DÖNEM PROJELERİ
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing DÖNEM PROJELERİ by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 326
Results Per Page
Sort Options
Item Taşınmaz kültür varlıklarının değerlemesi- Çengel Han örneği(Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2009) Türkyılmaz, Zeynep Gökçe; Fen Bilimleri EnstitüsüBu araştırmada; Taşınmaz Kültür Varlıkları, Taşınmaz Değerleme bilimi ile ilişkilendirilmiştir. Taşınmaz Değerleme biliminde, Taşınmaz Kültür Varlıklarına nasıl yaklaşılması gerektiği ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yapılan ekspertiz uygulamaları tartışılmıştır. Konunun anlaşılması ve fikirsel bir zemin oluşturmak için, bazı kavramlar üzerinde durulmuş ve tanımları yapılmıştır. koruma,,taşınmaz kültür varlığı, taşınmaz değerleme kavramları ve taşınmaz değerleme yöntemleri açıklanmıştır Araştırma çerçevesinde incelenmek üzere, Ankara Kalesi’nde yer alan Çengel Han örneği seçilmiştir. Daha sonra taşınmaz Kültür Varlıklarının restorasyon aşamaları araştırılmıştır. Ankara kenti, Ankara Kalesi, Hanlar Bölgesi ve geçmiş dönemlerde yöredeki ticari fonksiyonlu yapılar ve özellikleri incelemiştir. Ankara Kalesi’nde bulunan ve Çengel Han ile benzer nitelikteki yapılar genel özellikleri ile irdelenmiş, daha sonra Çengel Han özelinde restorasyon aşamaları, restorasyon öncesi ve sonrası yapılan işlemler ve projelerine yer verilmiştir. Araştırmanın sonlarında Restore et – İşlet- Devret Modeli hakkında bilgi verilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce taşınmazlardan gelir elde edilmesi ve taşınmazların değer tesbiti için uygulanan yöntemler değerlendirilmiş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde yapılan ekspertiz raporları örnek olarak incelenmiştir. Sonuç olarak ; araştırmanın genelini kapsayacak şekilde oluşturulan kavramsal temeller ve elde edilen veriler dahilinde Taşınmaz Kültür Varlıkları taşınmaz değerleme yöntemleri çerçevesinde tartışılmıştır.Item Rekabet ortamında birim fiyatın uygulanabilirliği yüksek fen kurulu örneği(Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2010) Yılmam Mendeş, Feza; Fen Bilimleri EnstitüsüGünümüzde, inşaat sektöründe rol alan yatırımcı, mal sahibi, girişimci, tasarımcı, yüklenici ve denetleyiciler; bina yapım maliyetlerini tahmin etmede, tasarım alternatiflerini ve inşaat teknolojilerini belirlemede, teklif hazırlamada ve değerlendirmede, değerleme uzmanları ise; maliyete dayalı taşınmaz değerlemede ve kamulaştırma bedel takdirinde yaygın bir şekilde birim fiyat yöntemini kullanmaktadır. Bina maliyet sisteminin en önemli halkası birim fiyatların sağlıklı hesaplanabilmesidir. Yapılan hesapta ilk alınan kriter (bu noktada rayiç bedel) zincirleme olarak birim fiyatı, sonra metrekare fiyatı ve en son binanın toplam maliyetini direkt etkilemektedir. İlk kriterin hata payının oranı, büyüyerek bina maliyetinin hata payını oluşturmaktadır. Bu nedenle makine, ekipman, işçilik, malzeme fiyatlarının ve miktarlarının çok gerçekçi şekilde tespit edilmesi ve çıkan fiyatların ülkemizin coğrafyasının genişliği, ekonomik yapıdaki farklılıklar vb. nedenle birim maliyetlerdeki değişimlerin bölgesel, yöresel, il bazında değiştiği gerçeği ile ulusal bazda farkındalık yaratıp ve takip edilip, gerekli kurumsal alt yapının kurulması gerekmektedir.Item Fao Yaklaşımı İle Ürün Tabanlı Arazi Uygunluk Sınıflandırılmasının Yapılması(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2010) İşlek, Buket Gülsüm; Fen Bilimleri Enstitüsüçalışmanın amacı; FAO yaklaşımı ile ürün tabanlı arazi uygunluk sınıflandırmasını açıklamak ve bu yöntemin ayrıntılarını bir örnek çözüm ile vermektir. FAO metodolojisi, iklim, topografya, ürün (bitki örtüsü) ve toprak özellikleri verilerini kullanarak, bir arazi uygunluk sınıflamasını üç farklı yaklaşım ile açıklamaktadır. Bu üç farklı yaklaşım, sırasıyla “en yüksek sınırlandırma yaklaşımı”, “sınırlandırmaların sayısı ve yoğunluğu ile ilgili sınırlandırma yaklaşımı” ve “parametrik yaklaşımdır”. Her bir sınıflandırma sisteminde, özellikle coğrafik bölge ve iklim göz önünde bulundurularak, fiziksel arazi değerlendirmeye esas oluşturacak arazi kaynakları, arazi özellik ve nitelikleri ayrıntılı bir şekilde belirlenmektedir. Sonuçta, üretimin sosyo-ekonomik boyutları da dikkate alınarak, belirli arazi kullanım türlerinin arazi kullanım gereksinimleri, arazi iyileştirmeler ile birlikte, arazi kullanım planlaması için ortaya konulmaktadır.Item FAO yaklaşımı ile ürün tabanlı arazi uygunluk sınıflandırılmasının yapılması(Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2010) İşlek, Buket Gülsüm; Fen Bilimleri EnstitüsüBu çalışmanın amacı; FAO yaklaşımı ile ürün tabanlı arazi uygunluk sınıflandırmasını açıklamak ve bu yöntemin ayrıntılarını bir örnek çözüm ile vermektir. FAO metodolojisi, iklim, topografya, ürün (bitki örtüsü) ve toprak özellikleri verilerini kullanarak, bir arazi uygunluk sınıflamasını üç farklı yaklaşım ile açıklamaktadır. Bu üç farklı yaklaşım, sırasıyla “en yüksek sınırlandırma yaklaşımı”, “sınırlandırmaların sayısı ve yoğunluğu ile ilgili sınırlandırma yaklaşımı” ve “parametrik yaklaşımdır”. Her bir sınıflandırma sisteminde, özellikle coğrafik bölge ve iklim göz önünde bulundurularak, fiziksel arazi değerlendirmeye esas oluşturacak arazi kaynakları, arazi özellik ve nitelikleri ayrıntılı bir şekilde belirlenmektedir. Sonuçta, üretimin sosyo-ekonomik boyutları da dikkate alınarak, belirli arazi kullanım türlerinin arazi kullanım gereksinimleri, arazi iyileştirmeler ile birlikte, arazi kullanım planlaması için ortaya konulmaktadır.Item Arazinin imara açılması ve değer artışının analizi: Ankara İli Gölbaşı İlçesi İncek örneği(Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2010) Pembegül, Nuri; Fen Bilimleri EnstitüsüTürkiye’de 1950’li yıllardan sonra ekonomik gelişme eğilimlerine bağlı olarak değişen tarım politikaları, arazi varlığı ve kullanımını doğrudan etkilemiş ve kent ölçeğinin hızla büyümesine neden olmuştur. Kentlerde arsa ve mesken arzı ile talebi arasındaki dengesizlik, kent ve yakın çevresinde yeni alt yerleşim birimlerinin oluşmasını teşvik etmiştir. Toplumsal ve ekonomik gelişme düzeyine bağlı olarak kentleşme hızlı artış göstermiş ve kentlerin yakın çevrelerindeki arazilerin hızla imara açılması ve tahribi süreci yaşanmıştır. Gerek arazi geliştirme kuruluşları, gerekse doğrudan taşınmaz malikleri imar planı yoluyla arazinin arsaya dönüşümü sürecine katılmakta ve bu yolla önemli ölçüde rant artışı sağlanmaktadır. Hızlı nüfus artışı ve kentleşmeye bağlı olarak arsaya dönüşen taşınmazların birim değerlerinde; kamu tarafından sağlanan altyapılar ve imar haklarına bağlı olarak önemli ölçüde değer artışı olmaktadır. Değer artışının ölçülerek vergilendirilememesi veya imar sonucu oluşan değer artışı veya kentsel rantın görmezden gelinmesi, imar uygulamalarının oldukça yavaş ilerlemesine ve imar ve altyapı çalışmalarının maliyetlerinin belediyelerce sağlanmasına neden olmuştur. İmar çalışmalarının yüzölçüm üzerinden gerçekleştirilmesi ve değer esaslı imar uygulanamaması, imar sonrası gerçekleştirilen kamu hizmetleri ve yapılaşmaya bağlı olarak oluşan yüksek rant artışının taşınmaz geliştiricisi ve/veya malik üzerinde kalmasına neden olmaktadır. Bu çalışmada arazilerin arsa vasfını kazanmasıyla oluşan değer artışları tanımlanmış, seçilen örnek olay çerçevesinde konu tartışılmıştır. Örnek olay olarak incelenen Ankara İli Gölbaşı İlçesi İncek Örneği’nde 11.362.568 m2 arazi zaman içinde imara açılmış ve aşama aşama imar uygulamaları devam etmektedir. Araştırma sonuçlarına göre imar parselleri ile kadastral parsellerin vergiye esas değerlerinin, söz konusu parsellerin piyasa değerlerinden çok düşük olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu koşullarda imar sonrasındaki rant artışlarının vergileme ve diğer yollarla kamuya döndürülemediği tespit edilmiştir.Item Bankacılıkta Ticari Kredi Güvencesi Olarak Paylı Mülkiyete Konu Taşınmaz Payının Rehnedilmesi: Pay Değeri İle Taşınmaz Değeri Arasındaki İlişki Üzerine Bir Uygulama(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2012) Kocaman, Serap; Fen Bilimleri EnstitüsüBankacılık niteliği gereği riski en aza indirerek, geliri en yüksek seviyeye çıkarabilme mesleğidir. Bu nedenle bankaların uymak zorunda olduğu en önemli işletmecilik ilkelerinden biri de teminata dayalı işlem ilkesidir. Teminatlar, kredilerin ve diğer alacakların geri ödenememesi riskine karşılık banka alacağının tamamen veya kısmen güvence altına alınmasını sağlayan her türlü varlık, garanti ve kefaletler ile sözleşmeden doğan hakları ifade etmektedir. Uygulamada kredi teminatı olarak kefalet, taşınır ve taşınmaz rehni, ticari işletme rehini, alacağın temliki ile alacak ve diğer hakların rehni önemli bir yer tutmaktadır. Oysa paylı mülkiyete konu taşınmaz payı da kredi güvencesi olarak daha fazla değerlendirilebilecek bir ekonomik unsurdur ve incelemeye değer bir konudur. Pay hukuk sistemimiz de ayrı bir “hukuk objesi” olarak kabul edilmiştir. Pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir. Kural olarak payın rehne konu olması serbesttir. MK m.857/2 ve 692/2’ye göre paylı mülkiyete konu taşınmazda pay rehni yapılmış ise taşınmazın tamamının rehne konu edilmesi de mümkün değildir. MK.m.692/2’deki bu yasak, mutlak emredici bir hüküm olmayıp, yasak ile yararı korunan alacaklının, yasağın aksine yazılı bir anlaşma ile payın rehninden sonra taşınmazın rehin verilmesini kabul etmesi mümkündür. Ancak, payın değeri taşınmazın değerine bağlı olduğundan, taşınmazın rehinli oluşu payın değerini düşürecektir. Bu nedenle, rehin alacaklısının bu izni verirken durumunu iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Önemli bir diğer konu ise, eklenti ve bütünleyici parçalar ile ürünler gibi ekonomik değerlerin, payla değil arazi ile ilişkili olduğudur. Ancak, eklenti veya bütünleyici parçanın araziye kattığı değerin paya da yansıyacağı kabul edilmektedir. Bu nedenle pay rehin verildiğinde payın değeri taşınmazın değerine göre şekillenmektedir. II Hemen belirtmek gerekir ki, yönetim ve yararlanma anlaşması çerçevesinde yapının bir bölümü bir paydaşa özgülenmiş (ve bu anlaşma tapuya şerh edilmiş) ise rehin hakkının kapsamına (kullanıma dönük) söz konusu hak da dahil olacaktır. Böyle bir anlaşma olsun veya olmasın pay rehin verilmekle, yapı üzerindeki mülkiyet hakkı da rehne konu edilmiş olmaktadır. Ancak şerh edilmiş bir yönetim ve yararlanma anlaşması var ise, her ne kadar yapı üzerinde payını rehin veren kişinin mülkiyeti bulunsa da, rehnin paraya dönüştürülmesi sonrası payı iktisap eden yeni paydaşın (yapı üzerinde mülkiyet hakkını elde etmesine rağmen) binanın, o bölümünden yararlanması mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, binayı kullanma yetkisine sahip olmayan paydaşın payını satın almak isteyen kişi, payın değerine binanın dahil olmadığını ifade ederek sadece arazi değeri üzerinden payı satın almak isteyecektir. Bu durum, haliyle payın değerini düşüren bir durumdur. Bu nedenle bankalar pay rehninde bu durumu dikkatle değerlendirmek durumundadır. Paylı mülkiyete konu taşınmaz payının piyasa değerinin doğru olarak belirlenmesi ile ekonomik değeri olan taşınmaz payı daha çok sisteme dâhil edilecek ve kredi alan ile kredi veren için var olan teminat sorununa bir çıkış yolu daha ekleyecektir.Item Kıyı Kanunu Ve Yaşanan Sorunların Hukuki Açıdan İncelenmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Cengiz, Havvanur; Fen Bilimleri EnstitüsüT.C. Anayasa’sının 43. maddesinde; kıyıların, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğu ve kıyıları çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği ifade edilmiştir. Kıyılar ve sahil şeritleri, kullanım amaçları bakımından belirli bir derinliği kapsamakta olup, kişilerin kıyı alanlarından yararlanma koşulları mevzuatta açıkça düzenlenmiştir. Kıyı alanlarının tanımı ve hukuki rejimi 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile düzenlenmiş daha sonra bu Kanun’un bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine ek yasal düzenlemeler yapılmış ve Kıyı Kanunu Uygulama Yönetmeliği de kamu kurumlarının uygulamaya yönelik faaliyetlerinin detaylarını düzenlenmiştir. 3621 sayılı Kanun; deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinden ne şekilde yararlanılacağını ve nasıl korunacağını düzenlemiştir. Bu çalışmada 3621 sayılı Kanunu ve ilgili diğer düzenlemelerin uygulanmasında karşılaşılan sorunlar hukuki açıdan incelenmiş, yargı kararları da dikkate alınarak genel değerlendirme yapılmış ve başlıca uygulama sorunlarına yönelik çözüm önerileri ortaya konulmuştur. 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun uygulanması sonucunda taşınmazları kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan ve tapusu bedelsiz terkin edilen maliklerin; maddi ve manevi yönlerden zarara uğradıkları gerekçesi ile öncelikle iç hukuk yollarında, daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde uğradıkları zararın telafisi için başvuru yaptıkları tespit edilmiştir. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tazminat ödenmesine yönelik kararları ile Türkiye ii Cumhuriyeti Devleti’nin itibar ve maddi kayba uğradığı dikkate alınarak yargı içtihatları ile soruna çözüm bulunmaya çalışılmış ve taşınmazlarının tapusu bedelsiz terkin edilen maliklerin Hazine aleyhine tazminat davası açmalarına imkan verilerek genel olarak insan hakları ve özel olarak mülkiyet haklarının korunmasına katkı yapılmıştır. Tanımlanan sorunlara kalıcı çözüm bulunması açısından 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nda tapusu terkin edilen taşınmazlara yönelik değişiklik yapılması ve bu yolla kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan kesimden iyi niyetli olarak taşınmaz edinen şahısların mülkiyet haklarının korunması sağlanmalıdır.Item Aksaray kent merkezinde yer alan kültürel mirasın bütüncül sunumu ve planlanması(Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Güner, Serdar; Fen Bilimleri EnstitüsüTürkiye’de tarihi kentlerin korunması ve sorunlarının çözülmesi çabaları Avrupa’daki çalışmalara göre oldukça geç başlamıştır. Bu durum, tarihsel nitelikli birçok alanın kentsel yaşamın dışına çıkmasına ya da yok olmasına sebep olmuştur. Aynı zamanda; hızlı kentleşme, yoğun yapılaşma, yereldeki kültürel miras ve koruma bilincinin zayıf olmasına bağlı olarak kentlerde bulunan kültürel miras niteliğindeki yapı ve alanların ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığı ve kentsel alanda algılanamadığı da görülmektedir. Aksaray kenti de aynı sorunları yaşayan tarihi bir kent merkezine sahip olup bahsedilen koruma sorunlarının yanı sıra; diğer kentsel alanlarla fiziksel, işlevsel, sosyal, kültürel, ekonomik açıdan bütünleşme gibi farklı ölçek ve niteliklerdeki sorunları da barındırmaktadır. Dolayısıyla kent merkezindeki tarihi yapılar ve alanlar bu hali ile birkaç alan ve yapı dışında kent için önem arz eden odak noktaları olamamışlardır. Bu durumun oluşmasında kültürel miras niteliğindeki yapı ve alanların sunumlarının, koruma ve planlama çalışmalarında göz ardı edilmesinin etkisi büyüktür. Bu çalışmada, kent merkezlerinde yer alan kültürel mirasın korunmasına ve sunumuna yönelik uluslararası belgeler ve ölçütler incelenmiş, Aksaray’da bulunan kültürel miras niteliğindeki yapı ve alanların değer, sorun ve potansiyelleri saptanmış, uluslararası ilkeler çerçevesinde planlamanın bir parçası olarak bu yapıların ve alanların bütüncül sunumuna yönelik strateji, ilke ve öneriler geliştirilmiştir.Item Konut Finansman Kanunu Uygulamalarının Değerlendirilmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Arslan, Meral; Fen Bilimleri Enstitüsünsanın en temel ihtiyaçlarından biri olan konuta olan talep, gerek nüfus artışı gerekse de hızlı kentleşmenin etkisiyle sürekli artmakta ve bu durum sektörde arz-talep dengesizliğine yol açmaktadır. Arsa, teknoloji ve finansman unsurlarının bir araya getirilmesi konut sorununun çözülmesini hızlandırmakla birlikte, konut sorunu büyük ölçüde finansman sorunudur. Konut sorununun çözümünde kullanılan finansman yöntemleri ülkelerin ihtiyacı ve gelişmişlik düzeyi farklılıkları nedeniyle ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Şu anda uygulanan en gelişmiş konut finansman yöntemi ipotekli konut finansman sistemidir. Bu sistem kredi talep edenlerle kredi arz edenlerin buluştuğu birincil piyasa ve kredilerin menkulleştirilerek yatırımcılardan likidite sağlayan ikincil piyasa işlemlerini kapsamaktadır. Türkiye’de de bu sistemin altyapısı 2007 yılında yürürlüğe giren 5582 sayılı kanunla hazırlanmıştır. Kanun, yeni bir düzenleme olmayıp, konut finansmanı ile ilgili olarak on farklı kanunda yeni düzenlemeler getiren bir kanundur. Bu çalışmada, Türkiye koşulları ve ipotekli konut finansman sisteminin gerektirdikleri birlikte değerlendirilerek sistemin eksiklikleri ve verimliliği incelenmiştir. Kanun yürürlüğe girdikten sonra, faizlerdeki düşüşün de etkisiyle birincil piyasada büyük bir gelişme olmasına karşın ikincil piyasanın oluşmadığı gözlemlenmiştir. Bu durumun altında yatan en önemli nedenlerin, kredilerin mevduatlarla fonlanabilmesi, ekonomiye olan güvensizliğin sürmesi, bankaların ipotekli menkul kıymet ihracı sürecinin karmaşıklığından çekinmeleri olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte konut kredilerine olan talebin gittikçe artması ve tasarruflardaki artışın bu artışı karşılayamayacak olması sebebiyle önümüzdeki yıllarda ikincil piyasanın oluşması beklenmektedir.Item Uluslararası Finansal Raporlama Standartları Açısından Yatırım Amaçlı Gayrimenkullerin Değerlenmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Taştan, Haşim; Fen Bilimleri EnstitüsüBu çalışmada, globalleşen bir dünyada insanların sınırsız ihtiyaçları, firmaların kar marjını artırma isteği ve pazar arayışı gibi eğilimler girişimcilerin sınır ötesinde ticari faaliyette bulunmaya teşvik etmiştir. Bu faaliyet dünyadaki ticaret hacmini artırmıştır. Ülkelerin siyasi anlayışı, hukuk mevzuatı, ekonomi düzenin işleyişi, vergi uygulamaları ve coğrafi özeliklerin farklı olması, faaliyet esnasında hazırlanan mali tabloların farklı yorumlanmasına neden olmaktadır. Girişimci için ek maliyet getiren bu sorunların çözümü için ulusların ortak bir paydada buluşabilecekleri ve ortak bir noktada yorumlayabilecekleri Uluslararası Finansal Raporlama Standartların gereksinimini doğurmuştur. Bu kapsamdaki ilk çalışma 1972 yılında Avusturya’da dünya muhasebeciler kongresinde atılmıştır. Uluslararası Muhasebe Standartlar Komitesinin kurulması yönünde bir tavsiye kararı alınmış ve 1973 yılında Uluslararası Muhasebe Standartları Komitesi (IASC) kurulmuştur. Komite 2001 yılında Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB) adını alarak faaliyetlerine devam etmiştir. Avrupa Birliği, sınırları içinde ve borsada kayıtlı bulunan bütün işletmeler, 2005 yılından itibaren AB tarafından kabul edilen uluslararası finansal raporlama ii standartlarını (UFRS) uygulamayı zorunlu hale getirmiştir. AB dışında Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede bu standartlar uygulanmaktadır. Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu, Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarını Türkçeleştirerek küçük ve orta ölçekli işletmeleri KOBİ/TFRS adı altında resmi gazetede yayınlamıştır. Türkiye’de 2005 yılında banka ve sigorta şirketlerinin UFRS kapsamına alınması ile başlayan gelişme 2013’den itibaren Türkiye’deki kapsama alanı daha da genişlemiştir. Ancak bu genişleme kendisiyle birlikte yeni gereksinimler doğurmuştur. Özelikle ipotek karşılığı kredi kullandıran kuruluşların Uluslararası Değerleme Standartlarına uygun değerleme yapma zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. Uluslararası değerleme standartlarının uygulanabilirliğine ilişkin bilimsel çalışmalara öncelik verilmesi, bu kapsamda yüksek lisans ve doktora yapan değerleme uzmanlarının sahada değerleme ve bilirkişilik yapma gibi hizmetlerde değerlendirilmesi sağlanmalıdır. UFRS açısından yatırım amaçlı gayrimenkullerin değerlemesine ilişkin tanımlar yapılmış, değerleme yöntemleri ve transferine ilişkin kıstaslar örneklerle birlikte verilmiş ve muhasebe kayıtları yapılmıştır.Item Organize Sanayi Bölgelerinin Şehrin Ekonomisine, Sanayisine Ve Gelişimine Katkısı: Eskişehir Osb Örneği(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Öztürk, Hakan; Fen Bilimleri EnstitüsüBu çalışmanın amacı, belirli özellikleri ile ön plana çıkan Eskişehir OSB’nin (EOSB) iki yönden incelenmesi ve bu yolla OSB’nin kentlerin ekonomisi, sanayisi ve gelişimine katkılarının seçilmiş örnek olay analizi ve genel olarak irdelenmesidir. Öncelikle sanayileşme ve OSB bağlamında EOSB’nin konumunu ve içinde bulunduğu durumu ortaya konulmuş ve ikinci aşamada ise Türkiye ekonomisi ve OSB’ler içinde EOSB’nin mukayeseli üstünlükleri, mevcut eksiklikleri ve şehrin gelişimine, sanayisine ve ekonomisine katkıları tartışılmıştır. Çalışmada Türkiye’de dönemlere göre sanayileşme süreci ele alınarak OSB sistemi öncelikle değerlendirilmiş ve Türkiye’deki OSB’lerin öncülerinden biri olarak kabul edilen Eskişehir OSB ile sanayileşme hedefinin ulaştığı düzey vurgulanmıştır. Örnek olay analizi ve genel değerlendirmelere dayalı olarak OSB’nin sorunları ve bunların alternatif çözüm önerileri geliştirilmiştir. Çalışmada kullanılan veriler, Eskişehir Sanayi Odası ve EOSB Müdürlüğü çalışanlarından karşılıklı görüşme ve kayıtlardan derleme yoluyla elde edilmiş ve sonuçlar çizelge ve şekillerle değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre OSB’nin ülkede sanayileşme sürecine, bölgesel gelişmeye ve şehir planlamasına olumlu etkilerinin olduğu ve bu çerçevede örnek olay olarak incelenen Eskişehir OSB’nin de kentin gelişmesi ve sanayi sektörünün büyümesine olumlu katkı yaptığı açıkça ortaya konulmuştur. Gerek örnek olay olarak incelenen EOSB, gerekse diğer OSB’nin mevcut sorunlarına çözüm bulunması ile ülkede sanayileşmenin önünün açılabileceği, sanayileşme ile ortaya çıkan birçok soruna bu yolla çözüm bulunabileceği ve bölgesel gelişme sürecine ivme kazandırılabileceği gözlenmiştir. Bu çerçevede Türkiye’nin en büyük OSB’lerinden biri olan Eskişehir OSB’nin gelecekte de öncü rol oynamayı sürdürebileceği, ancak bunun için sorun odaklı bir yönetim modeli ile üretken politikaların geliştirilmesi ve uygulamaya konulmasının gerekli olduğu vurgulanmalıdır.Item Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde temel hususlar ile arsa payı paylaşma oranları ve tapu müdürlükleri ile ilişkisi(2013) Kahyaoğlu Yücel, Selcen; Fen Bilimleri EnstitüsüSosyal ve ekonomik koşulların değişmesi ve gelişmesi üzerine, toplumda artan konut ve işyeri ihtiyacına paralel olarak, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi daha yaygın biçimde kurulmaya başlanmıştır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, arsa sahibi ile müteahhit arasında kurulan, tam iki tarafa karşılıklı olarak borç yükleyen ve ani edimli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme türüdür Sözleşme ile müteahhit, arsa sahibinin arsası üzerinde bağımsız bölümler inşa ederek bir bina meydana getirmeyi ve sonunda bu bağımsız bölümlerden belirlenmiş olanları arsa sahibine devretmeyi taahhüt eder. Arsa sahibi ise, belirlenen arsa paylarını müteahhide devretme borcu altına girer. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin, eser sözleşmesi ve taşınmaz satım vaadinin unsurlarını taşıyan çifte tipli, karma yapılı, atipik bir sözleşmedir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi atipik sözleşmelerden olduğu için, geçerliliği kanunen herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. Ancak, sözleşmenin içeriğinde taşınmaz satım vaadini barındırıyor olması, resmî şekilde yapılması zorunluluğunu doğurur. Resmî şekil, ispat şartı olarak değil, geçerlilik şartı olarak aranır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile arsa sahibi, arsasını daha nitelikli bir şekilde değerlendirmiş, müteahhit ise, üzerine inşaat yapacağı arsa için ayrı bir masraf yapmasına gerek kalmaksızın yeni bir iş imkânı elde etmiş olur. Konut ihtiyacı bulunan üçüncü kişilerin de yapılacak bağımsız bölümlerden yararlanması mümkündür. Bununla birlikte, sözleşme taraflarından arsa sahibinin, arsa paylarını müteahhide geçirme borcunun geçerliliğinin resmi şekle bağlı olmasına karşılık; müteahhidin inşaat yapma borcunun şekle tabi olmaması, uygulamada çeşitli sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tanımı ve unsurları, hukuki niteliği, gerçekleşmesi çeşitleri, şekli ve şekle uyulmamasının sonuçları, hükümleri ve sona ermesi konuları ile arsa payı paylaşma oranları ve tapu müdürlükleri ile ilişkisi üzerinde durulacaktır.Item Toplu Konut İdaresi (TOKİ) projelerinin değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Tarhan, Erkan; Fen Bilimleri EnstitüsüTürkiye şartlarında konut sahibi olamayan dar gelirli kesimin barınma sorununun çözülmesi amacıyla kurulan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), zamanla üst gelir grupları için proje yapan kurum olarak anılmaya başlamıştır. 2000 yılından sonraki yasal düzenlemeler, TOKİ’nin yapısal karakterini değiştirdiği gibi inşa faaliyetlerindeki rolünde de değişikliğe neden olmuştur. Planlama konusunda da yetkilerinin arttığı görülen TOKİ’nin kentsel dönüşüm ve hazine arazilerine yapacağı yatırımlarda yerel yönetimlerle sürekli işbirliği ve diyalog içinde olması, planlamada tutarlılığın sağlanması açısından oldukça önemlidir. Yapılacak planlama çalışmalarında daha çok kamu menfaatinin hedeflenmesi ve alt gelir grubunun sağlıklı konut ihtiyacının giderilmesinin öncelikli tutulması da TOKİ’nin rant amaçlı projeler ürettiği ve planlama yaptığı konusundaki eleştirilerin asgari düzeye çekilmesine imkan vermektedir.Item Üst Hakkı Ve Üst Hakkının Değerlemesi(2013) Şerbetçi, Tuğba; Fen Bilimleri EnstitüsüÜst hakkı, Türkiye‟de yakın tarihe kadar çok önemli bir uygulama alanı bulamamıştır. Aslında Türk Medeni Kanun öncesi hukuk sisteminde tanınmış hak çeşitleri olan örfü belde gediği ve paftos gibi hakların söz konusu dönemdeki uygulaması, üst hakkının Medeni Kanunun yürürlüğünden sonraki uygulamasından daha yaygındır. Bu çalışmada arazi üzerindeki mülkiyetin, arazinin altındaki ve üstündeki yapıları da kapsamına aldığı kuralının istisnasını oluşturan bir irtifak hakkı olan üst hakkının Türk Hukuk Sistemindeki yeri, konusu, kurulması, tescili, sona ermesi, diğer irtifak hakları ile farkları ve benzerlikleri, sosyal ve ekonomik açıdan önemi ile Tapu Müdürlükleri yönü ile irdelenmiş ve başlıca sorun alanlarının tespiti yapılmıştır. Araştırmada öncelikle teorik ilke ve esaslar irdelenmiş, ikinci aşamada ise Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü‟nün üst hakkı tesisine ilişkin Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBĠS) 2013 yılı verileri incelenmiş ve söz konusu işlemin belirli bölgelerde ve illerde yoğunluk gösterdiği görülmüştür. Özellikle Ardahan (Posof), Erzincan, Erzurum, Sivas ve Kahramanmaraş illerindeki üst hakkı tesisinin yoğunluğu, bu illerde Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesinin geçişinden kaynaklanmaktadır. Antalya ilindeki yoğunluk ise turizm tesislerinin üst hakkı tesisi ile kuruluşu ve Aydın ilinde ise genel olarak zeytincilik için üst hakkının tesis edildiği tespit edilmiştir. Balıkesir ilinde üst hakkı tesisi işleminin tercih edilmesinin sebebi ise Rüzgar Enerji Santrallerinin ii kurulması ile ilgili bulunmaktadır. Bunlara ilave olarak Türkiye Elektrik iletim Anonim şirketi (TEĠAŞ) enerji nakil hatları, taşıt muayene istasyonları, akaryakıt istasyonu, Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim şirketi (BOTAŞ) lehine boru hatları, hayvancılık (Bursa), baraj (Adana Feke Barajı) yatırımları için üst hakkı tesisinin gerçekleştirildiği ortaya konulmuştur. Değişen ekonomik ve sosyal koşullar ile özellikle artan yabancı yatırımlara bağlı olarak gelecek yıllarda başta sağlık, turizm, eğitim, enerji ve altyapı olmak üzere birçok alanda üst hakkı tesisi işleminin tercih edileceği ve bu yolla yatırımcıların kredi için teminat sorunlarını asgari düzeye çekebilecekleri açıktır. Ancak üst hakkı tesisinde yaşanan sorunlar, hakkın kullanımı, koşulları ve hakkın süresinin tespiti ile süre sonunda taşınmazın malike devri aşamalarında anlaşmazlıkların ortaya çıktığı ve belirtilen alanlarda uygulamanın iyileştirilmesinin gerekli olduğu vurgulanmalıdır. Üst hakkı tesisi ve uygulamanın geliştirilmesine yönelik faaliyetlerin, taşınmaz geliştirme uzmanlığının temel çalışma alanı olacağı düşünülmektedir.Item Üst hakkı ve üst hakkının değerlemesi(2013) Şerbetçi, Tuğba; Fen Bilimleri EnstitüsüÜst hakkı, Türkiye'de yakın tarihe kadar çok önemli bir uygulama alanı bulamamıştır. Aslında Türk Medeni Kanun öncesi hukuk sisteminde tanınmış hak çeşitleri olan örfü belde gediği ve paftos gibi hakların söz konusu dönemdeki uygulaması, üst hakkının Medeni Kanunun yürürlüğünden sonraki uygulamasından daha yaygındır. Bu çalışmada arazi üzerindeki mülkiyetin, arazinin altındaki ve üstündeki yapıları da kapsamına aldığı kuralının istisnasını oluşturan bir irtifak hakkı olan üst hakkının Türk Hukuk Sistemindeki yeri, konusu, kurulması, tescili, sona ermesi, diğer irtifak hakları ile farkları ve benzerlikleri, sosyal ve ekonomik açıdan önemi ile Tapu Müdürlükleri yönü ile irdelenmiş ve başlıca sorun alanlarının tespiti yapılmıştır. Araştırmada öncelikle teorik ilke ve esaslar irdelenmiş, ikinci aşamada ise Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün üst hakkı tesisine ilişkin Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBĠS) 2013 yılı verileri incelenmiş ve söz konusu işlemin belirli bölgelerde ve illerde yoğunluk gösterdiği görülmüştür. Özellikle Ardahan (Posof), Erzincan, Erzurum, Sivas ve Kahramanmaraş İllerindeki üst hakkı tesisinin yoğunluğu, bu illerde Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesinin geçişinden kaynaklanmaktadır. Antalya İlindeki yoğunluk ise turizm tesislerinin üst hakkı tesisi ile kuruluşu ve Aydın İlinde ise genel olarak zeytincilik için üst hakkının tesis edildiği tespit edilmiştir. Balıkesir İlinde üst hakkı tesisi işleminin tercih edilmesinin sebebi ise Rüzgar Enerji Santrallerinin ii kurulması ile ilgili bulunmaktadır. Bunlara ilave olarak Türkiye Elektrik İletim Anonim şirketi (TEİAŞ) enerji nakil hatları, taşıt muayene istasyonları, akaryakıt istasyonu, Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim şirketi (BOTAŞ) lehine boru hatları, hayvancılık (Bursa), baraj (Adana Feke Barajı) yatırımları için üst hakkı tesisinin gerçekleştirildiği ortaya konulmuştur. Değişen ekonomik ve sosyal koşullar ile özellikle artan yabancı yatırımlara bağlı olarak gelecek yıllarda başta sağlık, turizm, eğitim, enerji ve altyapı olmak üzere birçok alanda üst hakkı tesisi işleminin tercih edileceği ve bu yolla yatırımcıların kredi için teminat sorunlarını asgari düzeye çekebilecekleri açıktır. Ancak üst hakkı tesisinde yaşanan sorunlar, hakkın kullanımı, koşulları ve hakkın süresinin tespiti ile süre sonunda taşınmazın malike devri aşamalarında anlaşmazlıkların ortaya çıktığı ve belirtilen alanlarda uygulamanın iyileştirilmesinin gerekli olduğu vurgulanmalıdır. Üst hakkı tesisi ve uygulamanın geliştirilmesine yönelik faaliyetlerin, taşınmaz geliştirme uzmanlığının temel çalışma alanı olacağı düşünülmektedir.Item Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde temel hususlar ile arsa payı paylaşma oranları ve tapu müdürlükleri ile ilişkisi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Kahyaoğlu Yücel, Selcen; Fen Bilimleri EnstitüsüSosyal ve ekonomik koşulların değişmesi ve gelişmesi üzerine, toplumda artan konut ve işyeri ihtiyacına paralel olarak, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi daha yaygın biçimde kurulmaya başlanmıştır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, arsa sahibi ile müteahhit arasında kurulan, tam iki tarafa karşılıklı olarak borç yükleyen ve ani edimli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme türüdür Sözleşme ile müteahhit, arsa sahibinin arsası üzerinde bağımsız bölümler inşa ederek bir bina meydana getirmeyi ve sonunda bu bağımsız bölümlerden belirlenmiş olanları arsa sahibine devretmeyi taahhüt eder. Arsa sahibi ise, belirlenen arsa paylarını müteahhide devretme borcu altına girer. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin, eser sözleşmesi ve taşınmaz satım vaadinin unsurlarını taşıyan çifte tipli, karma yapılı, atipik bir sözleşmedir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi atipik sözleşmelerden olduğu için, geçerliliği kanunen herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. Ancak, sözleşmenin içeriğinde taşınmaz satım vaadini barındırıyor olması, resmî şekilde yapılması zorunluluğunu doğurur. Resmî şekil, ispat şartı olarak değil, geçerlilik şartı olarak aranır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile arsa sahibi, arsasını daha nitelikli bir şekilde değerlendirmiş, müteahhit ise, üzerine inşaat yapacağı arsa için ayrı bir masraf yapmasına gerek kalmaksızın yeni bir iş imkânı elde etmiş olur. Konut ihtiyacı bulunan üçüncü kişilerin de yapılacak bağımsız bölümlerden yararlanması mümkündür. Bununla birlikte, sözleşme taraflarından arsa sahibinin, arsa paylarını müteahhide geçirme borcunun geçerliliğinin resmi şekle bağlı olmasına karşılık; müteahhidin inşaat yapma borcunun şekle tabi olmaması, uygulamada çeşitli sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tanımı ve unsurları, hukuki niteliği, gerçekleşmesi çeşitleri, şekli ve şekle uyulmamasının sonuçları, hükümleri ve sona ermesi konuları ile arsa payı paylaşma oranları ve tapu müdürlükleri ile ilişkisi üzerinde durulacaktır.Item Tarihi Kentler Birliği Ve Kültürel Değerlerin Korunması Kapsamında Ulucanlar Cezaevinin Müzeye Dönüştürülmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Balcı, Neşe; Fen Bilimleri EnstitüsüTarihi çevre ve kültürel değerler hem kentlerin hem de o kentlerde yaşayanların geçmiş anılarını saklayan hafızalarıdır. Geçmişin bu hafızasının korunarak geleceğe aktarılması başta Devlet kurumları olmak üzere, yerel yönetimler ve diğer sivil toplum kuruluşları ile vatandaşların üzerine düşen önemli bir görevdir. Her karış toprağı geçmişten bir iz barındıran Türkiye‟de koruma bilincinin gerçek anlamda oluşması 1970‟li yıllara rastlar. Önceleri kişisel çabalarla başlayan koruma hareketi bu alanda örgütlenen sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler açısından da Tarihi Kentler Birliği‟nin (TKB) kurulmasıyla bir ivme kazanmıştır. TKB‟nin kurulması, kentlerde mevcut olan ve geçmişin izlerini ve hatırasını taşımasına rağmen bakım-onarımı ve korunması çoğu zaman belediyelere yük olarak değerlendirilen tarihi ve kültürel varlıklara olan ilgiyi artırmış ve koruma bilincinin oluşmasına katkı sağlamıştır. Tarihi Ankara Kalesi‟nin eteklerinde yer alan ve 2006 yılında boşaltılan Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi, Cumhuriyetin ilk dönem kamu yapılarındandır. 1925 yılında inşa edilen bu yapı kompleksi aynı zamanda Türk siyasi tarihinin de belleği gibidir. Bir protokol ile Altındağ Belediyesi‟ne tahsisi gerçekleştirilen Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi‟nin müze, kültür ve sanat merkezine dönüşüm projesine ait avan, restorasyon ve mimari uygulama projesi TKB‟nin düzenlemiş olduğu yarışmada TKB Danışma Kurulu Proje Büyük Ödülü‟nü kazanmıştır. Altındağ Belediyesi tarafından restore edilen cezaevi, tarihi dokusu yenilenen Hamamönü Bölgesi ile uyumlu hale getirilmiş ve tarihi çevre ile korumaya güzel bir örnek oluşturmuştur. ii Aynı zamanda belediyelere koruma bilincinin gelişmesi anlamında önemli bir katkı sağlamıştır. Belediyeler arasında karşılıklı yardımlaşma ve çalışma duygusunu geliştirmiştir. Bu proje ile Altındağ Belediyesi ciddi prestij kazanmış ve her yıl bölgeye ziyaretçi sayısı artmıştır. Müzeye dönüştürülmesi sebebiyle bölgeye ekonomik olarak da katkı sağlayan bu örnek aynı zamanda kamu, yerel, özel sektör ve sivil toplum kuruluşu işbirliğinin en başarılı ve güzel çalışmalarından biri olmuştur.Item Uluslararası Finansal Raporlama Standartları Açısından Maddi Olmayan Duran Varlıkların Değerlemesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Şen, Serkan; Fen Bilimleri EnstitüsüBu çalışma ile işletmelerin ekonomik faaliyetlerinde kullanılan, işletmeden ayrı olarak tanımlanabilen fiziksel özelliği olmamakla birlikte hukuken korunan ve sahibinin kontrolünde olan maddi olmayan duran varlıkların finansal tablolara yansıtılması için ilk kayda alınması ve sonraki dönem değerlemesi, Türkiye ve Uluslararası Finansal Raporlana Standartları açısından incelenmiştir. Ulusal ve uluslararası alanda ortak bir finans dili olan muhasebe standartlarının kullanılması yoluyla hem finansal tablo hazırlayanlar hem de bu finansal tablolardan yararlananlar için büyük bir kolaylık sağlanmış olacaktır. Farklı ülke uygulamalarından kaynaklanan farklı finansal tablo hazırlama ihtiyacı ortadan kalkacak, bu sayede maliyetler azalacak ve işletmeler için avantaj sağlanmış olacaktır. İşletmelerin özellikle yatırım amaçlı taşınmazlar ile bir bütün olarak duran varlıklarının değerleme işlemlerinin yapılması, işletmelerin mali yapılarının gerçek durumlarının bilinmesi bakımından yararlı öneme sahiptir. İşletmeler için büyük önem arz eden maddi olmayan duran varlıkların finansal tablolarda doğru ve güvenilir bir şekilde raporlanması için değerleme işleminde taşınmaz geliştirme uzmanları ile Sermaye Piyasası Kurulundan lisans almış değerleme uzmanlarından faydalanılması zorunlu görülmektedir.Item İpotek tesisinin taşınmaz değerlerine etkisi(Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Selvi, Gülcan; Fen Bilimleri Enstitüsüİpotek, şahsi bir alacağı güvence altına alabilmek amacıyla kurulmaktadır. Taşınmaz alacak için her dönemde önemli bir teminat aracı olarak kullanılmıştır. Bu nedenle taşınmazın değeri ile ipotek değeri arasında önemli bir bağlantı mevcuttur. Taşınmaz ne kadar değerli ise ipotek değerleri de buna göre bir artış göstermektedir. Bu çalışmada, 2012 yılında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu Dairesi Başkanlığı’nın verileri doğrultusunda tapu müdürlüklerinde yapılan toplam ipotek işlem değeri ve sayısı yönünden bölgesel olarak il bazında karşılaştırma yapılmıştır. Taşınmazı sınırlayan bir hak olan ipotek işlemine insanların taleplerinin tapu müdürlüklerinde yapılan toplam işlemlerin içinde önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. İpotek hakkının kanunlarla korunması ve taşınmazın alacağı güvence altına alması, işleme olan talebi artırmaktadır. Alacaklı taşınmazın değerini uzman kişi ve kuruluşlara tespit ettirmekte ve alacağı için bütün riskleri dikkate almaktadır. Taşınmaz değerlemesinin yanlış yapılması ve piyasa koşullarının iyi belirlenememesi durumunda alacaklının borca ilişkin riskleri artmaktadır. Borçlunun borcu ödeyememesi veya taşınmazın değerinin altında bir fiyat üzerinden satılması, ekonomik yönden kayba uğranması ile alacaklı zor durumda kalabilmekte ve belirtilen nedenlerden dolayı ipotekli bir taşınmazın devri yeni malik olan borçlu kadar alacaklı içinde önemli görülmektedir. Alan çalışmasında ise Yenimahalle Tapu Müdürlüğü ve Sincan Tapu Müdürlüğü’nde yapılan anket ile insanların ipotekli bir taşınmaza olan bakış açıları ve talepleri analiz edilmiştir. Sosyal ve ekonomik açıdan birbirinden farklı iki ilçede yapılan anket çalışmasında ipotekli bir taşınmaza olan talebin ipotek işlem sayıları ve değerlerini nasıl etkilediği ortaya konulmuştur. Araştırma sonucunda, ipotek tesisinin taşınmaz üzerindeki etkisinin taşınmazın türlerine ve bölgesine göre farklılık gösterdiği için insanların taleplerinin de bu yönde etkilendiği gözlemlenmiştir.Item Devletin Hüküm Ve Tasarrufu Altındaki Tescil Dışı Alanların Hukuki Durumları Ve Bu Alanların İmar Uygulamalarındaki Yeri(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2013) Turan, Kurtuluş Baykal; Fen Bilimleri EnstitüsüDevletin hüküm ve tasarruf altında bulunan tescil harici alanlar herkesin istifadesine açık olan denizler, göller, nehirler, tarıma elverişli olmayan, kayalar, tepeler, dağlar gibi sahipsiz alanlar ile devlet veya bir kamu tüzel kişisi tarafından herkesin veya bir kısım halkın yararlanmasına terk ve tahsis edilen yollar, yaylaklar ve kışlaklar gibi taşınmazları kapsar. Günümüzde bu alanlarında ekonomik bir değer ifade etmesi nedeniyle bu çalışmada devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanların mevcut hukuk sistemindeki özellikle imar uygulamalarındaki yerini belirledikten sonra söz konusu alanların mutlak suretle kayıt (tescil) altında olması gerektiği görüşü ortaya çıkmıştır. Ekonomik bir değer ifade eden her unsurun, nicelik ve nitelik olarak kayıt altında olması, sosyoekonomik yapının ihtiyaç duyduğu planların sağlıklı hazırlanması ve hazırlanan planların uygulanabilirliği açısından önemli görülmektedir. Mevcut kaynakların kayıtlı ve güncel olması, ekonomik ve sosyal gelişmenin hiç kuşkusuz önünü açacaktır. Bu nedenle kapitalist sistemlerde, gelişmenin temel koşulu tüm varlıkların kayıt altına alınması olduğu savunulabilir. Nitekim Hernando De Soto “Sermayenin Sırrı” isimli kitabında, kapitalist sistemlerin başarılı olduğu gelişmiş ülkelerde, tüm ekonomik varlıkların kayıt altında olduğunun ve ekonomik bir değeri ifade eden varlıkların kayıt altında olmasının söz konusu varlıkların zenginliğe dönüştürülmesinin altında yatan temel neden olduğuna vurgu yapılmıştır. Türk Hukuk Sistemi’nde taşınmazlarla ilgili işlemlerde kullanılan bir hakkın ayni hak olması ve üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi, ancak tescil ile mümkün olduğundan, ii tescil dışı alanların varlığı, hakların korunması ve savunulması yönünden de hukuki altlığı teşkil etmektedir. Her türlü kayıt dışılığın Hazine’nin bir kaybı olduğu düşünüldüğünde, tescil dışı alanların varlığı da Hazineye ait taşınmazların tahrip edilmesi, işgali ve zamanaşımı gibi yollarla özel mülkiyete konu edilmesinin önünü açtığı görülmektedir. Araştırma sonuçlarına göre kaynaklar ancak kayıt altında iseler ekonomiye katılım anlamında bir değer ve anlam ifade edebilmektedirler. Bu kapsamda düşünüldüğünde, devletin hüküm ve tasarruf altında bulunan tescil harici alanların da esasında kayıt altına alınması ile her türlü iktisadi, sosyal ve hukuki işleme konu olmalarına imkan verilebilmektedir. Bu çerçevede devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tescil harici alanların 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 1’inci maddesinde bahsedilen amaç doğrultusunda kadastrosunun yapılması ile söz konusu alanların ekonomiye kazandırılmasının mümkün olabileceği ortaya çıkmaktadır.