuttur. Bunların başında her türlü toplumsal olayın yansıdığı şer’î mahkeme sicilleri gelmektedir. Ancak bu tür çalışmaların çok daha geniş ekipler tarafından çok uzun bir zaman diliminde yapılabileceği konuya vâkıf olanlarca takdir edilecektir. Bu yüzden bu çalışmada daha ziyade belirli örneklerle arşiv belgelerinin önemi vurgulanmaya çalışılacaktır.Item Türk Sinema Tarihinde Önemli Bir Girişim: İlk Osmanlı Sinema ve Tiyatro Şirketi(2018) Sarısır, Serdar; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkler sinemayla erken tanışmış, ancak sinema sektörünün yaygınlaşma aşamasında çok ta etkili olamamışlardır. Daha ziyade azınlıkların ve yabancı uyrukluların ağırlıkta olduğu bir yapı dikkat çekmektedir. Söz konusu ortamda, sinemacılık alanındaki gelişmelere kayıtsız kalmayacağı düşünülen egemen iktisadi anlayışın izlerini taşıyan, sektörel iktisadi bir girişim ortaya çıkmıştır ki bu girişimin adı Şark İttihâdı Sinema ve Tiyatro Osmanlı Anonim Şirketi’’dir. 29 Mart 1917 tarihinde İstanbul’da kurulan şirket Galata’da, Roma Hanı’nda çalışmalarına başlamış ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına değin varlığını devam ettirmiştir. İlk yıllarında hedeflerine ulaştığı ve başarılı olduğu anlaşılan şirketin sonraki yıllarına dair ayrıntılı bilgilere ulaşılamamışsa da, varlığı ve çalışmalarıyla Türk sinemacılığına önemli bir tecrübî katkı sağladığı muhakkaktır. Şark İttihâd-ı Sinema ve Tiyatro Osmanlı Anonim Şirketi’nin varlığı ve çalışmaları, Türk sinema tarihi ve siyasal iktidarın sektöre bakış açısını yansıtması açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle özgün olduğu değerlendirilerek konu edinilen çalışmamızda, şirketin kuruluş amacının ne olduğu, ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu, şirketin kuruluş sürecinde siyasal iktidarın etkisinin bulunup bulunmadığı ve kuruluş amacına ulaşılıp ulaşılmadığı sorularına cevaplar aranmış ve ulaşabilen bulgular doğrultusunda söz konusu sorulara açıklık getirilmeye çalışılarak elde edilen çıkarımlar sonuçlar kısmında paylaşılmıştır.Item Osmanlı Taşra İdaresinde Adem-i Merkeziyet Sorunu: Aynaroz Örneği(2018) Belge, Hadi; Reyhan, Cenk; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı vilayetlerinin tamamını kapsayacak tek tip bir taşra teşkilatı modeli geliştirmek 19. yüzyıl Osmanlı bürokratlarının başlıca sorunlarından biriydi. Bu süreç imparatorluğun en önemli modernleşme hamlesi olan Tanzimat ile başlamış, içte ve dışta yaşanan gelişmeler reformistleri taşra idaresine çekidüzen vermeye mecbur etmişti. İmparatorluğun özellikle Arap memleketlerindeki ve Balkan coğrafyasındaki ahalisinin nüfus özellikleri, tesis edilmeye çalışılan yeni vilayet teşkilatının önünde aşılması gereken ciddi bir engel gibi duruyordu. Üstelik daha Osmanlı egemenliğine katılırken bir takım imtiyazlar elde eden, bu ayrıcalıklı statülerini asırlarca devam ettiren özel yönetimli yerlerin varlığı meseleyi daha da zorlaştırıyordu. Bu araştırmada bir ruhban beldesi olarak bazı imtiyazlara sahip olan Aynaroz’un Osmanlı taşra idaresinde kendine nasıl bir yer edindiğini konu almıştır. Bu çalışmada, Aynaroz örneğinde reformcu bürokratların, adem-i merkezî idareleri ortak hukuka ve taşra teşkilatının genel nizamına dahil etmeye çalışırken ne tür zorluklar ile karşılaştıkları, bu zorluklara karşı ne gibi çözümler ürettikleri ve neticede ne derece başarı sağladıkları incelenmiştir.Item 19. Yüzyılda Osmanlı Madencilik Sektörünün Sorunları(2018) Öcal, Yaşar; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÜlkelerin gelişmişlik ve refah seviyelerini etkileyen önemli unsurlardan olan değerli madenler, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren, hem sivil ve askeri alanın hem de hazinenin önemli gelir kaynaklarından kabul edilmiştir. Balkanlarda topraklarına kattığı ilk yerlerin maden bölgeleri olmasına özen gösteren Osmanlı, klasik dönemde madencilik alanında yürüttüğü bilinçli politikalar sayesinde, maden işletmelerinden oldukça verim almıştır. 17. yüzyılın sonlarından itibaren özellikle dış gelişmelerin etkisiyle eski önemini kaybetmeye başlayan maden işletmeleri ilerleyen dönemlerde, yaşanan sosyal ve iktisadi buhranlar neticesinde zarar etmiş, işletmelerin bir kısmı kapanmıştır. Sektörde yaşanan, Batı kaynaklı teknolojik gelişmeleri yakından takip edemeyen Osmanlı, 19. yüzyıl başlarında yaşanan savaşlar ve isyan hareketleri sonucunda önemli maden bölgelerini de kaybetmiştir. Bu dönemde maden mevzuatının sektördeki sorunlara cevap verememesi neticesinde Avrupa maden mevzuatının Osmanlı Devleti’ne uyarlanması da sorunları çözememiş, tam tersine Avrupa lehine yapılan bu düzenlemeler sektörün dışa bağımlı olmasına sebep olmuştur. Tanzimat’tan sonraki süreçte, savaşlar ile ekonomik yokluklar yüzünden işletmelere yatırım yapacak yerli sermayenin yetersizliği ve Avrupa sermayesinin Osmanlı Devleti’ne girişini kolaylaştırıcı yasal değişikliklerle sektörde devlet işletmeciliği yerini özel teşebbüse bırakmaya başlamıştır. Bu defa da yasal boşluklardan yararlanan kişiler, ellerindeki imtiyaz haklarını başkalarına devrederek bunun ticaretini yapmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda birçok sorunla boğuşan madencilik sektöründe bazı düzenlemeler ve ıslah faaliyetlerinde bulunsa da, bu durum sorunları çözmeye yetmemiştir.Item Klasik Dönem Osmanlı Matematiğinde Kök Çıkarma Teknikleri : Câmiʻu’l- Hisâb Örneği(2018) Oğuz, Tuba; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMatematik tarihinde, kök çıkarma işlemleriyle ilgili aritmetiksel metotlar, gerek sayıların tam veyahut yaklaşık köklerinin elde edilmesinde, gerekse de denklemlere (cebirsel tekniklerden ziyade) nümerik olarak yaklaşımda uygulama alanı bulmuştur. Bununla ilgili ilk teşebbüsler Mezopotamyalılardan gelmiş olup, ortaçağın doğu ve batı uygarlıklarında, bu metotlar gelişme göstermiştir. Özellikle Çinlilerin yüksek dereceli denklemleri çözme gayretleri, onları asırlar önce, Ruffini ve Horner’in modern matematiksel tekniklerine yaklaştırmıştır. 15. yüzyılda Cemşid Kaşi, yüksek dereceden kök alma işlemlerine “genel” çözüm metotları önermiş olup, bu birikimin Osmanlılara aktarılmış olduğu bilinmektedir. Çalışmamızda, Kanunî dönemine ait Câmiʻu’l- Hisâb isimli matematik eserinin sekizinci başlığı altında yer alan kök çıkarma metotları incelenerek, Osmanlı matematiğine yapılan katkıların tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda, öncelikle konunun tarihsel arkaplanından bahsedilmiştir. Ardından, eser kısaca tanıtılarak, incelenen ve tesis edilen metinle ilgili birtakım açıklamalar yapılmıştır. Matematiksel çözümleme çalışmamızın üçüncü bölümünde işlenmiş olup, tenkitli metni ekte sunulmuştur. Sonuç olarak, ortaçağ İslam matematiğinden tevarüs edilen aritmetiksel metotların Osmanlı matematik eserlerinde oldukça iyi temsil edildiği görülmüş ve bunların söz konusu eserde dikkat çekici bir konuma getirildiği anlaşılmıştırItem Tozer’in Turkish Armenia and Eastern Asia Minor Adlı Yapıtında Yozgat ve Çevresinde Yaşanan Kıtlığın (1873-1875) Doğal ve SosyoEkonomik Nedenleri(2018) Kuş, Ayşegül; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKıtlık, hem çok eski zamanlardan itibaren insan topluluklarını uğraştıran hem de insan varlığını ve insanın yarattığı uygarlığı tehdit eden önemli olgulardan biridir. Tarihsel süreç içerisinde dünyanın çeşitli bölgelerinde çeşitli sebeplere bağlı olarak kuraklık ve onun doğal bir sonucu olan kimi kıtlık hadiseleri yaşanmıştır. Kıtlık olaylarının göçler, ölümle sonuçlanan bazı bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkması, gıda fiyatlarında aşırı yükselişler ve karaborsacılık, insanların açlıklarını giderebilmek için değişik yollardan besin arayışına girmeleri, asayiş ve güvenlik sorunları gibi kimi önemli sosyo-ekonomik neticeleri olmuştur. Orta Anadolu’da 1873 yılında ortaya çıkan kıtlık ise, içinde Yozgat’ın da bulunduğu kimi Anadolu şehirlerini her yönden olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Ayrıca anılan kıtlık 1874 ile 1875 yıllarında daha da derinleşerek daha önceki dönemlere nazaran oldukça yıkıcı sonuçlara sebebiyet vermiştir. Bununla birlikte, konu ile ilgili yapılan çalışmaların sınırlı sayıda olduğu dikkati çekmektedir. İşte bu çalışmanın amacı, İngiliz seyyah Tozer’in gezi notlarındaki izlenimlerinden yola çıkarak özelde 1873-1875 yılları arasında Yozgat ve çevresinde yaşanan kıtlığa yol açan doğal sebeplerle birlikte, kıtlığın bölgenin sosyo-ekonomik yapısı üzerinde yarattığı tahribatın etkilerini belirlemek ve böylece alan yazına bazı katkılar yapmaktırItem Selanik Vilayetine Bağlı Nefs-i Lankaza Karyesi Sahrası Ilıca Vakfı ve İşletimi(2018) Erdem, Sevim; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiLankaza Kasabası, Selanik Şehri’nin kuzeyinde olup, 1884-1885 tarihleri arasında kaza merkezi haline getirilmiş ve zaman içerisinde oldukça büyümüştür. Lankaza kasabası merkezine 20 dakika uzaklıkta ılıcalar yani sıcak-soğuk su kaynakları bulunmaktaydı. Bu ılıcalar arasında 15’er metre mesafe olup, 3 ayrı kaynaktan çıkmaktaydı. Ayrıca birde siyah çamur banyosu bulunmaktaydı. Bu vakıf ılıcaları ve çamur banyosu uzun yıllar mütevelliler tarafından Evkaf idaresine bağlı olarak işletilmiştir. 1847’lerde Mütevelli Kerimhan Hatun ve kardeşleri, daha sonraki dönemde ise Kerimhan Hatun’un çocukları bu vakıf ılıcalarının mütevellilik görevini yapmışlardır. 1909 yılında işletmesi Vâkıfa ait olan ılıcaların vilayet ekonomisine daha fazla kazanç sağlaması meselesi ile gündeme gelmiştir. Selanikli Katibzade Mehmed Efendi ile oğlu Ahmed Sabri Bey hem ılıcaya uygun tesisler inşa etmek hem de civarda oluşan bataklık alanları temizleyerek, ılıcaların kasaba ekonomisine kazandırılması ve Selanik’ten Lankaza’ya kadar ticari araba işletme imtiyazı talebinde bulunmuşlardır. Bu çalışmada Lankaza Kasabasındaki ılıca vakfı ve işletimi ele alınmış ve çalışma harita ile desteklenmiştirItem 1567- 1568 (H. 975) Tarihli Ve 1096 Numaralı Mufassal Tapu Tahrir Defterine Göre Nusaybin (İdari, Ekonomik Ve Sosyal Durum)(2018) Demlikoğlu, Uğur; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti, bir bölgeyi fethettikten sonra yaptığı ilk iş o bölgenin gelir kaynaklarını tespit etmek ve deftere kaydetmek olmuştur. Bu defterler sayesinde bölgenin demografik yapısını, ekonomik durumunu, idari yapısını, yerleşim yerlerini ve devletin temin ettiği vergileri öğrenmekteyiz. Nusaybin’in 16. yüzyıldaki sosyo ekonomik durumunu öğrenmek maksadıyla, Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan 1096 numaralı tapu tahrir defteri incelenmiştir. Bu defter, Sultan II. Selim’in tahta cülusundan iki yıl sonra 1568 yılında hazırlanmıştır. Söz konusu defter de Diyarbakır Eyaleti’ne tabi sancaklar kaydedilmiştir. Nusaybin, 1568 yılında Diyarbakır Eyaleti’nin idari yapılanmasında sancak statüsünde yer almıştır. Makalemiz, giriş ve sonuç bölümlerini hariç tutarsak iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Nusaybin’in şehir ve kırsal nüfusundan bahsedilmiştir. Konunun daha iyi anlaşılması maksadıyla tablo ve grafikler yardımıyla sistematik bir şekilde anlatılmıştır. Bölgede yaşayan konargöçerle ilgili bilgiler verilmiştir. Nusaybin’in nüfusunu, ekonomik durumunu kendisine yakın diğer şehirlerle mukayesesi yapılmış ve bölge içindeki önemi vurgulanmıştır. İkinci bölümde ise Nusaybin’de üretilen ürünler, halkın geçim kaynağı ve devletin temin ettiği vergilerden bahsedilmiştir.Item Antalya Şer’iyye Sicillerindeki Veba ve Kolera ile İlgili Hükümlerin Tahlili (1833-1870)(2018) Dayar, Evren; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makale, 19. yüzyıla tarihlenen Antalya şer’iyye sicillerinde kayıt altına alınmış ölüm vakalarının incelenmesinden hareketle, belirli bir dönemde veba ve kolera nedeniyle gerçekleşmiş ölümlerin tespitinde şer’iyye sicillerinin değerini tartışmaya açmaktadır. Makalede, Antalya şer’iyye sicillerinde bazı ölüm vakalarını tanımlamak için kullanılan “biemr-illâh teâlâ vefât eden” klişesinin, genel olarak sicillerde veba ve kolera nedeniyle gerçekleşen ölümleri tanımlamanın biçimsel ifadesi olduğu iddia edilmiştir. Klişenin veba ve koleranın Antalya’da etkin olduğu dönemlerde sıklıkla kullanılması ve ölümü bu klişe ile kayıt altına alınanların kimliklerine ilişkin sicillerden edinilen bilgiler makalenin iddiasını desteklemektedir. Öte yandan bu spekülatif bir iddiadır; ancak mantıklı bir iç tutarlılığa sahiptir, kanıtlayıcı değil, ikna edicidir.Item 17. Yüzyıl Seyyahlarına Göre Revan (Erivan) Şehri(2018) Aydoğmuşoğlu, Cihat; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiErmenistan Cumhuriyeti’nin başkenti olan Erivan/İrevan (tarihî Revan) şehri, -kesin olmamakla birlikte- Urartu çağında M.Ö. 782 yılında kurulmuştur. Med ve İskit evrelerinin ardından Pers hâkimiyetine giren şehir, Ahamenişlerin sükûtunun ardından Part ve Sasanilerin egemenliğinde kalmıştır. Arap (İslâm) fütûhâtı ile Sasaniler yıkılınca şehir, 7. yüzyılda Emevilerin kontrolüne geçmiştir. Emevilerin ardından 9. Yüzyılda Bağratlı/Pakraduniler (Gürcü) Hanedanı tarafından idare edilen Erivan, 11. asırda Selçuklu egemenliğine girmiştir. Fakat 9-10. yüzyıllar İslam tarih ve coğrafyacılarının eserleri ile Selçuklu çağı tarihî kaynaklarında şehir hakkında aydınlatıcı bilgiler yer almamaktadır. Bu da şehrin ancak 11. asır ve sonrasında nüfus bakımından kesâfet arz etmesine ve önem kazanmaya başlamasına delâlet etmektedir. Dvin’in gözden düşmesi, aslında bir süre sonra Erivan’ın yükselmesi ile neticelenmiş görünmektedir. 13. yüzyılın başında kısa bir Gürcü hâkimiyeti evresinin ardından ise şehir, Moğol ve Türkmen istilalarına maruz kalmıştır. İlhanlıların inkırazının ardından 14. yüzyılın son çeyreğinde Emir Timur tarafından istila ve tahrip edilen Erivan, Türkmen devletleri (Kara Koyunlu ve Ak Koyunlu) evresinin ardından 16 ve 17. yüzyıllarda stratejik bir konumda ve aynı zamanda sınır şehri olması gibi nedenlerle Osmanlı-Safevî mücadelesine tanıklık etmiştir. Biz bu çalışmamızda, Osmanlı gezginleri ile özellikle Safevî şahları nezdine gelen Batılı seyyah ve tüccarların gözlemlerinden hareketle Erivan ve havalisinin 17. asırdaki sosyo-kültürel ve dinî durumunu ortaya koymaya çalışacağız.